Bitkinin de ötesinde: Tütün

Kapitalizm 1970’lerdeki krizini aşabilmek için neoliberal politikaları uygulamaya sokmuştu. Hedeflenen, devlet müdahalesinin en aza indirilmesi, çok-uluslu sermayenin önündeki engellerin dünya ölçeğinde kaldırılmasıydı. Bu nedenle sosyal devlet anlayışı terk edildi; kamu harcamaları azaltıldı; özelleştirilmeler yapıldı; sağlık, eğitim, sosyal güvenlik gibi alanlardan devlet çekilmeye başladı; esnek üretim, taşeronlaşma yaygınlaştırıldı; çalışanlar örgütsüzleştirildi; korumacı politikalar terk edildi ve dünyanın en ücra köşesi dahi küresel sermayenin hizmetine sunulmaya çalışıldı.

Kapitalizmin bu yeniden yapılandırma süreci dünya ölçeğinde yeni düzenlemeler gerektirmişti. Bu nedenle devreye IMF (Uluslararası Para Fonu) ve Dünya Bankası girdi ve onların marifetiyle borç içinde yüzen ülkelere “yapısal uyum programları” dayatıldı. Ardından DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) rol aldı. Bütün bu gelişmelerin sonucunda, az sayıda çok-uluslu şirket üretken, para ve ticarî sermayeyi dünya ölçeğinde kontrol eder hale geldi. 1

Yaşanan neoliberal dönüşümden tarım sektörü de payını aldı. Küçük çiftçilere yönelik destekler kaldırıldı, tarımsal kredi faizleri yükseltildi, tarımsal kurumlar kapatıldı veya özelleştirildi, tarım şirketleştirildi ve şirketler teşvik edildi. Küçük çiftçileri ve köylüleri topraklarını terk etmek zorunda bırakan bu dönüşüm sürecini en hızlı, en sert, en keskin ve en acılı yaşayan üreticilerin başında tütüncüler geliyor. Tütünde yaşanan hızlı dönüşümün nedenlerinden başlıcası tütün üretimini ve ticaretini denetleyen ve şirketlerin önünde bir engel olarak görülen Tekel’in ortadan kaldırılmasıyla tütüncülüğün şirketlerin hizmetine gireceğinin açık olmasıydı.

Tütün, bu ülke topraklarında tarihsel, ekonomik, kültürel ve siyasal izler bırakan özel bir üründür. Tütün ve tütüncülüğümüzün bitirilmesinin nedenlerini anlayabilmek, tütünün bu topraklara girdiği andan itibaren yaşadığı acılı öyküyü bilmekle mümkündür.

Reji’den Tekel’e

Osmanlı son dönemlerinde borçlarını ödeyemez duruma düşünce Düyun-u Umumiye tarafından tütün ve tütün gelirlerine el konulmuş, tütün ve tütüncülük Reji adlı bir şirketin denetimine girmişti. Binlerce üretici ve tüketicinin ölümüne neden olan Reji dönemi tarihe kanlı bir leke olarak geçti. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, 1925’te, Reji şirketi 4 milyon lira bedelle satın alınmış, devlet tekeli oluşturulmuş, tütün ve tütüncülük yeniden yapılandırılmıştı.

Tütünde ilk destekleme alımları ise 1940’ta başladı. İkinci Dünya Savaşı’nın öncesi ve başlangıç yıllarında Türk tütününe olan ilginin artması, üretimde de artış meydana getirdi ve üretimdeki bu artış alıcısı olmayan tütünleri ortaya çıkardı, arz talep dengesini bozdu. İlk olarak, Ziraat Bankası’na “Yerli Ürünler Türk A.Ş.”ne müdahale yapma görevi verildi. 1948’de bu görev Tekel ve İştiraki olan “Türk Tütün Ltd. Şti.” tarafından yapılmaya başlandı.1956’daysa şirketin tasfiye edilmesiyle Tekel tek başına destekleme alımlarına devam etti.2 Destekleme alımlarının uygulanmasında üç temel hedef vardı:

- Üretim fazlalığı ortaya çıktığında üretim, iç tüketim ve ihracat imkânları arasında meydana gelen dengesizliği gidermek ve üreticinin eline yeterli bedelin geçmesi için fazla miktarı piyasadan çekmek.

