Adil, çevre dostu ve küresel sorumluluk sahibi yeni bir AB Tarım Politikasının zamanı gelmiştir!
Haziran 2010
Büyük reformun zamanı gelmiştir. Tarım aşılması gereken büyük zorluklar ile karşı karşıyadır: Iklim değişikliği, bitki ve hayvan türlerinde büyük kayıplar, çözümü hala bulunmamış su sorunu, toplumsal gereksinimler ve dünya ekonomisine odaklı bir tarım, bazı kırsal bölgelerde artan işsizlik oranı ve ümitsizliğin yanısıra gittikçe ağırlaşan tarım krizleri. Avrupa Birliğinin alacağı her türlü reform önlemi küresel sonuçlar doguracaktır. Dünya tarım piyasasının en büyük güçlerinden birisi olan AB’nin küresel sorumluluklarını yerine getirecek şekilde hareket etmesi gerekmektedir. „Aynı şekilde devam!“ demek ne çiftçilik ne çevre, ne de kalkınma açısından kabul edilebilir bir tutum değildir!
Bu açıklamanın amacı kalkınma politikalarının AB Tarım Politikasında gerektirdiği değişikliklere ve bunlara bağlı olarak çiftçilerin ve çevre politikalarının sorunlarına ışık tutmaktır. AB kendi kendini küresel ekonomiye yönelik bir reform sürecine tabi tutarak tarım ve gıda sanayiinde uluslararası düzeyde rekabet edebilirlik taahhütünde bulunmuştur. Tüm tarımsal sorunların çözümü gerek üretim ve ihracatın gerekse uluslararası görev paylaşımının arttırımında aranmaktadir. Bu tutum ağır sonuçlar doğurmaktadır:
- Süt ürünleri, domuz ve kümes hayvanı eti, domates salçası ve diğer ürünlerin, üretim maliyetlerinin çok altında fiyatlara yapılan ihracatı, gelişmekte olan ülkelerdeki küçük çiftçilerin gelir düzeyini ve gıdaya erişim haklarını son derece olumsuz yönde etkilemektedir.
- Özellikle soya ve diğer yağ bitkileri olmak üzere, AB hayvancılığında kullanılan proteinli yemlerin yüzde 78’i ithal edilmektedir. Bunun sonucunda, soyanın geldiği ülkelerde, özellikle de Güney Amerika’da, gıda üreticisi küçük çiftçi ve köylüler piyasadan yok olurken, tarım icin amazon ormanlarına yayılarak oradaki topraklarda yaşayan bitki ve hayvan türlerini de yok etmektedir.
- Üretim arttırımına odaklanılması ve etkin ekolojik standartlara yeterli düzeyde teşvik verilmemesi bitki ve hayvan türlerindeki çesitliliğin olumsuz yönde etkilenmesine, yeraltı sularının nitrat ile kirlenmesine, bataklık ve nemli arazilerin kurumasina, toprak kaymasına, hayvancılıkta hayvan türlerine uygun olmayan besleme ve barındırma yöntemlerine, ve aşırı yüksek oranda ozon tabakasına zararlı atıklara sebep olarak iklim düzenini olumsuz yönde etkilemektedir. Küresel ısınmadan en çok güney yarımküredeki çiftçiler etkilenmektedir; küresel ısınmadan en az sorumlu tutulacak taraf olmalarına karşın, küresel değişikliklere uyum sağlama ve tedbir alma çabalarinin bedeli önce onlara ödetilmektedir.
- AB Tarım ve Gıda Politikası yüksek oranda işlenmiş gıda ürünlerine dayalı ve küresel ekonomiye odaklı olduğundan, AB’nin tarımsal ham made üretimini daha da arttırmasi gerekmektedir. Dolayısıyla işlenmiş hayvansal ürünlerin ihracatı için diğer kıtalardan yapılacak yem ithalatında da artış meydana gelmektedir. AB’nin küresel ekonomiye yönelmesi, Avrupalı çiftçileri gittikçe genişleyen üretim zinciri içerisindeki sözleşme ve birlik sistemlerine her geçen gün daha bağımlı kılmaktadır. Bunun sonucunda ise çiftçiler ya işlerini büyütmek ya da yok olmak zorunda bırakılmaktadırlar. Piyasadaki güçlü konumları sayesinde üreticileri satın alanlar coğunlukla üretici fiyatlarını üretim maliyetlerinden düşük bir düzeye çekmeye zorlamaktadır. Bu politikadan istifade edenler ise öncelikle tarım işletmeciliği şirketleri, ihracat odaklı ham madde işleme şirketleri ve büyük ticari şirketlerdir.
