Arazi Yatırımları: BÖLGESEL GENİŞLEMENİN YENİ ŞEKLİ; “TOPRAK GASPI”

Yabancılar dünyadaki tarım arazilerini satın aldıkça kimin, neye yatırım yaptığını ve bunun yöre halklarına etkisini kestirmek zorlaşıyor. Uluslararası bir veri tabanı bu karanlık tabloya ışık tutmaya çalışıyor. Toprak Atlasından bir makale;

İklim değişikliği, artan nüfus, değişen tüketim kalıpları ve yenilenebilir kaynaklardan üretilen enerji talebindeki yükseliş arazi talebini de etkiliyor. Etiyopya gibi hızla artan nüfusa sahip ülkelerde tarım arazisinin kıtlığı sorun teşkil ediyor. Artan arazi fiyatları Fransa, Almanya ve ABD’de tarım yapmaya hevesli insanların arazi kiralama ya da satın almalarına olanak vermiyor. Düşük faiz oranları ve tarımsal ürünlerin fiyatlarında yaşanan artışla birlikte araziler de değerlenmeye devam edecek.

Büyük yatırımcılar artık araziyi cazip bir mal varlığı olarak görüyorlar. Geçtiğimiz on yılda yatırımcılar özellikle gelişmekte olan ülkelerde tarım, madencilik, turizm ve diğer faaliyetler için geniş araziler satın aldılar ya da uzun süreli kiraladılar. Hükümetler ekonomiyi canlandırma beklentisiyle bu sıcak para girdisine karşı oldukça davetkâr davranıyor. Fakat bu toprak alımları son derece tartışmalı. Karşıt görüştekiler buna “toprak gaspı” adını veriyor.

Bu çevrelerde Afrika’daki topraklara yaptığı milyarlarca dolar yatırımlar yüzünden Çin’i öfkeyle eleştirenler çoğunlukta. Fakat Suudi Arabistan, Güney Afrika, Güney Kore ve ABD de Afrika’daki toprak alımlarında etkin oyunculardan. Hatta bu ülkelerdeki yerli yatırımcı şirketler büyük çapta araziler satın alıyor. Bu tür büyük anlaşmalar sadece Afrika’ya özgü değil; Doğu Avrupa, Güney Amerika, Güney ve Güneydoğu Asya da yatırımcıların hedefinde. Romanya’da arazi fiyatları son on yıllık süreçte her yıl %40, başka bir deyişle bu on yıllık süreçte %1817 oranında artış gösterdi. Fakat çok fazla küçük üreticinin olduğu ülkelerde büyük toprak alımları bu küçük üreticilerle ticari çıkarlar arasında çatışmalara sebep oluyor. Toprak hakları genellikle muğlak tanımlara sahip ve mülkiyet, bireysel değil müşterek. Yatırımcılar ve hükümetler o arazilerin “atıl” olduğunu düşünebilirler, fakat o topraklar üzerinde yaşayan, gıdasını yetiştiren ve hayvanlarını otlatan insanları da hesaba katmalılar .

 

Bu arazi anlaşmaları genellikle şeffaf değil, bu sebeple doğrudan etkilenen insanların bu konuda bilgi almaları ya da görüş bildirmeleri çok zor. Toprak mülkiyetine dair yasayla korunan hakların olduğu durumlarda bile yerli üreticiler genellikle bu haklarını kullanabilecek güçten yoksunlar. Kadınların durumu daha da hassas. Kendi yaşadıkları topluluk içinde çok az söz hakkına sahipler ve devlet görevlileri kadınların su taşıdığı, yakacak odun, yabani ve tıbbi bitki topladığı gerçeğini göz ardı ediyor.

