AB’nin göçü dışsallaştırma politikaları: Hak ihlalleri normalleşiyor

Haber

AB kendi toprakları dışındaki göçü yönetmek için uzun süredir dışsallaştırma stratejisini uyguluyor. Peki bu politika Türkiye’nin göç yönetimi ile mülteci koruma rejimine nasıl etki ediyor? Partnerimiz Mülteci Hakları Merkezi, 7 Kasım tarihli panelde bu soruya yanıt aradı. 

AB’nin göçü dışsallaştırma politikaları panelinde konuşmacılar

Heinrich Böll Stiftung İstanbul Ofisi, proje partneri Mülteci Hakları Merkezi’nin 7 Kasım 2025 Cuma günü Postane’de düzenlediği “AB’nin Göçü Dışsallaştırma Politikaları ve Türkiye” başlıklı bir paneldeydi.

Panelin konuşmacıları MEF Üniversitesi’nden Prof. Dr. Beken Saatçioğlu, Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi’nden (MiReKoc) Dr. Müge Dalkıran, Heinrich Böll Stiftung İstanbul Ofisi’nden Dış Politika ve Güvenlik Politikası Koordinatörü Omar Kadkoy ile Mülteci Hakları Merkezi’nden Öykü Tümer Esen idi.

Panel, Avrupa Birliği’nin göç yönetiminde dışsallaştırma eğiliminin yeni “Göç ve Sığınma Paktı” ile nasıl kurumsallaştığını ve bu sürecin Türkiye’nin göç yönetimi ile mülteci koruma rejimine etkilerini tartışmak amacıyla gerçekleştirildi.

Konuşmacılar, Avrupa Birliği’nin göç politikalarında dışsallaştırma politikalarının tarihsel gelişimini, Türkiye ile AB işbirliğinin mevcut dinamiklerini ve bu politikaların sahadaki yansımalarını farklı perspektiflerden değerlendirdi.

Farklı araçlar, ortak politika 

Panelde söz alan Omar Kadkoy, AB kendi toprakları dışındaki göçü yönetmek için uzun süredir dışsallaştırma stratejisini uyguladığına işaret ederek, politikanın ortaklıklar, şartlı finansman, geri kabul anlaşmaları, açık deniz sınır kontrolleri ve “güvenli üçüncü ülke” gibi yollarla hayata geçtiğini anlattı. Kadkoy’a göre gönüllü, destekli veya zorla geri dönüşler, dışsallaştırma araçlarının temel bir parçası; dışsallaştırmayı operasyonel olarak yasa ve uygulamaya dahil edense, Göç ve İltica Konusunda Yeni Pakt.

“Sınırlarda tarama örneğin, üçüncü ülke işbirliğine dayalı bir geri dönüş sponsorluğu mekanizması. “Güvenli üçüncü ülke” kavramını kullanarak daha hızlı ret kararları alınıyor, üye ülkeler geri dönüşleri finanse etmeye ve organize etmeye zorlanıyor. Pratikteyse, ikili anlaşmalar sınır kontrolüyle geri dönüşü birbirine düğümlüyor.”

Kadkoy, bu politikaların etkilerini dört başlıkta değerlendirdi. İlki, “kağıt üzerinde gönüllülük” usulünün aşınması:

“Suriyelilerin ‘gönüllü geri dönüş’ formlarını imzalamaya zorlandıkları, itirazların sonuçlanması beklenmeden sınır dışı edildikleri yönünde iddialar var. Bu geri gönderilme endişelerini büyütüyor ve geçici koruma statüsünün adil yargılanma garantilerini zorluyor. İkincisi kaynak bağımlılığı ve politika koşulları. AB, 2016 yılında AB-Türkiye Ortak Bildirisi'nden bu yana Türkiye'deki mültecilere 11 milyar avro destek sağladı. Bu kaynak bir yandan, Suriyelilere temel hakları kapsamındaki hizmetin ulaşması açısından istikrar sağlarken, diğer yandan dışsallaştırma pazarlığını da baki kılıyor. Türkiye süregiden göçü denetim altına alıyor ve geri dönüşleri kolaylaştırıyor; AB kaynakları da Suriye'deki güvenlik sorunlarını çözmek yerine, barınmayı desteklemekle yetiniyor.”

Türkiye geri dönüş kolaylaştırıcısı rolü oynuyor

Kadkoy, ‘güvenli üçüncü ülke yayılma etkisi’ olarak nitelendirdiği üçüncü etkinin, bir bulanıklaştırma etkisi olduğunu söyledi: “AB hukuku, ‘güvenli üçüncü ülke’ sıfatıyla ret ve sınır dışı prosedürlerini bulanıklaştırırken, Türkiye gibi partnerler geri dönüş platformuna indirgenme baskısıyla karşı karşıya. Geri kabulün fiilen mümkün olmadığı durumlarda ‘güvenli üçüncü ülke’ gerekçesiyle başvuruların kabul edilmemesi yasal değil. Ancak uygulamada, aksini görüyoruz. Türkiye, sistemin devamı için Suriye'ye geri dönüşleri kolaylaştırmaya itiliyor.”

Kadkoy’a göre, son olarak geçici korumanın bütünlüğüyle ilgili bir sistemik risk de oluşuyor:

“Bu gidişat, geçici koruma altındaki Suriyelilerin haklarının (hareket özgürlüğü, çalışma ve adil yargılanma) ihlal edilmesinin normalleşmesine, geçici koruma ile geri dönüş süreçleri arasındaki ayrımın silikleşmesine yol açabilir. Dolayısıyla, güvenli, gönüllü ve haysiyetli geri dönüş için uluslararası standartlara da aykırı.”

Panelin ikinci bölümünde gerçekleşen tartışma oturumunda, katılımcıların soruları ve yorumları üzerinden göçün yönetiminde insan hakları odaklı yaklaşımların nasıl güçlendirilebileceği tartışıldı.

Mülteci Hakları Merkezi, göç yönetimi politikalarının uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumlu biçimde geliştirilmesi için çalışan, kâr amacı gütmeyen bir sivil örgüt.