Yoksulluk ölçümü: Eski mesele, yeni yaklaşım ve bazı çıkarımlar1

Son otuz yıllık dönemde, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm dünyada gelir dağılımında eşitsizlik ciddi oranda arttı. Büyük Resesyon’un2 etkileriyle birlikte giderek artan gelir eşitsizliği ve yoksulluk çözüm getirilmesi gereken sorunlar arasında üst sıralara yükseldi. 2014 Dünya Ekonomik Forumu’nda bile yapılan anket sonuçlarına göre küresel ekonomiye en büyük tehditin artan gelir eşitsizliği olarak tespit edilmesi yakın gelecekte de tartışmanın bu yönde ilerleyeceğine işaret ediyor.

Gelir eşitsizliği ve yoksulluk, diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de uzun soluklu yapısal sorunlarla yakından ilişkili. İktisadî büyüme oranlarını yakalayamayan istihdam artışları, yüksek işsizlik,3 ücretsiz ve enformel çalışma biçimlerinin çok yaygın olması bu yapısal sorunların başında geliyor.4 Ancak hızlı ekonomik büyümenin bütün bu sorunlara çözüm getirebileceği görüşü, makroiktisadî politika gündemini büyüme hedefine kilitlemiş durumda. Diğer yandan, ilgili yazında sıklıkla eşitsizliğin, yoksulluğun azaltılmasının piyasa ekonomisinde verimliliğin arttırılması, makroekonomik istikrarın sağlanması ve ekonomik büyüme için gerekli olduğu vurgulanıyor. Bu sorunların ortadan kaldırılması ekonomik gerekliliğin ötesinde adil ve eşitlikçi bir toplum kurmanın temel bir gereği olarak elzem.  

Bu konuda hükümetler gelirin yeniden dağılımına yönelik arttırımlı vergi uygulaması, sosyal yardım ve destek programları, işgücü piyasası politikaları, eğitim harcamalarının desteklenmesi gibi malî politika araçları kullanır. Bu uygulamalarda evrensellik ilkesi yerine genellikle şartlılık ve hedef kitle yaklaşımı izlenir. Hedef kitlenin belirlenmesinde ve politikaların etkinliğinin değerlendirilmesinde standart eşitsizlik ve yoksulluk ölçümleri destekleyici ve meşrulaştırıcı unsurlardır. Bu bağlamda, seçilen ölçüm yöntemi ve ardındaki varsayımlar bilimsel endişe kaynağı olmanın yanı sıra toplumsal yaşamı somut biçimde etkileyen araçlara dönüşür. Varsayımların olası olumsuz sonuçlarından en fazla etkilenen özne kesim de gelir dağılımının en alt dilimlerinde yer alan yoksul hanelerdir.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun kullandığı standart yoksulluk ölçüm yönteminde iktisadî yaşamın ve çalışma yaşamının piyasa ile sınırlı olduğu görüşü örtük bir varsayımdır.5 En yaygın olarak kullanılan mutlak yoksulluk ölçümü6 hanelerin piyasa sınırları içinde elde ettikleri gelir düzeyi (veya tüketim harcaması) asgarî refah ölçütünü temsil eden gelir/tüketim miktarıyla karşılaştırılarak elde edilir. Haneler belirlenen asgarî refah düzeyi kıstasına göre sıralanır ve asgarî sınırın atında gelire sahip olanlar yoksul olarak nitelendirilir. Bu hesaplamanın ardında asgarî refah düzeyi için gerekli ihtiyaçların tamamının piyasadan temin edilebilen mal ve hizmetlerden oluştuğu düşüncesi yatar.7 Oysa çocuk bakımı, hane bakımı gibi vazgeçilemez bazı ihtiyaçlar piyasa dışında kalan yeniden üretim cephesinde gerçekleştirilir. Refah düzeyininin belirlenmesinde bu ihtiyaçların karşılanıp karşılanmaması en az diğerleri kadar belirleyici bir unsurdur. Resmî ölçümler, hane içi üretim ihtiyaçlarını yok sayarak aslında bu ihtiyaçların yerine getirilmesi için gerekli kaynağın her koşulda tüm hanelerde mevcut olduğunu öngörür. Bu tür bir varsayım yalnızca ölçüm kapsamı ele alındığında dahi son derece sorunludur.8 Bütünlüklü bir refah ölçütü piyasa dışında gerçekleşen hane içi üretimin hesaba katılmasıyla mümkün olabilir. İşte bu amaçla, Türkiye için, UNDP Türkiye ve Levy Ekonomi Enstitüsü işbirliği ile iki boyutlu zaman ve tüketim yoksulluğu ölçümü (LIMTCP) geliştirildi.9

