Yeşil ekonomi ekolojik krize cevaben yeni bir ekonomik düzen vizyonu olarak önerilmişti. Son yıllarda, küresel ekonomik kriz bağlamında bu vizyon genişledi ve artan işsizliğe çözüm olarak yeşil meslekler önerildi. Bu makalenin amacı yeşil ekonomiyi tamamlayacak feminist bir mor ekonomik düzene dair alternatif gelecek vizyonu sunmak.
Küresel kapitalizm 21. yüzyılda olgunlaşıyor, ancak, üretim ve yeniden üretimin sürdürülebilirliğini sağlayacak bir ekonomik sistem olma potansiyeli bir dizi krizle sarsılıyor: Ekonomik kriz derinleşiyor ve işsizlik artıyor, uzun süredir devam eden çevre krizine yakıcı bir gıda krizi ekleniyor ve bazı feminist akademisyenlerin “bakım krizi” dediği olgu ortaya çıkıyor.2
Bakım normlarının aşınması
Bakım kriziyle kast edilen, toplumun insan refahının vazgeçilmez parçası olan bakım emeğini sunma istek ve kapasitesini giderek kaybetmesidir. Bakım emeği çocukların, yaşlıların, engellilerin, hastaların, hatta sağlıklı yetişkinlerin bakımı için gerekli ürün ve hizmetleri üretir. Toplumun bakım emeği sunma istek ve kapasitesindeki azalma, mevcut ekonomik sistemin organik uzantısı olan birtakım mekanizmaların sonucudur. Küreselleşen piyasa rekabeti, artan işsizlik tehdidi, düşük vasıflı çalışanların ücretlerinde azalma gibi etkenler emek piyasasının kişi üzerindeki basıncını artırır ve bakım emeğine ayrılan zaman ve enerjiyi katı biçimde sınırlar. Ayrıca, ekolojik yıkım sonucu kırsal bölgedeki geçim ekonomilerinde maddî koşullar giderek zorlaşır. Oysa geçime dayalı bu topluluklarda bakım emeği toprak ve su gibi doğal kaynaklara dayanan ücretsiz üretici emeğin önemli bir kısmını oluşturur. Bakım emeğinin olduğu kadarıyla sürmesi, ancak toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin ve kadın, çocuk ve aileler arasındaki sınıf, ırk, etnisite ve millî köken eşitsizliklerinin daha da derinleşmesiyle mümkün olur. Bu eşitsizlikleri yeniden üreten bakım krizinin çarpık sonuçlarından biri de bakım emeğinin uluslararası göçüdür. Kuzey’de (ve Güney’de) yüksek sosyoekonomik statü sahibi kadınların emek piyasasına dahil olması büyük oranda, kırsal bölgelerden ya da Güney’den gelen düşük sosyoekonomik statülü göçmen kadınların ucuz bakım emeğine erişimleri sayesinde mümkün oldu. Uluslararası bakım emeği göçü Kuzey’deki bakım krizine düşük maliyetli bir çözüm sağlarken Güney’de geride kalan ailelerde başka bir bakım krizi yarattı. 3
Pek çok eşitsizliği derinleştirme pahasına kendini yeniden üretebilen bir sistem sürdürülebilir değildir. Dolayısıyla, bakım krizi kapitalizm için bir sistem sorunudur. Britanya’daki Açık Üniversite’de profesör olan feminist iktisatçı Susan Himmelweit bakım normlarını karşılama istek ve kapasitesi giderek azalan bir topluma dönüştüğümüzü vurguluyor: “Bu siyasî irade ve güç açısından acil bir meseledir. Bir müdahale olmazsa, insanlar bakım normlarını karşılama noktasında daha az istekli ve yeterli duruma düşebilir; bunun sonucunda bakım normları aşınabilir. Bu tür basınçlara rağmen bakım sorumluluğunu üstlenenlerin daha yüksek bir bedel ödemesi gerekecek ve daha az bakım öngören hakim normlara uyanlara nazaran politika üzerinde daha az etkileri olacak. Bakım konusunda cömert bir strateji hayata geçirilmezse, bakım sunmaya devam edenlerin durumu güçleşecek, bakım normları aşınacak ve daha fazla bakım öngören bir stratejiyi gelecekte uygulamak zorlaşacak. Bu tür bir strateji olmazsa, bakım standart ve imkânları azalır ve bütün toplum için, özellikle de bakım sunmaya devam edenler için, bakımın maliyeti artar.”4
