MÜŞTEREKLER-SIFIR NOKTASI: BUGÜNE VE ÖTESİNE BİR BAKIŞ

Teaser Image Caption
Athens general strike 19 October 2011

Bu konferansı kapatma ayrıcalığı, onuru ve sorumluluğuna sahibim. O yüzden mümkün olduğunca kaydadeğer bir sunum olmasına çalışacağım. Öncelikle şunu söylemeliyim, benim müştereklerle olan ilişkim, ekonomi alanından değil, eko-toplumlar gibi, Kibbutz hareketi gibi müşterek uygulamalarla ilgili araştırmalarla başladı. Aynı zamanda, çeşitli girişimlerin, aktivist grupların üyesiyim. Bunlar Yunanistan’da ve başka yerlerde de faaliyette olan gruplar.

Bu alternatif toplulukların uygulamalarının ana akıma ne şekilde faydalı olabileceğine dair araştırmalar yürüttüm. Bu konuyu, geçtiğimiz birkaç yıldır gözlemliyorum. Türkiye’de son zamanlarda olup bitenleri, Gezi Parkı’nda olanları da takip ediyorum. Burada devam eden süreç, aslında tüm dünyada devam eden bir dizi olayın bir parçası.

Dün bir web sitesi gördüm, küresel harita üzerinde çeşitli noktalar işaretlenmiş, bu tarzdan toplumsal hareketlerin son birkaç yıldır meydana geldiği yerler. Gerçekten, çok olağanüstü bir paradigma karması yaşıyoruz diye düşünüyorum. Yunanistan’da, son birkaç yılda çok büyük bir değişimden geçiyoruz. Bu değişim aslında, bir süredir devam etmekte olan bir sürecin bir sonucu.

Kilometre Taşları: Proaktif ve Reaktif Eylemler

Özellikle, 6 Aralık 2008 öne çıkan bir tarih. O gün, bir genç polis tarafından öldürüldü ve bu olayın sonucunda çok büyük protestolar patlak verdi. Her kesimden protestolar oldu. Öğrencilerden göçmenlere, sıradan vatandaşlara kadar birçok kişi daha önce görülmemiş bir biçimde bir araya geldi. Ve bunun ardından, bir girişimler patlaması yaşadık. Bu bence, olan bitenleri anlamaya çalışırken önemli bir ilk tarihti.

İkinci bir tarih daha var, borç krizi. Borç krizi resmileştiği anda IMF yardımına başvurduk. Bu da önemli bir ikinci tarihti. Borç krizinden önce ve krizden sonra bir dizi grup harekete geçti. Burada şöyle bir ayrım yapıyorum, belli grup ve girişimler 6 Aralık 2008’den sonra faaliyete geçti. Bazı grup ve girişimler ise borç krizinden sonra seferber oldu. İlk grubu proaktif olarak görüyorum, ikinci grubu ise reaktif ya da retroaktif olarak tanımlayabiliriz. Bu çok hassas bir ayırım, ama geçerli ve mantıklı olduğunu düşünüyorum.

Toplum içinde yavaş yavaş oluşan ve siyasî hayatta yavaş yavaş biriken sorunlar vardı. Öyle bir an geldi ki, bunlar belli bir noktada artık patlak verdi. O anda, toplum harekete geçmeye karar verdi. 2009 Mart’ında, daha önce görülmedik bir olay yaşandı Yunanistan’da. İnsanlar sosyal medya üzerinden birleştiler ve kullanılmayan bir otopark alanından yeşil park alanı yaratmayı planladılar. Çünkü şehir merkezinde, kentsel ortamda, Atina’da, çok yoğun bir yapılaşma sorunu var.

Mart ayının ilk hafta sonunda, 3-4 Mart’ta insanlar bir araya geldiler, o meydanda toplandılar. Ben de oradaydım. Yüzlerce insan bir araya geldik. Zaten daha önce de iletişime geçilmişti, herkese belli görevler verilmişti. Ellerinde bitkileri ve ağaç fidanlarıyla gelenler vardı. Yemeğiyle, müziğiyle gelenler vardı. Dolayısıyla, bu bir taraftan eğlenceli bir organizasyonda olacaktı. Bu seferliğin sonucunda yepyeni bir park ortaya çıktı. Bence bu, kentsel alanda, Atina’da oluşan ilk müşterekti.

