Dünya İklim Konseyi ve IMF birbirlerinden bağımsız olarak benzer şeyler söylüyor: En yoksul devletler ve toplumların en yoksul kesimleri hem iklim krizinden, hem de küresel ekonomik kriz ve finans krizinden en mağdur olan gruplar. Dünya Bankası da bu çaresiz durumda, can simidi olarak görevlendirilmek isteniyor. Bu nedenle önümüzdeki üç yıl vereceği borçların miktarını (yaklaşık 100 milyar dolar) arttırdı ve banka ve ticaret finansmanı için yeni kredi programları oluşturdu.
Ancak Dünya Bankası iklim finansmanında da önder konumda olmak istiyor. İstanbul’daki yıllık toplantıdan hemen önce “Gelişme ve İklim Değişikliği” başlıklı yeni dünya gelişme raporunu hazırladı. Dünya Bankası bu raporda son derece etkileyici sözcüklerle sanayileşmiş ülkelerden Güney Yarımküre’deki iklim değişikliğini durdurmak ve temiz enerjiye geçilmesi ve iklim değişikliğine uyum için finansman talep ediyor. Sadece iklim değişikliğine uyum önlemleri için yıllık bazda üç haneli milyarları bulan rakamların aktarılması gerekiyor. Dünya Bankası bu milyarların mümkün olduğu kadar büyük bir kısmı kendi hesapları üzerinden yönetilmesini istiyor.
Karşılığı olmayan finansman ihtiyacı
Finans transferleri için henüz karar verilmiş değil. Ve iklim değişikliğine uyum için öngörülen rakamların yüksekliğine rağmen, hali hazırda gelişmekte olan ülkelere 10 milyar dolar aktarılıyor (www.climatefundsupdata.org). Bu miktar gereksinim duyulan rakamlarla karşılaştırıldığında devede kulak kalıyor. Ve burada da, verilen kredilerin Dünya Bankası’nın uyum önlemlerine İklim Yatırım Fonu (CIF) üzerinden sağladığı çoğu finansmanda olduğu gibi, geri ödenmesi gereken krediler olması sorunu söz konusu.
İklim krizinin yaşanmasında çok az ya da hiç payları olmayan, ama krizin sonuçlarından en yoğun biçimde etkilenmiş olan az gelişmiş ülkeler de iklimin korunması için borçlanıyor. Bu durumun bugünkü nüfus için adalet ve sonraki nesillerin gelecekte var olabilmeleri ile hiçbir alakası yok. Ve yine burada da belli para transferlerinin kredi değil, mali yardım olarak yapılması için çalışmak bir zaruret.
Kopenhag’daki İklim Zirvesi’nden önce, Güney Yarımküre’de iklim değişikliğiyle mücadele için, sadece Avrupa Birliği yılda 15 milyarlık bir yardım vaadinde bulundu. Diğer sanayi ülkeleri henüz somut rakamlar telaffuz etmek istemiyor. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin büyük bir çoğunluğu ise karbondioksit oranlarını azaltma yükümlülüğü üstlenmek için, büyük miktarlarda para transferi önkoşulunu getiriyor. Para transferi geleneksel Kuzey-Güney hattında katı ve acımasız bir pazarlık konusu haline gelmiş durumda.
Dünya Bankası iklimi koruyabilir mi?
Ancak bir başka önemli konu da, iklim ve ekonomik krizden çıkabilmek için verilecek yeni kredilerin şimdiye kadar olduğu gibi yanlış gelişme ve kalkınma politikalarına kullanılmasının nasıl önleneceği. Dünya Bankası’nın, küresel boyutta iklimin korunması için doğru adres olup olmadığı şüphesi de oldukça yaygın. Banka hala gelişmekte olan ülkelerde fosil yakıta dayalı enerji stratejilerini destekliyor ve çözümün değil, sorunun bir parçası olmaya devam ediyor:
* İngiliz WWF’nin bir raporu uyarınca, Dünya Bankası 1997-2007 arasında 26 milyar ton hacminde karbondioksit emisyonu finanse etmiş. Bu, Büyük Britanya’nın yıllık emisyonunun 45 katına tekabül ediyor.
* Dünya Bankası’nın yanı sıra Soft-Loan-Filiale IDA, özel sektör kanadı olan IFC ve Yatırım Sigorta Acentası’nın dahil olduğu Dünya Bankası Grubu, 1994’ten bu yana faaliyette olan kömür santrallerini finanse eden çokuluslu kuruşlar sıralamasında üçüncü sırada yer alıyor. Banka şimdiye kadar Asya Kalkınma Bankası (AKB) ve Avrupa Yatırım Bankası’yla (AYB) birlikte az gelişmiş ülkelerde 11,7 milyar dolarlık yatırımla 58 adet fosil yakıtlı projeyi finanse etti.