Bakım emeğinin sürdürülebilirliği
Mor ekonomi bakım emeğini sürdürülebilir kılma amacıyla, bakım maliyetlerinin yeniden bölüşüm temelinde sistemin işleyişine dahil edilmesi esasına dayanan bir ekonomik düzen; aynen yeşil ekonominin doğanın sunduklarını sürdürülebilir kılmak için, çevresel maliyetleri üretim ve tüketim kalıplarına dahil etmesi gibi. Yeşil ekonomi fikri, dünyanın doğal kaynaklarına bağımlı olduğumuzu, dolayısıyla da ekosistemin bütünlüğüne özen gösteren bir ekonomik sistem yaratmamız gerektiğini kabul eder. Mor ekonomi ise insan refahının ayrılmaz bir parçası olan bakım emeğine bağımlı olduğumuzu kabul ederek, bakım emeğinin değerini hesaba katan ve onu -toplumsal cinsiyet, sınıf ve köken eşitsizliklerini yeniden üreten mekanizmalara başvurmadan- sürdürülebilir kılan bir ekonomik sistem yaratmamız gerektiğini vurgular.
Mor ekonomi çağrısı bakım krizine bir yanıttır. Söz konusu kriz, ücretsiz bakım emeğinin erkek ve kadınlar arasında, ayrıca farklı sınıf ve kökenlerden kadınlar arasında eşitsiz biçimde dağıtılmasından kaynaklanır. Bunun sonucunda, bu kesimlerin ücretli işlere ve gelire erişimi de eşitsiz bir biçimde gerçekleşir.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin maddî temeli sadece bakım emeğinin ücretsiz olması değil, ev işi ve çocuk bakımının kadınlara aslî görev olarak dayatılmasıdır. Üstüne üstlük, zaman sınırlı bir kaynak olduğu için, bu durum kadınların ücretli işlere ve gelire erişimini, eğitim fırsatlarından yararlanmasını, boş zaman ve gelişim faaliyetlerine katılımını, siyaset ve aktivizm gibi kamusal uğraşlara dahlini ve erkeklerle eşit bir konum talep etme imkânını sınırlar. Farklı ülkelerde yürütülen çalışmaların gösterdiği gibi, kadınlar emek piyasasına dahil olup gelir kazanmaya başladıklarında da, ücretsiz bakım emeğinin aslî sorumluluğu omuzlarında kalır. Dolayısıyla, gelirin bedeli olarak -gerek ücretli gerek ücretsiz- çalışma saatleri uzar ve kadınların yeni ücretli çalışan rolleriyle geleneksel bakıcı rollerini uzlaştırmaya çalışmasıyla gerilim artar.
Kuzey ve Güney’de bakım ekonomileri
Görece gelişkin sosyal refah devletine sahip AB ve diğer Kuzey ekonomilerinde örneğini gördüğümüz en iyi senaryoda, bakım hizmetlerinin toplumsallaştırılması (örneğin, herkese çocuk bakım hizmeti sağlanması), ücretli izin imkânları ve nispeten elverişli emek piyasası koşulları daha eşitlikçi sonuçlara yol açmıştır. Ancak, bu ekonomilerde dahi her ne kadar istihdamdaki toplumsal cinsiyet uçurumu büyük ölçüde daraldıysa da, meslekî ve sektörel bazda toplumsal cinsiyet ayrımı, cinsiyetler arası ücret farkları, dikey toplumsal cinsiyet ayrışması, siyasî temsil, karar alma ve zaman kullanımı alanlarında eşitsizlik sürmekte: Bu da, bakım emeğinin büyük ölçüde kadınların sırtına yıkılmasının bir yansıması. Söylemeye ne hacet, tüm bu hiyerarşiler toplumsal cinsiyetin de ötesine geçerek sınıf ve kökenle ilişkili çoklu eşitsizlikler biçimine bürünüyor. Son ekonomik krizin de gösterdiği gibi, olumsuz ve istikrarsız bir makroekonomik ortamda, geleneksel makroekonomik düşünce uyarınca malî kemer sıkma politikaları güçlendikçe sosyal refah devletine yönelik tehditler hızla artıyor.
