Hemen her kültürde benzer bir pratikten söz etmek mümkün, ama galiba Türkiye'de siyasetçiler, hazırcevaplıkları ve karşıt fikirleri tezyif eden konuşma biçimleriyle hatırlanırlar. Kavramlarla değil, mecazlarla konuşur, siyaseten romantik bir dille azımsar ya da abartırlar. Bu topraklarda siyasetçiler hasımlarıyla atışırlar. Söz sanatlarına ilişkin hatiplik, heccavlık ve açık biçimde alaycılık içeren nutuklar atarlar, bunu yapamayan siyasetçi meydanda kalamaz.
Gelenektir, bir liderin bir başka lidere yönelik eleştirileri fıkralar, deyişler, abartılı ifade ve ironik mukayeseler olmadan neredeyse zikredilmez. Hakir gören tebessümler, hesaplı suskunluklar, tahkir edici adlandırmalar gazetelere manşet, televizyona haber, kamuoyuna muhabbet malzemesi olur. Mizah ile hakaret arasında salınan tuhaf bir Karagöz-Hacivat kavgasıdır yaşanan. Her siyasetçi birbirini Hacivat olmakla, yerel olmamakla, halkı tanımamakla suçlar.
Gülmenin ve mizahın bir saldırı biçimi olduğuna ilişkin kuramları hatırlarsak, siyasetçiler eliyle dolaşımda olan bu türden bir heccavlık, evet, siyaseten doğru olmasa bile, eni konu mizahtır. En azından memleketteki mizahi eğilimi, çoğunluğa aktarılan ve yaygınlaşan espri ve gülme biçimi hakkında bize bilgi verir. Profesyonel mizahçılar, karikatüristler, gazete ve dergilerde espri bulan, yazan ve çizen üreticiler bu auranın çok da dışında değillerdir. Atışmak, laf sokmak, "son gülen iyi güler" demek, kazanırken kaybedenlere gülmek biraz da bu toprakların mayasında var demek zorundayım.
Siyaset ve karikatür ilişkisi anlatılırken, karikatürün hakim değerlere, iktidara ve onun himayesinde olanlara karşıt bir tutumu olduğu iddia edilir. Buna göre karikatür, muhalif bir sanattır. Bunu yanlışlayacak ya da doğrulayacak değilim, çünkü önermenin doğru veya yanlış olmadığına inanıyorum. Karikatür bir anlatım aracıdır ve nasıl kullanıldığına bağlı olarak radikal bir muhalif ya da tutkulu bir muhafazakâr olarak görünebilir-okunabilir demek istiyorum.
Gazete sanatlarından karikatür
Karikatür basın yoluyla yaygınlaşmış modern sanatlardan biri. Yaygınlaşması teknik ihtiyaçlardan doğuyor aslına bakılırsa. Fotoğrafın olmadığı ya da yeterince yaygınlaşmadığı dönemlerde, çizgiyle resmedilen her şey gibi, karikatür de yazılı metni -haberi, köşe yazısını- anlaşılır kılmak için kullanılan, ihtiyaç duyulan bir “medium”du.
Gazeteler, okur yazar kitlenin azlığını hesap ederek görselliği arttırmak, daha çok satabilmek istiyorlardı. Görsellik, yazılı metinden çok daha kolay anlaşılıyordu. Bu yüzdendir ki, gazete ressamları ve karikatürcüler, Türkiye'de ve dünyada uzun yıllar –bana kalırsa yarım asır kadar– en çok kazanan gazetecilerden oldular. Az bulunuyorlardı, yüksek maaşlıydılar ve itibar görüyorlardı. Gazete ve dergilerin ilk sayfalarında ve kapaklarında olmaları, manşeti belirginleştiren çalışmalar yapmaları yine bununla ilgilidir.
