Çok teşekkürler. Bu konferansa davet edilmiş olmaktan çok mutluyum. Uzun süredir bu konu üzerine çalışıyorum. Çok uzun yıllar önce başladım. “Nasıl bir dünyada yaşamak istiyorum? Nasıl bir dünyayı çocuklarıma, torunlarıma bırakmak istiyorum?” gibi sorular sonucunda çeşitli hareketlere katıldım. 1970’lerin sonundan bu yana, bütün çalışmalarım sosyal adalet ve ekonomik eşitlik alanında oldu. Kısa bir süre sonra şunu keşfettim: Para ve bankacılık hayatlarımızı, çoğu kişinin anlayamadığı biçimlerde etkileyen, merkezde yer alan konular. Kısa bir süre önce şunu da fark ettim: Paranın doğası kredi ve bu bir müşterek.
Kredi Müşterekleri
Öncelikle, kredi müşterekleri nedir? Bugün, “müşterekler nedir”le ilgili bir temel edindik, o yüzden, şimdi daha kolay olacak anlatmam diye düşünüyorum. Genel müşterekler bağlamında, kredi müşterekleri nedir? Bunların neden geri kazanılması gerekir? Nasıl kazanılması gerekir? Bunu, kim yapıyor? Ve daha büyük bir ölçeğe ulaşmak için ne gerekiyor?
Diyelim ki, ben alıcıyım, siz de bir satıcı. Tipik olarak satıcılar, alıcıya bir faturayla birlikte malları gönderirler ve de “bana daha sonra öde” derler. Dolayısıyla, burada bir güven meselesi var. Bankalar da aynı şekilde kredi tahsis ederler. Ve bankacılar, “Sen bir vaatte bulundun, bu vaat bazında bunu senin için oluşturdum. Ve de bana geri ödeyeceğine güveniyorum” der. Bunu, biraz daha ayrıntılı olarak ele alacağız biraz sonra. Şimdi, şöyle bir olasılık daha var: Kooperatif bir insan grubu birbirleriyle para olmadan ticaret yapmaya, ilişkiye girmeye karar veriyor, bu bir güven süreci. Aldıkları kadar değeri geri koyuyorlar. Bunun ayrıntısına da gireceğim.
“Büyüme Zorunluluğu” ve Politik Para
Sunumlarımda temel noktalardan biri, belki de en önemlisi şu: Büyüme zorunluluğunun altında yatan gerekçe, paranın ne şekilde oluştuğu. Politik para, ister euro olsun, ister dolar, İngiliz sterlini olsun veya Türk lirası, gücü merkezîleştiriyor. Ve zenginliği, varlığı birkaç kişinin eline veriyor, odaklıyor. Bu, yapay bir büyümeye yol açıyor. Çünkü, bankalar kredi verip faiz uyguluyorlar ve riba dediğimiz fikir de bu yapay büyümenin temelinde yer alıyor. Bu da hem doğal anlamda, hem sosyal, hem politik, hem ekonomik anlamda tahribatı beraberinde getiriyor. Dolayısıyla, sosyal yapının erozyonunu görüyoruz. Çevrenin tahribatını görüyoruz. Kaçınılmaz çatışmalar ortaya çıktığını görüyoruz. Bu, sürdürülebilir bir durum değil.
Para ne şekilde oluşuyor, biraz ona değinmek istiyorum. Para eskiden altın, gümüş paralar şeklindeydi. Banknotlar şeklinde değildi. Bugün baktığımızda, para bir kredi, bir kuruluş. Genellikle bu kuruluş banka oluyor. Krediyi belli bir bilgi sistemi çerçevesinde tahsis ediyor. Paranın temel amacı, bir ödeme yöntemi olması ya da mal ve hizmetlerin değişimini kolaylaştırmanın bir yolu. Bankalar krediyi, krediyi alanın geri ödeme vaadine dayalı olarak tahsis ediyorlar. Bankalar kredi verdiklerinde, parayı mevduat şeklinde oluşturuyorlar.