Yelpazenin diğer ucunda bulunan en az gelişmiş Güney ekonomilerine bakarsak, piyasalar doğal kaynakları ve ucuz emeği sömürmüş, geçimlik ekonomileri dönüştürmek yerine bozmuştur. Sahra Altı Afrika ve Güney Asya’da milyonlarca kadın ücretsiz tarım işçiliği yapmaya devam ediyor; dahası ücretsiz bakım emeği de sağladıkları için uzun çalışma saatleri ve ağır koşullara maruz kalıyorlar. Ekolojik kriz durumlarını daha da zorlaştırıyor.
Güney’in diğer gelişmekte olan ekonomilerindeyse, kapitalist büyüme kadınları ücretli işlerde massedecek kadar talep yaratamadığı için, yalnızca erkeğin para kazanması ve eşinin tam zamanlı evkadınlığı yapması şeklindeki norm kurumsal hale geldi ve toplumsal muhafazakârlık için mümbit bir zemin oluştu. Örnek olarak tüm dünyadaki en düşük istihdama kadın katılımı oranlarından birine sahip olan Türkiye’yi alabiliriz. İstihdamdaki devasa toplumsal cinsiyet uçurumunun yanı sıra, kadınlar arasında da eğitim düzeyi bakımından ve -eğitim düzeyini sabit tuttuğumuzda- medeni hal bakımından ciddi farklar mevcut. Çalışma çağındaki sekiz yıllık ilkokul mezunu kadınlara bakarsak, istihdama katılım oranının evlenmemişler arasında yüzde 48, evlilerde ise yüzde 19. Benzer biçimde, lise mezunu kadınlarda da istihdama katılım evlenmemişlerde yüzde 63’ken, evlilerde yüzde 29’a düşüyor. Medeni halden kaynaklanan bu fark üniversite mezunları arasında en düşük düzeyde: yüzde 82 ve yüzde 73. Çalışma çağındaki erkeklerin istihdama katılımı ise, eğitim düzeyi veya medeni halden bağımsız olarak yüzde 90 civarında.
Türkiye’deki farklı kadın kategorileri arasındaki bu büyük eşitsizlikler neyle açıklanabilir? Üniversite mezunu kadınlar daha yüksek ücret alıyor ve daha yüksek gelirli hanelerde yaşıyor. Bu da onların kendi bakım emeklerini piyasa çözümleriyle (gündelikçi, özel bakım evi gibi) ikame etmelerini sağlıyor. Ayrıca, çoğunun formel bir işi olduğu için bakım amaçlı ücretli izin, sosyal güvenlik şemsiyesi ve genelde daha elverişli çalışma koşulları gibi ilave motivasyon unsurlarına sahipler. Ancak, üniversite mezunları Türkiye’deki toplam yetişkin kadın nüfusunun sadece yüzde 10’unu teşkil ediyor. Yetişkin evli kadınların çoğunluğu lise (yüzde 24) veya altı (yüzde 65) eğitime sahip olduğu için istihdam koşulları iş ve aileyi uzlaştırmalarına pek imkân tanımıyor.