Yoksulluğa yeni yaklaşım ne getiriyor?

LIMTCP yoksulluk ölçümü standart ölçümlerin ötesinde yoksulluğu salt gelir/tüketim açıklarıyla sınırlı kapsamının dışına çıkarıyor. Her hane için gerekli hane içi hizmet ihtiyaçların gelir/tüketim ihtiyaçlarıyla birlikte incelenmesini sağlıyor. Öncelikle, hanelerin büyüklüğüne ve fertlerin özelliklerine göre değişen hane içi bakım ihtiyaçlarının karşılanabileceği kaynağa, yani bu hizmetleri yerine getirmek için gereken zamana sahip olunup olunmadığı bilgisinden yola çıkıyor.10  Zaman açığı olan yani zaman yoksulu hanelerin tespit edilmesini sağlıyor. Daha sonra, bu hanelerde yaşayan yetişkin fertlerin zaman açıklarını piyasadan ikame edebilecek gelire sahip olup olmadıklarına bakıyor. Gelir düzeyi yoksulluk sınırından yeterince yüksek olan haneler, hane içi üretim açıklarını piyasadan satın aldıkları mal ve hizmetlerle karşılayabilirken, bazı hanelerin gelir düzeyi, resmî yoksulluk sınırının üzerinde olsa bile, hane içi üretim açıklarının çok yüksek olması veya gelir düzeylerinin yeterince yüksek olmaması sebebiyle zaman açığını kapatabilecek yeterlilikte olmayabiliyor. Bu haneler resmî rakamlarda yoksul olarak nitelendirilmez, standart yöntemler onların yoksulluk halini görmezden gelir, gizli kılar. LIMTCP ölçümü bu gizli yoksulluğu ortaya çıkararak, mevcut politikalara yönelik çok yönlü bir değerlendirme çerçevesi oluşturuyor. Türkiye ekonomisinin önündeki istihdamsız büyüme, artan sosyal bakım hizmetleri açığı gibi sorunlara dikkat çekerek, işgücü piyasasına daha yüksek düzeyde katılımı hedefleyen mevcut politikalardaki eksikliklere de ışık tutuyor

Gizli yoksulluğun boyutları

Hane içi gerekli üretimi ve zaman açıklarını hesaba katan LIMTCP11 oranı, Türkiye’de resmî rakamlara göre yoksul olarak nitelendirilmeyen hanelerin yaklaşık yarısının (yüzde 45) zaman yoksulu olduğunu ortaya çıkarıyor. Bu grupta yer alan hanelerin üçte biri zaman açıklarını ikame edecek gelir düzeyinden yoksun. Resmî ölçüm yöntemine göre Türkiye’de her yüz haneden 24’ü yoksulluk sınırının altında ve zaman açıkları hesaba katıldığında bu oran yüzde 35’e yükseliyor (Şekil 1). Buradaki yüzde 11 puanlık fark, hane düzeyinde 1.8 milyon haneye ve fert düzeyinde 7.6 milyon kişiye tekabül ediyor. Resmî oranlara göre yoksul fert sayısı 21,4 milyonken yeni ölçümle bu rakam 29 milyona çıkıyor. Kentlerde yüzde 17 olan resmî oran 1 milyon hanenin yoksul kitleye katılmasıyla yüzde 26’ya çıkıyor. Kırda ise 800 bin gizli yoksul hane olduğu, yüzde 39 olan resmî oranın yüzde 51’e çıktığı belirtiliyor.

