Kürt sorunu bağlamında, otuz yıllık çatışma sürecinin silahsız yöntemlerle çözüme evrilmesi için geliştirilecek stratejiler Türkiye’nin geleceğini önemli ölçüde belirleyecek. Bilindiği gibi, Kürt sorunu sadece Türkiye’yle sınırlı değil; İran, Irak ve Suriye’de de kendine has özelliklerle devam ediyor. Irak’ta özellikle 2003’ten itibaren yaşanan gelişmeler Bağdat ile Erbil arasındaki güncel gerilimlere rağmen olumlu bir seyir izliyor. Kürtlerin temel hak ve hürriyetlerine kavuşmaları ve giderek kurumsal bir yapı bünyesinde sorunlarını kendi iradeleriyle çözmeye çalışmaları, bu ülkede göreli de olsa bir iyileşme sağladı. Suriye’de yaşanan iç çatışma ortamında Kürtlerin nasıl bir geleceğe hazırlandığını net olarak ifade etmek için ise henüz erken. Aynı belirsizliğin İran için de devam ettiği, bölgesel ve uluslararası gelişmelerin bu konuda belirleyici bir özellik taşıdığı biliniyor.
Türkiye’deki sorunun diğer ülkelerden farkı
İran, Irak ve Suriye’ye nazaran Kürt nüfusun en fazla olduğu Türkiye’de de demokratikleşmenin önündeki engellerin kaldırılması, temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınması ve en önemlisi otuz yıllık çatışmalı süreçte yaşanan tahribatların, travmaların, toplumsal ayrışmaların, ekonomik problemlerin giderilmesi için yoğun bir çabaya ihtiyaç duyulduğu açık.
Elde kesin rakamlar bulunmamakla birlikte, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 15’ini oluşturan Kürtlerin ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşadığı bilinen bir durum. Ancak, ekonomik, sosyal ve siyasî nedenlere ek olarak, özellikle de son otuz yıllık çatışma ortamının yarattığı zorunlu göç nedeniyle, İstanbul başta olmak üzere ülkenin Batı bölgelerinde de önemli oranda bir Kürt nüfus ikamet ediyor. Dolayısıyla, diğer üç ülkedekinden farklı olarak Kürt sorunu Türkiye’de ülkenin tamamına yayılmış durumda; Kürtlerin adının geçtiği siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlardaki, keza güvenlik ve eğitim gibi alanlardaki sorunlar veya talepler –ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini ilgilendiriyor olsalar bile– artık bütün Türkiye’yi ilgilendiriyor.
Giderek genişleyen, dönüşen sorun
Gerçek bir demokraside çözülebilecek ve çözülmesi gereken temel insan hak ve özgürlüklerinden mahrumiyet konusu esas olarak Türkiye demokrasisinin bir sorunudur; Türkiye’nin özgürlükler sorunudur. Öte yandan, nasıl ki insan hakları kavramının kapsamı güncel gelişme ve ihtiyaçlara göre sürekli genişliyorsa, Kürtlerin sorunları ve talepleri de bu çerçevede sürekli değişip dönüşüyor. Bu bakımdan, otuz yıl önceki Kürt sorunu ile şimdiki Kürt sorunu, esasta aynı olsa bile, içerik olarak değişip dönüşmüş, genişlemiş durumda. Özellikle çatışma dönemlerinde, yaşanan her ölüm, ihlal edilen her hak, yürürlüğe konan her antidemokratik yasa Kürt sorununu daha da karmaşık hale getirdi, getiriyor.
İçinde bulunduğumuz durum, sorunun sadece güvenlik ve/veya ekonomik/sosyal eksenli olmadığını ortaya çıkardı. Yine verili durum gerek güvenlik sorunlarının, gerekse ekonomik ve sosyal alandaki geri kalmışlığın Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerinin karşılanmamasının sonucu olduğunu önümüze koyuyor. Bütün araştırmalar Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yatırım yapılmamasının güven ve barış ortamından yoksunlukla doğrudan bağlantılı olduğunu gösteriyor. Ekonomik ve sosyal sorunlar ancak siyasî ve kültürel hak ve özgürlük taleplerinin karşılanması için ortaya konacak siyasî irade sonucunda oluşacak toplumsal uzlaşı, güven, huzur ve barış ortamında köklü ve sürdürülebilir çözümlere kavuşturulabilir.
