Bu kısa yazıda, 2014 yılının Nisan-Temmuz ayları arasında gerçekleştirdiğimiz bir kamuoyu araştırmasının verilerine dayanarak Türkiye’de genel kamuoyunun ve Kürt yurttaşların kimliklerini nasıl tanımladıklarını, Kürt sorununun sosyal ve siyasal nedenlerini nasıl teşhis ettiklerini, Kürt sorunu için en iyi çözüm olarak hangi seçenekleri tercih ettiklerini, mevcut çözüm sürecine destek verip vermediklerini inceleyeceğiz.
Kamuoyu araştırması hakkında kısa bir bilgi verecek olursak, Kürt sorunu ve Çözüm Süreci ile ilgili olarak Türkiye genelinde 1900 kişiye anket uyguladık. Anket çalışması 2014 yılının Nisan-Temmuz ayları arasında gerçekleştirildi. Kamuoyu araştırmasının saha uygulaması Infakto Research Workshop tarafından yapıldı. Doç. Dr. Emre Erdoğan ve Güçlü Atılgan danışman olarak araştırma ekibinde görev aldılar. 1900 anketin 1500’ü ulusal çapta bir örneklemi oluşturdu. Buna ek olarak, Kürt yurttaşların daha ayrıntılı analizini yapabilmek için fazladan 400 Kürtçe bilen kişiyle görüşüldü (araştırmanın ayrıntılı sonuçlarına www.hakanyilmaz.info sitesinden erişilebilir).
Kürt kimliği, dili ve kültürü hakkında algılar
Görüşülenlere aşağıda sayılan özellikler verilip bunlardan en çok hangisinin Kürt milletine mensup olmayı belirlediği soruldu: soy birliği, din birliği (İslâm dini olarak soruldu), paylaşılan tarih, ortak düşman, ortak dil, ortak kültür, aynı devletin (Türkiye Cumhuriyeti) vatandaşlığı. Ankete cevap veren Kürt yurttaşlar Kürt milletinin ortak özelliklerini sıralarken Kürt dilini en başa koydular, onun 10 puan arkasına Kürt soyundan gelmeyi yerleştirdiler, soy seçeneğinin 10 puan gerisinden ise kültür, din ve tarih şıklarını seçtiler. Kürtler arasında, Kürt kimliğinin temel özelliği olarak ortak düşman seçeneğine rağbet eden olmadı.
Tüm görüşülenlerin yüzde 83’ü Kürtçe bilmediğini söylerken, yaklaşık yüzde15’i ise Kürtçenin ana dilleri olduğunu belirtmiştir. Kürtçenin ana dilleri olduğunu belirten yüzde 15’lik kesimin yarısından biraz fazlası (toplamda yaklaşık yüzde 8) Kürtçenin yanısıra Türkçenin de ikinci bir ana dilleri olduğunu söylerken, üçte birinden biraz fazlası (toplamda yaklaşık yüzde 6) ise Kürtçe dışında bir ana dilleri olmadığını söylemiştir. Kürtçe bilmeyen (ve Türkçeyi ana dili olarak gören) yüzde 83’le birlikte, Türkçeyi de Kürtçeyle birlikte ana dil olarak konuşan yüzde 8’i topladığımızda, tüm görüşülenlerin yaklaşık yüzde 92’sinin Türkçeyi ana dil olarak benimsediğini buluyoruz.
Kürtçe bilenlere Türkçeyi nerede öğrendikleri sorulduğunda, yaklaşık yarısı ev ortamında anne-babalarından, yaklaşık üçte biri okulda, yaklaşık yedide biri ise arkadaşlarından öğrendiklerini söylemiştir. Geri kalan küçük bir kesim ise (Kürtçe bilenlerin yüzde 8’i) Türkçeyi televizyon ve gazetelerden, işyerinde, askerde öğrendiklerini belirtmişlerdir. Kürtler arasında hatırı sayılır bir bölümün (yaklaşık yarısı) Türkçeyi doğal yollarla, ev ortamında anne-baba dili olarak öğrenmiş olmaları dikkate değerdir. Nitekim, bu bulgu, Kürtçenin ana dilleri olduğunu söyleyenlerin yarısının Türkçenin de ana dilleri olduğunu belirtmeleriyle tutarlıdır.