- Üretim miktarıyla, iç tüketim ve ihracat imkânları dengeliyse, fiyatların belirli bir asgarî düzeyden aşağı inmesini engellemek.

- Tütünlerin kalitelerine uygun fiyatla satılmasını sağlamak.3

Başlangıçta, Tekel’in destekleme alımları Millî Koruma Kanunu’na dayanılarak her yıl çıkarılan kararnamelerle yürütüldü. 1961’de sadece bu amaca yönelik 196 sayılı “Ekici Tütünleri Satış Piyasalarının Desteklenmesine Dair Kanun” yayınlanarak yürürlüğe girdi. Ayrıca, bu kanuna uygun olarak yapılacak masrafların gerekli malî kaynakları bakanlar kurulunca belirlenip bu amaçla ortaya çıkan zararların izleyen yılda Maliye Bakanlığı bütçesine konulacak tahsisattan karşılanacağı hükme bağlandı. 2002’de “Tütün Yasası” çıkıncaya kadar, yasanın yürürlükte olduğu her yıl bakanlar kurulu kararlarıyla Tekel Genel Müdürlüğü görevlendirildi ve Tekel’in bu amaçla yapacağı destekleme alımları için gerekli finansman hazine tarafından sağlandı. Tekel’in ve yerli ve yabancı tüccarların ihtiyaçları için piyasadan aldıkları tütünün dışında kalan tütünlerin, destekleme alımları kapsamında Tekel tarafından devlet adına alınması piyasada fiyat dalgalanmalarını ve özellikle dış alıcıların baskı ve spekülatif eğilimlerini engelledi. Böylece, tütün üreticileri büyük oranda korundu.4

Tekel’in yok edilişi

Amerika’dan Avrupa’ya taşınan tütünün insan sağlığını tehdit ettiği ve bağımlılık yarattığı fark edilince ülkelerin ilk tepkisi yasaklamak olmuştu. En ağır cezalarla bile tütünün yaygınlaşmasının önüne geçilemeyince yüksek vergilendirme çare olarak görüldü. Son olarak, tütün ve sigara üretimini kontrol altına almak, sigara tüketimini denetlemek amacıyla ülke Tekel’lerini oluşturmak en güvenilir yöntem olarak bulundu.

Bağımlılık yapıcı özelliğiyle dünyanın en ücra köşesinde dahi tüketilen tütüne şirketlerin gözlerini dikmemesi imkânsızdı. Öyle de oldu. 1960’ların ortalarında niteliği değiştirilmiş, bağımlılık yapıcı özelliği gizlice artırılmış sigaralar dünya pazarlarında görülmeye başlandı. Bu sigaraları üreten üç büyük şirket Philip Morris, R.J. Reynolds (daha sonra JTI tarafından satın alındı), British American Tobacco (BAT) 35 yılda dünya pazarının üçte ikisini ele geçirdi.5

Türkiye’de ise tütüncülüğü sigara şirketlerinin, tütün kartellerinin hizmetine sunan süreç 1980’de neoliberal politikaların uygulamaya sokulmasıyla başladı. Aslında, 1970’lerin ikinci yarısından itibaren Amerikan “blended” sigaralar kaçak olarak ithal edilerek tüketicilerin damak tadı değiştirilmişti. Yerli tütünlerden yapılmış “oriental” sigaralar gözden düşmüş, Amerikan sigaralarını tüketmek neredeyse bir statü haline gelmişti. Daha sonra, sigara ithalatı serbest bırakıldı, tütünde devlet tekeli kaldırıldı, yabancı menşeli tütünde ithal yasağı kaldırıldı, Tekel’e Amerikan harmanı sigara ürettirildi, Tekel özelleştirme kapsamına alındı, 4733 sayılı Tütün Yasası çıkarıldı, Tekel özelleştirildi, yaprak tütün birimleri kapatıldı.