CHP’nin vaatleri
CHP Kürt sorununu toplumsal barış temelinde çözmek amacıyla Kürtlerin eşit ve özgür vatandaşlar olarak yaşamalarını temin etmeyi; farklı inanç ve kültürlerin bir arada var olmasını sağlamayı; demokratik, katılımcı ve özgürlükçü bir anayasa oluşturmayı; yerel yönetimleri güçlendirmek yoluyla demokrasi ve yönetime katılımda tabanı genişletmeyi; bölgelerarası dengesizliği gidermek yoluyla sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma sağlamayı ve sosyal adaleti/sosyal devleti tesis edecek politikaları geliştirip uygulamayı vaat ediyor.
Çok partili siyasal yaşamımız ve darbelerle kesintiye uğramış demokrasimizde “Kürt sorunu” esas olarak sağ hükümetlerin politikalarıyla daha da derinleşti ve çeşitli mağduriyetlere yol açtı. Kürtlerin hak ve özgürlük talepleri sağ iktidarlar tarafından sürekli olarak bir güvenlik sorunu ve bölünme paranoyasıyla ele alınmak suretiyle, dünyada eşi görülmemiş 2932 sayılı Kanun gibi anadili yasaklayan “ucubeler” yarattı. Dolayısıyla, çok partili demokrasi yaşamımızda bu sorunun çözümsüzlüğünün gerçek muhatapları kendilerini merkez sağ olarak adlandıran Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal ve nihayet Recep Tayyip Erdoğan iktidarları ve koalisyon partileridir.
CHP Parti Programı’nda şu noktaya vurgu yapılır: “CHP devletin etnik farklılıklar üzerine politikalar oluşturmasını benimsemez. Ancak etnik kimliği vurgulamak isteyenleri saygıyla karşılar ve etnik kimliği insanların şerefi sayar. Devletin vatandaşların etnik kökenini, dinini ve mezhebini görmeyen, bütün vatandaşlara eşit davranan bir yapıya sahip olmasını savunur. CHP sorunların sadece yasalardaki eksikliklerden değil, uygulamadaki bazı yanlışlıklardan kaynaklanabileceğini düşünerek, bu evrensel insan hakları ve özgürlükler değerlerini hayata geçirmeye özen göstermelidir.”
Üzerinde ortaklaşılan talepler
Türkiye’nin Kürt kimlikli vatandaşları da toplumun diğer bütün kategorileri ve kesimleri gibi homojen ve tekçi bir yapıya sahip değildir. Bu durum hem siyasî talepler, hem ekonomik ve sosyal durum, hem de eğitim düzeyi ve kültürel konular cephesinde geçerlidir. BDP, KADEP, HAK-PAR gibi siyasal partiler ve diğer bazı Kürt aydınlarının sivil siyasî inisiyatifleri çözüm konusunda farklı yerlerde durmaktadır. Siyasî söylemlerde “demokratik özerklik”ten “federal yapı” veya “devlet kurma”ya kadar uzanan farklı ifadeler söz konusudur; aynı şekilde, öncelikler konusunda da farklılıklar mevcuttur. Dolayısıyla, CHP Kürt vatandaşların hak ve özgürlük taleplerini farklı siyasî parti ve grupların penceresi ve perspektifinden değil, sokaktaki vatandaşın üzerinde ortaklaştığı ve aynı zamanda temel insan hakları açısından vazgeçilemez olan hak ve özgürlüklerden hareketle ele almak ve tespit etmek durumundadır.