Bugün, paranın çoğuna baktığımız zaman, bankalarda bakiye şeklinde olduğunu görüyoruz. Diyelim ki, bir bankaya gittiniz, “mortgage yapmak istiyorum, çünkü ev alacağım” diyorsunuz. Banka gelir potansiyelinize bakıyor ve bir evrak imzalıyorsunuz mortgage için. Bu, defterlerinde bir mevduat olarak yer alıyor ve aktiflere karşı pasifler tarafına bir şey karalıyorlar. Yani, bir kalem hareketiyle, sizin vaadinize göre, para oluşturuyorlar. Sizin ödeme vaadinize göre veya sizin ipotek ettiğiniz varlığın değerine göre, bir sonuç doğuyor. Zaman ilerledikçe borcunuz artıyor, ama sirkülasyondaki para otomatik olarak artmıyor.
Dolayısıyla, bankaların sürekli olarak ek krediler vermesi ve para arzını yeterli tutmaları gerekiyor. Bu şekilde borçlular kredilerini geri ödemeye devam edebiliyorlar. Bu doğrudan ABD Federal Rezerv Bankası’nın söylediği, benim sözüm değil. Para oluşturma süreci temel olarak bankalarda gerçekleşir. Bankaların pasifleri paradır. Sizin hesabınızdaki mevduattır. Bu para sistemi, bu politik para sistemi büyüme zorunluluğunu getiriyor.
Borç Sistemin Kamçısı
Amerika Birleşik Devletleri’nde çok hızlı bir borç büyüme eğrisi var. Borç, Gayri Safî Millî Hasıla’dan, Yurtiçi Hasıla’dan çok daha hızlı büyüyor. 1965 yılında, Gayri Safî Yurt İçi Hasıla borcun bir buçuk kat daha azı, yani borç bir buçuk kat daha fazla. Ama 2007’ye geldiğinizde 3,5 kat daha fazla ve şu anda ABD’de dört kat daha fazla borç var Gayri Safî Yurtiçi Hasıla’ya göre.
Bu tipik bir durum ve dünyanın farklı yerlerinde tekrar ediyor. Zaten o nedenle bir borç krizi yaşıyoruz. Dünyadaki bütün ülkelerde giderek artan bir borç yükü var. Türkiye’yle de ilgili bazı rakamlar buldum. Harcanabilir gelirli hane halkına baktığımızda, 2012 yılında yaklaşık olarak yüzde 50.6’lık bir oran var. Bu, hanedeki pasiflerin harcanabilir gelire oranı. Nasıl bu kadar borç birikiyor? Bu kadar kısa süre içerisinde nasıl bu haneler, nasıl bu kadar borç yükü altına giriyor, bu kadar kısa bir süre içerisinde?
2008 yılında finans krizi yaşandı ve bütün küresel finans sistemi çöküşe uğradı neredeyse. Ve hükümetler büyük bir çaba göstererek sistemi devam ettirmeye çalıştılar. Bankalara destekler verildi, kurtarma çabaları oldu, kişilere para vermekten ziyade, bankaların borçları hükümetlere aktarıldı. Dolayısıyla, bu süreçte hükümetlerin de borç yükü arttı, sosyal programlar kesintiye uğradı ve oluşan bütçe açığı bu şekilde kapatılmaya çalışıldı.
Mesela, Yunanistan’da bunu gördük. Emeklilik maaşlarında yüzde 30’luk kesintiler oldu. Vergilendirmede değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerden fakirler ve orta sınıf daha çok etkilendi zenginlere göre. Aynı zamanda, doğrudan vatandaşların servetine el konulduğunu görüyoruz. Kıbrıs’ta bunu gördük. Ki, bu başka ülkelere de yayılacak. Aynı zamanda, ulusal paralarda bir enflasyon oldu, inanılmaz boyutlara yükseldi.
Çeşitli merkez bankalarının hükümet borçlarını üstlendiğini, faiz oranlarını düşük tutmaya çalıştığını ve bu şekilde sistemi döndürecek yeterli parayı sağlamaya çalıştığını görüyoruz. ABD Federal Bankası böyle, Avrupa Merkez Bankası böyle, Japonya Merkez Bankası böyle, birçok yerde bunu görüyoruz.
Sanal Bir Kredi Havuzu
Peki, kredi müştereklerinden bahsederken neden bahsediyoruz? Aslında, ekonomik alışverişi mümkün kılan sanal bir kredi havuzundan söz ediyoruz. Burada bankalar, bizim adımıza krediyi tahsis ediyorlar. Bu bizim kredimiz, biz bunu bankalara veriyoruz, sonra yalvarıyoruz onu bize geri vermeleri için ve de bu ayrıcalığı bize tanıdığı için de faiz ödüyoruz.
