Yeşil hareketin doğuşunu ve gelişimini, Tanıl Bora şöyle anlatıyor: “Yeşil eleştiri, 1970’lerde kapitalist batı ülkelerinde yükselmeye başladı. Önceleri, yerleşik iktisadî üretim döngüsünün aynı ivmeyle sürmesi halinde, yeryüzünün enerji ve hammadde kaynaklarının insanlığı beslemeye yetmeyeceğini ileri süren, görece soyut ve teorik bir eleştiri olarak gündeme gelmiştir. Bu eleştiri, kapitalist sanayi düzeninin doğayı, kentsel ve toplumsal hayatı, dolayısıyla insan ilişkilerini yozlaştıran ve yabancılaştıran etkilerine dönük tepkilerle birleşerek siyasallaşmaya yönelmiştir. 1970’lerin ikinci yarısında güncelleşen nükleer enerji sorunu ve anti-nükleer hareket, bu yönelime radikal ve popüler bir nitelik kazandırmıştır. Geniş kitleler, çevresel sorunların otoritelerin, uzmanların keyfine bırakılamayacak kadar hayatî ve önemli olduğunu en açık bir biçimde, anti-nükleer hareket temelinde fark ettiler.”1
Türkiye’de çevre sorunları adına gösterilen tepkiler 70’li yıllara uzanıyor. 1975’te Murgul’da faaliyete geçen Etibank bakır işletmelerinin bitki örtüsüne verdiği zararlara karşı yöre halkının dava açması; Çarşamba Ovası’nda 1970’lerden sonra açılan fabrikaların tazminat davalarına konu olması; 1975’te Samsun’da bakır işleme tesislerinin tarım ürünlerine verdiği zararı protesto etmek için yöre halkının bir yürüyüş gerçekleştirmesi; 1977’de Ankara’da, Elmadağlı köylülerin yöredeki barut ve çimento fabrikalarının tarım faaliyetine verdiği zararı belediyeleri aracılığıyla Ankara’ya şikâyet etmesi; yine aynı yıl, kooperatif başkanı Aslan Eyce’nin yol göstericiliğinde Silifke Taşucu Balıkçılar Kooperatifi üyelerinin Akkuyu’da nükleer santral yapılacağı söylentileri üzerine harekete geçip deniz araçlarıyla gösteri yapmaları örnek olarak verebiliriz.
1986 yılı ise İskenderun’da çevre duyarlılığı açısından milat oluşturdu. Çernobil nükleer santralinde meydana gelen patlama ve sonrasında yaşananlar, hükümetin duyarsızlığı, kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesi…
1980 askerî darbesiyle Kenan Evren komutasında ordunun yönetime el koyması sivil toplum için adeta sonun başlangıcı oldu. Siyasî partiler, sendikalar, dernekler kapatıldı, belediye meclislerinin faaliyetine son verildi. Toplumu saran korku ve endişe dalgası giderek artarak karabasan gibi ülkenin üzerine çöktü.
İskenderun Çevre Koruma Derneği
Böyle bir ortamda Çernobil nükleer santralinde büyük bir patlama meydana geldi ve küresel ölçekte bir çevre felaketi yaşandı. Yetkililer sözde telaşa vermemek bahanesiyle kamuoyuna yanıltıcı bilgiler veriyor, gerçekdışı sloganlar ve beyanlarla toplumu yatıştırmaya çalışıyordu. Ama mızrak çuvala sığacak gibi değildi. O yıllarda, dernek kurmak neredeyse imkânsızdı. Ama bütün zorluklara karşın, İskenderun Çevre Koruma Derneği’ni kurmayı başardık. Kamuoyunda çevre bilinci hemen hemen yoktu. Güncel çevre sorunlarıyla ilgili çalışmalar yürütüyor, konferanslar düzenliyor, basın açıklamaları yapıyorduk. Çevre kitaplığımız giderek zenginleşiyor, bilgileniyor ve çevremizi de bilgilendiriyorduk. İlk eylemlerimizden biri olarak, “Körfezimizi Koruyalım“ mitingi düzenledik. Mitingde konuşmacılar arasında Prof. Dr. Celal Ertuğ (eski Yeşiller Partisi genel başkanı), Prof. Dr. Leziz Onaran (NÜSHED-Nükleer Enerjiye Karşı Hekim ve Sağlıkçılar Derneği genel başkanı), Prof. Dr. Tolga Yarman ve Dr. Uğur Cilasun vardı. Yaklaşık 300 kişinin katılımıyla o günler için büyük bir miting oldu.