Elbette, Kürtlerin ortaklaştığı bu hak ve özgürlük taleplerinin bir bölümü aynı zamanda adı geçen siyasî parti ve grupların da öncelikleri arasında yer alabilir ve almaktadır. Bu durum CHP açısından bu konuların ele alınmasına ve çözüm önerilerinin tespit edilmesine engel değildir, olamaz da. Zira bütün toplumsal gruplar ve kategoriler için geçerli olduğu üzere, Kürtler için de üzerinde ortaklaşılan konular, haklar, özgürlükler ve talepler vardır. CHP açısından hareket noktası bu taleplerdir.
CHP’nin Kürt meselesinin çözümü konusunda son birkaç yıldır yürüttüğü faaliyetler göz ardı edilemeyecek kadar kapsamlıdır. Partinin bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşıdığı önerileri yakın bir zamanda “Özgürlük ve Demokrasi Bildirgesi” başlığıyla kamuoyuyla da paylaştık.
CHP’nin TBMM’ye sunduğu bazı kanun teklifleri
- Seçim barajı düşürülsün.
- Siyaset çok-dilli yapılsın.
- Seçime katılan partilere oy oranlarına göre Hazine yardımı yapılsın.
- Mayınlı araziler köylülere dağıtılsın.
- Koruculuk kaldırılsın.
- Adları değiştirilen yerlere eski adları iade edilsin. Travmaları hatırlatan isimler kaldırılsın.
- Diyarbakır Cezaevi müze olsun.
- Newroz resmî bayram olsun.
- Enfal katliamı tanınsın.
- Dersim arşivleri kamuoyuna açıklansın.
- Köye Dönüş Yasası yeniden düzenlensin.
- İfade özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılsın.
- Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin önündeki engeller kaldırılsın.
- Orantısız güç kullanımı engellensin.
- Biber gazı yasaklansın.
- Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılsın.
- Tutukluluk süreleri yeniden düzenlensin.
- Yasadışı dinlemeler engellensin.
- Gizli tanık uygulaması kaldırılsın.
- Faili meçhul cinayetlerde zaman aşımı olmasın.
- Cezaevlerindeki hukuksuz uygulamalara son verilsin.
- Gözaltında avukat görüşmeleri önündeki engeller kaldırılsın.
CHP’nin TBMM Başkanlığı’na sunduğu meclis araştırma önergeleri
- Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulsun.
- Kürt sorunu TBMM tarafından incelensin.
- Roboski katliamı için yeniden komisyon kurulsun.
- Zorunlu göç mağdurlarının sorunları araştırılsın.
- Faili meçhul cinayetler araştırılsın.
- İşkence ve işkenceciler TBMM tarafından araştırılsın.
CHP’nin Başbakan Erdoğan’a ilettiği soru önergesi
- AB yerel özerklik şartına konan çekinceler niçin kaldırılmıyor?
Geçmiş birikimlerin ışığında
Yukarıdaki başlıkların tümü, doğrudan veya dolaylı olarak Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümü için yürütülen faaliyetlere işaret ediyor. Elbette bu mesele çok başlıklı, çok karmaşıktır ve tarihsel bir arka planı haizdir. Dolayısıyla, çözümü için de hem zamana, hem de daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.
CHP’nin çalışmalarının bu konuda siyaset kurumuna yöneltilmiş çabaların sadece bir kısmına denk düştüğünü de kabul etmek gerekiyor. CHP’nin bu konuda eksiklikleri yok mudur, elbette vardır. Ancak bu eksikliklerin giderilmesinin de, inisiyatifin tamamen siyaset kurumuna nakledilmeye başlamasıyla, yani normalleşmenin gerçekleşmesiyle mümkün olduğunu ifade etmek durumundayım. Halihazırda devam eden çatışmasızlık sürecinin kalıcı hale gelmesiyledir ki, Kürt meselesinin çözümüne yönelik kapsamlı araştırma, inceleme ve faaliyetler mümkün olabilecektir.