AB Tarım Politikası’nın buradaki tutumu çifte standartlıdır: bir yandan kendi tarımını ve özellikle de gıda sanayiini gözetirken, diğer yandan ikili ve çok taraflı ticari anlaşmalar ile yoksul ülkeleri Avrupa menşeili tarım ürünlerini ithal etmeye zorlamaktadır. AB dünyanın 1 numaralı tarım ihracatçısı. Bu konumunu muhafaza etmek ve hatta güçlendirmek AB’nin bugüne dek uyguladığı tarım politikalarının açıkça beyan edilmiş hedefidir. Geçtiğimiz 50 sene boyunca yürütülen sayısız milyarlık destek programlarının da hedefi buydu. Tarımda birincil üretim ve işlenmiş gıda sanayii büyük ölçüde küçültülmüş ve uluslararası rekabet edebilirlikleri açısından güçlendirilmiştir. AB tarım sektöründeki yapılanmaların, ve örneğin Güney ve Kuzey Amerika’daki yeni yerleşim bölgelerine ve savanaya kıyasla yerel üretim şartlarının çeçitliliği karşısında böyle bir uluslararası rekabet edebilirlik, çoğu ürün için ancak çevreyi ve vergi mükelleflerini hiçe sayıp tarım sektöründe faaliyet gösteren çok sayıda çiftçinin işsiz kalmasına ve iş yerinin kapatılmasına yol açarak sağlanabilir. Bu nedenle küresel piyasaya yönelmeyi ve uluslararası rekabet edebilirliği AB Ortak Tarım Politikasının hedefi olarak belirlemek hatalı bir yaklaşımdır.
A. Şimdiye dek uygulanan AB-Tarım Politikası kendini ispat etmemiştir
• Yoksulluk ile mücadele ve gıda teminatı
AB ülkeleri kamusal anlamda küresel gıda teminatını Ortak Tarım Politikasının ve kendi reform önerilerinin en önemli hedefi olarak göstermektedirler. Bunun için AB’nin tarım üretimini ve ihracatını arttırarak küresel gıda ihtiyacındaki artışı karşılaması gerektiğini savunmaktadırlar. Ancak bu sav aç insan sayısında 100 milyonluk bir artışa sebep olmuş bir gıda krizinden alınan en önemli dersi göz ardı etmektedir: sürdürülebilir bir gıda teminatı ancak ve ancak kalkınmakta olan ülkeler kendi üretim kapasitelerini güçlendirdikleri, ithalata bağımlılıklarını azalttıkları ve küresel tarım piyasalarında artan fiyat dalgalanmaları ve ucuz ithalata karşı koruyabildikleri zaman sağlanacaktır. Dünyayı beslemek ve doyurmak bizim tarım ve gıda politikamızın görevi değildir. Böyle bir beklenti zaten anlamsızdır, çünkü AB tarımı büyük oranda yem ithalatına dayalı olarak işlemektedir ve dolayısıyla şu anda kendi nüfusunu bile doyuracak durumda değildir. Kalkınmakta olan ülkelerde gıda teminatının sağlanabilmesi AB’nin tarımsal dış politikalarına yansımamaktadır. Tersine Ortak Tarım Politikası (GAP) saldırgan bir ihracat ve çok çesitli piyasa ele geçirme mekanizmaları ile kalkınmakta olan ülkelerin kendi ihtiyaçlarını karşılayacak bir gıda üretimlerinin olmasına engel olmaktadır. Ihracat teşvikleri dumping etkilerinin önemli bir sebebi olmakla birlikte tek nedeni değildir. Örneğin süt kotalarının yükseltilmesi arzın gerektiğinden yüksek olmasına yol açarak AB üretici fiyatlarının düşüşünü hızlandırmaktadır, oysa düşük ihracat fiyatları işte tam da bu düşük üretici fiyatlarına dayalıdır. Sınırsız üretim miktarına dayalı bir politikanın sonucu bu durumun hızla daha kötüye gitmesine sebep olacaktır, ki süt sanayiinin amaçladiğı kota kaldırılması da buna yol açacaktır. Dumping etkileri ayrıca şu anda uygulanmakta olan doğrudan teşvik ödemelerinden de kaynaklanmaktadır. Zira işletilen tarım alanının büyüklüğüne göre belirlenen teşvikler, çok az personel calıştıran çiftçilere ürünlerini üretim maliyetinin altında fiyatlara satma imkanı sunmaktadır. Ayrıca zor durumda olan bu çiftçilerin coğu her ne kadar doğrudan teşvik alsalar da bu fiyatlara satış yaparak yeterli geçim kaynağı sağlayamamaktadırlar. Bu teşviklerin üretici