Zaman açıklarını göz önüne alarak uyarlanan gerekli asgarî refah ölçütüne göre, Türkiye genelinde yoksul olarak nitelendirilen kesim yüzde 41 oranında genişliyor. Resmî olarak yoksul olarak tespit edilen hanelerin yüzde 65’i, yine resmî olarak yoksul olmayanların yüzde 37’si gerçekte zaman boyutu açısından yoksul. Bu sonuç gelir yoksulluğunun zaman yoksulluğunu da beraberinde getirdiğine işaret ediyor. Hem kent hem kırda resmî ölçüme göre yoksul hanelerde yaşayan kadınlar zaman yoksulluğuna en fazla maruz kalanlar (Tablo 1). 

Zaman açıkları yoksulluk oranlarının yanı sıra yoksulluğun derinliğini de etkiliyor. LIMTCP resmî olarak yoksul hanelerin yarıdan fazlasının zaman yoksulu olduğunu ve bu hanelerin tüketim açıklarının resmî oranların gösterdiğinden yaklaşık iki buçuk kat daha fazla olduğunu ortaya çıkarıyor. Resmî ölçümün öngördüğü karşılanamayan ihtiyaçlar zaman açıkları hesaba katıldığındaki seviyeye kıyasla oldukça düşük kalıyor. Fertlerin zaman açığı olmasının en yaygın görülen nedeni işgücü piyasasında gelir getirici işlerde harcadıkları uzun çalışma saatleri. Yeni yaklaşımla bu durumun hane içi üretim ve bakım işlerini yerine getirmek için harcanan uzun saatler nedeniyle de ortaya çıkabildiği, yine bazı fertlerin her ikisi için de çok uzun süreler çalışması sebebiyle çifte zaman kısıtıyla karşı karşıya olduğu görülebiliyor. Tükiye için yapılan hesaplamarda zaman yoksulu olan on milyon ferdin yaklaşık bir milyonunun sadece hane içinde bakım işleri nedeniyle zaman yoksulu olduğu ortaya çıkıyor.  Bu kitlenin de neredeyse tamamı kadınlardan oluşmakta. Çalışma yaşamındaki eşitsiz cinsiyetçi işbölümü düşünüldüğünde bu bulgu pek de şaşırtıcı değil. Türkiye’de özellike kırsal kesimdeki kadınların yüzde 14’ü hane içi bakım işleri nedeniyle zaman yoksulu ve buna rağmen işgücü piyasasına katılarak çalışıyor.

İşgücü piyasasında çalışan kitle ele alındığında zaman yoksulluğu oranlarının en yüksek olduğu grubun çalışan kadınlar olduğu görülüyor ve bu sonuç kırda da kentte de sabit. Çalışan kadınların yüzde 69’u, çalışan erkeklerin de yüzde 34’ü zaman yoksulu. Çalışan kesim piyasada çalışma sürelerine göre gruplandırıldığında, cinsiyetçi işbölümünün yarattığı eşitsizlik daha açık ortaya çıkıyor. Tam zamanlı çalışan kadınların yüzde 70’i, erkeklerinse yüzde 37’si zaman yoksulu. Haftalık çalışma saati 36-50 saat arasındaki grupta zaman yoksulluğu açısından kadın yoksulluk oranı erkeklere kıyasla altı kat daha fazla. İlginç bulgulardan biri de Türkiye’de yalnızca tam zamanlı çalışanlar değil, yarı-zamanlı çalışanlar arasında da zaman yoksulluğunun yaygın olması. Örneğin, 35 saat ve altında çalışanlar arasında erkeklerin yüzde 4’ü, kadınların ise yüzde 37’si zaman yoksulu (Şekil 2). Bu fark çalışan kadınların haftada ortalama 31 saat, erkeklerin ise sadece 7 saat hane içi bakım işlerine ayırdığı göz önüne alındığında beklenen bir sonuç olarak ortaya çıkıyor.