Dolayısıyla, kadınlar evlilik ve doğum öncesi görece genç yaşlarda çalıştıktan sonra emek piyasasından çıkıyor ve hanenin malî ihtiyaçları zorunlu kılmadıkça geri dönmüyor.5 Düşük ücret, uzun çalışma saatleri, yüksek enformel istihdam oranı ve kamusal bakım hizmetinin yokluğu nedeniyle, emek piyasasına katılım kadını güçlendiren bir süreç olmuyor. Daha ziyade, en düşük vasıflı hanelerden kadınlar emek piyasasına girerek, evde bir bakım eksiği yaratma pahasına, kendilerini yoksulluk sınırının üstüne çekmeye çabalıyor.6 İşte bu bağlamda, çoğu lise altı eğitime sahip kentli ev kadınlarından oluşan bir seçmen kitlesi, toplumsal cinsiyet konularında giderek muhafazakârlaşan bir siyasal söyleme destek verdi. Tam zamanlı ev kadınlığı rolünü destekleyen ve yücelten politikalar (yaşlı ya da engelli aile üyelerine bakan kadınlara nakit desteği, Başbakan’ın üç çocuk çağrısı ya da CHP’nin kadınlara aile sigortası bağlanması önerisi gibi) çoğu kadına hitap etti.7
Bakım külfetini yeniden dağıtmak
İhtiyacımız olan yeni ekonomik düzen, bakım imkânları açısından toplum içindeki ve toplumlar arasındaki artan eşitsizlikleri gidermeli; bunu da, bakım külfetini özel ve kamusal alanlar arasında, ayrıca kadınlar ve erkekler arasında eşitlikçi bir biçimde yeniden dağıtarak gerçekleştirmeli. Mor ekonomi, yeni bir sürdürülebilir ekonomi vizyonunu yeşil ekonominin de ötesine taşıma çabasında. Nasıl yeşil ekonomi önceliklerin yeniden sıralanıp doğanın merkeze konmasını savunuyorsa, mor ekonomi öncelikler yeniden sıralanırken insanların bakımının merkeze konmasını talep ediyor. Yeşil ekonomi üretim ve tüketimin doğal kaynakların yenilenme hızına uygun biçimde yeniden örgütlenmesi ve düzenlenmesini gerektirir; mor ekonomi üretim ve tüketimin insanların eşitlikçi ve sürdürülebilir biçimde yeniden üretimine uygun şekilde yeniden örgütlenmesi ve düzenlenmesini şart koşar.
Dolayısıyla, başlangıç noktası ekonomik ve sosyal politikaların bakım külfetini tanıması, üstlenmesi ve yeniden dağıtması, bu amaçla da bakımın maliyetini kamusal bakım altyapısı şeklinde sisteme dahil etmesi olmalı. Bunun temelinde yer alıp planlamaya yön verecek olan ekonomik felsefe, bakıma erişim hakkını bir temel insan hakkı ve dolayısıyla devletin yükümlülüğü olarak tanımlamalı (aynen eğitime ve temel sağlık hizmetlerine erişim gibi). Ayrıca, etkili bir kamusal sosyal bakım altyapısının kadın ve erkeklere insana yaraşır işlere erişimde eşitlik sağlamanın vazgeçilmez bir şartı olduğunu kabul etmeli. Dolayısıyla, mor ekonomi dört dayanak üzerinde yükselir:
Çocuk, yaşlı, engelli ve hastalara yönelik sosyal bakım hizmetlerinin kamu tarafından herkese sağlanması;
İş - yaşam dengesini tutturmada toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamak için emek piyasasının düzenlenmesi;
Aslen kadınlarca sarf edilen ücretsiz bakım emeğinin, doğal kaynaklara bağımlı üretken faaliyetlerin geniş bir yer tuttuğu kırsal toplulukların özel ihtiyaçlarını karşılayacak politikalar;
Makroekonomik ortamı doğa ve bakım temelinde düzenleyecek politikalar.
İlk üç dayanak kapsayıcı bir kamusal sosyal bakım altyapısının unsurlarını ortaya koyarken, dördüncü dayanak bu altyapının etkili bir şekilde işlemesi için gereken makroekonomik ortama işaret ediyor.