Tütün üreticileri destek kapsamı dışında

Tütün Yasası ile Tekel’e  piyasadan el çektirilmesi ve sigara fabrikalarının satılarak kapatılması sonucu çok-uluslu şirketler Amerikan harmanı sigaralar ürettikleri için Ege, Akdeniz ve Karadeniz’de üretilen yerli tütüne talep azaldı, Doğu ve Güneydoğu tütünlerine olan ilgi alıcı firmalar açısından kalmadı. Bugün bu bölgede, kıyılmış olarak kayıt dışı satılan tahminen 10-12 bin ton tütün üretilmekte ve bu üretim artma eğilimi göstermekte.

Doğu ve Güneydoğu tütünlerine Tekel’in kapatılmasıyla birlikte şirketlerin ilgisinin kalmayacağı açıktı. ARIP (Agricultural Reform Implementation Project - Tarım Reformu Uygulama Projesi) kapsamında tütüne alternatif ürünlere geçiş desteklendi. Adıyaman, Batman, Bitlis, Burdur, Diyarbakır, Hatay, Mardin, Muş ve Trabzon’da “Tütün Üretiminden Vazgeçip Alternatif Ürün Yetiştiren Üreticilerin Desteklenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararı” ile üç yıl süreli tütüne alternatif ürün desteği için toplam 116 milyon TL kaynak ayrıldı. 2009, 2010 ve 2011 yıllarında uygulanan proje kapsamında 105 bin 175 tütün üreticisi hedeflenmişti. Ancak, 39 bin 458 üretici başvuru yaptı. Destek ödemesi için ayrılan 116 milyon TL kaynağın ancak 18.884.241 TL’si kullanılabildi.6 Zira, kıraç toprakların ürünü olan tütünün alternatifi yoktu.

Türkiye havza bazlı tarım modeline geçtikten sonra da, “Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli”nde tarım alanları otuz üretim havzasına bölündü. Bu havzaların yirmi üçünde tütün üretilmesine rağmen üretim ve destekleme modelinde tütüne yer verilmedi, tütün üreticilerine mazot ve gübre destekleri ile toprak analizi desteği dışında bir destek sağlanmadı. Daha da ötesi, “Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında Tarıma Dayalı Yatırımların Desteklenmesi Hakkında Tebliğ”lerde “tarımsal ürün” tanımı “Tütün hariç tüm bitkisel ürünler, hayvansal ürünler ve su ürünleri” şeklinde yapıldı ve tütün üretimine dayalı bir yatırım desteklemesi öngörülmedi.7

Yasasıyla gelen kölelik: sözleşmeli üreticilik

Tütün Yasası’nın çıkmasıyla birlikte Tekel’in destekleme alımları yapması engellendi ve piyasadan çekilmesi sağlandı. Tütün ve tütüncülük küresel dev sigara şirketlerine ve tütün kartellerine teslim edildi. Tekel’in alım garantisi olmadığı bir sistemde sözleşmeli üreticilik dönemine geçildi. Alıcı firmalar dev sigara şirketlerinin siparişlerine göre tütün alacakları bölgeleri belirleyerek ve üreticilerle dikimden önce miktar ve fiyat konusunda anlaşarak tütün ürettirmeye başladı. Karşılıklı pazarlık, anlaşma ve uzlaşma üzerinden olmayan sözleşmeleri alıcı firmalar üreticilere dayattı, bu sözleşmeleri kabul eden üreticiler ancak tütün üretebildi. Üreticilere fiyat, sınıflandırma ve bu nevi tanımlarda söz söyleme hakkı tanınmadı. Alıcı firmanın belirlediği kiloya, parasını zamanında alamamasına dahi üreticilerin itiraz edebilmesi için uygun mekanizmalar oluşturulmadı.