üzerindeki değişken etkisi, tarım ve gıda sanayiinde ham madde işleme maliyetinin karşılanması için üretim fiyatlarını da aşağıya doğru çekmektedir; doğrudan teşviklerin büyük bir kısmı tarım sektöründen gıda sanayiine aktarılmakta ve dolayısıyla tarım ihracatına geçirilmektedir. Bu durum, söz konusu doğrudan teşvikler üretime bağlı olmaksızın (miktar, fiyat, girdi, ürüne bağlı kıstaslar, üretim mecburiyeti) verildiğinde de geçerlidir. Dumping etkileri ayrıca bir dizi yatırım teşviği politikalarından da kaynaklanmaktadır, örneğin yeni ahır yapımına yapılan yatırım teşviği toplam maliyetin yüzde 40’ına kadar varmaktadır. Teşviklerin ötesinde kümes hayvanlarında, domuz etinde ve sebzede, AB tüketicilerinin artık tercih etmedikleri veya seçiciliklerini tatmin etmediğinden satın almadıkları üretim artıklarının, yurtdışında inanilmaz düşük fiyatlara satılması da söz konusudur. Ürün yelpazesinin genişletilmesiyle yan ürün piyasalarındaki fiyatlar aşağıya çekilmekte ve böylelikle hala farklı beklentileri olan veya o kadar seçici olmayan tüketicilerin bulunduğu piyasalara yönelik ihracat imkanları kullanılmaktadır.
Ana üretim kaynağında fiyatlar AB piyasasında uygulanan ithalat vergisi sayesinde yüksek tutulduğunda bu tür ticari işlemler yapılırken Devletten de destek alınmaktadır. Böylelikle yurtiçinde Devletin desteklediği fiyatlar gıda üreticisi büyük firmaların daha az talep edilen ürünler için de “çapraz” teşvik almalarını saglamaktadır. Bütün bu uygulamalar ile AB küresel piyasa fiyatlarına büyük bir baskı uygulamakta, başka ülkelerdeki yoksul küçük çiftçilerin geçim kaynağını ellerinden almakta ve böylelikle gelişmekte olan ülkelerde açlık ve yoksulluk düzeyini yükseltmektedir. Örnek araştırmalar da gösteriyor ki, AB’nin Burkina Faso, Kamerun ve Bengladeş’e süt tozu, Ghana’ya domates salçası, Ghana, Benin, Togo ve Kamerun’a kümes hayvanı parçaları ihraç etmesiyle o ülkelerdeki yerel piyasalar alt üst olmuştur. Gıdaya erişim hakkı bu tür uygulamalarla iki anlamda tehlikeye atılmaktadır: bir yandan satış imkanlari, üretici fiyatları, küçük çiftçilerin gelirleri ve dolayısıyla düzgün beslenebilme imkanları büyük oranda kısıtlanmaktadır. Diğer yandan gelişmekte olan ülkelerin küresel piyasaya olan bağımlılıkları gittikçe arttırılmaktadır. Ancak küresel piyasa fiyatları arttıığnda, yoksul tüketicilerin düşük fiyatlara gıda temin edebilmeleri son derece zorlaşmaktadır. Kalkınma politikaları açısından sadece AB tarım ve gıda politikalarının ihracata dayalı olması değil, aynı zamanda bu uygulamanın ayrılmaz bir parçası olan ucuz yem ithalatına bağlı olması da sorun teşkil etmektedir. AB şu anda proteinli yemlerinin neredeyse yüzde 80’ini ithal etmektedir. AB hayvancılığı için kullanılan soyanın yetiştirilmesi yurtdışında 20 milyon hektar tarım alanına mal olmaktadır, ki bu AB tarım alanının tümünün yüzde 10’una denk gelmektedir. AB soya ithalatının yüzde 65’i sadece Arjantin ve Brezilya’dan sağlanmaktadır. AB’nin besin değeri yüksek yemler için kullandığı soya, hububat, yağ bitkisi ithalatı, ve yakın geçmişten bu yana tarım ürünlerinden elde edilen yakıt için çok yüksek miktarlarda tahıl ve bitki ithalatı genellikle büyük çiftçilerce yapılmakta ve küçük gıda üreticilerini yok etmektedir.Bu nedenle önümüzdeki yıllarda uygulayacağımız tarım politikalarının mutlaka gelişmekte olan ülkelerden yaptığımız bu yem ve yakıt üretimine yönelik bitki ve tahıl ithalatına olan bağımlılığımızı azaltacak nitelikte olması gerekmektedir. Ancak bu şekilde diğer ülkelerdeki üretim kapasitesi doğru kullanılarak kendi halkını doyurmaya yetecektir.