Karikatürün siyasetle, aktüel sorunlarla kurduğu bağ gazetecilik meslek pratiklerinden ayrı düşünülemez. Karikatüristler, gazete patronlarıyla başyazarlarla birarada düşünen, önemli siyasî ve sosyal meselelerin içinde yorumcu olarak yer alan gazeteciler olmuşlardır. Siyasetle kurdukları mesafe, doğal olarak gazete aktüelliğinden, gündelik olandan ve haber mantığından çıkar. Kendi yayınladıkları dergi ve gazetelerde de aynı zihniyeti sürdürürler. Alıştıkları biçimde bir başyazı olsun, içerikteki fıkradan, espriden, taşlamadan, karikatürden farklı olarak önemli ve büyük bir meseleyi diline dolasın, bunu da siyaseti bilen ve tercihen bir edebiyatçı-gazeteci yazsın istemişlerdir.
Ne zamandan bahsediyorum, başlangıcına bakarsak, cumhuriyet öncesinden. Kendilerini gazeteci gibi kodlayan karikatüristler ve onların siyasetle kurdukları ilişki Türkiye'de 1970’lere kadar pek değişmemiştir. Dergilerin kapakları, mizahçı olmayan birine yazdırdıkları başyazıları ve yaptıkları siyaset magazini her çıkan derginin yinelediği bir yayın modelidir. 1972’de çıkmaya başlayan, satışı yüz binlere ulaşan Gırgır bu tarzı değiştirene kadar da devam eder. Gırgır, başyazıyı kaldırır, yazı ağırlığını azaltır, erotizme ve siyasi olmayan esprilere yönelir. Ülkenin değişen gündemine bağlı olarak siyasetle ilişkisini değiştirip belirginleştirse de geçmişteki dergiler kadar siyaseti önemseyen, siyasetçilerle ilgilenen bir dergi olmayacaktır. Atışan, tahkir ve tezyif eden, bu yolla hasmını hicveden ve siyasî mizah sayılan anlayış, dergilerden uzaklaşarak siyasetçilere bırakılır.
Siyaset ilgisi
Siyaseti önemsemek vurgusunu açayım. Karikatürcüleri etkileyen gazetecilik pratiklerinden bahsetmiştim. Bu pratikleri millî kimliği inşa eden yön gösterici, kanonik nitelikli pedagojik yönseme olarak tanımlamalıyız. Gazeteciler, bürokraside görev alabilecek, millî eğitimde veya mecliste çalışabilecek, milletvekili seçilebilecek elitlerdendir aslında. Perhizci bir anlayışla, yüksek aidiyet ve sorumlulukla çalışıyor ve yazıyor, kendilerini devletin bir parçası sayıyorlardır. Mizahçılar ve karikatüristler bu algının dışında olduklarını hiç düşünmemişlerdir. Ama onların gazetelerdeki konum ve itibarlarını etkileyen teknolojik yenilenmeler olur. Ne olur? Altmışlı yıllarda matbaalar yenilenir, karayolları gelişir, fotoğraf gazetelerde karikatür ve ilüstrasyonun yerini alır. Sadece çizerlerin maaşları azalmaz, gazete manşetlerinin görsel yükünü artık fotoğrafçılar taşımaya başlar. Karikatürcüler, gazete hiyerarşisinde gerilerler, daha önemlisi siyasetle ilgilenmeleri bir zorunluluk olmaktan çıkar.
Gırgır, tam bu dönemde, karikatürün gazetelerde etkisinin azaldığı, ama bu azalmanın henüz fark edilmediği bir süreçte çıkar ve yeni bir şey dener. Yeni dediğimiz şey, uzun yıllar eski üreticiler tarafından apolitikle eleştirilecektir. Gırgır, siyasetin ve meclisin gündemiyle ilgilenmeye çıktıktan altı-yedi yıl sonra başlar.
Oysa, öncülü olan, Türkiye'nin en uzun ömürlü mizah dergisi Akbaba, kendisi de milletvekilliği yapmış kurucu-yayıncısı nedeniyle, mutlaka ama mutlaka, Başbakan'a, hükümete ve muhalefet partilerine bakarak kapaklarını hazırlamakta, başyazılar istiflemektedir. Akbaba, uzun dergi tarihinde, herhangi bir cevap alamasa da Başbakana ve siyasi liderlere "açık mektuplar" yazıp sayısız defa uyarılarda (!) bulunmuştur.