Kamusal bir sosyal bakım altyapısı, yeniden üretimin sürdürülebilirliğini eşitlikçi bir biçimde sağlayabilir. Bakım hizmetinin kamu tarafından sunulması, sosyal bakım sektörlerine yatırım yapılmasını gerektirir. Söz konusu finansman özellikle gelişmekte olan ülkeler için ciddi bir sorun olabilir elbette. Bunu sağlamak için devlet harcamalarının dağılımı değiştirilebilir (veya gerekirse harcama artırılabilir), bakım ekonomisine özel yatırım yapılması için teşvikler sağlanabilir. Askerî harcamaların bir mor bakım fonuna aktarılması için küresel anlaşmalar imzalanabilir, mor vergilendirme ve mor bakım finansmanı modelleri hayata geçirilebilir. Emek yoğun bakım sektörlerine yatırım yapılması ayrıca “mor” meslekler yaratarak ekonomik krizin etkilerini de hafifletebilir.8
İş-yaşam dengesini tutturmada toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamak için emek piyasasının düzenlenmesi ise dört alt bileşenden oluşur:
Mor sosyal sigorta sistemleri temelinde, hem kadın hem erkeklere çocuk ve diğer bağımlı bireylerin bakımı için ücretli ve ücretsiz izin hakkı sağlanması;
insana yakışır iş standartları çerçevesinde emek piyasasındaki çalışma saatlerinin düzenlenmesi;
çalışan yetişkinlerin yaşam döngüsü boyunca değişebilen evdeki bakım ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için esnek iş organizasyonu;
ayrımcı uygulamaları ortadan kaldırmak için emek piyasasının düzenlenmesi, en önemlisi eşit değerli işe eşit ücret sağlanması.
Emek piyasasını düzenleyici bu politikaların ortak amacı hane yapısının dönüştürülmesidir: Erkeğin dışarıda ücretli işte çalıştığı, kadınınsa tam zamanlı ev kadını olduğu bir hane modelinden ya da “bir buçuk” çalışanlı hane modelinden iki kişinin de hem çalıştığı hem bakım işlerini üstlendiği bir modele geçiş. Bunun için hem kadın hem erkek, yaşam döngüleri boyunca bakım sorumluluklarında gerçekleşen değişimlere göre, emek piyasasında sarf ettikleri süreyi azaltmada eşit teşvik ve fırsatlara sahip olmalıdır. Böylelikle, yaşam döngüsünde çeşitli bakım ihtiyaçları ortaya çıktığında, aileler iki kişinin de dörtte üç oranında emek piyasasına katıldığı bir modele geçiş yapabilir.
Üçüncü dayanak ise kırsal topluluklarla ilgili. Sahra Altı Afrika ve Güney Asya’da yaşayan nüfusun çoğunluğu küçük çiftçiliğe dayalı kırsal geçim ekonomilerinde yaşıyor. Bu ekonomilerde kadınlar genelde ücretsiz aile işçisi statüsünde. Bakım emeği sarf ederken içinde bulundukları koşullar, orta veya üst gelir grubundaki kentli nüfuslarınkinden son derece farklı. Bu topluluklarda etkili bir bakım altyapısı inşa etmek için kamunun bakım hizmetlerini sağlamasından da fazlası gerekiyor (ayrıca emek piyasası düzenlemeleri de genelde etkisiz kalıyor). Bu topluluklardaki bakım altyapılarını desteklemek için tarım ve kırsal altyapıya yönelik kamu ve özel sektör kaynaklı yeşil yatırımlar, kadınların yerel ekosisteme dair bilgisinden yola çıkan yeşil teknoloji transferi programları, kadınlara odaklanan tarımsal teşvikler, organik çiftçilik gibi yeşil sektörlerdeki topraksız kadınlara yönelik istihdam programları ve kamusal işlerde çalışan kadınlara yönelik istihdam güvencesi programları gerekiyor. 9
Makroekonomik ortamın doğa ve bakım temelinde düzenlenmesi ise yukarıdaki önlemlerin amaca ulaşabilmesi açısından mor ekonominin elzem bir dayanağı. Kast edilen, geleneksel makroekonomik düşüncede kapsamlı bir dönüşüme gitmek ve GSYİH büyümesi ve verimliliği biricik hedef kılan saplantıdan kurtulmak. Büyüme ve verimlilik sadece, makroekonomik politikanın nihai hedefleri olan doğa ve bakıma ulaşmada kullanılabilecek çeşitli araçlardan -asla vazgeçilmez olmayan- ikisi olarak kabul edilmelidir. İnsana yakışır istihdam olanaklarının yaratılması da, temel bir hedef olmalıdır – sadece küresel işsizlik sorununu aşmak amacıyla değil, dünyanın dört bir yanında emek piyasasından dışlanan milyonlarca kadının insana yakışır işlere ihtiyacı olduğunun bilinciyle.
