Ukrayna-Rusya krizi ve Türkiye: Enerjide dışa bağımlılık kader değil

Ön planda Rusya ile Ukrayna arasındaki kriz, aslında AB ile ABD’nin Rusya ile Ukrayna üzerinden sürdürdükleri güç mücadelesinin tüm yansımalarını taşıdığı için giderek derinleşiyor. Ukrayna’da kontrol tahterevalli misali, bir Rusya’dan bir “Batı”dan yana yükselip alçalırken taraflar bu ülkenin yönetimini kontrol edebilmek için farklı silahlarla mücadelelerini sürdürüyor.

Rusya Yanukoviç yönetimine (sokak hareketleriyle “devrilmeden önce”) kendi kontrolündeki Gümrük Birliği’ne girme çağrısı yaparken AB “ucu açık” bir Ortaklık Anlaşması (Association Agreement) teklif ediyordu. Diğer yandan, eski arka bahçesi olarak gördüğü ülkeler üzerinde ihracat silahını öteden beri etkin olarak kullanan Rusya Ukrayna’ya doğalgazı AB’ye sattığının çok altında bir fiyattan, 268,5 dolardan (bin metreküpü) satıyordu. Böylece, kendisine yakın olan Yanukoviç’in elini güçlendirmeyi hedefliyordu. Yanukoviç yönetimiyle imzalanan uçak mühendisliği alanından savunma amaçlı gemilerin imalatına, ticaretten uzayda işbirliğine kadar geniş yelpazeye yayılan 14 anlaşma ile bu “havuç” politikasını pekiştiren Rusya, Ukrayna’nın AB’nin Ortaklık Anlaşması’nı rafa kaldırmasıyla, ilk aşamada amacına ulaşmış görünüyordu.

Ne var ki, Ukrayna yönetiminin bu adımı Rusya karşıtı sokak hareketleriyle karşılık buldu ve Yanukoviç hem iktidarı hem de ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Rusya’nın karşı hamlesi gecikmedi ve Ukrayna’ya ihraç edilen gazın fiyatı iki aşamada 400 doların üzerine çıktı. Dahası, Rusya Ukrayna’nın 3,3 milyar dolara vardığını öne sürdüğü borcunu acilen ödememesi halinde, gaz akışını keseceğini bildirdi. 2014 Haziran’ından itibaren de “ön ödemeli” gaz satışına başlayacağını, ön ödeme yapılmadığı takdirde, Ukrayna’ya gaz verilmeyeceğini açıkladı.

Ukrayna’ya yönelik satranç hamleleri karşılıklı sürüyor. Bu süreçte, sokak hareketleri Ukrayna’nın Rusya’ya bakan doğu kısmında farklı yönde gelişti. Bu kez sokaklar Ukrayna’nın yeni yönetimine karşı hareketlendi. Yapılan referandumla Rusya’nın Karadeniz filosunu barındıran Kırım’ın Rusya’ya bağlanma kararı açıklandı. Türkiye’nin bu konuda AB ve ABD ile birlikte hareket etme kararı NATO üyeliği çerçevesinde olduğu kadar, Kırım Tatarları ile ilişkisi nedeniyle de doğal karşılanabilir. Ancak, bunun Rusya cephesinde nasıl karşılanacağını zaman gösterecek. Zira Türkiye, özellikle doğalgaz ithalatında, yüksek oranda (yüzde 58) Rus gazına bağımlı. Bu bağımlılık, aynı oranda olmasa da petrol ithalatında da (yüzde 8) geçerli. Dış ticarette Rusya lehine büyük bir açık var. Kırım’daki gelişmelerin ardından, ABD ve AB ise referandum sonucunu tanımamanın ötesinde, Rusya’ya ambargo uygulama yönünde bir dizi karar aldı. Ambargonun ana hedefinde ise Putin’in yakın çevresi var.

Bu satrançta Rusya’nın en önemli taşı doğalgaz ve petrol ihracatındaki vazgeçilmez ağırlığı ve bu işin stratejisini uygulamadaki yeteneği.