Kısa zamanda, çevre sorunlarının yerel ölçekli olmadığını, bölgesel, ülkesel ve hatta küresel ölçekte sorunlar olduğunu gördük. O halde, çoğalmak zorundaydık; daha çok dernek, daha çok insan gücü gerekiyordu. Bu amaçla, bir Çevre Bülteni yayınladık. Dernek nasıl kurulur, tüzük örnekleri, yasal mevzuat gibi bilgilere yer verdiğimiz bu bülteni geniş bir çevreye dağıttık. Darbe koşulları nispeten gevşemeye başlamıştı. Kamuoyu duyarlı ve rahatsızdı. Çernobil felaketinin bilinen sonuçları yaşanıyor, çevre kirleniyor, kirletiliyordu…
Çağrımız üzerine çevre koruma dernekleri hızla çoğalmaya başladı. Kısa sürede, Antakya, Osmaniye, Adana, Yenice, Tarsus, Mersin dernekleri kuruldu. Ardından Silifke, Kazanlı, Harbiye, Kahramanmaraş, Payas, Odabaşı, Erzin, Pozantı dernekleri aramıza katıldı.
Giderek çoğalıyor, kamuoyunun maddî ve manevî desteğiyle büyüyorduk. Bu dönemde, “çevre koruma dernekleri birlikte çalışmalı” düşüncesiyle Adana’da varolan dernekleri bir araya getiren bir toplantı gerçekleştirdik. Bu toplantı daha sonra Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri olarak anılacak olan DAÇE’nin ilk toplantısıydı.
Örgütlenme genişliyor
Tüm Türkiye’den, zaman zaman da yurtdışından binlerce kişinin katkı ve katılımıyla sürdürülen nükleer karşıtı mücadele, dönemin hükümetinin santralin yapımını erteleme kararıyla noktalanan uzun ve zorlu bir süreç oldu. Doğu Akdeniz çevrecileri olarak yörede düzenlenen tüm etkinliklerde yer aldık. Toplantıların, şenliklerin, mitinglerin, yürüyüşlerin programlanması, duyurulması ve gerçekleştirilmesine katkıda bulunduk. Bunlarla da yetinmeyerek nükleer karşıtı mücadelenin daha geniş bir çevreye yayılması için yerel ve bölgesel düzeyde birçok etkinlik düzenledik. Akkuyu Şenliklerini ve değerlendirme toplantılarını, Dr. Ümit Şahin ve arkadaşlarının Akkuyu Postası’nı, Özgür Gürbüz’ün Mersin’den Akkuyu’ya geri geri yürüme eylemini, Timur Danış’ın, Umur Gürsoy’un yürüyüşlerini, Yeşil Ev’i, nükleer karşıtı heykel sempozyumunu, keçilere yapılan basın açıklamasını, nükleer karşıtı helva dağıtımını, Yaşamspor-Atomspor futbol maçını, Ankara Kızılay’da yaptığımız köylü katılımlı basın açıklamasını ve düzenlediğimiz onlarca paneli, konferansı, daha nice eylemi unutmuş değilim.
16 Aralık 1990’da Silifke’de, Silifke Belediyesi ve Yeşiller Partisi tarafından birlikte düzenlenen “Nükleer Enerji ve Sonrası” başlıklı panel Doğu Akdeniz Çevrecileri ve DAÇE’nin nükleer karşıtı savaşımda yer almasında bir başlangıç oldu. Yeşiller Partisi İzmir il temsilcisi Nuran Güner Tabak’ın yönettiği panelde SHP İçel İl Başkanı Ali Erdinç, İskenderun Çevre Koruma Derneği Başkanı Cemil Altay, Nükleer Savaşa Karşı Hekimler Derneği (NÜSED) temsilcisi Salim Canoğulları, Yeşiller Partisi genel başkan yardımcısı Aydın Ayas, Silifke Beldiyesi’nden çevre mühendisi Nuray Kurnaz, Kum Mahallesi Çevre Koruma Derneği Başkanı Abdullah Uzun konuşmacı olarak yer aldı. Silifke Belediye Başkanı Feyyaz Bilgen’in açış konuşmasıyla başlayan panelde, “Yeşili seven ormana gitsin!” diyen Enerji Bakanı Fahrettin Kurt sert bir şekilde eleştirildi ve nükleer karşıtı tepkiler dile getirildi. Panel sonrası Silifke’de Nükleer Santrala Hayır Yürüyüşü gerçekleştirildi.