• İklim
Halihazırda yürürlükte olan çevre koruma standartlarına rağmen, AB’de tarım alanlarının yaklaşık yüzde 15’i erozyon tehlikesi altındadır.
Almanya’da sera etkisine neden olan gaz atıklarının yüzde 13’ü ise tarımdan, ve özellikle mineral gübre kullanımı, bataklık ve yeşil alanların tarım için kullanılması ve büyük baş hayvanların ürettiği metan gazından kaynaklanmaktadır. Buna bir de proteinli yem ithalatında taşımacılıktan kaynaklanan sera etkili gazları ve tropikal ormanların yok edilerek tarım alanına dönüştürülmesini de eklersek, AB kaynaklı sera etkili gaz atıklarında tarımın payı oldukça büyümektedir.
Alman Tarım Bakanlığı 2010 yılının başında, tüm insanlara yeteri kadar gida temin edilebilmesi için gıda üretimi kaynaklı sera etkili gaz atiklarında bir artışın göze alınması gerektiğini açıkladı. Ancak iklim açısından suni gübre ve böcek ilaçlarının mı yoksa ekolojik ve yöreye uygun ekin yetiştirme yöntemlerinin mi kullanıldığı büyük fark arz etmektedir. Mineral gübre kullanımından kaynaklanan Azot protoksidi (güldürücü gaz) atıkları ve toprakların nadasa bırakılmayarak humusların yok edilmesi de iklim değişikliklerinin sebeplerindendir. Önemli olan kendi ülkemizde benimsediğimiz iklim politikası denklemini değiştirmemizdir, ve burada amaç şu olmalıdır: daha az et ve süt üretimi, daha az iklime zararlı yoğun gübre kullanımı, daha çok toprak koruma ve yeşil alan işletme. Iklim düzenini koruyacak tarımsal uygulamalar kalkınma politikaları açısından da gereklidir, çünkü iklim değisiklikleri şimdiden özellikle Afrika ve Güney Amerika’da hasat getirilerini ve dolayısıyla gıda teminatını olumsuz yönde etkilemektedir.
• Kırsal alanda iş yerleri ve gelir teminatı
Ortak tarım politikasının büyüme ve küresel piyasaya yönelik olması sadece gelişmekte olan ülkelerdeki küçük çiftçilere degil Avrupa’daki birçok çiftçiye de zarar vermektedir. Tarım ürünlerinin ucuzlaması birçok tarım işletmesini yok olma tehdidi ile karşı karşıya bırakmaktadır. 1992’den bu yana eski 15 AB üyesi ülkelerde tarımsal işletmelerin yarısı elden çıkartılmıştır. Tam gün calışanların sayısı yüzde 30 oranında azalmıştır. Alman çiftçileri gerçekten zor durumdadır, zira diğer çalışanlara göre gelirleri daha düşüktür. Almanya’da ortalama tarımsal gelir 2005-2007 yıllarında ülke çapındaki gelir ortalamasının yarısından düşük olmuştur. Ayrıca tarım sektöründe çalışan birçok sezonluk işçinin AB’deki çalışma şartları kabul edilemeyecek kadar kötüdür.
