Mevsimlik tarım göçündeki çocukların eğitim(sizlik) görüntüsü - Yayınlar

Ayşe Gündüz Hoşgör

Toplumsal cinsiyet perspektifinin çocuk yoksulluğuna yansımış olması sonucunda artık çocuk yoksulluğunun kız/oğlan çocuklarına farklı yansıdığını biliyoruz, zira “cinsiyetsiz” çocuktan ve deneyim farklılıklarından bahsetmememiz mümkün değil.1 Bu nedenle, yazının son bölümünde özellikle kız çocuklarının durumunu ele alacağım. Bir diğer amacım ise soruna ters bir paradigmadan bakabilmek. Mevsimlik tarım üzerine mevcut araştırmalar ve akademik yazın çocukların eğitime erişimleri üzerinde duruyor; ancak, aynı zamanda, bu yazın çocukların eğitime erişimlerinin çok sınırlı olduğunu yansıtıyor. Durum böyle olunca, kız/oğlan çocuklarının “eğitim görüntüsünü” anlamaktan öte “eğitimsizliklerini” anlamak önem arz ediyor.

Mevsimlik tarım işçiliği/göçü hakkında ne biliyoruz? Ne kadar biliyoruz? Ve ne bilmiyoruz? Bu sorular yazının başında kendi kendime sorduğum sorulardı. Konu hakkında sınırlı olsa da önemli araştırmalar mevcut. Bu çalışmalar neler yansıtıyor? Nerelerde boşluklar var?

“Neler biliyoruz”a tarihsel boyutta yaklaşmak
Mevsimlik tarım işçiliğinin ekonomik ve sosyolojik tarihsel bir olgu olması bildiklerimizin başında geliyor. “Irgat tarihi” edebiyatta sıkça karşımıza çıkar, örneğin, Yaşar Kemal’in Çukurova –Anadolu’da ilk ticarî pamuk üretiminin başladığı bölge– üzerine yazdığı eserlerinde çokça duyarız mevsimlik tarım işçilerinin acı yaşam deneyimlerini ve direnişlerini. İlkel kapitalist sermaye birikimi sürecinde, sermayenin birikimini “üç beyazdan” –şeker, afyon ve pamuk üretimlerinden– sağladığını anımsayacak olursak, bunun bir rastlantı olmadığını söylemek mümkün. Pamuk, tekstil üretimi aracılığıyla emek yoğun sanayileşmenin altyapısını oluşturur; emek yoğun üretim biçimine dayalı tekstil sermaye birikimi için önem arz eder. “İpin tarihini” anlamak, ilkel kapitalist üretim biçimini anlamanın bir diğer yolu aslında. Nitekim, 1860’larda İngilizler tarafından başlatılan Çukurova’da ticarî pamuk üretiminde “fellah” olarak adlandırılan Mısır’dan getirilen işçiler pamuk üretiminde çok ağır koşullarda çalıştırıldı.2 Bu kölelerin arasında çocuklar da vardı. Üretilen ham madde olarak pamuk İngiltere’ye ihraç edildi ve orada işlenmiş tekstil ürünü olarak Osmanlı İmparatorluğu’na geri satıldı. İşte bu süreçte, önce Arap kölelerin emeğine dayanan üretim süreci, zaman içinde yerini Çukurova civarındaki yoksul Kürt ve Arap köylerinden sağlamaya bıraktı. Bu dönemde kadın, erkek, kız/oğlan tüm çocukların hane üyeleri olarak pamuk üretimine katıldığını biliyoruz.