Standart sözleşmeler TAPDK (Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu) tarafından, üretici temsilcilerinden yoksun olarak hazırlanmaktadır. Hükümetler ise üreticiden yana taraf olmadığı gibi garantör rolü bile üstlenmemektedir. Sözleşmeli üretimde şirketler tamamen belirleyici kılınmakta, sözleşmelerde üreticilerin örgütlü olarak taraf olması engellenmektedir. Çiftçilerin sözleşmelerde taraf olabilmek için kurdukları Tütün Üreticileri Sendikası hakkında defalarca açılan kapatma davaları sendika lehine sonuçlanmış olmasına rağmen, bu kez de iç hukuk düzenlemesi yapılmayarak üreticilerin önü kesilmeye devam edilmiştir.

Sözleşmelerdeki yıllık bazdaki fiyat artışlarının enflasyon oranı kadar olması üreticinin kazancının hiçbir zaman artmayacağı anlamı taşımaktadır. Tütün Eksperleri Derneği’nin hazırladığı rapora göre, tütün üreticilerinin hane başına geliri son beş yılın ortalaması üzerinden yıllık 9 bin 146 TL’dir; aylık gelir asgari ücretin bile çok altındadır. Yine aynı raporda, 2012 ürünü tütünlerin ülke genelinde ortalama alım fiyatı 11,59 TL/kg iken, bu ortalama 2013 yılı tütünleri için 10,98 TL/kg’dır.

Tütün Yasası’ndan sonra, üreticiler üretim için kullanmak zorunda oldukları girdilerin maliyetini bile karşılayamaz durumdadır. Hâlâ ve ısrarla tütün üretenler, topraklarında başka bir ürün üretme şansı olmayanlardır. Onların bile önemli bir bölümü tütün üretmekten vazgeçerek iş bulma umuduyla kentlerin varoşlarına göçmüştür. Soma’da 301 madencinin ölümüne neden olan katliamda ölenlerin büyük çoğunluğu üretemez duruma düşürülen dünün tütüncüleridir. Tütüncü köyleri giderek boşalmış ve boşalmaktadır. Tütün üretmeye uygun topraklar tarım toprağı olmaktan çıkmıştır.

Tütün Yasası çıktığından bugüne geçen 12 yılda yaşananlar tütüncülüğün tasfiye sürecidir. 2002’de 405 bin 882 olan üretici sayısı 2014’te 65 bin’e düşmüş, yani yüzde 600 gerilemiştir. 2002’de 159 bin 521 ton olan tütün üretiminin 2014’te geldiği seviye 68 bin tondur. Gerileme oranı ise yüzde 200’dür.8

Tütün fonunun kaldırılması

28 Mayıs 1986 tarihli ve 3291 sayılı kanunla düzenlenen, 21 Şubat 2001 tarihli ve 4629 sayılı kanunla kesintileri genel bütçeye irat edilen Tütün Fonu oluşturuldu; zira aynı yıl yabancı tütün ithalatı serbest bırakılmıştı. Fonun amacı tütün ekiminin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi, tütün ekicilerinin desteklenmesi ve eğitilmesi, tütün üretici kooperatiflerinin finansmanı, yurtdışında Türk tütününden sigara üretecek fabrikaların kurulması vb. idi. Tütün Fonu amaçlarına uygun olarak hiçbir zaman kullanılmadı.

IMF ve Dünya Bankası marifetiyle her isteklerini hükümetlere kabul ettiren küresel dev sigara şirketleri Tütün Fonu’nun kaldırılması için bu kez devreye Avrupa Birliği’ni soktu. Tütün Fonu’nun ayrımcı bir vergi olduğu ve ivedilikle kaldırılması istendi.