Gırgır’ın satış başarısını veya Akbaba’nın kapanmasını okurun ve toplumun değişimine bağlamak gerekiyor. Gırgır, siyasetçileri kültürel olarak kendine yakın bulmayan, onlardan hazzetmeyen, orta sınıftan, eğitimli bir metropol gençliğine hitap ediyordu. Akbaba, onlara yaşlı geliyor ve Akbaba’nın aksine mevcut siyasetçilere yönelik idealist bir umut taşımıyorlardı.
Sol muhalefet miti
Kamusal alandaki mizah, orta sınıf tercihleriyle biçimlenir ya da bir espri ancak çoğunluk değerleriyle uyumlu olduğunda yaygınlaşabilir. Mizahı ve geniş anlamıyla popüler kültürü, kamusal alanı belirleyen unsurların dışında düşünmek yanlıştır. Bu nedenle, memleket mizahı başlangıcından itibaren milliyetçi, laik ve modernist düsturlarla hemhal olmuştur. Hasım ve hempalarını yine bu siyasî paydadan çıkarmıştır. Örneğin, rejimin asıl düşmanları sayılagelen şeriat ve komünizm başta olmak üzere azınlıklar, modernistler ve yabancılar mizahçıların çeşitli biçimlerde reddettiği ve tahkir ettiği klişelerle temsil edilmişlerdir.
Mizahın doğası gereği, ta en baştan muhalif olduğuna dair iddia öncelikle bu bakımdan tartışılmalıdır. Çoğunluk değerleriyle uzlaşmadan yaygınlaşmak, çok satmak mümkün değilse ve rejimin düşmanları, mizah(çın)ın düşmanları olmuşsa, mizah neye/kime muhalefet eder diye sorulması gerekir.
Cumhuriyet dönemi mizahçıları batılı değerlerle yetişmiş, seküler-milliyetçi bir eleştirelliğe sahiptir. Siyasî ve kültürel seçimlerini önce İttihatçılık sonra CHP paradigması etkilemiştir. Diğer yandan kimi öncü isimler ayrıca önemli olmuş, kendi bağlamlarında yaşadıkları dönemin mizah(çılar)ını ve sonraki kuşakları dönüştürmüşlerdir.
Pragmatik yayıncı Yusuf Ziya Ortaç, Türkiye’ye ilk uluslararası mizah ödüllerini getirmiş çalışkan yazar Aziz Nesin ve büyük bir basın grubunun, Simavilerin desteğini arkasına almış Oğuz Aral belirleyicilik ölçüsünde en önemli üreticiler olmuşlardır. Nesin ve Aral, Yusuf Ziya’nın yanında çalışmış, onunla çatışmış, onunla anlaşamamış, yenilik isteyen, espri siyasetlerini başkalaştırmak arzusunda olan isimlerdir.
Nesin, yetmişli yıllara kadar Akbaba tarzının dışına çıkmak isteyen her derginin başvurduğu yenilikçiliğin en önemli referansı olur. Espri anlayışından ve siyasî tavırlarından etkilenmeyen mizahçı yok gibidir. Öyle ki, Gırgır siyasî olarak kendini tanımlamak zorunda kaldığında, başvurduğu yerelci refleksler, milliyetçi sol eğilimler Nesin’in paltosundan çıkmıştır ve bunlar çoğunluk değerleriyle uyumlu yönelimlerdir. Gırgır bu sayede bu denli çok satabilmiştir. Gırgır’ın başarı hikâyesinde “herkesin kızdığına kızan, güldüğüne gülen” olmak hassasiyeti pek akla getirilmiyor.
Mizah dergilerinin sol muhalifler olduğuna dair iddiaların birkaç dayanağı var. Her şeyden önce 1950’den bu yana Türkiye’yi sağ partiler yönetiyor. Onlara yönelik hükümet ve icraat eleştirileri, sol olarak nitelenmelerini epeyce kolaylaştırıyor. Karikatür ve mizahla ilgili tarihyazımları İttihatçı-CHP ekseninde kurgulandığından bu iddia biteviye pekiştiriliyor. Adnan Menderes’in karikatür sevmezliği iddiasıyla tarih yazımına girilmesi, 1923-1950 arasının kısaca geçiştirmesi ve mücadele eksenlerinin miladını DP ile başlatılması haliyle abartılıdır ve eksenin kendisi gibi neredeyse hiç tartışılmamaktadır.