Yeşiller Partisi’nde tartışma ve ayrışma
Nükleer karşıtı bu etkinlikten Yeşiller Partisi Adana temsilcisi Kadir Altay aracılığıyla haberim olmuştu. İskenderun Çevre Koruma Derneği Yönetim Kurulu olarak kalabalık katılmıştık. Konaklama Taşucu Lades Otel’de yapılıyordu. Ben arkadaşlarımdan daha erken bir saatte gitmiştim. Amacım Yeşiller Partisi üyeleriyle tanışmak, sohbet etmekti. Ancak buna olanak bulamadım, çünkü kendimi Yeşiller Partisi’nin bir örgüt toplantısının içinde buldum. Gündemde partinin genel başkan sorunu vardı. Kimileri Genel Başkan Prof. Dr. Celal Ertuğ’u yeterince etkili bulmuyor, daha dinamik bir genel başkana gereksinim olduğunu savunuyorlardı. Üzerinde görüş birliği olan bir isim de bulunamıyordu.
Bu toplantıdan hatırladığım bazı isimler şunlar: Diş Hekimi Aydın Ayas, Şerafettin Arman, Fisun Altay, Bilge Contepe, İsmail Ateş, Ali Yedigöz, Ahmet Filmer, Cengiz Kökçü, Şükran Yurdagül, Filiz Akyol...
Yeşiller Partisi yönetimindeki Celal Ertuğ grubu, “sürdürülebilir kalkınma” sözünde anlatımını bulan büyüme modelini savunuyordu: “Çevreyi, insanı sömürmeyen, ekolojik dengeyi bozmayan bir büyüme politikası”. Buna karşılık, ikinci grup ise ekonomik anlamda ilerlemeye ve sürdürülebilir kalkınmaya daha eleştirel yaklaşıyordu. Ortaya çıkan bir çevre sorununa karşı gösterilecek tepkinin biçimi ya da gerçekleştirilen eylemlerin türü konusunda en kökten öneriler hep bu grubun üyelerinden çıkıyordu. Bu köktenci grubun önde gelenleri ordusuz, hapishanesiz, okulsuz, devletsiz bir toplum düşünü çeşitli yazılarında dile getirirken, ilk gruptakilerin bürokrasi ile yakın ilişki içinde bulunmaları ideolojik farklılıkların sonucuydu.
Partiye bir şirketten koşullu yardım alınmasının yarattığı gerginlik de bu ideolojik ayrımdan kaynaklanmıştı. Parti içinde bu ikilik sürerken 1991’de yapılan olağanüstü kongrede ilk başkan Celal Ertuğ’un görevi sona erdi, yeni başkan Bilge Contepe oldu. Daha sonrasında Aydın Ayas başkanlığında 19 Haziran 1993’deki kongrede tüm üyelikler feshedilip 15 kişilik bir çalışma grubu kuruldu. Böylelikle parti uygulamada kapanırken hukuksal varlığı da 10 Nisan 1994’te Anayasa Mahkemesi kararıyla son buldu.
DAÇE ve Yumurtalık Termik Santrali
Söz konusu toplantının ardından Aydın Ayas’la bir süre nükleer karşıtı savaşımın geleceğini konuştuk. Ayas “Biz geldik, buraları hareketlendirdik, gidiyoruz. Ama bu savaşımın sürmesi gerek. Bizler her zaman gelemeyiz, buralardan birilerinin olayı sahiplenmesi ve savaşımı sürdürmesi gerekiyor” dedi. O günden sonra Aydın Ayas’ı hiç görmedim. Ama haklıydı. Bir şeyler yapılmalıydı. Bu “bir şeyler” daha sonra DAÇE olacaktı.