İtalya ve İspanya’daki meyve ve sebze üretiminde çalıştırılan Afrika ve Doğu Avrupalı göçmen işçiler bunun en belirgin örneğidirler. AB’nin şimdiye dek uyguladığı teşvik sistemi işletmelerin küçülmesine ve dolayısıyla iş yerlerinin azalmasına yol acmaktadır. Böylelikle sanayiileşmiş büyük tarım işletmeleri çalışan kişi başına 120000 Avro doğrudan teşvik alırken, tüm işletmelerin ortalamasında çalışan kişi başına 10000 Avro düşmektedir. Verimlilik odaklı işletmeler doğrudan teşvik ödemeleri sayesinde, doğrudan teşvik alsalar bile kâr edemeyen diğer işletmelerin coğu ile rekabet edebilir hale gelmektedirler. Dolayısıyla salt işletme büyüklüğüne göre belirlenen götürü ödemeler sadece AB’de calışan sayısı yüksek tarım işletmelerinin aleyhine rekabet kırılmalarına yol açmakla kalmayıp, üretici fiyatlarının ancak ve ancak verimlilik odaklı işletmelerin ayakta kalmasına yetecek bir düzeye düşmesine de sebep olmaktadır. Doğrudan teşvikler böylelikle bir diğer stratejik araç olarak kullanılmakta ve hem gıda sanayiinin uluslararası rekabet edebilirliğini arttırmakta hem de gerçek üretim maliyetinin altında fiyatlara ihracat yapılmasını sağlamaktadır.
B. Çevre ve Kalkınma Forumunun talepleri
“Aynı şekilde devam” sürdürülebilir bir seçim değildir. Çevre ve Kalkınma Forumu, Ortak Tarım Politikasında temel değişikliklerin yapılmasını talep etmektedir. Gıda egemenliğinin ihracattan önce gelmesi gerekmektedir. AB tarımının geleceği büyük ulusal tüketici piyasalarına ve tüketici tercihlerine yönelik bir politikada gizlidir. Nüfus yoğunluğu yüksek olan AB’de, sanayiileşmiş ham madde veya hayvansal ürünlerin seri üretimi değil, ancak ve ancak bölgesel ihtiyaçlara cevap veren ve kaliteyi gözeten bir gıda üretimi sürdürülebilirlik arzetmektedir. Ancak yapısal çeşitliliği muhafaza eden, çevre ve doğanın korunmasını destekleyen, her hayvanın türüne uygun şartlarda yetiştirilmesini temin eden, ekin arazilerini gerektiği gibi kullanan, ve aynı zamanda milenyum kalkınma hedeflerine ulaşılmasına yapıcı katkıda bulunarak sosyal insan haklarını da gözeten bir tarım reformu yılda 50 milyar Avro’dan yüksek vergi getirileri ile finanse edilen bir AB bütçesini doğrulayabilir. AB’nin küresel tarım piyasalarının ve küresel gıda erişiminin geliştirilmesine ilişkin uluslararası sorumluluğunu kabul etmelidir.
Temel taleplerimiz şunlardır:
- Uluslararası sorumluluğumuzun Ortak Tarım Politikasının temel hedefi olarak şu şekilde tanımlanması gerekmektedir: „Dünyanın en büyük tarım ithalatçısı ve ihracatçısı olarak AB, gerek sürdürülebilir uluslararası tarım politikası şart ve kuralları, gerekse küresel gıda erişiminin temini ve küresel tarım piyasalarının dengeli gelişimi açısından sorumluluk üstlenmektedir. Ortak Tarım Politikası aynı zamanda gıdaya erişim hakkını da uluslararası platformda öncelikli kılmaktadır.“Buna AB tarım politikasının milenyum kalkınma hedeflerine uyumluluğunu sağlamak, kalkınma politikası açısından uluslararası ürün ve üretim standartlarının makul bir şekilde gelişmesini temin etmek ve devletlerarası hukuk gereği, AB dışında da dahil olmak üzere her yerde gıdaya erişim gibi sosyal hakların gözetilmesini engellemek değil desteklemek de dahildir.”
- Ihracat için yapılan tüm geri ödemelerin kaldırılması ve piyasa düzenlerinin bir yasal aracı olarak ortadan kalkması gerekmektedir. Atılacak bu adımın DTÖ ile bir uzlaşma ve buna bağlı olarak başka kurum ve kuruluşların verecekleri ön ödünlere bağli kılınmaması gerekmektedir. İhracat teşviklerinin yerine, ihracat kredisi, satış artırıcı araçlar ve yeni piyasa açılımlarına yönelik Kamu ve Özel Sektör Ortaklıkları gibi başka ihracatı teşvik edici araçlar kullanılmamalıdır. Temelli olarak ortadan kaldırılması gereken bir diğer destek türü ise üretime dayali olup herhangi bir ekolojik amaca hizmet etmeyen teşviklerdir.