Rusya’nın doğalgaz ve petrol ihraç potansiyeli

Dünyada tüketilen birincil enerjinin yaklaşık yüzde 24’ü doğalgazla karşılanıyor.1 Mevcut doğalgaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 18’i Rusya Federasyonu (RF) topraklarında. Rezerv konusunda Rusya’nın rakibi olan ülkelerden başlıca iki farkı var. Birincisi, RF’nun yılda 180 milyar metreküplük gaz ihraç potansiyeline yaklaşabilen hiçbir ülkenin olmaması.

Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre, RF’nun (Türkiye’nin de dahil edildiği) Avrupa’ya 2013 yılı gaz ihracı 167 milyar metre küp. Bunun 82 milyar metreküpü Ukrayna’dan geçen boru hatlarıyla taşınıyor.

Ukrayna’nın doğalgaz tüketimi (2012) 50 milyar metreküp, üretimi ise 19 milyar metreküp (BP verileri). İthal ettiği gazın tamamını (31 milyar metreküp) RF’dan alan Ukrayna gaz ithalatında tamamen Rusya’ya bağımlı. Ukrayna Rusya’nın Avrupa’ya petrol ihracatında da önemli bir konumda. Özellikle Druzhba (Dostluk) Boru Hattı ile 2013’te günde 310 bin varil petrol Slovakya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Bosna’ya ihraç edildi. Bu ülkeler tüketimlerinin neredeyse tamamını RF’nundan sağlıyor. Ayrıca, Ukrayna limanlarından Avrupa’ya hem ham petrol hem de petrol ürünleri ihracı sağlanıyor.

Başta ABD’nin 2017’den sonra beklenen gaz ikmali, Afrika ve Ortadoğu’dan artacak miktarlarda LNG (sıvı doğalgaz) tedariki, Türkiye üzerinden Hazar bölgesi, İran, Irak ve Doğu Akdeniz gazı hem Türkiye’nin hem de Avrupa’nın kaynak çeşitlendirmesine ve enerji güvenliğini arttırmasına katkı sağlayabilecek çözümler. Ancak, bunların hiçbiri Avrupa’ya 161,5 milyar metreküp gaz sağlayan Rusya’nın rolünü “çalamaz”. Bu alternatifler çok yönlü ve dengeli dış politika, tüm aktörlerin beklentilerini dengeleyebilen ekonomik çözümler ve hepsinden önemlisi zaman ister. Örneğin, ABD’nin Avrupa’ya gaz ihracının sınırları var ve bugün Japonya’dan yaklaşık 6 kat, Avrupa’dan 4 kat ucuz gaz kullanan ABD’nin siyasî açıdan bu seçeneği dillendirse de “keyfini sürmekte olduğu” bu “haksız” rekabetten vazgeçmesi için çok da (gerçekçi) sebep görünüyor. Bir diğer beklenti kaynağı olan “shale” gaz konusunda ise özellikle AB’de, çevreye yönelik olumsuz etkilere karşı oluşan kaygılar nedeniyle, daha temkinli ve mütevazı beklentilerde bulunmakta yarar görülmekte.

Türkiye’nin gaz ithalatında Rusya ve Ukrayna’nın konumları

Türkiye birincil enerji tüketiminde yüzde 72 oranında ithalata bağımlı. Tükettiği enerjinin yüzde 30,9’unu doğalgazla karşılıyor2 ve bunun da yüzde 58’ini Rusya’dan alıyor. Bu oran Avrupa Komisyonu’nun AB için önerdiği, enerji ithalatında AB üyesi olmayan ülkelerden yapılacak tedarikin yüzde 30’un üzerinde olmaması önerisi dikkate alınacak olursa, neredeyse iki kat fazla. Doğal olarak da çok aşırı bir bağımlılık oranı. 2012 enerji ithalat faturamız 60,14 milyar dolar ve toplam ithalatımızın dörtte birini aştı. Bu durum sürdürülebilir değil.

 Türkiye geçtiğimiz yıl yaklaşık 45 milyar metreküp doğalgaz ithal etti; bunun 38,4 milyar metreküpü BOTAŞ, geri kalanı ise kontratları 2008’de başlayarak BOTAŞ’tan devralan özel şirketler tarafından gerçekleştirildi.