Çukurova’nın toplumsal dönüşümüyle, bu yakın köylerden işçi bulmak artık mümkün olmuyor. Az sonra değineceğim gibi günümüzdeki mevsimlik tarım işçileri Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerindeki kent ve kır yoksulları tarafından sağlanıyor. Özetle, yoksul çocukların ırgat olarak çalıştırılması tarihsel bir olgu. Bu durum ayrımcılık içeriyor. Süreç yeniden üretiliyor, değişen ise özneler oluyor, Günümüzde mevsimlik tarım işçiliğinde çoğunlukla Kürtler, Araplar, Dom ve Rom Çingeneleri çalışıyor. Kısaca“Irgatlık” tarihsel emek sömürüsünü yansıtıyor. Öyle ki: “Irgatlık derin yoksulluğu, dezavantajlı olma durumunu, kalitesiz yaşam ve çalışma koşullarını; güvencesiz olmayı, temel vatandaşlık haklarına ulaşamamayı ve sosyal dışlanma anlamına geliyor. Gündelik yaşamda ‘ırgat’ terimi ekonomik, sosyal ve politik açıdan mağdur olmayı yansıtıyor “(Özbek, 2007: 50)3 Toprak sahibi açısından “ırgat” çalıştırmak, çalıştırılan işçinin emeğine de “sahip” olmak anlamına geliyor. Bu süreçte mekânsal dışlanma da önemli. Bir diğer husus ise bu emek sömürüsünde üç temel aktörün varlığı: toprak sahibi, işçi ve işçiyle işvereni buluşturan aracı/elçi. Ancak, süreçte sosyolojik tanımla bu aktörlerin rolleri değişiyor. Örneğin, sanayileşmeyle birlikte sosyal devlet önemli bir aktör olarak devreye giriyor, ancak toprak sahibi bir çok durumda bu resimde az gördüğümüz, az sorumluluk yüklenen özne oluyor. Bu da yine sermaye birikimi açısından önemli; zira örneğin Türkiye’de tarım işçilerini güvencesiz, sigortasız ve çok kötü koşullarda, çok ucuz ücretle çalıştırıyor; toprak sahipleri vergi ödemiyor. Aracı/elçi işçiyle-toprak sahibini buluşturduğu için işçinin ücretinden pay, bazen de toprak sahibinden para alıyor. Ve çoğu durumda elçi/aracı tanıdığını, köylüsünü, memleketlisini, akrabasını hatta ailesinden çocukları dahi işçi olarak bulabiliyor. Ve bu yukarıda sözü geçen ırgatlığın tarihsel olgu olmasından, bu işçi/toprak sahibi buluşturması üzerinden pay aldığı için toplumsal dışlanma yaşamıyor. İşçi açısından bilinmez mekânda/bölgede çalışma riski de tanıdık olan elçi/aracıya güvenerek azalıyor. Örneğin, 700 m. yükseklikte sisli Ordu dağlarında tanımadık bahçe sahibinin fındık bahçesinde çalışmak, hele işçi Kürt ise, elçi olmadan pek de güvenli olmuyor.

“Neler biliyoruz”un nicel boyutu Ne yazık ki, mevsimlik tarım göçü önemli bir sosyolojik sorun olmasına rağmen, ne kadar işçinin göç ettiğine dair temsilî düzeyde istatistik toplanmıyor. Küçük ölçekli araştırmalardan çıkan tahminlere göre, Türkiye’de bir milyondan fazla insan, iki ay ile on ay arasında değişen bir süre göç ediyor. Bu durum sorunu görünür kılmada ve izleme/değerlendirme çalışmaları yürütme açısından sorunlar içeriyor.

Mevsimlik tarım göçünde önemli boyut da çocuk işçiliği, ama TÜİK Çocuk İşgücü Anket Çalışması da Mevsimlik Tarım Göçündeki Çocuk İşçiliği ile ilgili istatistik derlemiyor. Ancak, TÜİK Temel Çocuk İşgücü Anket göstergeleri, 6-17 yaş arasında tarımda çalışan çocukların oranının 2006 yılında yüzde 36,6 iken 2012 yılında 44.7’e yükseldiğini yansıtıyor. Ancak, bu araştırma artışın mevsimlik tarım işçiliğiyle ilgili olup olmadığına yönelik bulgu yansıtmıyor.4

Yasal boyut Türkiye’de mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerini kapsayan özel bir yasa bulunmuyor. Mevcut yasal çerçevede 4857 sayılı İş Kanunu ve Borçlar Kanunu mevsimlik tarım işçilerinin barınma, sağlık, çocukların eğitimi gibi temel hizmetlere erişimlerini karşılayacak hukukî düzenlemeler barındırıyor. Bu nedenle Başbakanlık mevsimlik gezici tarım işçileriyle ilgili olarak 2010 yılında 6 sayılı genelge yayınladı; ama bu genelge de mevsimlik göç sürecindeki işçileri geçici olarak kapsıyor ve bir çok sorun barındırıyor.