“Özgür ve Gerçek” Grubu

2009 yılındaydı bu ve o tarihten itibaren bir dizi girişimin kök salmaya başladığını görüyoruz. Birçok insan tamamen alternatif bir yaşam biçimi kurmaya girişti. Adı “Free and Real”, “Özgür ve Gerçek” olan bir grup, bir çiftlik oluşturdu. O çiftlikte kendilerini geçindirecek kadar ürün yetiştiriyorlardı ve de yine para toplayarak bir eko-toplumun oluşabileceği bir toplantı yeri inşa ettiler. Bu tarz başka projelerle girişimlerine devam ediyorlar. Mesela, bir su rezervuarı oluşturacaklar. Bu rezervuar, yağmur suyunu toplayacak ve yine bir orman yetiştirecekler. Buraya ürün veren bitkiler ekip gıda ihtiyaçlarını karşılayacaklar.

Ambros Tiyatrosu

Bir diğer örnek Ambros Tiyatrosu. Bu, Atina’nın merkezinde yer alan bir tiyatro. Başlangıçta, 1940’larda, gazete basılan bir matbaaydı. Bu ilk dönemin ardından, bir tiyatro olarak reenkarne oldu. Devlet tarafından yönetilen bir tiyatroydu ve avangard oyunlar sergiliyordu. Tiyatro dünyasında çok iyi oyuncuları kendine çekiyordu. Aynı zamanda, buranın direktörü, bu girişimin ruhu olan kişi öldükten sonra devlet artık bunu sürdüremeyeceğine karar verdi ve kapattı. 11 Kasım 2011’de, ki bu 11.11.11 oluyor bu arada, bir girişim oldu, bir grup sanatçı tiyatroyu işgal etti.

Öncelikle, Kültür Bakanlığı’na yaklaşma girişiminde bulunmuşlardı. Bu tiyatro kapanmamalı, yeniden açılmalı gibi bir girişimde bulundular, ama herhangi bir yanıt alamadılar. Ve bunun sonucunda tiyatroyu işgal ettiler ve iki ay boyunca işlettiler. Çevre topluluklardan, derneklerden ve akademik dünyadan destek aldılar. Atina’daki entelektüeller de bu girişimi destekledi ve bu çok dikkat çekti.

Bu dönem kapandıktan sonra, herkes bir sonraki adımda ne olacak diye merak ediyordu. Kamuda birtakım toplantılar oldu, burayı açık tutabilmek için, devam ettirebilmek için. Ve tiyatro çok daha geniş bir programla devam etti. Daha çok kişi bu yönetime katıldı, daha çok grup katıldı, onlar da tiyatronun işletilmesinde sorumluluklar üstlenmek istediler.

O tiyatro kamuya ait ve satışa açık bir yer, çünkü borcu var ve borç bir araç olarak kullanıldı. Borç, bu tiyatronun veya doğal olarak korunan yerlerin, kamu varlıklarının, her şeyin satılması için meşru bir gerekçe olarak kullanılıyor. Genel kurul üyeleri bu gerekçenin saçma olduğunu savundular. İki kez polis saldırıda bulundu, tiyatroyu kapattı, ama tekrar açıldı. Daha yakın bir dönemde iki aktör gün içerisinde prova yaparken polis, burayı işgal edip bu kişileri gözaltına aldı.

Tiyatro Valle ve 136 Hareketi

Roma’da Tiyatro Valle’de benzer bir örnek görüyoruz. Orası Roma’daki en eski tiyatro, 1727’den kalma. O da benzer sebeplerle işgal edildi.  Devlet burayı terk etmişti ve o zamandan bu yana kolektif olarak halk tarafından işletiliyor. Çok önemli bir şeyin altını çizmem lâzım; hukukçularla işbirliği sonucunda, Tiyatro Valle bir kanun değişikliği girişiminde bulunuyor. Böyle bir yerin ortak çıkarlar için kullanılabileceğine dair bir yasa değişikliği getirmeye çalışıyorlar. Başka bir tiyatro daha aynı yoldan gidiyor ve aynı şeyi yapmaya çalışıyor. Bu konuda, pek çok benzer girişim var.

Yunanistan’da su şebekesi de aynı şekilde bir süreçten geçiyor. Selanik’te bir hareket var, 136 Hareketi diye anılıyor. Suyun müşterek olarak tanınmasına dair bir dilekçe sunuldu ve bir zafer kazanıldı o cephede. Çünkü yargı sistemi bunun adil olduğunu kabul etti.

Bir Referans Noktası Olarak Gezi Parkı

Hem iyi hem kötü şeyler yaşıyoruz. Gerçekten inanılmaz yoğunlukta bir dönemden geçiyoruz

Daha önce de söylediğim gibi, Gezi Parkı’nı, Taksim Meydanı’ndaki olayları hep bir referans noktası olarak düşünüyorum müşterekler meselesinde. Çok kötü şeyler de yaşandı, ama ben buradaki pozitif şeylerden motive olmaya çalışıyorum ve heyecan duymaya çalışıyorum.