29 Aralık 2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla ithal edilen tütünlerin bir kilogramı üzerinden 3 dolar, bir paket üzerinden 40 sent olarak alınan Tütün Fonu 1 Ocak 2010’da her türlü tütün mamulünün ithalatında kaldırılırken, “homojenize tütün veya yeniden tertip edilmiş tütünler”de de kaldırıldı. Tütün Fonu’nun yaprak tütünde ise 2010’dan itibaren her yıl kademeli olarak azaltılarak 2018’de kaldırılması hedeflendi.9 Böylece, Türkiye tütün ve tütüncülüğüne öldürücü bir darbe daha vuruldu. Hammadde maliyetinin ucuzlatılmasıyla bir kilo sigara en az yüzde 15 daha ucuza mal edilmeye başlandı.

Tütün Fonu’nun bir süre sonra yaprak tütün ithalinde de kaldırılacak olması, şirketlerin Türkiye’de tütün ürettirmekten tamamen vazgeçmesi, “oriental” tipi tütün üretimini giderek artıran Orta Asya cumhuriyetlerinden, Uzak Doğu ülkelerinden daha ucuza tütün temin etmesi sonucunu doğuracaktır. Türkiye’nin tütünleriyle dünyaca ünlü olmuş, bir marka haline gelmiş Ege bölgesinde de tütün üretimi bitecektir.

Tütün Fonu’nun kaldırılması, Türkiye’yi küresel sigara şirketlerinin cenneti haline getirmiş, dünyanın en iyi “oriental” tütünlerini üreten bir ülkeyi net ithalatçı durumuna düşürmüştür. 2002’de Türkiye’de üretilmeye başlanan Amerikan harmanı sigaralar için 55 bin 800 tonla başlayan tütün ithalatı 2014’te 90 bin tona ulaşmış ve 550 milyon Amerikan doları ödenmiştir.10

Kaçakçılık artıyor

Hükümet sigara yasaklarıyla ve yüksek vergilerle sigara salgınını engelleyebileceğini sanıyor. Hem tarihsel deneyimlerin gösterdiği hem de şirketlerin kârlarını artırma temelindeki politikalar sorunun bu yöntemlerle çözülemeyeceğini gösteriyor. Yasaklamalarla elde edilebilecek başarı kısa sürelidir. Öyle de oluyor; 2008-2011 yıllarında yüzde 15’lik bir düşüş göstererek sigara tüketimi 100 milyar adetin altına iniyor. 2012’de tüketim tekrar yükselmeye başlıyor, 8 milyar adetlik artışla 100 milyar sınırına dayanıyor.

Yüksek vergilerle sigara tüketimini engelleme isteğinin sonucu olarak, 2015 itibariyle sigaradan alınan vergi yükü yüzde 82’yi bulmuştur. Bunun doğal karşılığı ise kaçakçılığın artmasıdır. Sigara kaçakçılığından doğan kaybın hazine açısından 7,5 milyar lira dolayında olduğu tahmin edilmektedir. 11

Şirketler yüksek vergiler karşısında bir yandan kaçak sigara pompalarken, diğer yandan Tütün Fonu’nun kalkmasıyla ucuz ithal tütünlerle sigara üretmektedir. Yüksek vergilere rağmen kârlılıkları artmaktadır. Kısacası, sigaraya karşı mücadele tütün üreticilerine karşı mücadeleye dönüşmüştür.