Uluslararası sözleşmelere baktığımızda ise özellikle pamuk üretimine katılan çocukları bağlayan bazı sözleşmeler karşımıza çıkıyor. Örneğin, Türkiye’nin taraf olduğu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Çocuk Haklarına dair Sözleşmede vurgulandığı üzere, sağlık hakkı ve temel eğitim hakkı, cinsiyet farkı gözetmeksizin her çocuğun eşit olarak yararlanması gereken vatandaşlık hakları. Çocuk işçiliği, sosyal ve ekonomik açıdan çok önemli insan ve çocuk hak ihlali içeriyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ’nün 1973 tarih ve 138 sayılı “Asgari Yaş Sözleşmesi”, asgari yaşa sınırlama getirerek çocuk işçiliğinin etkili biçimde ortadan kaldırılmasını öngörüyor. Bu sözleşme, Türkiye’nin de taraf olduğu 1999 tarihinde kabul edilen 182 sayılı Çocuk İşçiliğinin “En Kötü Biçimlerinin Önlenmesi Sözleşmesi” ile daha da pekişiyor. Ancak Türkiye tüm bu sözleşmelerdeki koşulları yerine getirmeyi taahhüt ettiği halde mevsimlik tarım göçündeki çocuklar bu kapsamda zor yer alıyor.

Mevsimlik tarım göçünün nitel boyutu Mevsimlik tarım göçü hakkında bildiğimiz bir diğer husus ise sorunun ekonomik yoksulluk, topraksızlık ve mülksüzlükle ilişkili olması. Ayrıca, yoksunluk –sosyal haklara erişim yoksunluğu; kentsel üretimde yer almak için gereken “beceri ve hüner” yoksunluğu gibi– önemli bir etmen. Mevcut araştırmalara dayalı yazının altını çizdiği bir diğer husus da mevsimlik tarım göçünün hane halkı göçü olması.5 Erkek, kadın, kız/oğlan çocuk hep birlikte bu sürece katılıyor ve araştırmalar ucuz emeğin ve yoksulluğun kadınlaşmasının yaşandığının altını çiziyor.6

Mevsimlik tarım işçileri kimler? Nereden, neden göç ediyorlar? Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesinin mevsimlik tarım işçi sağladığını biliyoruz. Bu aileler genellikle az topraklı ya da topraksız köylüler. Ancak, bu sürece katılanlar arasında yoksul ve mülksüz kent yoksulları da mevcut.7 Örneğin, Diyarbakır, Batman, Adana, Şanlıurfa ve/veya Van gibi iller bu biçimde işçi göçü veren kentler konumunda; ya da bu kentlere bağlı ilçelerden bahsetmemiz mümkün. Burada ise karşımıza önemli bir olgu olarak 1990’lardan itibaren yaşanan zorunlu göç çıkıyor.8

Mevsimlik işçilerin bir diğer önemli özelliği ise etnik kimliklerinin olması: Kürtler, Araplar ve Rom/Dom Çingeneler. Bu bir tesadüf mü? Türkiye’de yoksulluğun etnikleştiğini düşünüyorum, zira birçok araştırma en yoksul/yoksun grupları kaynaklara erişimde sorun yaşayan etnik gruplar oluşturduğunu yansıtıyor, özellikle 1990 sonrasında yaşanan zorunlu göç sonrasında. Ancak, Şanlıurfa zorunlu göç sürecine bire bir tanıklık etmiş olmayan bir il olmasına rağmen, kent yoksullarının büyük bir bölümü bu ilden mevsimlik tarım göçüne katılıyor olması ise ilginç bir bulgu. Bunu “mülk” edinme stratejisi olarak okumak mümkün mü? Bu ilde göçmenlerle yaptığım araştırma sırasında aşağıda aldığım yanıt “nöbetleşe yoksulluğun” kırsal tezahürü izlenimi veriyor: “18 yaşındayım. sekiz yaşında çadıra gitmeye başladık. O zaman kardeşlerime bakardım. Dördüncü çocuğum; on kardeşiz. Okula gidiyordum. Öğretmenler geldi, “devam etsin yatılı verin” dediler. Yollamadı ailem. On yıldır işçiliğe gidiyorum. Bu sene Mayıs 15’te Sivas’a pancara gittik. Oradan Afyon Dinar’a salatalık için geçtik. Temmuz 15’te domates için İzmir’in köylerine gittik. Eylül 15’te Hatay’a pamuğa geçtik. 15 gün önce geldik Urfa’ya.15 gün sonra Adana’ya portakala gideceğiz. Bu kadar çok yere gitmeyi biz istiyoruz. Çok gidelim, çok kazanalım ev sahibi olalım, bu işten kurtulalım istiyoruz. Para biriktirmeye çalışıyoruz..”(Kaynak kişi: Kadın, 18 yaş, Şanlıurfa)