CHP elbette geçmişinden gelen birikimlerin de ışığında Kürt meselesine dair yeni çözüm önerileri üretiyor ve üretecek. Bu konuda SHP’nin Temmuz 1990 tarihli meşhur raporu sık sık temel referans olarak ele alınır. Rapordaki bazı hususları hatırlayalım:
“1. Cumhuriyeti kuranlar laikliği ve etnik çoğunluğu temel ilke olarak benimsemişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti bir din, mezhep ırk ve kafatası cumhuriyeti değildir. Türkiye etnik köken açısından çoğulcu bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla, cumhuriyetimizin temel özelliği onun bir siyasal bilinç cumhuriyeti olmasıdır. Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı sürecinde bu anlayışla Anadolu’da yaşayan ve değişik etnik kökenlerden gelen herkesin ortak katkısı ve eşit ağırlığı ile kurulmuştur. Bu zengin mozaiğin unsurlarından birini ya da birkaçını yok sayan anlayış ve politikalar gerçeklere uymaz ve kabul edilemez.
2. Türkiye etnik köken açısından çoğulcu bir yapıya sahiptir. Birbirinden farklı etnik grupların, mezhep anlayışlarının, dil farklılıklarının varlığı inkâr edilmeyecek bir sosyolojik gerçektir. Bunun içindir ki, cumhuriyet özünde bir siyasal bilinç cumhuriyeti olarak kurulmuştur.
3. Bu gerçeğin inkârına dayalı, tek bir ırkı ön plana çıkaran, çareyi ırksal anlayışta bulan, herhangi bir etnik karakterden ve mezhep anlayışından mucize bekleyen tahlil, ideoloji ve politikalar çağdaş olmayacakları gibi, çözüm de getiremezler.
4. Türkiye’nin kültür zenginliğini, toplumdaki çeşitliliği, farklı anadillerin varlığını ülke bütünlüğünün önünde bir siyasal engel olarak görmek ve buna göre politika oluşturmak yanlıştır. Yanlış olmanın yanında cumhuriyetin kuruluş sürecindeki tarihî gerçeklere, cumhuriyeti kuran siyasal kadroların sosyolojik tespitlerine ve değerlendirmelerine de aykırıdır. Bu nedenledir ki, özellikle 1980 askerî rejiminden sonra cumhuriyetin temel tespitlerine ve ilkelerine ters düşen politikalar ve uygulamalar sorunların ağırlaşmasına yol açmıştır.”
SHP’nin söz konusu raporundaki bu ifadeler geçerliliğini koruyor. CHP de halihazırda tam da bu değerlendirmeleri baz alarak ama raporun kaleme alındığı tarihten sonra yaşanmış olayları da göz önünde bulundurarak politika üretmeye çalışıyor. Partinin Ekim 2011 tarihli “Kürt Raporu”ndaki ifadeler de bunu ortaya koyuyor:
“CHP’nin Kürt vatandaşların hak ve özgürlük taleplerine ilişkin çözüm perspektifinde referans kaynakları demokrasi ve insan hakları konusundaki uluslararası sözleşmeler, Sosyalist Enternasyonal’in ve sosyal demokrat siyaset algısının evrensel ilkeleri ile bu konulara ilişkin bilimin ve araştırmaların ortaya koyduğu verilerdir.
CHP’nin, Kürt sorunu olarak adlandırılan toplumsal sorunumuza çözüm önerisi hakkında 3. Yol olarak adlandırdığı perspektifi, belirtilen bu gerekçelere ve hedeflere dayanmaktadır. 3. Yol stratejisi soruna bütünlüklü olarak bakan, etnik kimlik veya dinî inanç eksenine oturtulmayan, bölgesel değil Türkiye ölçekli bir toplumsal uzlaşma, huzur, barış, çözüm ve birlikte yaşama iradesinin güçlendirilmesidir. Bu nedenle de CHP bu konuyu Kürt kimlikli vatandaşlarımızın hak ve özgürlük talepleri, eşit anayasal vatandaşlık, ekonomik gelişme, iş ve aş, sosyal refah, eğitimde fırsat eşitliği ve huzur, barış ve güven ortamının sağlanması, demokrasinin yerel düzeyde güçlendirilmesi ve birlikte yaşama iradesi ile aidiyet duygusunun yeniden güçlendirilmesi olarak değerlendirmekte ve bu temelde çözüm üretmektedir.