Zaman açıklarının derinliği de cinsiyet farklılıklarına yönelik önemli bulgular sağlıyor. Örneğin orta gelirli çalışan kadın zaman açığını piyasadan ikame ederek kapatmak istiyorsa gelirinin yarısını harcamak zorunda. Bu sonuç kadın erkek arasındaki eşitsizliğin sadece zaman boyutuna değil, piyasadaki eşitsiz ücret/gelir farkı gerçeğine de işaret ediyor.    

İstihdam olanaklarının arttırılması yeterli mi?

LIMTCP ölçüm yöntemini kullanarak tasarlanan senaryoya göre, yoksul hanelerde çalışabilir durumdaki yetişkin fertlerin tümü çalışıyor olsaydı yoksulluk oranlarının nasıl değişeceği gözlemlenebiliyor.12 Türkiye’de yoksul hanelerde yaşayan yetişkin fertler kentte yüzde 77, kırda ise yüzde 84 oranında piyasada gelir getirici işlerde çalışmakta. Bu koşul altında yeni yaratılan istihdam kentte yüzde 86, kırda ise yüzde 84 oranında kadınlardan oluşuyor. Bulgular özellikle kadın istihdamının arttırılmasıyla görünen yoksulluğun ciddi oranlarda azaldığını, fakat bu işlerin çalışanları zaman yoksulluğuna maruz bıraktığını gösteriyor. Sonuçlar, mevcut cinsiyetçi işbölümünü dönüştürecek adımlar atılmadan, hane içi işbölümünden işgücü piyasasında cinsiyet temelli meslekî ve sektör ayrışmalarına yönelik -en temelde de uzun çalışma saatleri ve gelir farklarına dönük- çözümler getirilmeden istihdam olanaklarının arttırılmasının yeterli olmayacağına dair deliller sunuyor.       

Makroekonomik politikalara yönelik bazı çıkarımlar

Zaman açıklarını hesaba katan yoksulluk ölçümü Türkiye’de yoksulluk oranlarının resmî oranların çok üzerinde olduğunu göstererek mevcut uygulamaların yetersizliğine işaret ediyor. Elde edilen bulgular istihdam olanaklarının arttırılması, daha iyi çalışma koşullarının sağlanması, sosyal bakım hizmetlerinin kamusal olarak sunulması ve yaygınlaştırılması ve sosyal destek programlarının içeriğinin ve kapsamının yeniden düşünülmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Kadın istihdamının desteklenmesine yönelik politikaların, eşitsiz cinsiyetçi işbölümü ve ayrımcı tutumlar nedeniyle ortaya çıkan zaman açıklarını önleyecek destekleyici politikalarla sunulması gerektiğini vurguluyor. Dahası, bu uygulamaların sadece kentler özelinde düşünülmemesi gerektiği üzerinde duruyor. Yine Ulusal İstihdam Stratejisi’nde13 öne sürülen yarı-zamanlı çalışma gibi esnek çalışma biçimlerinin söylenenin aksine özellikle kadınların zaman yoksulluğuna maruz kalmasının önüne geçemediğini gösteriyor. İşgücü piyasasındaki uzun çalışma saatleri, düşük ücretler, sosyal bakım hizmetleri eksikliği14 gibi mevcut çalışma koşullarına ve istihdamdan kopuk sosyal destek programlarına yönelik de önemli bilgiler sağlıyor. Türkiye’nin orta gelir düzeyindeki diğer ülkelerle paylaştığı sorunun -giderek artan sosyal bakım hizmetleri açığının- bir kez daha altını çiziyor.  

Şekil 1. Resmi ve LIMTCP yoksulluk oranları
Tablo 1 Zaman yoksulluğu, cinsiyet ve yoksulluk durumuna göre
Şekil 2. Zaman yoksulluk oranı - işgücü piyasasında çalışanlar
--------------------------------------------------------------------------------------------------

1    Bu yazı yazarların daha önce yaptıkları çalışma bulgularından yararlanılarak hazırlanmıştır.  Araştırma metninin tamamına buradan ulaşılabilir: http://www.levyinstitute.org/publications/?docid=2071.