Çevre derneklerinin bölgesel ölçekte çalışmalar yapmak için bir araya gelmesi gerektiği düşüncesi giderek benimsendi ve bu amaçla 9 Şubat 1991’de, Adana’da Kadir Altay’ın bürosunda bir araya gelindi. Bu toplantıya Antakya, İskenderun, Payas çevre koruma dernekleri, Adana Çevre ve Tüketici Koruma Derneği (ÇETKO), NÜSHED Adana temsilcisi, S.O.S. Akdeniz Gurubu Adana ve Tarsus temsilcileri katılmışlardı. 9 Mart 1991’de İskenderun’da İçel Çevre Gönüllüleri Derneği’nin katılımıyla ikinci, daha sonra da 6 Nisan 1991’de Yumurtalık’ta üçüncü toplantı gerçekleştirildi. Toplantının Yumurtalık’ta yapılmasının nedeni gündemde Yumurtalık Termik Santrali’nin olmasıydı. Bu oluşum sonradan daha da gelişerek, DAÇE adını alacak ve çevre savaşımına katılacaktı. Öncelikli olarak Yumurtalık Termik Santrali’ne karşı yoğun bir savaşım gerçekleştiren DAÇE, hükümetin bu santralın yapımından vazgeçmesi üzerine çalışmalarını nükleer karşıtı savaşıma yoğunlaştıracaktı...
İkinci Nükleer Karşıtı Silifke Yürüyüşü
Doğu Akdeniz Çevrecileri bir araya gelişlerinin ikinci yıldönümünü kutlamak üzere Kızkalesi Klikya Otel’de toplanmışlardı. Gündemsiz olarak düzenlenen toplantıya yörede henüz o gün kuruluşunu tamamlayan Silifke Kültürel ve Doğal Yaşamı Koruma Derneği’nin (KÜDYAK) üyelerinin de katılmasıyla olağanüstü gündem oluştu.
Akkuyu Nükleer Santralı ile ilgili nelerin yapılması gerektiğinin tartışıldığı toplantıda mart ayı sonunda Silifke’de bir panel ve yürüyüş düzenlenmesi kararlaştırıldı. Bayram tatiline programlanan etkinlik daha sonra yapılan çağrı üzerine başka bölgelerden de katılımla 26 ve 27 Mart 1993’te gerçekleştirildi.
CHP İçel Milletvekili İstemihan Talay, Silifke Belediye Başkanı, Feyyaz Bilgen ve Taşucu Belediye Başkanı Emin Güleç’in de katıldığı yürüyüşte güvenlik önlemlerinin bir önceki yürüyüşe kıyasla artırıldığı, yürüyüş güzergahı olarak ilçenin daha sakin cadde ve sokaklarının belirlendiği gözlenmişti. Bu, hükümetin yapılan etkinliklerden artık rahatsız olmaya başladığının bir işareti sayılabilirdi. Yürüyüşte taşınan pankartlardan aklımda kalan birkaçı şöyleydi: “İstemiyom Buba”, “Akkuyu Nükleer Santrali’ne Hayır!”, “Çocuklar Sakat Doğmasın”, “Ne Termik Ne Nükleer Bu Güneş Bize Yeter”, “Akkuyu Karakuyu Olmasın!”, “Antidemokratik Nükleer Dayatmacılığa Son”, “Yeni Çernobillere Hayır”. Yürüyüş sonrası gerçekleştirilen panelin konuşmacıları Prof. Dr. Leziz Onaran, Prof. Dr. Tolga Yarman, Ünal Erdoğan ve Savaş Emek’ti.
Eylemin gücü
27 Mart 1993’te gerçekleştirilen yürüyüş ve panelden önceki gün yoğun yaşanan günlerden biriydi. Taşucu’ndan teknelerle hareket edilerek Akkuyu’da nükleer santralin yapılacağı bölgeye denizden bir çıkartma gerçekleştirildi. Altyapı için hazırlanmış beton blokların üzerine boyalarla yüzlerce kez “Nükleer Santrallere Hayır!” yazılarak geri dönüldü.
Bundan sonrasını Ağaçkakan’ın 8. sayısında yayınlanan “Eylemin Gücü” başlıklı yazıdan birlikte okuyalım:
“Taşucu’na geri dönülürken teknelerden birinin (yaklaşık iki metrekarelik) mutfağında eyleme katılan grup ve derneklerin temsilcileri bir toplantı düzenlediler. Hepsinin yüreğinde Akkuyu eyleminin heyacanı vardı ve ilk sözleri ‘Bu iş burada kalmasın’ oldu. 27 Mart Cumartesi günü yürüyüş ve panelden daha önce, daha geniş ve etkin bir organizasyon için toplantı kararı alındı.