Kürt sorununun sosyal nedenleri hakkında algılar
Görüşülenlere “Kürt sorununu doğuran en önemli sosyal neden nedir?” diye sorulduğunda, hem Kürtçe bilmeyenler (yüzde 59), hem de Kürtler arasında (yüzde 57) “ekonomik” nedenlerin (topraksız köylülük, yoksulluk, işsizlik, devlet yatırımlarının azlığı v.b.) başı çektiği görülmüştür. Kürtlerin kimlik bakımından dışlanması seçeneği genelde yüzde 7, Kürtler arasında ise yüzde 24 tarafından ana sosyal neden olarak gösterilirken; Kürtlerin Türk kültürünü yeterince özümsemedikleri şeklindeki milliyetçi argüman ise genelde yüzde 20, Kürtler arasında ise yüzde 7 oranlarında kabul görmüştür.
“Kürt sorununun ana sosyal nedeni ekonomik”tir diyenlerin başında hangi grupların geldiğine baktığımızda, siyasî tutum, dindarlık, muhafazakârlık gibi ölçütler açısından kendisini merkeze/ortaya yerleştirmiş, iki ana parti olan AK Parti ve CHP’ye oy veren, içerisinde hem AB destekçilerini hem de AB karşıtlarını barındıran “merkezci” bir büyük kitleyle karşılaşıyoruz.
Bu merkezci kitlenin solunda, Kürt sorununun sosyal nedeni Kürtlerin kimlik bakımından ayrımcılığa uğramasıdır diyen ve içerisinde BDP seçmenlerinin, Kürtlerin, solcuların, az milliyetçi olanların başı çektiği yaklaşık yüzde10’luk küçük bir grup bulunmaktadır.
Merkezci kitlenin sağında ise Kürt sorununun ana sosyal nedeni olarak Kürtlerin Türk kültürüne yeterince asimile olmadıklarını söyleyen yaklaşık yüzde 20’lik bir grup vardır. Bu grubun belli başlı üyeleri MHP seçmenleri, sağcılar, çok milliyetçiler ve AB karşıtları arasından gelmektedir.
Kamuoyunun hem Kürtleri hem de Kürt olmayanları kapsayan büyük bir kesiminin Kürt sorununun sosyal nedenlerine bakışında “ekonomik” bir yaklaşımın hakim olduğunu görüyoruz. Sorunların teşhisini ekonomik nedenlere dayanarak koyma ve tedavi yollarını da ekonomik önlemler arasında arama şeklindeki bu “ekonomik” yaklaşım 1980 sonrası hakim olan neoliberal felsefeye ve günümüzün materyalist kültürel iklimine de uygun düşmektedir.
Kürt sorununun siyasî nedenleri hakkında algılar
“Kürt sorununu doğuran en önemli siyasî neden nedir?” diye sorulduğunda ise cevap verenlerin yüzde 57’si PKK gibi Kürt örgütlerinin devlete silahla başkaldırmasını ve dış güçlerin tahriklerini gösterirken, sadece yüzde 31’lik bir kesim devletin Kürt kimliğini baskılamasını ve rejimin demokrasi alanındaki eksikliklerini ana siyasî neden olarak belirtmiştir. Beklenebileceği gibi, Kürtler arasında ise Kürt sorununu doğuran ana siyasî nedenler olarak devletin baskıları (yüzde 30) ve Kürt kimliğinin dışlanması (yüzde15) en başta sayılmıştır.