2    2007 yılında ABD’de başlayıp tüm dünyayı etkileyen, Büyük Bunalım sonrası gerçekleşen en büyük çöküş. Büyük Resesyon’un Türkiye’ye yansımalarına dair detaylı bilgi için bkz. İzdeş (aynı sayı).

3    Türkiye, işsizlik oranlarının tüm dünyada en yüksek olduğu 15 ülke arasında yer alıyor.

4    2000’lerin ilk yıllarında gerçekleşen yüksek iktisadî büyüme oranlarına rağmen, Türkiye yüzde 48’le OECD ülkeleri arasında (ortalama yüzde 66) en düşük istihdam oranına sahip. Keza işgücüne katılım oranları özellikle de kadınların işgücüne katılım oranı (yüzde 31) yine OECD ülkelerine kıyasla son derece düşük. Bunun çözülemeyen bir muamma olduğu düşünülüyor.

5    Yeniden üretimin kapsam dışı bırakılmasını sorunsallaştıran feminist iktisat yaklaşımı iktisatın bu konudaki sınırlılıklarını net biçimde ortaya koyar. Bu yaklaşımla yoksulluk üzerine hazırlanmış, konuyu kavramsal ve kuramsal tüm boyutlarıyla irdeleyen bir çalışma için bkz. Çağatay (1998).

6    TÜİK mutlak yoksulluk oranları dışında göreli yoksulluk oranları da hesaplamakta. Burada uluslararası karşılaştrmalarda da kullanılan resmî oranların mutlak olması sebebiyle bu yöntem üzerinde durulacaktır. Göreli ve mutlak yoksulluk oranları üzerine detaylı bilgi için bkz. TÜİK (2009).

7     Hane içi üretimin yoksulluk analilzerine dahil edilmesi gerektiğine dair çalışmalar için bkz. Antonopoulos (2008), Çağatay (1998).

8    Basit bir örnek üzerinden bu sorunu daha iyi açıklamak mümkün.  Örneğin aynı geliri elde eden biri iki çocuklu tek çalışanlı, tek yetişkinli, bir hane ile yine tek çalışanlı fakat iki yetişkinli tek çocuklu bir haneyi ele alalım. Refah düzeyi salt gelir/tüketim düzeyi ile kısıtlı algılandığında iki hane asgarî refah kıstasına göre sıralamada aynı yeri paylaşır. Asgarî gerekli gelir düzeyleri ile çalışan yetişkinlerin elde ettiği gelir düzeyleri eşittir. Eşdeğer ölçek kullanıldığında iki hane eşit büyüklüktedir. Ancak hane içi bakım ihtiyaçları açısından birbirinden tamamen farklı iki hanenin eriştikleri refah düzeyinin aynı olduğunu söylemek pek de mümkün değil. İki çocuklu hanenin bakım ihtiyaçlarının iki yetişkinli hanenin ihtiyaçlarından çok daha fazla olabileceği ve hanedeki tek yetişkinin bu ihtiyaçların tamamını yerine getirmek zorunda olduğu bu durumda, iki hane için asgarî gerekli ihtiyaçların yanlış tespit edildiğine işaret eder.

9    Alternatif yeni ölçüm yöntemine dair detaylı bilgi için bkz. Zacharias, Masterson ve Memiş (2014) http://www.levyinstitute.org/publications/?docid=2071.

10  Detaylı bilgi için bkz. Zacharias, Masterson ve Memiş (2014).

11  Türkiye’de zaman kullanım anket verilerinin sadece 2006 için mevcut olması, LIMTCP oranlarının hesaplanmasını bu yıl için mümkün kılmıştır. 2006 hane halkı bütçe anket verileri ve zaman kullanım verileri istatistikî eşleştirme yöntemiyle biraraya getirilmiştir.   

12  Simülasyona dair detaylı bilgi için bkz. Zacharias, Masterson, ve Memiş (2014).

13  Ulusal istihdam stratejesi taslağının kapsamlı bir değerlendirmesi için bkz. Toksöz (2012).

14  Bu konuda detaylı bilgi için bkz. İlkkaracan (aynı sayı)