* Dünya Bankası 2008 yılında Asya Kalkınma Bankası’yla birlikte Hindistan’da Gujarat bölgesinde yapılacak bir kömür santrali için (Tata Munda Projesi) 850 milyon dolarlık bir krediyi onayladı. Bu santral Hindistan’da yapılması planlanan dokuz kömür santralinden ilki ve önümüzdeki 50 yıl süresince yılda 26,7 milyon ton karbondioksit salınımıyla en büyük karbondioksit emisyon kaynaklarından biri olacak.
* Dünya Bankası’na bağlı olan ve iklim değişikliğinin azaltılması için alınacak önlemleri finanse etmesi gereken Temiz Teknoloji Fonu’ndan da (CTF) da kömür santralleri desteklenebiliyor. Bu tür kömür santralleri, kullanılan teknolojinin, emisyonu çok az miktarda azaltması durumunda bile finanse edilebiliyor.
Oysa kamu kaynaklarıyla finanse edilen Dünya Bankası’nın CTF kapsamında sıfır-emisyon teknolojilerini ve yatırımlarını desteklemeye yoğunlaşması gerekir.
Tümüyle istikrarsız
Dünya Bankası gururla, en son mali yılda 3,3 milyar dolarla enerji portföyünün % 40’ını yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği programlarına yatırdığına işaret ediyor. Ancak bu rakamlar hikâyenin tamamını anlatmıyor. Çünkü banka, cüzi miktarda daha temiz olan hidrolik barajları ve fosil yakıt teknolojilerini de bu kategoriye sokuyor ve sanayi ülkelerinde değil, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde gerçekleştirilen Carbon offset’i de (emisyonun azaltması) istatistiklerinde yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği kategorileri altında gösteriyor.
Dünya Bankası’nın yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği konusundaki küresel rolünü abartmak yerine, enerji portföyü çerçevesinde az gelişmiş ülkelerde fosil enerjiden temiz enerjiye geçişin yollarını desteklemeye yoğunlaşması gerekir. Bu konuda bankanın politikaları son derece istikrarsız. Bir taraftan iklimin korunması için yeni kaynaklar isterken, diğer taraftan normal portföyüyle her zaman olduğu gibi çalışıyor. Oysa kamu finansmanı kullanan bir kuruluş olarak Banka’nın tam da bu konuda öncü bir rol üstlenmesi gerekir.
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin hükümetleri ve çevre ve kalkınma kuruluşları, iklimin korunması için gerekli yeni finans kaynaklarının BM yani İklim Değişikliği Sözleşmesi (UNFCCC) tarafından belirlenmesi ve iklimin korunması konusundaki kriterlerin ve finansmanın UNFCC’nin denetiminde yürütülmesi gerektiğini savunuyor. Bu bağlamda sektörel fonlar veya Dünya Bankası UNFCCC çerçevesinde belli görevlerin üstelenilmesi de düşünülebilir.
Yeni iklim finansmanının mimarisi
Bu durumda yeni Kyoto-Sonrası Protokolü’nün UNFCCC çerçevesinde bir iklim finansmanı mimarisi tasarlaması gerekiyor. Anlaşılan o ki, Dünya Bankası yönetimi böyle bir şeyi tam olarak gözünde canlandıramıyor ve uzun bir süredir yeni olgular yaratmak için elinden geleni yapıyor. Banka bugüne değin uluslararası çevre konferanslarında fonların dağıtılması söz konusu olduğunda avuç açmıştır. Bu davranışının en önemli sonuçlarından biri, bugün Banka’nın birçok çevre ve iklimle ilgili farklı programlarının varlığı ve aralarında koordinasyonun azalmasıdır.
İklim değişikliğine karşı durmak için kullanılacak kamu kaynakları er geç bugüne değin olmadığı kadar yüksek rakamlara ulaşacak. Ancak bu finans kaynaklarını sağlayacak olanların -ister Dünya Bankası ve diğer çokuluslu kalkınma bankaları olsun, isterse iki uluslu finansörler- aşağıdaki minimum kriterlere uyması zorunlu:
• Konuyla ilgili ek kaynak oluşturulmalı ve bu kaynaklar kalkınma işbirliği çerçevesinde yapılan mali harcamalarla karıştırılmamalıdır.
• Finansman, geri ödenemeyen ek ödeme olarak yapılmalıdır. Az gelişmiş ülkelerin borçlarını arttıran yeni krediler verilmemelidir.
• Finansman, yoksulluğun önlenmesi ve ekolojik sistemin korunması gibi önceliklere göre yönlendirilmelidir.
• Finans aktarımında, toplumsal cinsiyeti de içeren sosyal kriterler dikkate alınmalıdır.
Bilgi notu:
World Bank, World Development Report 2010: Development and Climate Change, s. 365 ve devamı, The World Bank: Washington DC 2009. Kaynak: www.worldbank.org