Tarımda mevsimlik işçiye neden gereksinim var? Mevsimlik tarım göçüne talep olan bölgelerin arasında Güney, Karadeniz, İç ve Batı Anadolu (örneğin, Adana ve Aydın: pamuk; Ordu, Sakarya: fındık; Yozgat, Konya, Kayseri, Nevşehir: şeker pancarı; Düzce: tütün vs.) yer alıyor. Bu bölgelerin temel özellikleri arasında, yerleşik nüfusta azalma, yerleşik nüfusun eğitime erişiminin artması sonucunda niteliksel olarak daha iyi gelir getirici işlerde çalışması, büyük kentlere göç gibi yapısal sosyolojik dönüşümlerden kaynaklanan nedenler yer alıyor. Özetle, kırsalda çalışacak genç işçi yokluğu / gençlerin tarımsal üretimden kopması söz konusu. Ayrıca, bu bölgelerde ulusal ve ulus ötesi göç örtüşüyor. Eklemlenmiş Göç olarak kavramsallaştırabileceğim bu durum Nevşehir ve Konya/Kulu ilçe kırsalında karşımıza çıkıyor. Örneğin, Kulu kırsalından İsveç’e önemli boyutta uluslararası göç yaşanırken, gidenlerin geride bıraktıkları topraklarında şeker pancarı, nohut gibi tarım üretimlerinde Güney Doğu Anadolu Bölgesinden gelen göçmenler çalışıyor.

Mevsimlik işçi talep eden bölgelerdeki bir diğer önemli sorunun ise kırsal yaşlılık olduğunu düşünüyorum. Hacettepe Nüfus Etütlerinin 2008 verilerine göre, doğurganlık oranı Doğu’da (Güneydoğu da dahil) 3.3 iken bu oran Orta Anadolu’da 2.2, Güney’de ve Karadeniz’de 2.1 ve Batı’da 1.7. Yani, Türkiye’de demografik dönüşümler bölgesel farklılıklar içeriyor. Doğu ve Güneydoğu’da çocuk sayısı diğer bölgelerden yüksek. Doğu ve Güneydoğu’da mevsimlik gelen işçiye diğer bölgelerde, özellikle tarım üretiminde ihtiyaç söz konusu. Mevsimlik tarım işgücüne ihtiyaç olmasına rağmen, bu bölgelere gelen Kürt, Arap ve Dom Çingene işçiler çok kötü koşullarda yaşıyor. Naylon ya da bez çadırlarda barınıyor; ciddi boyutta hijyen (su, kanalizasyon vs.) sorunları ile karşı karşıya kalıyor. Sağlık haklarına erişimde sorunlar var. Altyapı eksikliklerinin yanı sıra kız/oğlan çocukların eğitime erişememeleri de söz konusu. Tüm bunların yanı sıra, ayrımcılık ve sosyal dışlanma birçok işçinin sorunu. Özetle, göç alan bölgelerde mevsimlik tarım işçisine ihtiyaç var; ancak işçi gittiği yerde çok yoğun ve ucuz ücretlerle güvencesiz çalışmasına rağmen, istenmiyor, dışlanıyor ve ayrımcılık yaşıyor.