Kürt sorununu doğuran ana siyasî neden olarak Kürt örgütlerinin devlete karşı silahlı mücadele yürütmesini ve dış güçlerin kışkırtmalarını vurgulayan “sağ” argümanı benimseyen yüzde 57’lik çoğunluğun arasında en başta gelen gruplar, sırasıyla, çok milliyetçiler, MHP seçmenleri, AB karşıtları, AK Parti seçmenleri ve siyasi yelpazede kendisini en sağa yerleştirenlerdir. Buna karşılık, Kürt sorununu doğuran ana siyasî neden olarak devletin baskılarına ve demokrasi alanındaki eksikliklere vurgu yapan “sol” argümanı benimseyen yüzde 31’lik azınlığın içinde en başta gelen gruplar ise sırasıyla, BDP seçmenleri, az milliyetçiler, Kürtler, az dindarlar ve siyasi skalanın en solunda yer alanlardır.
Kürt sorununun en iyi nasıl çözüleceğine ilişkin algılar
Kürt sorunun en iyi nasıl çözüleceğine ilişkin seçenekler arasında en çok rağbet gören “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır; çözüm de terörle mücadeledir” şeklindeki milliyetçi seçenektir. Genelin yüzde 30’u, ama Kürtlerin de yüzde 20’si bu milliyetçi bakışı benimsemiş görünüyor. Kürt sorunun en iyi çözümü olarak ilk sırada tercih edilen “Kürt sorunu yoktur; terör sorunu vardır” seçeneğinin hemen arkasından ikinci sırada “ekonomik kalkınma” (yüzde 23) seçeneği geliyor. Üçüncü sırada ise “bağımsızlık, özerklik, federasyon” talep eden ayrışmacı-ayrılıkçı pozisyonu en iyi çözüm olarak tercih eden yüzde 22’lik oldukça kalabalık bir grup bulunuyor. Kürtler arasında ayrışmacı-ayrılıkçı pozisyonu destekleyenlerin oranının genelden sekiz puan fazla ve yaklaşık yüzde 30 olduğunun altını çizebiliriz. En az destek bulan çözüm yolu ise yüzde 13’lük oranıyla “kültürel hakların yasalarca tanınması” yoludur.
Kürt sorunun en iyi siyasî çözümü olarak Kürt sorunun varlığını inkar eden ve onun yerine terörle mücadeleyi öne çıkaran “aşırı sağ” argümanı benimseyen yüzde 30’luk kitlenin içinde en başta gelen gruplar, sırasıyla, sağcılar, çok milliyetçiler, MHP seçmenleri, CHP seçmenleri ve solculardır. Bu noktada, kendilerini siyasî yelpazenin en soluna yerleştirmiş olan bazı kişilerin Kürt sorunu konusunda aşırı sağ bir konumu savunmalarındaki tuhaflığın da altını çizebiliriz.
Kürt sorununun en iyi siyasî çözümü olarak “mevcut kültürel haklar yeterlidir, geri kalan meseleler de ekonomik kalkınmayla halledilir” şeklindeki “ılımlı sağ” argümanı benimseyen yüzde 23’lük kesimin arasında ise en başta, AK Parti seçmenleri, çok milliyetçiler, AB karşıtları, siyasi merkezde yer alanlar, ev kadınları ve çok dindarlar gelmektedir.
Bağımsızlık, federasyon veya özerkliği savunan ve ayrışmacı veya ayrılıkçı pozisyona oturan “aşırı sol”daki yüzde 22’lik kitlenin başını ise BDP seçmenleri, Kürtler, az milliyetçiler, az dindarlar, az muhafazakârlar ve solcular çekmektedir. Kendilerini siyasî skalanın soluna yerleştirmiş kişilerin bir bölümü Kürt sorunu konusunda aşırı sağ bir tutum sergilerken, bir bölümü de aşırı sol bir tavır koymaktadır; bu da Kürt sorunun teşhisi ve çözümü konusunda sol içerisindeki derin bölünmeyi göstermektedir. Son olarak, “siyasî çözüm, kültürel hakların tanınmasından geçer” diyen “ılımlı sol” konumu dolduran yüzde14’lük en küçük kitlenin en önünde ise yine BDP seçmenleri, Kürtler ve az milliyetçiler yer almaktadır.