CHP, tespitleri ve çözüm perspektifleriyle Kürt vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerden mahrumiyetlerini ve bundan kaynaklanan mağduriyetlerini ortadan kaldıracak, aynı zamanda bu durum ‘Kürt sorunu’nun çözümsüzlüğünün yarattığı ayrışma, çatışma, aidiyet duygusunda zayıflama biçimlerinde ortaya çıkan sorunları da çözecektir.
Dolaysıyla, CHP çözüm perspektifleriyle toplumsal uzlaşma ve bütünleşmenin demokrasi ve özgürlükler içinde güçlendirilmesini sağlayacaktır.”
CHP’nin Kürt meselesinin çözümüne ilişkin öneri veya görüşlerinden bağımsız olarak, parti tabanı veya partinin iç dinamikleri itibariyle farklı görüşler gündeme gelebilir. Kuşku yok ki, bu farklılıklar sadece partinin kendisine değil, tabanına da aittir. Bir kitle partisi olarak CHP’nin ve tabanının Kürt meselesinin çözümüne ilişkin birbirinden farklı eğilimlere sahip olması, partinin resmî görüşlerinden bağımsız olarak ele alınmalıdır. Bana göre asıl olan, yukarıda maddeler halinde aktardığım yasama faaliyetlerinin içeriğidir ve bu faaliyetlerin tümü demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi bir perspektife işaret ediyor.
Bugün çözüm için son şans olabilir
Türkiye’nin Kürt meselesi sadece iktidar partisinin meselesi olmadığı gibi, tek başına hiçbir partinin de meselesi değildir. Toplumun ve siyasetin her alanına sirayet etmiş olan bu sorun, hangi görüş ve ideolojiden olursa olsun, herkesi ilgilendirmektedir. Burada esas husus, meselenin evrensel hukuk ilkeleri, insan hakları ve elbette barışçıl bir perspektif çerçevesinde çözülebileceğine ilişkin yaklaşımın yaygınlaşmasıdır.
Çatışmalar neticesinde yaşanan toplumsal ve siyasal kutuplaşma, Kürt sorununa dair yaklaşımları da önemli ölçüde belirledi, belirliyor. Kuşku yok ki, bu farklılıkları barış, özgürlük, adalet, eşitlik temelinde birleştirmek bir mücadele gerektiriyor. Biz bu mücadeleyi kararlılıkla sürdürüyoruz. Bu süreçte eksikliklerimizin var olduğunu, olacağını kabul ediyorum. Fakat ifade ettiğim gibi, asıl olan çözüme dair kararlılığı korumaktır. Kürt sorununun varlığını ve çözülmesi gerektiğini kabullendiğimiz ölçüde, bu konudaki yol ve yöntemlerimizi daha fazla geliştirme ihtiyacı hissedeceğiz. Şu ana kadar sorunun kangrenleşmesinin en temel sebeplerinden biri, devletin inkârcı yaklaşımıydı. Bırakın Kürt kimliğinden kaynaklanan meseleleri, sorunu tümden yok sayan bu yaklaşım, çözüm bağlamında ifade özgürlüğünün önüne de ciddi bir set ördü. Bu set giderek bir tabu halini aldı. Fakat artık zaman tabuları yıkma zamanıdır. Zaman, yüz yılı aşkındır devam eden, can alan, can yakan Kürt meselesinin çözümü için özgürlükçü bir perspektifle her türlü demokratik faaliyete hız verme zamanıdır. Bu zamanı kaçırırsak, bir daha yakalama şansına erişemeyebiliriz.