- OTP’sının, çiftçilerin ürünlerini adil fiyatlara satabilmeleri ve AB teşviklerine böylesi yüksek oranda bağımlı olmamaları adına uyulması gereken bir yasal çerçeve oluşturması gerekmektedir.
Kamusal ödemelerin bundan böyle sadece kamusal ürün ve hizmetler için yapılması gerekmektedir. Buna çevre, doğa ve hayvanları koruma alanında etkin kıstaslara uyulması ve tam değerli istihdam yaratılması ve muhafaza edilmesi de dahildir.
Şu anki götürü usulü teşvik dağılımı, kırsal bölgede istihdam yaratan veya muhafaza eden, hayvanları türlerine uygun şartlarda yetiştiren, doğayı ve biyolojik tür çeşitliliğini koruyan tüm çiftçileri olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun yerine sosyal olan ve işletmelerin ekolojik performanslarına göre derecelendirilmiş bir sistemin kurulması gerekmektedir. - Iç piyasada gittikçe düşük fiyat döngüsüne son vermek, üçüncül piyasalara düşük fiyata ihracat ve fiyatların aşırı derecede yükselmesine engel olmak için, süt piyasasına yönelik, esnek, ihtiyaca odaklı miktar üretimini sağlayan yöntemler uygulanmalıdır.
Bu uygulamanın amaçları şunlar olmalıdır: iç piyasa talebine odaklı üretim, düşük fiyata ihracattan kaçınma, adil üretici fiyatları, ekolojik anlamda faydalı süt üretimi, ve kaliteye göre makul tüketici fiyatları. Bunun için AB, gerek çiftçilerinin gerekse tüketicilerinin düzenli olarak üretim miktarının hem belirlenmesinde hem uygulanmasında etkin bir şekilde söz sahibi olabilmelerini sağlayacak yasal çerçeveyi oluşturmak durumundadır. - İsletmelerin ekolojik yönde modernleşmesine yaramayan uluslararası rekabet edebilirliği arttırıcı tedbirlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Özellikle örneğin domuz, kümes hayvanı ve tahıl yetiştirme, süt üretme gibi ihracata yönelik alanlardaki kapasite arttırma amaçlı yatırım yardımlarının kaldırılması gerekmektedir. Zor durumda olan bölgelerde kırsal kalkınma için çevre koruma ve tarla kullanımı programlarının kalkınma politikalarının ana unsurunu oluşturmaları gerekmektedir, oysa bunlar şu anda AB ortak dış politikası ve güvenlik politikasının sadece bir kısmını teşkil etmektedir. - Tarım ürünlerinin, ürüne özel teşvik, gümrük vergisi veya miktar düzenlemeleriyle desteklenmesi veya korunması ihracatın desteklenmesine katkıda bulunmamalıdır, başka bir deyişle teşvik kaynağının seçiminde bir sorunu çözerken bir diğer soruna neden olunmamalıdır. Yüzde 20’den yüksek bir gümrük vergisiyle yoğun destek alan ürün grupları için yan ürün ihracatının ya yasaklanması ya destek düzeyinin tamamen ortadan kaldırılmasına denk bir ihracat vergisine tabi tutulması, ya da miktar belirlenmesinde gerekli kısıtlamanın yapılması gerekmektedir. Bu uygulama aynı şekilde işlem görmüş ürünlerin katma değeri için de geçerlidir.
- Reformun AB tarımının gözettiği iklim politikası denklemini de değiştirmesi gerekmektedir. Kitlesel hayvancılık ve iklime zararlı bir aşırı gübre kullanımından vazgeçilerek, ekin arazilerinin humus oranının yükseltilmesine ve yeşil alanların korunmasına yönelik kural ve teşvikler geliştirilmesi gerekmektedir. Bu reformun proteinli yeme yönelik hububat üretimini sağlayan yerel tarımı gerektiği gibi destekleyerek ithal yemlere bağımlılığı azaltması gerekmektedir. Bunun için ABD ile yapılan ve AB’de soya ithalatına gümrük vergisini yasaklayan Blair House Anlasmasının feshedilmesi gerekmektedir. Ayrıca tarımda iklim dengesini korumaya yönelik tedbir ve kurallara uyulması saglanmalıdır. Tarım kaynaklı sera etkisine yol açan gaz atıklarının 2020’ye kadar yüzde 40 oranında azaltılması gerekmektedir.