Silifke Belediyesi Kültür Merkezi’nde yapılan bu toplantıya Doğu Akdeniz Çevrecileri Ortak Sekreteryası ile S.O.S. Akdeniz Gurupları, Nükleer Karşıtı Platformun İstanbul temsilcileri, Arkadaş Dergisi, Ağaçkakan Dergisi ve Yeşil Gazete katıldı. Toplantıda iki temel eğilim oluştu. Sonuç olarak; 1: Doğu Akdeniz Çevrecileri Ortak Sekreteryası ile S.O.S. Akdeniz Bürosu’nda oluşturulacak sekreteryanın birbirleri ile ilişkilerinin sağlamlaştırılması, 2: Ortak çalışma platformlarının oluşturulması, 3: Çalışma ve gelişmelerden diğer dernek, kuruluş ve yayın organlarının bilgilendirilmesi, bu konu ile ilgili olarak Ağaçkakan dergisinden yararlanılması, 4: Ulusal ve uluslararası ortak çalışma platformlarının hazırlanmasının yararlı olacağı, kararları alındı.”
Alternatif Enerji Raporu
8 Mayıs 1994 Pazar günü Dörtyol’un Payas beldesinde gerçekleştirilen DAÇE toplantısında alınan bir kararın nükleer karşıtı savaşımda önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum. Bu tarihe kadar geçen günlerde yoğun bir mücadele süreci yaşanmıştı. Örneğin, 16 Ekim 1993’te Ankara Nükleer Karşıtı Kongre... 17 Ekim 1993’te Ankara Gönüllü Kuruluşlar Kurultayı... Çevre Bakanlığı’nın Çeşme Gönüllü Kuruluşlar Toplantısı... İstanbul’daki Çevre Şurası... Dünya Dostları Derneği’nin kuruluşu... Mart 1994 yerel seçimleri... Bunlar sürecin kilometre taşlarını oluşturuyordu. Özellikle Nükleer Karşıtı Kongre, Gönüllü Kuruluşlar Toplantısı, Anayasa Mahkemesi salonundan kovuluşumuz, daha sonra Yunus Emre Kültür Merkezi’nde devam edişimiz... Siyasî gündem, seçimler, seçim yenilgilerimiz, laiklik karşıtı güçlerin olağanüstü yükselişi ve çözüm arayışlarımız... Her biri ayrı ayrı birer yazının konusu olabilirdi.
DAÇE toplantısında bunlar da konuşuldu. Ancak, o toplantıda alınan önemli kararlardan biri DAÇE tarafından bir Alternatif Enerji Raporu hazırlanması kararıydı. Alternatif enerji türleri dernekler arasında paylaşıldı, her dernek kendi konusunda raporlar hazırladı, zaman zaman olumsuzluklar, umutsuzluklar yaşandı... Sonra bir gün Umur Gürsoy arkadaşımız derleme görevini üstlendi, raporları güncelleştirdi, eksiklerini tamamladı ve kitabı yeniden yazdı.
Sonuçta, yıllar sonra 1999’da “Dikensiz Gül-Temiz Enerji” isimli kitabımız ortaya çıktı.
Nükleer santral idare mahkemesinde
İzmir Çevre Hareketi Avukatları’nın Türkiye’deki çevre mücadelesine önemli katkıları olmuştur. Pek çok konuda herkese hukuk danışmanlığı yapan grup Akkuyu’yla ilgili hukuk savaşımında da önemli roller oynadı. DAÇE’den Antakya, İskenderun ve Tarsus dernekleri ile İzmir Çevre Hareketi Avukatları’nın ortak çabaları sonucu 26 Ocak 1995 tarihinde Adana İdare Mahkemesi’nde yürütmenin durdurulması istemiyle dava açıldı. Mahkeme Nisan 1996’da nükleer santral kurma kararının Beş Yıllık Kalkınma Planları’na dayalı olarak alındığı gerekçesi ile davayı reddetti. Mayıs 1996’da yine yürütmenin durdurulması istemiyle yaptığımız temyiz başvurusu Mayıs 1997’de reddedildi.