Mevsimlik tarım göçünde çalışan kız/oğlan çocuklar Yukarıda tartışıldığı üzere, mevsimlik tarım göçündeki kız/oğlan çocukları aileleri ile birlikte çalışıyor. Araştırmalar çocukların beslenme yetersizliği ve açlık sorunları yaşadıklarını yansıtıyor. Barınma imkânlarının yetersiz ya da kötü oluşu, temiz içme suyuna erişememe, yerleşim alanlarında atık su sorunlarının bulunması; sağlık ve temel eğitim haklarına erişememe ya da bu hakları yeterince kullanamama kız/oğlan çocukların yaşadıkları sorunlar arasında yer alıyor. Tüm bunlara, çocukların gittikleri bölgelerde karşılaştıkları sosyal dışlanma ve ayrımcılık ekleniyor.9

Çocuk işçiliği ile eğitim politikalarının birlikte ele alınması gerekiyor.10 Araştırmalar genellikle çocukların okula kaydı bulunduğunu, ancak göç sürecinde çocukların kayıtlı oldukları okula devam etmediklerini yansıtıyor.11 Çocuklar Mart ile Kasım ayları arasında aileleri ile birlikte göç etmek zorunda olmalarından ötürü, yılda ortalama 60 gün okul devamsızlığı yaşıyor. Günde ortalama 10 saat ve yılda ortalama 75 gün çalışıyorlar. Özetle, mevsimlik tarım göçündeki çocuklar çok ağır koşullarda uzun süre çalışıyor. Çocuklar okula kayıt değil okula devam sorunu yaşıyor. Yasa gereği ölüm, kronik sağlık sorunu, yurtdışına göç veya yaş haddinden ötürü kayıtlara okulu bırakma biçiminde yansıyor. Bu durumu “gizli okul dışında kalma” olarak kavramsallaştırmak mümkün. Nitekim Milli Eğitim Bakanlığı’nın okula kayıt istatistikleri incelendiğinde yüzde 100’e yakın net okullaşmadan söz etmek mümkün. Ancak, okula devam istatistikleri ya da benzer araştırma bulguları dikkate alındığında durum farklı. Mevsimlik tarım göçünde çalışmaya giden çocukların gittikleri yerlerde mevcut eğitim kurumlarına katılımlarıyla ilgili eğitimciler de çekince yaşıyor. Ordu, Yozgat ve Şanlıurfa illerinde yürüttüğüm araştırma sırasında okul yöneticilerinden bu çekincelere yönelik aldığım yanıtlardan örnek verecek olursam: - “Okul tatil bizim ilin sorunu değil, geldikleri yerlerde okula gitsinler.” (Ordu) - “Öğrenci uyuşmazlığı yaşıyorlar; buradaki öğrencilerle kaynaşamıyorlar.” (Yozgat) - “Mevsimlik tarım göçündeki çocukların girdikleri sınavlarda başarısız olarak ilin genel başarı ortalamalarını düşürüyor olmalarından dolayı istenmezler.” (Şanlıurfa)

- “İnternet üzerinden nakillerde öğrenci takibini zor yapıyoruz.” (Yozgat, Şanlıurfa) - “Öğrencilerin farklı zamanlarda gelmelerinden dolayı kayıt ve takipte sorunlar yaşıyoruz.” (Yozgat)

- “Müfredat uyuşmuyor.” (Yozgat) - “Çadırlardan okullara taşınma sorunları yaşıyoruz.” (Yozgat) - “Çocukların göçer hayattan okuldaki sosyal hayata uyumda sorun yaşıyoruz.” (Yozgat, Şanlıurfa) - “Çocuklar ayrımcılığa maruz kalıyor.” (Yozgat, Ordu)

Mevsimlik tarım göçündeki kız çocuklarına özgü sorun alanları Kız çocukları çadır dışında, tarlada, bağda, bahçede çalışmanın yanı sıra, ev içi yeniden üretime katılıyor. Genellikle “anneye yardım ediyor” tanımlaması olarak geçiyor. Kız çocuklarının oğlan çocuklarından fazla taşıdıkları sorumluluklarının arasında uzaktan çadıra su taşıma, eşyaları denetleme, yemek yapma, sofra kurma, bulaşık yıkama, temizlik yapma, odun taşıma ve hayvanlara bakma gibi görevler yer alıyor. Tarladan birlikte dönen kız/oğlan çocukları bu noktada ayrılıyor. Kızlar yukarıdaki sorumlulukları yerine getirirken oğlan çocukları genellikle erkeklerle birlikte çadırda hizmet bekliyor.