Sabıkalı şirketlerden tütüncülüğü kurtarmak

Türkiye tütün ve tütüncülüğü artık çok-uluslu şirketlerin elindedir. Bu şirketler ABD’de Clinton döneminde kanser nedeniyle açılmış davalarda haklarında verilen milyonlarca dolarlık cezaların engellenmesi için hükümete başvurmuşlardır. İstekleri 375 milyar dolarlık tazminatın ödenmesi ve gizli arşivlerinin kamuoyuna açılması koşuluyla kabul edilmiştir. İnternetten artık bu arşivlere girilebilmekte, şirketlerin insanlığa karşı işlediği suçlar izlenebilmektedir. Türkiye pazarına girmek için hükümetlere verdikleri rüşvetler, Tekel’in yağmalanması için kimleri, nasıl satın aldıkları bu belgeler arasındadır.12

Dev sigara şirketlerinin kârlarını artırmak için insanlığı hiçe sayan yöntemleri karşısında 1990-1997 yılları arasında George Bush ve Bill Clinton dönemlerinde, FDA (Gıda ve İlaç Kurumu) Başkanlığı yapan David A. Kessler parlamento üzerinde büyük etkisi olan malî gücü çok yüksek sigara şirketlerinin kamulaştırılmasını ve sigara üretiminin serbest ticarete konu olmaktan çıkarılmasını, sıkı düzenlemelerle denetlenmesini önermek zorunda kalmıştır. Bunlar yapılmazsa, sigara salgınının önlenmesinin mümkün olamayacağını söylemiştir. Kessler şöyle anlatıyor: “Tütün endüstrisinin gücüyle ilgili algılarım, bana, sigara sorununun çözümü için, bu endüstrinin sigara satışlarından para kazanmasına izin verilmemesi gerektiğini gösterdi… Amacımız insan eliyle yaratılmış sigara salgınını önlemekse böyle bir endüstri varlığını sürdürmemelidir… Bu endüstri yerine kâr amacı gütmeyen ve sigara imalat ve satışını çok sıkı düzenlemeler altında yapacak kamu kuruluşu oluşturulmalıdır.”13

Ne yazık ki, Kessler’in bu sözleri söylediği tarihten sonra hükümet Tekel’i özelleştirdi. Tütün ve tütüncülüğü kâr hırsıyla insanlığa karşı işledikleri suçlardan sabıkalı şirketlere teslim etti. Yapılması gereken açık ve net: Tütün ve tütüncülüğü tekrar organize ederek sigara şirketlerini devre dışı bırakmak ve Tekel gibi bir kurumu yeniden oluşturmak. Her yıl daha fazla insanı küresel sigara şirketlerine kurban vermekten kurtaracak yol budur.

1    Fuat Ercan, “Çelişkili Bir Süreklilik Olarak Sermaye Birikimi", aktaran: Umut Ulukan, Türkiye Tarımında Yapısal Dönüşüm Ve Sözleşmeli Çiftçilik: Bursa Örneği.

2    Özet, 1992, aktaran: A.H. Gümüş, 2009, s.54.

3    Özet, 1992, aktaran: A. H. Gümüş, 2009, s.54 .

4    A. H. Gümüş, 2009, s.54-56.

5    “Ulusal Tütün Tekeli Yeniden Kurulmalıdır”, Prof. Dr. Erol Sezer, Bilim ve Ütopya, 2006, Ekim.

6    Tütün Eksperleri Derneği 2002-2014 Raporu.

7    Tütün Eksperleri Derneği 2002-2014 Raporu.

8    Tütün Eksperleri Derneği 2002-2014 Raporu.

9    Tekel işçisini sefalete sürükleyen zihniyet Tütün Fonu’nu kaldırarak ülke tütüncülüğü,  ekonomisi ve kamu sağlığına da zarar veriyor, Tütün Eksperleri Derneği basın bildirisi, 31 Aralık 2009.

10 Tütün Eksperleri Derneği 2002-2014 Raporu.

11 Tütün Eksperleri Derneği 2002-2014 Raporu.

12 “Kriminel bir sektör olarak tütün endüstrisi”, Cemil Ertem, Taraf Gazetesi, 29 Ocak 2010.

13 “Ulusal Tütün Tekeli Yeniden Kurulmalıdır”, Prof. Dr. Erol Sezer, Bilim ve Ütopya, 2006, Ekim.