Bu sürecin 19 Mart 1996’da Adana İdare Mahkemesi’nde yapılan duruşmalı oturumu anımsanmaya değer. Noyan Özkan’ın zamanlı uyarısıyla duruşmanın tarihini ve katılımın önemli olduğunu geniş bir çevreye duyurduk. Hafta içi olmasına karşın, katılım beklenenden kalabalıktı. Oldukça küçük olan duruşma salonu, koridorlar, merdivenler nükleer karşıtlarıyla doluydu. Duruşma hakimi beklemediği bu kalabalık karşısında sakin olmaya, disiplini sağlamaya çalışıyordu. Mahkeme salonunda gözyaşlarını tutamayanlar, söylemek istediklerini unutanlar oldu. Başbakanlık adına duruşmaya katılan Adana Vali Yardımcısı “Aslında nükleer santrale ben de karşıyım” diye söze başlayınca duruşma hakimi tarafından uyarıldı!
AKÇEP toplantıları ve Çernobil tanıkları
DAÇE yapılanması benzeri olarak Fethiye’de yapılan geniş katılımlı bir toplantı sonrası Batı Akdeniz Çevre Platformu (BAÇEP) oluştu. Doğu ve Batı Akdeniz Çevre Koruma Platformları nükleer karşıtı mücadele eksenli ortak toplantılar yapmaya başladı. Bu toplantıların ilki, Akdeniz Çevre Platformu (AKÇEP) toplantısı olarak, 22-24 Mart 1996’da, Ukrayna’dan Çernobil tanıklarının da katılımıyla Alanya’da yapıldı. Daha sonra AKÇEP toplantıları olarak anılacak olan bu toplantıda Ukraynalı Çernobil tanıklarının gündem dışı olarak toplantıya katılmaları üzerine onları dinlemek üzere özel bir oturum eklendi.
O özel oturumda, Vladimir Usatenko on yıl önce olan facianın hasarlarının hâlâ sürdüğünü ve bunların önlenmesi gerektiğini söyledi. “Çernobil faciası henüz gelişme devresinde, bu facia çok ilerleyecek ve bizler bir şey yapamıyoruz” dedi. Biyolog Natalya Prebrajenska ise şunları söyledi: “Çernobil faciasından sonra, Mayıs 1991’de, Viyana’da Çernobil Raporu hazırlandı. Başka bir çalışma yapılmadı. Kaza halka beş gün sonra duyuruldu. Sadece Ukrayna’da 60 bin insan öldü, 46 bin kişi sakat kaldı.”
Gazeteci Lubov Kovalevskaya’nın söyledikleri ayrıca dikkate değerdi. Zira, çalıştığı gazetede, 26 Mart 1986’da, santralin yanlış inşa edildiğini ve bir facianın kapıda olacağını yazmıştı. Sonrasında da faciayla ilgili iki kitap yayınlamış, nükleer enerjiyle ilgilenenler okusun diye. Kovalevskaya o gün şunları anlattı bize: “Nahcivan’daki nükleer santralin Türkiye’ye zararı çok fazla olur. Çernobil faciasında radyasyonlu bulut dünyayı iki kez dolandı. Türkiye güney bulutları ile etkilendi ve hiçbir önlem almadı, hiçbir çalışma yapmadı. Ukrayna’da 1,5 milyon ton nükleer atık var. Bu atıklar da radyasyon yaymaya devam ediyor.”
O toplantının ertesinde, 25 Mart 1996’da, Semra Somersan’ın yönetiminde çevre sorunlarıyla ilgili bir forum gerçekleştirildi. Akdeniz Çevre Platformu’nun tanımı ve çalışma ilkeleri konulu çalışma okundu ve benimsendi. Ortaklaşılacak konularda görüş birliğine varıldı.
Gülnar’daki “diken”
Akkuyu Nükleer Santrali, Büyükeceli beldesi yakınında yapılıyor. Büyükeceli beldesi İçel’in Gülnar ilçesine bağlı. Ne var ki, nükleer savaşım sürecinde Akkuyu’nun adı hep Silifke’yle beraber anılıyordu. Eylemler hep Silifke’de gerçekleştiriliyordu. Bunun sonucu olarak da, Gülnar halkı nükleer savaşımda bir türlü yer almıyordu. Hem bu yanlış algılamayı ortadan kaldırmak hem de Gülnarlıları nükleer santral konusunda bilgilendirmek amacıyla Gülnar’da bir panel düzenledik. 22 Mart 1997’de Gülnar Belediye Başkanı Mehmet Işık tarafından yönetilen panelde konuşmacılar Prof. Dr. Leziz Onaran, Prof. Dr. Ali Gökmen, Silfke Belediye Başkanı Sadık Avcı ve Aslan Eyce’ydi. Çok soğuk bir günde ve çok soğuk bir salonda 100 kadar izleyicinin –Gülnar ölçülerinde oldukça iyi bir katılım– katıldığı panel, Gülnar’ın tarihinde gerçekleştirilen ilk panel oldu. Panelin soru-yanıt bölümünde izleyicilerden yaşlı bir amca nükleer santralı güle benzeterek, “Bu gülün dikeni bize batacak, kokusunu başkaları koklayacaksa, ben bu gülü istemiyorum!” dedi. Alkışlarla benimsenen bu sözlerden esinlenerek daha sonra basılan temiz enerji kitabımıza “Dikensiz Gül - Temiz Enerji” adını verdik. Bu etkinlikten Gülnarlılar ne kadar etkilendiler, bilemiyorum. Ama o toplantıdan sonra Akkuyu’dan “İçel’in Gülnar ilçesine bağlı Büyükeceli beldesi” diye söz edilir oldu.