Doğalgaz ithalatı Rusya’dan iki ayrı boru hattıyla gerçekleştiriliyor. Bunlardan biri Karadeniz’in altından doğrudan Türkiye’ye Samsun’dan giriş yapan Mavi Akım Boru Hattı. Diğeri ise Rusya’dan çıktıktan sonra Ukrayna, Moldova, Romanya ve Bulgaristan’dan geçerek Türkiye’ye Trakya’daki Malkoçlar mevkiinden giren Batı Hattı. Çoğunlukla kış aylarında olmak üzere, söz konusu hattan yapılan ithalatta yaşanan kesintiler ciddi sorunlara neden oluyor. Doğalgazın kullanıldığı temel sektörler elektrik üretimi, sanayi, konutlar (ve sınırlı miktarda olsa da) gübre sanayii. Dolayısıyla, bu kesintiler girdi olarak kullanıldıkları tüm sektörleri olumsuz etkiliyor ve fiyatları yukarı doğru zorluyor.

Ukrayna’dan geçen bu hat doğalgaz ve elektriğin en çok tüketildiği İstanbul’u da barındıran Marmara ve Trakya bölgelerini besliyor. Bu hattaki bir kesintinin toplam içindeki yerini ve önemini anlayabilmek için mevcut gaz alım kontratlarının hacimlerine ve Türkiye’nin çok düşük miktardaki doğalgaz depo kapasitesine göz atmakta yarar var.

BOTAŞ’ın gaz alım miktarlarını gösteren tabloda belirtilen kontrata bağlanmış miktarlara ilave olarak, özel sektöre ait Ege Gaz terminalinden günde 16 milyon metreküplük bir ithalat sağlanabiliyor. Batı Hattı’ndan alınan gazın kesilmesi ya ihracatı yapan ülke olan Rusya’dan ya da geçiş güzergâhındaki ülkelerin müdahalesinden kaynaklanabilir. Enerji Bakanı Yıldız “Gazprom ile yaptığımız görüşmelerde gaz akışının aksamasını olası görmediklerini belirttiler. Herhangi bir sıkıntı yaşamayacağımız kanaatindeyim”3 diyor. Bu fazla iyimser bir yorum. Farklı gerekçelerle ve farklı çıkarlar doğrultusunda gaz akışı kesilebilir, defalarca kesildi de. Günde 40 milyon metreküplük bir kesinti kısa sürede bir başka hatta sağlanabilecek artışla ya da spot piyasadan LNG teminiyle karşılanamaz. Kış aylarında günlük tüketimin 230 milyon metreküpü aştığı soğuk günler yaşandı. Ege Gaz devreye girse bile toplam tedarik hacmi talebin altında kalacaktır. Bu da önce doğalgaz sektöründe daha sonra da üretiminin yüzde 44’ünü doğalgazla sağlayan elektrik sektöründe kriz demektir. Sanayiden başlayan kesintiler, elektrik dağıtım şirketleri üzerinden elektrik kesintilerine (“arıza”ların ya da “bakım-onarım çalışmaları”nın gezdirilmesi) yol açmakta.

Bölgeler Bazında Doğalgaz Fiyatları
Türkiye’nin bir diğer sorunu doğalgaz depo kapasitesinin son derece sınırlı olması. Yaklaşık 46 milyar metreküp gaz tüketen bir ülkenin 2,9 milyar metreküp gaz deposunun olması enerji güvenliği açısından kabul edilebilir bir durum değil. Depo hacminin tüketime oranı yüzde 6,3. Bu oran Almanya’da yüzde 19, Fransa’da yüzde 20, İtalya’da yüzde 30, Ukrayna’da yüzde 49. On yılı aşkın süredir dile getirilen Tuz Gölü’nün altına yaklaşık 1 milyar metreküplük depo inşası yılan hikâyesine döndü ve ihale iki kez yolsuzluk iddiaları nedeniyle iptal oldu. Geçen yıl ihale edilen depo 6-7 yıl sonra toplam kapasiteyi 3,9 milyar metreküpe çıkardığında, gaz talebi (BOTAŞ’a göre) 76 milyar metreküp olacaktır. Bu durumda da depo kapasitesinin tüketime oranı yüzde 5,1 olacak; yani, kapasite artmayacak, azalacaktır!