Kredi demek, ertelenmiş ödeme demek. Kolektif kredi bütün dünyadaki paraları destekleyen sistem. Bütün para sistemleri krediyi kolektifleştiriyor. Bu yüzden kredi müşterekleri terimini kullanıyorum. Krediye erişim, bankacılık karteli tarafından kontrol ediliyor. Bankalar “kim erişim sağlıyor, hangi koşullarda erişim sağlıyor”u belirleyen taraf. Ve bütün kredilere faiz uyguluyorlar. Hükümetler de ayrıcalıklı bir erişim sağlıyorlar krediye.
Demokratik Bir Yönetim İstiyorsak
Daha öncede söylemiş olduğum gibi, merkez bankaları, hükümetlerin borcunu üstleniyor ve bu şekilde hükümetlerin bu açıkları kapatabilmelerine yardımcı olmaya çalışıyor. ABD hükümeti yıllardır bu borçlarla, açıklarla uğraşıyor, ki bunlar 2008’den bu yana çok yükselişe geçti. Sonuç olarak, bu sürecin sonuçlarında faiz ve enflasyon ortaya çıkıyor. Bunlar da ekonomi üzerinde birer parazit.
ABD’de ve dünyanın başka ülkelerinde büyük bir balon yaşandı, bu gayrimenkul balonu 2008’de patladı. İnsanlar ev almak için kredi almışlardı, ama artık bu borçlarını geri ödeyemez hale geldiler. Sonuç olarak, hükümet bu borcu bankaların üzerinden aldı ve kamu sektörüne taşıdı. Yapmamız gereken şey, kredinin toplum tarafından kontrol edilmesi, bu son derece önemli. Eğer, kredi müştereklerini geri almak istiyorsak ve demokratik bir yönetim istiyorsak, bunun sağlanması gerekiyor. Çünkü, dünya çapındaki sürece baktığımızda, bizi yeni bir dünya düzenine, faşist bir dünya düzenine doğru götüren bir süreç var. Ve bu, müştereklerin özelleştirilmesi, kişilerin gücünün elinden alınması süreci; demokratik yönetime karşı bir mücadele.
Alternatif Kredi-Takas Sistemleri
Kredi müştereklerini nasıl geri kazanacağız? Bir kere bu mecrayı kendi aramızda paylaşmak, bu bankaları kullanmadan veya politik parayı kullanmadan kendi aramızda bir alışveriş veya ödeme yöntemiyle bunu sağlamaktan söz edebiliriz. Yine, yerel likidite, özel para birimlerine dayalı olarak oluşturulabilir.
Diyelim ki, bir özel elektrik şebekesi var ve bu elektrik şebekesi için kuponlar oluşturuluyor ve de tedarikçilere, çalışanlara bu kuponlarla ödeme yapılıyor ve daha sonra bu kuponlar yine elektrik hizmetlerinin geri ödenmesinde kabul ediliyor, kullanılıyor. Bu, özel bir para birimi olur. Bu, bankacılık sistemi dışında bir ödeme sistemi olur. Çünkü burada konvansiyonel para kullanılmıyor. Bu kuponlar özel bir para şekline bürünüyorlar. Ve yine karşılıklı kredi-takas sistemleri olabilir.
Kaç kişi LETS’i (Local Exchange Trade System), Yerel Takas Ticaret Sistemi’ni duydu? Bu, aslında bir karşılıklı kredi-takas sistemi. “Zaman bankaları” da bir çeşit kredi-takas sistemi. İsviçre’de ve çeşitli yerlerde daha başka sistemler var. Gelecekte bu karşılıklı kredi-takas sistemleri ve özel para birimleri dünyada yayılacak ve standart tasarım ve uygulamalar ortaya çıkacak ve bu yerel değişimler bir ağa dönüşecek dünyada. Bilgisayarlar nasıl bir ağa dönüştüyse bu anlamda da küresel bir ağ olacak. Yerel olarak kontrol edilen fakat küresel olarak faydalı bir ödeme sistemi olacak.
Bunun ayrıntılarını görmek isterseniz, kitabımı önerebilirim. “The End of Money, Future of Civilaziton”. Bir önceki kitabım “Money Understanding and Creating Alternatives to Legal Tender” da onunla ilgili. Bu arada, web sitelerimin isimleri ise şöyle: beyondmoney.net ve beinventing.com. Teşekkürler.