Çözüm sürecine ilişkin algılar
Türkiye genelinde yüzde 57’lik bir desteğe sahip olan çözüm sürecine en büyük desteği veren gruplar, verilen desteğin büyüklüğüne göre, şöyle sıralanmaktadır: BDP seçmenleri, Kürtler, AK Parti seçmenleri, çok muhafazakârlar, çok dindarlar ve siyasî yelpazenin en sağında yer alanlar. Çözüm sürecine en çok karşı çıkan gruplar ise MHP seçmenleri, CHP seçmenleri, siyasî skalanın en solunda yer alanlar, az muhafazakârlar ve az dindarlardır.
Çözüm sürecine ilişkin yapabileceğimiz ilk gözlem, bu sürece esas desteğin AK Parti ve BDP tabanlarından geldiği, buna mukabil CHP-MHP tabanlarının ise çözüm sürecine büyük ölçüde karşı olduklarıdır. Kısacası, çözüm süreci ülkedeki partisel kutuplaşmaya tabi olmuş ve onun bir parçası haline gelmiş görünmektedir. Bu da, tabii ki, çözüm sürecinin en geniş toplumsal konsensus üzerinde yürümesini zorlaştırmaktadır.
Çözüm sürecine destek yüksek seviyelerdeyken, sürecin sonunda Kürt sorununun çözüleceği konusunda ise daha kötümser bir tutum ortaya çıkmaktadır. Nitekim, çözüm sürecinin Kürt sorununu büyük ölçüde çözeceğine genelde yüzde 47 (destekleyenlerden 10 puan düşük), Kürtler arasında ise yüzde 61 (destekleyenlerden 22 puan az) oranında inanan mevcuttur. Çözüm sürecinin sonuç getireceğine inananların, hem genelde hem de Kürtler arasında çözüm sürecine destek verenlerden ciddi manada (yaklaşık 10-20 puan arası) düşük olması, sonuca ilişkin bir kötümserliğe işaret etmektedir. Çözüm süreci konusunda en iyimser gruplar sırasıyla, AK Parti seçmenleri, BDP seçmenleri, Kürtler, çok muhafazakârlar, çok dindarlar, siyasî yelpazenin merkezinde ve en sağında yer alanlar ve çok milliyetçiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Çözüm sürecinin kötümserlerinin başında ise, kötümserliğin büyüklüğüne göre, MHP seçmenleri, CHP seçmenleri, solcular, az muhafazakârlar ve az dindarlar gelmektedir.
Nihaî gözlemler
Çözüm sürecine genelde yüzde 57 oranında destek verilirken, sürecin ana hedefi olan Kürtler arasında bu oran yüzde 83, BDP seçmenleri arasında ise yüzde 91 gibi rekor seviyelere çıkmaktadır. Keza, gerek Kürtler, gerekse de BDP seçmenleri çözüm süreci konusunda çok yüksek bir iyimserlik sergilemektedirler (her iki grup için de yaklaşık yüzde 61).
Öyle ya da böyle, Kürtlerin ve Kürt siyasetinin başat aktörleri olan PKK-BDP-HDP çizgisinin çözüm sürecine çok büyük bir duygusal-siyasal yatırım yapmış oldukları ve sonuca ilişkin beklentilerini de çok yükseltmiş oldukları görünmektedir. Dolayısıyla, çözüm sürecinin akamete uğramasının Kürt kamuoyunda şu andaki yüksek pozitif beklenti ölçüsünde büyük bir hayal kırıklığı yaratması ve bunun sonucunda da Kürt kamuoyunun çok daha umutsuzlaşması, çok daha radikal seçeneklere meyletmesi mümkündür. Bu kopma ve radikalleşme sadece ayrılıkçığı körüklemekle kalmayabilir; Kürtlerin çözüm sürecinin Türkiyeli-seküler-milliyetçi Kürt aktörleri olan PKK-BDP-HDP çizgisinden de kopmalarına yol açabilir.