Küçük kardeşlerin bakımı ise en temel sorumluluk olarak kız çocuklarının omuzlarında. Öyle ki, 12-13 yaşındaki bir kız çocuğu iki-üç yaşındaki kardeşinin tüm bakım ve sorumluluğunu üstlenebiliyor. Bu durum özellikle kız çocuklarının oğlan çocuklarına nispeten daha erken yaşta eğitimden kopmaları anlamına geliyor. Kız çocukları ergenlik deneyimlerini oldukça zor yaşıyor ya da hiç ergenliği yaşamadan çocuk gelin oluyor. Aslında, anne kız çocuğunun emeği üzerinden bir biçimde “ataerkille pazarlık” ediyor; ancak bu durum toplumsal cinsiyet rollerini kadına olumsuz yansıyacak biçimde yeniden üretiyor. Ataerkil zihniyete dayalı sosyal yapının yeniden üretilmesine son bir örnek olarak aşağıdaki alıntıyı verebilirim: “Annem bizle beraber tüm işi yapar. Tarlaya gider, eve bakar, ben kardeşime bakarım, su taşırım, bulaşık yıkarım... Annem babamın yaptığını bilir, ama babam annemin yaptıklarını bilmez, yapmaz. Ama sonuçta, parayı babam alır. Aracıyla kadınlar görüşmez, bu uygun düşmez. Kadınlar isteklerini erkeklere iletirler, bazen bunları satın alırlar bazen de almazlar... Biz önce anneme söyleriz, bazısı ablasına ağabeyine söyler. Gençler arasında durum değişiyor, ama yine de annemin, bizim (kadının) eline para geçmez..” (Kaynak kişi: Nevşehir, 14 yaşında kız çocuğu.)

Sonuç yerine Mevsimlik tarım göçündeki çocuklar eğitimlerine devam edemiyor ve içinde bulundukları yoksul koşulları değiştirebilmeleri için gereken hüneri eğitim aracılığıyla elde edemiyor. Yoksulluk bu çocukların eğitim dışında kalmaları neticesinde yeniden üretiliyor. Bu bulgu “yeni yoksulluk” savını destekliyor. Yoksul aile ortamına doğan kız çocukları koşullarını iyileştiremiyor ve çoğu durumda yoksul yetişkin kadın olarak yaşama devam ediyor.

Aslında, okul başarısıyla ilgili de ilginç bir paradoks söz konusu. Mevsimlik tarım göçünde çalışan kız/oğlan çocuklar çok yorucu işleri becerebiliyor, çok uzun saatler ve zor koşullarda çalışabiliyor ve hayatta kalabiliyor. Birçoğu küçük yaşta birden fazla dil beceresi geliştirebiliyor. Tüm bunları yapabilir olmak bu çocukların oldukça “özel ve başarılı” oldukları anlamına geliyor. Oysa, mevcut eğitim sistemi “özel” ve yaşamda “başarılı” olmuş bu çocukların kapasitelerini geliştiremiyor ve değerlendiremiyor. Zaten çalışma koşulları yüzünden okula devamsızlık yapmış birçok kız/oğlan çocuk, okula devam edebileceği zamanlarda da bu nedenlerden dolayı devam etmemeyi tercih edebiliyor. Neden eğitim sistemi bu yaşam becerileri yüksek kız/oğlan çocukları sistemde tutamıyor? Bu sorunun yanıtı ilgili devlet kurumlarının politikalarına yansımasının önemli olduğunu düşünüyorum. Sosyal politika önerileri olarak neler söyleyebilirim? Sorunla baş etmede öğretmen politikalarının önemli olduğunu kanısındayım. Mevsimlik tarım göçüne katılan çocukların öğretmenler tarafından izlenmeleri önem atfediyor. Alternatif eğitim politikalarına ihtiyaç var; örneğin Fransa’da uygulanan göçer çocukların seyyar eğitim otobüsü ile takip edilmeleri, telafi eğitimleri gibi. Yoksulluk döngüsünün kırılması için mevsimlik tarım işçiliği sorununda çocuk boyutunun özel olarak ele alınması, barınma, eğitim, sağlık gibi temel hizmet alanlarının çocukların ihtiyaçlarının göz önüne alınarak planlanması gerekiyor. Mevsimlik tarım işçiliğindeki toplumsal cinsiyete ve etnisiteye dayalı farklar göz önünde tutularak nasıl politikalar geliştirilebilir? Bu soru içinde alternatif politikalara ihtiyaç var. Son bahsedeceğim konu ise hem göç veren hem de göç alan –“ırgat tarihinde Çukurova” örneğinde olduğu gibi, günümüzde bu rolü üstlenen– Şanlıurfa iliyle ilgili. Türkiye’nin pamuk ihtiyacını karşılayan bu kentteki mevsimlik işçi dinamiklerini daha iyi anlamaya yönelik araştırmalara ihtiyaç var. Zorunlu göçün kısmen yaşandığı bu ilde kırsal yoksulluk topraksızlıkla /mülksüzlükle mi ilgili? Yoksa, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) bölgeyi sulu tarım aracılığıyla zenginleştirirken, tarımda makinalaşma yoksulu ve topraksızı daha da mı yoksullaştırıyor? Ve açığa çıkan işgücü diğer illere mi göç ediyor?