Ticarete konu olan arazi miktarı da belirsiz. Bu sebeple Küresel Arazi Matrisi Gözlemevi (Land Matrix Global Observatory) bu sorunun cevabını bulmaya çalışıyor. Düşük ve orta gelirli ülkelerde 2000 yılından beri gerçekleşen arazi alımlarının takibini yapıyorlar. Veri tabanları şu ana kadar yabancı yatırımcıların da dahil olduğu yaklaşık 1400 anlaşma içeriyor. Bunların içinde 39 milyon hektarlık alanı ki; bu alan Almanya’nın toplam yüzölçümünden büyük, kaplayan 1000’in üzerinde anlaşma sonuçlanmış durumda.  16 milyon hektarlık alanı ilgilendiren diğer 200 anlaşma için ise görüşmeler sürüyor. GRAIN ve Oxfam gibi başka kuruluşların raporlarına göre var olan anlaşmaların hacmi çok daha büyük.

Arazi Matrisi’nde 1000’in üzerinde tamamlanmış transnasyonal anlaşmanın 877 tanesine dair detaylı veriler var. Bunların içinde 570 tanesi (%65’i) şimdiden faaliyette, 144 tanesi ise faaliyete hazırlık aşamasında. Fakat satın alınan toplam arazinin işletmeye açılmış olan kısmının oranı düşük, bahsedilen alanın sadece %23’ü aktif olarak üretim amaçlı kullanılıyor.

 

Kontrat altındaki arazi miktarı üretim yapılan arazi miktarından çok daha büyük. Bunun çeşitli sebepleri olabilir:

  • Büyük ölçekli arazi alımları şeffaf olmamalarıyla nam salmışlar. Veri toplamak ve bu verileri güncel tutmak çok zor. Bu, özellikle uygulama safhasında geçerli.
  • Araziyi satın alma ve kiralama maliyetleri dışında, yatırımcılar tarımsal projeleri hayata geçirme aşamasında da arazinin hazır hale getirilmesi ve altyapı yatırımları gibi yüklü miktarda ek maliyetle karşılaşıyorlar. Bu yatırımlar sıklıkla yüksek risk ortamında gerçekleşiyor. Başarısızlığa uğramış ve vazgeçilmiş anlaşma sayısının çokluğu, karşılaşılan zorlukların varlığını kanıtlıyor. Kendine aşırı güvenen yatırımcılar var olan riskleri azımsama eğilimindeler. Sonuç olarak, yapılan kontratların sadece bir bölümü hayata geçebiliyor.
  • Düşük uygulama oranları üretime başlama niyeti yerine spekülasyon amaçlı alımlardan kaynaklanıyor olabilir. Fakat projelerin bir çoğunda üretimin başlamış olması spekülasyon var olsa bile en belirleyici sebep değil.

Arazi Matrisi verileri, nüfus artış hızının yüksek ve dolayısıyla gıda talebinin artışta olduğu düşük ve orta gelirli ülkelerde, özellikle de Afrika’da “araziye hücum”un gerçekten var olduğunu gösteriyor. 2008 ve 2009 yıllarında hızla yükselen gıda fiyatları birçok ülkede toplumsal kargaşaya neden oldu. Yöre halkları büyük çaplı yoğun tarımsal yatırımlar sebebiyle bir kenara itilmeye devam ederse bu olaylar tekrarlanabilir. Verimli toprak sınırlı bir kaynaktır ve bu kaynak için yaşanacak rekabet özellikle de zayıf yasal düzenlemeler ve güç dengesizliklerine sahip ülkelerde toplumsal kargaşaya yol açacaktır. 

 

-----------------------------

Kaynak bilgisi:

s.38: Land Matrix Newsletter, Kasım 2014 ülkelere göre veriler, http://bit.ly/1pOpIHI. Land Matrix veri bankası, October 2014, anlaşmalar verisi için. s.39: M. C. Rulli et al., Global land and water grabbing, PNAS 110 (2013), s.893, http://bit.ly/1pUvx6t. Savills International Farmland Focus 2014, s.5, http://bit. ly/1yIwuAC.