Temiz Enerji Sempozyumu
Nükleer santralları istemiyorduk, termik santrallere de karşıydık. Peki, enerji gereksinimi nasıl sağlanacaktı? Sıklıkla karşılaştığımız bu soruya bilimsel bir yanıt oluşturmak amacıyla, 15-16 Kasım 1997’de, Heinrich Böll Vakfı Türkiye temsilciliğinin desteği ve ÇETKO başkanı Doç. Dr. Figen Doran’ın katkısı ile Adana’da bir Temiz Enerji Sempozyumu düzenledik.
Sempozyuma konuşmacı olarak katılan Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Çolak “Güneş Enerjisi Teknolojileri Elektrik Uygulamaları”, Yeditepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Eralp Özil “Güneş Enerjisi Teknolojileri Isıl Uygulamaları”, Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Tanay Sıdkı Uyar “Rüzgar Güç Santralleri Teknolojileri ve Enerji Sektöründe Karar Vermede Bilginin Yönetimi”, Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü’nden Dr. Ali Çolak “Jeotermal Enerji Potansiyeli ve Teknolojileri” konularında bilgi verdiler. Sempozyum enerji yatırımlarındaki yanlışlıkları çarpıcı bir şekilde ortaya koyarken, temiz seçeneklerin kullanılabilir boyutta geliştirilmiş ve ticarî kullanıma sunulmuş olduğunu tartışmasız bir şekilde gözler önüne serdi.
Anamur
Nükleer savaşımın Akkuyu’nun batısına taşınması DAÇE’nin hep gündeminde olmuştu. Hatay ve Antalya’nın Akkuyu’ya eşit uzaklıkta olmasına, nükleer santralin yapılması halinde turizm potansiyelini olumsuz etkileyecek olmasına karşın, batıda beklenen duyarlık bir türlü sağlanamıyordu. Greenpeace’in, Doğu ve Batı Akdeniz Çevrecilerinin gerçekleştirdiği çok sayıda etkinliğe karşın, Antalya ve Alanya’dan istenen düzeyde ses çıkmıyordu. Gazipaşa Antalya’nın en doğusundaki, Anamur ise İçel’in en batısındaki ilçelerdi. Bu iki ilçenin de ekonomileri tarıma dayalıydı ve kurulması halinde nükleer santraldan çok fazla zarar göreceklerdi. Bu nedenle iki ilçede de etkinlik yapmayı hep düşünüyorduk. 1999’da genel ve yerel seçimlerin yapılacağı neredeyse bir yıl öncesinden belli olmuştu. Mevcut siyasî partilerin ülkeyi düze çıkaracak bir politika izlememeleri nedeniyle herkes arayış içindeydi. Bunun yarattığı bir politik potansiyel vardı. Bu potansiyelin etkisiyle Anamur’da bir Nükleer Karşıtı Platform oluşmuştu. Platformda sol siyasî partiler, bazı dernek ve sendikalar vardı. Platformla ilişki kurarak Anamur’da bir DAÇE toplantısı düzenledik. Bu arada kendi olanaklarımızla bir de panel düzenleyerek halkı bilgilendirmeyi planlamıştık. Bir hafta sonra yine aynı platformun çağrılısı olarak Prof.Dr. İnci Gökmen, Prof. Dr. Tolga Yarman ve Melda Keskin’in konuşmacı olduğu bir panel daha yapılacaktı. İki panelin birer hafta ara ile daha etkileyici olacağını da düşünmüştük. 4 Temmuz 1998’de yapılan panelde konuşmacılarımız Tülay Sevgi Can, Senem Özel ve Mişel Atik’ti. ÇETKO Başkanı Figen Doran arkadaşımızın yönettiği panel bir çay bahçesinde ve açık havada gerçekleştirildi.