Klasik kırsal kalkınma politikaları yoksulluğu azaltmıyor. O halde, alternatif kırsal kalkınma politikaları olarak neler yapılabilir? Bu soruların üzerine düşünmemiz gerekiyor.

Dipnotlar

  1. Ertürk Y. and M. Dayıoğlu .2004. Ankara: International Labour Office Press. 
  2. Emiroğlu, K. 2006. “Adana’da Sanayi ve Sanayiciler”. ., derleyen Çelik, B. . İstabul: İletişim Yayınları.
  3. Özbek, A. 2007. New Actors of New Poverty: The “Other” Children of Çukurova.Middle East Technical UniversityUnpublished Master Thesis. Ankara.
  4. TÜİK. 2006. . TÜİK yayınları: Ankara; TÜİK. 2012. . TÜİK yayınları: Ankara
  5. Gülçubuk, B., Karabıyık, E. ve Tanır, F. 2003. , ILO.
  6. Yıldırak, N., Gülçubuk, B., Gün, S., Olhan, E., Kılıç, M. 2002. . Uluslararası Çalışma Örgütü Türkiye Temsilciliği: Ankara. 
  7. Çetinkaya, Ö. , 2008. Middle East Technical University Unpublished Master Thesis. Ankara.
  8. Kurban, D. 10 Ağustor 2007. “Mevsimlik İşçiler: Zorunlu Göç Mağdurları” http://bianet.org/bianet/bianet/100867-mevsimlik-isciler-zorunlu-goc-magdurlari
  9. Karabulut, F. 2008. , İstanbul Üniversitesi basılmamış yüksek lisans tezi.
  10. Dayıoğlu M. & Gündüz Hoşgör A. 2010. “Türkiye’de Çocuk İşçiliği ile Mücadelede İzlenen Strateji ve Yöntemler: IPEC Deneyimi”, Kemal İnal (der.), Ankara: Ütopya Yayınevi.
  11. Eğitim-Sen, 2007.Ankara:Eğitim-Sen yayını.

------------------------------------------------------------

Ayşe Gündüz Hoşgör Lisans ve yüksek lisans derecelerini Orta Doğu Teknik Üniversitesi İstatistik bölümünden aldı. 1987’de ODTÜ Sosyoloji bölümüne araştırma görevlisi olarak katıldı. Kanada’da Western Ontario Üniversitesi Sosyoloji bölümünde yürüttüğü doktora çalışmasını “İnsanî Kalkınma ve Kadın İşgücü: Türkiye Deneyimi 1923-90” başlıklı tezle tamamladı. Toplumsal cinsiyet ve etnisiteye dayalı sosyal eşitsizlik, kadın istihdamı, kırsal kalkınma, çocuk işgücü ve eğitimde eşitsizlik konularında makale ve yayınları vardır.

------------------------------------------------------------

İlgili Makaleler:

Türkiye’de mevsimlik tarım işçilerine dair kısa bir değerlendirme, Sidar Çınar, Perspectives1

Mevsimlik tarım işçileri: Acınılası kurbanlar mı, Kürt emekçiler mi? (I), Deniz Duruiz, Perspectives3

Mevsimlik tarım işçileri: Acınılası kurbanlar mı, Kürt emekçiler mi? (II), Deniz Duruiz, Perspectives4