Türkiye Doğalgaz İthalatı 2013
Ukrayna üzerinden gelen gaz, ister Rusya–Türkiye ilişkileri nedeniyle, ister Ukrayna’daki yönetimin iktidarını sağlayan unsurlardan neo-Naziler gibi grupların eylemleri ya da Rusya’nın Ukrayna’ya gaz sevkini durdurması sonucu Türkiye’ye gelen hattan “sifonlama” yapmaları nedeniyle kesilebilir.  Türkiye’ye yerleştirilen Patriot’lar, füze kalkanı, Suriye’ye yönelik izlenen saldırgan politika gaz ithalatının yüzde 58’ini sağlayan Rusya’yı ve yüzde 19’unu sağlayan İran’ı fazlasıyla germekte. Dolayısıyla, “risk görmüyoruz” türü açıklamalar konunun ciddiyetini ortadan kaldırmıyor.

Rus gazına alternatif projeler

Türkiye’nin hızla, özellikle doğalgazda, Rusya’ya aşırı bağımlılığını azaltması gerekiyor. Buna karşın, inşaatından işletmesine, yakıt tedarikinden yakıt yönetimine her aşamada yüzde yüz Rusya’ya verilen Akkuyu nükleer santraliyle bu bağımlılık daha da derinleşiyor. Nükleerin çok yönlü sakıncaları ayrı bir tartışma konusu. Doğalgaz dağıtımında da Rusya’nın payı oluşmakta.

Türkiye’de “asrın anlaşması” diye kamuoyuna pazarlanan NABUCCO Boru Hattı Projesi başlamadan çöktü. Bunun yerine, Azerbaycan’ın Şah Deniz sahasından üretilen gazı Türkiye’ye, buradan da Avrupa’ya pazarlamayı hedefleyen TANAP (Trans Anatolian Pipeline) gündemde. SOCAR, BOTAŞ ve BP ortaklığındaki bu projeyle (ilk aşamada) Türkiye’ye 6, Avrupa’ya 10 milyar metreküp gaz iletilmesi hedefleniyor. Bu miktarlar kaynak çeşitliliği açısından önem arz etse de, (Türkiye dahil) Avrupa’ya 161,5 milyar metreküp gaz ihraç eden Rusya’nın hegemonyasını kırmaktan çok uzak. AB’nin doğalgazda dışa bağımlılığı yaklaşık yüzde 70 seviyesinde ve 2020’de bunun yüzde 76’ya erişeceği öngörülüyor. Avrupa 2012’de boru hattıyla 377, LNG halinde 69 olmak üzere toplam 446 milyar metreküp gaz ithal etti; bunun yaklaşık yüzde 37’sini Rusya’dan aldı. Dolayısıyla, TANAP’ın birinci fazı neredeyse sembolik önemde. Diğer iki faz da gerçekleşirse, nihai hedef 32 milyar metreküp. Bu miktarın ne kadarının Türkiye’ye kalacağı, ne kadarının TAP (Trans Adriatic Pipeline) üzerinden Avrupa’ya gideceği henüz belirsiz.

Irak’taki potansiyel, İran ile yaşanmakta olan “yumuşama” süreci ve Doğu Akdeniz’deki yeni keşifler hem Türkiye’nin hem de AB’nin enerji arz güvenliğine olumlu katkı sağlayacak seçenekler. Tüm bunlarda dikkat edilmesi gereken husus, sadece ithalatçının (AB) değil, tedarik edenin ve geçiş ülkelerinin beklentilerini ortak paydada buluşturmak olmalı. Irak’ta hükümran devletin toprak bütünlüğüne, hükümranlığına, mevcut Anayasası’na ve yasalarına aykırı uygulamalar çözümü ve dolayısıyla bu kaynakların katkı potansiyelini ortadan kaldırıyor. Türkiye’deki iktidarın Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimle sürdürmeye çalıştığı hukuksuz uygulamalar önemli risk kaynağı haline geldi. İran dünya ispatlanmış gaz rezervlerinin yüzde 17,6’sını barındırıyor. Buna karşın, üretim ve tüketimi neredeyse eşit ve ihraç için gaz bulamıyor. Yumuşama süreci ambargonun kaldırılmasına kadar uzanırsa, bu zengin kaynakların Türkiye ve Avrupa’nın güvenliğine büyük katkısı olacaktır.