- Destek amaçlı kamu ve özel sektörlerince yapılan satın alımların sadece kısıtlı miktarlar için sınırlı süreler içinde gerçeklemesi gerekmektedir. Tüm bunların dışında bir yasa hazırlanıp, diğer devletlerin/üye ülkelerin bu konudaki uygulamaları da gözetilerek kriz dönemleri için asgari ihtiyatların olusturulması gerekmektedir.
- AB’nin tarım alanında “Küresel Avrupa” olarak adlandırdığı ticari politikasından vazgeçmesi gerekmektedir çünkü bu politika AB mal, hizmet ve yatırımları için tek taraflı bir piyasa açılımına dayanmaktadır. Özellikle de gelişmekte olan ülkelerin sosyal insan hakları ve çevre koruma kurallarının uygulanmasındaki hareket özgürlükleri kısıtlanmamalıdır. Buna o ülkelerin kendi tarım piyasalarını ucuz ithalata karşı korumaları, ve kendi topraklarında avrupalı süpermarket zincirlerinin yerleşmesini denetleyebilmeleri de dahildir.
- Üretiminde Uluslararası Çalışma Örgütü İLO ve ekolojik tarımın çatı kuruluşu IFOAM gibi uluslararası kabul görmüş ekolojik standartlara uyulan ürünlerde, AB’nin nitelikli bir piyasa erişimi için ithalat vergilerinde imtiyaz şartları sunması gerekmektedir. Bunun da ötesinde gümrük vergilerinde aşırı artışın da ortadan kaldırılması gerekmektedir. Zira bu uygulama gelişmekte olan ülkelerden gelen işlenmis ürünlerin ithalatını işlenmemiş ham maddelerin ithalatına kıyasla olumsuz etkilemektedir. Standartların belirlenmesinde de aşırıya kaçılmamalıdır.
- AB ve üye ülkelerinin gıda sanayiinde ve perakende ticarette hızla coğalan birleşme ve büyüme süreçlerine karşı koyabilmek için rekabet hukukunu uygularken daha sıkı kurallara uymaları gerekmektedir. Zira bunlar üretici ve tüketici fiyatları arasında gittikçe derinleşen uçurumdan da kısmen sorumludurlar. AB hükümetlerinin Avrupa’daki süpermarket ve aracıların kuralsız satın alım uygulamalarını yasaklamaları gerekmektedir. Zira bu uygulamalar üretim zinciri boyunca işçi ve insan hakları ihlallerine, veya AB içinde ya da dışında çevresel zararlara yol açmaktadır. Bunun kontrol edilebilmesi için Avrupa’da faaliyet gösteren şirketlerin tedarik zincirlerini açıklama ve hem sosyal hem ekolojik standartlara uyumluluklarını kanıtlama mecburiyetine tabi tutulmaları gerekmektedir.
- Uluslararası sorumluluğunu yerine getirmesi için AB’nin uluslararası tarım politikasını Ortak Tarim Politikasından bağımsız olarak yürütmesi gerekmektedir. Uluslararası tarım anlaşmalarına yönelik görüşmelerde AB’nin doğal kaynakların korunması için elverişli yasal çerçeve ve kurallardan, ekin bitkilerindeki biyolojik çeşitliliğin muhafaza edilebilmesi için iklime duyarlı bir tarımdan, insan ve sendika haklarından, kırsal politikalarda iyi bir idari yönetimden, kalkınma politikasında akılci standartların saptanmasından ve küresel tarım piyasalarının dengeli gelişmesinden yana tavır alması gerekmektedir. AB’nin yapılan tarım anlaşmalarında en az gelişmiş ülkelere uluslararası platformda menfaatlerini daha iyi gözetebilmeleri için parasal yardımda bulunması gerekmektedir. Az gelişmiş bu ülkelerin ise, ürün ve üretim kalitesi açısından yükselen teknik ve hukuki standartlara uyabilmeleri ve örneğin salgın hastalık halinde uygulanacak politikalar, biyogüvenlik, çevre yasaları ve ticari politika gibi yeni uluslararası düzenlemeleri uygulayabilmeleri için AB tarım bütçesinin sunduğu imkanlardan destek almaları gerekmektedir.