İhtiyacımız olan şey, büyüme ve verimlilikten ziyade doğa, insan ve sürdürülebilirliğe öncelik tanıyan bir paradigma değişimi; piyasaların kendi kendilerini düzenlemediğini teslim etmek ve “bütünleşik (embedded) özerkliğe” sahip bir düzenleyici sosyal devleti savunmak. Mor ekonomi -yeşil ekonomiyi tamamlayarak- bu tür bir paradigma değişimini sağlamak amacıyla, yeni bir ekonomik düzene dair feminist bir vizyon sunuyor.
1 Bu metin, 2013 tarihli şu derlemede basılan makaleden uyarlanmıştır: “Sustainable Economy and Green Growth: Who Cares?”, LIFE e.V./German Federal Ministry for the Environment; s. 32-37, Röhr, U. ve C. van Heemstra (der). 2013, Berlin. Derlemenin tamamına şu adresten ulaşılabilir: genanet.hostingkunde.de/fileadmin/downloads/Green_Economy/workshop_care-eco_web.pdf.
2 Çoklu krizlerin ayrıntılı bir incelemesi için bkz.: Ilkkaracan, I. 2011. “The Crisis of Care: Another Limit to Sustainable Growth in Market Economies”, A. Tonak (der.), IMF and the World Bank: A Critical Debate, İstanbul: Bilgi University.
3 Beneria, Lourdes. 2008. “The crisis of care, international migration, and public policy,” Feminist Economics, 14 (3): 1-21.
4 Himmelweit, Susan. 2007. “The Prospects for Caring: Economic Theory and Policy Analysis,” Cambridge Journal of Economics, 31 (4): 581-599, 2007.
5 Düşük vasıflı emeğe sahip kadınların (yani kadın nüfusunun çoğunluğunun) ücretli istihdamda massedilmesi, daha ziyade, dönemsel ekonomik krizler sonucu erkeklerin reel ücretlerinde görülen düşüş ve erkek işsizliğinde azalıştan kaynaklandı.
6 Emel Memiş bu derlemedeki makalesinde Türkiye’de ilk kez yapılan bir çalışmanın sonuçlarını sunuyor. Buna göre zaman yoksulluğu ve bakım eksiği, düşük vasıflı kadınların ücretli istihdama katılmasının kaçınılmaz bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Ancak istihdam politikalarının sosyal refah üzerindeki etkisi değerlendirilirken bu durum pek hesaba katılmıyor.
7 İlkkaracan, İ, “Why so few Women in the Labor Market in Turkey: A Multi-dimensional Analysis”, Feminist Economics, c. 18 (1), 2012, s. 1-36.
8 Belki de en ilginç örnek 1997 Asya krizi sonrası Güney Kore’dir. Ekonomik krize tepki olarak Güney Kore hükümeti, ekonomik büyümenin yeni motoru ilan ettiği sosyal bakım sektöründeki yatırımlara teşvik verdi. Bu sosyal yatırım stratejisinin amacı bir dizi sosyal ve ekonomik sorunu çözmekti: Demografik kriz (ki bakım krizinin bir uzantısıdır), ekonomik kriz karşısında istihdam yaratmak ve kadınlara emek piyasasına katılımda eşit fırsatlar sunmak. Ayrıntılı bir inceleme için bkz. İlkkaracan, İ. (2012), “Work-Family Balance and Public Policy: A Cross-country Perspective”, Development, 55 (3): 325-332.
9 Hindistan’da kırsal bölgelerde yaşayan kadınlara yönelik istihdam güvencesi programlarının uygulanması konusunda bkz. Indira Hirway (2008), “Impact of Employment Guarantee Programmes on Gender Equality and Pro-Poor Economic Development”, Levy Economics Institute of Bard College.