Bu projelerin birinin ya da tamamının topraklarından geçmesi Türkiye’nin stratejik önemini arttıracaktır. Ekonomik getirisi sanıldığı kadar yüksek olmayan boru hatları geçtiği ülkelerin değerini yükseltir. Ancak, sabotajların odağındaki Kerkük–Yumurtalık boru hattı örneğindeki gibi, ülkeleri istikrarsızlaştırmanın ortamı haline de gelebilir. Ukrayna–Rusya krizi alternatif projeler dikkate alındığında, gözleri yeniden Türkiye’ye çevirdi. Ancak, dış politikadaki dengesizlikler, iç politikada hukukun üstünlüğünü yadsıyan antidemokratik uygulamalar, enerji sektöründe “oyun başladıktan sonra değişen kurallar”, para kazanma hırsı uğruna çevre talanına varan uygulamalar ya kısmen soluk alıp vermeye ve bağımsız kalmaya çalışan yargıdan dönmekte ya da yerli ve özellikle yabancı yatırımcıları ürkütmekte. Bu önemli potansiyel yanlış uygulamalarla heba edilme riskiyle karşı karşıya.

Bardağın dolu tarafı

Özellikle yenilenebilir enerji kaynakları atıl bekletiliyor. 2013’te 240 milyar kilovat-saat elektrik tüketen Türkiye’nin, enerji verimliğinin iyileştirilmesi ve mevcut santrallerin rehabilitasyonu da dahil edildiğinde, henüz devreye alınmamış yerli kaynak potansiyeli 800 milyar kilovat-saatten fazla! Gaz kesintisi yaşandığında bir “düğmeye basıp” bu kaynaklar anında emre amade hale getirilemez. O nedenle, çok geç kalınmış olmakla birlikte, ülkenin genç nüfusu için ciddi istihdam olanağı da sunacak olan yenilenebilir kaynakların gündeme alınmasına yönelik planlı ve gerçekten uygulanabilir yeni bir enerji politikasına geçiş zorunludur. İktidar doğalgaz ve kömürdeki ithalat bağımlılığını ve elektrik üretiminde bu kaynakların paylarını azaltmaktan söz ediyor. Buna karşın, EPDK’nın verdiği “yeni” doğalgaz santrali lisanslarının toplam portföyü 29 bin 184 megavata erişti. Bu rakam Türkiye’nin toplam kurulu gücünün (Nisan 2014’te 65.735 MW) yüzde 44,4’ü! İthal kömürde bu rakam yaklaşık 16 bin MW (toplam kurulu gücün yüzde 24’ü). Bu veriler söylemle eylemin taban tabana zıt olduğunu gösteriyor.

Türkiye daha bağımlı, enerji, ekonomi, hatta dış politika açısından daha az güvenli hale geliyor. Bardağın dolu tarafında ise zengin yenilenebilir enerji kaynağı potansiyeliyle, dar kadrolaşmaya feda edilmiş birikimli insan kaynakları potansiyeli bekliyor. Bu zengin ve değerli varlıklarımızın, yerli kaynakları elektrik enerjisine dönüştürecek ekipmanların imalatına yönelik kararlı bir planlamayla desteklenmesi halinde, Türkiye’nin cari açığının en önemli kaynağı olan enerji sorununa köklü çözüm getirilebilecektir.

1    BP Statistical Review of World Energy, Haziran 2013

2    Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB), Genel Enerji Dengesi Tablosu, Aralık 2013

3    http://www.cnbce.com/haberler/enerji/yildiz-gaz-akisinda-sorun-olmaz