Gazipaşa
AKÇEP Alanya Çevre Gönüllülerinden Ayşe Selimoğlu’nun katkılarıyla 22-23 Mayıs 1999’da Gazipaşa’da bir DAÇE toplantısı organize ettik. Ancak nükleer santral Gazipaşalıları pek de ilgilendirmiyordu. Bu nedenle daha çok ilgi çekeceğini düşündüğümüz Çarpık Kentleşme ve Nükleer Santralların Çevreye Etkileri konulu bir panel gerçekleştirildi. Bürokratların, siyasîlerin, öğrencilerin ve STK temsilcilerinin de izlediği panelde 400’ün üzerinde izleyici vardı. Sanıyorum, Gazipaşa’da nükleer santral ilk defa konuşuluyordu!
ÇETKO Başkanı Figen Doran’ın yönettiği panelde, Doran’ın çevre sorunları ve nükleer santraller hakkındaki genel bilgilendirmesinden sonra, Antalya Mimarlar Odası’ndan Mimar İlknur Kara “Çarpık Kentleşme ve Çevresel Etkileri”, Tarsus Çevre Koruma, Kültür ve Sanat Merkezi (ÇEKSAM) eski Başkanı Av. Tülay Sevgi Can “Nükleer Santraller, Çevreye Olan Olumsuz Etkileri ve Kaza Sonrasında Alına(maya)cak Önlemler” konularında konuştular.
Türkiye Çevre Platformu
DAÇE yapılanması başka bölgelerdeki çevre duyarlı gruplar için iyi bir örnek oluşturmuş ve benzer çalışmalar başka bölgelerde de yaşama geçirilmişti. Daha sonra, benzer amaçlı bu platformların bir çatı altında toplanması düşüncesi ilkesel olarak benimsendi ve 23 Temmuz 2005’te, Ankara’da yapılan bir toplantı ile Türkiye Çevre Platformu (TÜRÇEP) kuruldu. Kurucu bölgesel platformlar şunlardı: Batı Karadeniz Çevre Platformu (BAKÇEP), Doğu Akdeniz Çevre Platformu (DAÇE), Doğu Karadeniz Çevre Platformu (DOKÇEP), İç Anadolu Çevre Platformu (İÇAÇEP), Marmara Çevre Platformu (MARÇEP).
Türkiye Çevre Platformu’nun kuruluş amacı şuydu: Küresel, ülkesel, bölgesel ve yerel çevre sorunlarına karşı, ekolojik dengenin korunması temelinde tarihî, kültürel ve doğal çevre bilincini ve duyarlılığını geliştirmek, etkin kılmak, yaygınlaştırmaya yönelik çalışmalar yapmak, bu sorunlara karşı ortaklaşa ve çevreden yana taraf olmak, kamuoyu oluşturmak, çözüm önerileri üretmek ve yaşama geçirmek.
Bugün ülkenin hemen her köşesinde, hükümet politikaları kaynaklı çevre sorunlarıyla mücadele ve örgütlenme çalışmaları her şeye karşın sürmektedir. Ancak ne yazık ki, kirli teknoloji transferi ve çevre yıkımı olanca hızıyla sürmektedir.
Dipnot
http://modernwish.wordpress.com/2009/11/06/bir-ekoloji-hareketi-olarak-…
-----------------------------------------------------------------------------------------
Ahmet Oktay Demirkan
1942 Ankara doğumlu. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun. İskenderun’da serbest eczacılık yapıyor. 1986’da, İskenderun Çevre Koruma Derneği’nin kuruluşunda yer aldı ve halen derneğin yönetim kurulu üyesi. 1991’de Doğu Akdeniz
Çevre Platformu’nun oluşumunda yer aldı Ortak Sekreterlik görevinde bulundu. 2005’te Türkiye Çevre Platformu’nun (TÜRÇEP) oluşumunda yer aldı, TÜRÇEP’in sekreterlik görevini yürütüyor. Nükleer Karşıtı Platform, Genetiği Değiştirilmiş
Organizmalara Hayır Platformu çalışmalarına da katkıda bulundu.