Buna göre, Cemal Nadir liberterdir; Markopaşa polis-MAH tarafından ele geçirilip susturulmuştur, DP döneminde karikatüristler baskı altında hiç bir şey çizemez olmuşlardır, vs. Haliyle bunların hiçbirisi tam olarak doğru değildir. Mizahı 1950’den başlatmak, DP-CHP ihtilafında değerlendirmek, savunma ve suçlamalar yapmak, sağ partileri eleştirmeyi solculuk sanmak kadar kolaycılıktır.
Mizah dergilerine bu yönden bakmaya kalkarsak, savcılar, cezalar ve hoşgörü eksenine takılıp kalan tekyönlü-kadükleşmiş bir tarihyazımına kapılmış oluruz. Mizah dergileri popülerlik arayan, sadece o kıstaslarla varolabilen yayınlardır. Ne bugün ne de geçmişte siyasî ölçülerde mutlak muhalif olmamışlardır veya siyasî ilgileri daima sınırlı kalmıştır; Kapak, ilk sayfalar ya da kimi köşe yazıları dışında siyasetle ilgileri yoktur.
Gezi’den sonra
Bugün, özellikle geçtiğimiz yıl yaşanan Gezi Ayaklanması'nı hesap ederek söylersek, mizah sosyal medyada yaşıyor. Dergiler, televizyonla başedemedikleri gibi, sosyal medyada an be an çeşitlenen mizahî muhalefete ayak uyduramadılar. Haksızlık olmasın, bu mizahın başatı değiller, katkıda bulunuyorlar, ama sürükleyicisi ya da yönlendiricisi olamadılar demek istiyorum.
Geçmişte olmuşlar mıydı? Türkiye’de karikatür ve mizah dergileri, siyasî eleştiri dendiğinde akla gelen ve konuşulan mecralar olabilmişler miydi? Bu sorunun kesin bir cevabı yok. 1975-1989 aralığında toplam satışları yarım milyonu geçen mizah dergileri daha önemli bugün bu rakamın çok, ama çok altındalar. Üstelik, nüfus arttı. Evet, bugüne kıyasla ve etkiliydiler.
Öte yandan, her dönem kendi koşullarıyla incelenmeli; yazılı basının gerilediği bir dönemdeyiz. Siyasetin ve eğlencenin kendini varedebileceği mecralar ziyadesiyle çeşitlendi. Karikatürün ve karikatüristin eskisi kadar etkili olduğunu söylemek mümkün değil, ama yazılı basının en çok satan dergileri yine mizah dergilerinden çıkıyor. Belki ters taraftan da bakmalı: Muhalefet dediğimiz olguyu nasıl sadece siyasî partilere ve siyasete indirgeyemezsek, mizah dergilerinin etkisini de satışa indirgeyemeyiz. Siyasî iktidarın aralıklarla karikatüristlere dava açtığını düşünürsek, ki bu da bir ölçüttür, iktidar nezdinde rahatsızlık yarattığı için cezalandırılmak istendikleri anlaşılıyor.
Özetlersem, Türkiye'de mizah dergileri ve karikatüristler, kamusal alanın ve yasal yayıncılığın sınırları içinde siyasal iktidarlara yönelik eleştiriler yapmışlardır. Gazetecilik pratiği içinde kalarak, seküler ve kimi zaman milliyetçi bir tutumla geliştirdikleri eleştirellik bir gelenek de oluşturmuştur. Yakın dönemlerde, sağ partilere yönelik eleştirileri arttığında muhalif, çoğunluk değerlerini eleştirdiklerinde marjinal, gündelik hayatı kritize ettiklerinde apolitik sayıldılar. Daha yakından bakılmalılar, hepsinden izler taşıyorlar… Nasıl değerlendirildikleri, ne yaptıkları, ne yapmak istedikleri, ne sattıkları, ne ceza aldıkları, ne zaman sevilmedikleri bütün popüler kültür ürünleri gibi karmaşık, çelişkili ve bukalemunvaridir.