Yunanistan, kayırma ilişkilerinin hüküm sürdüğü bir medya manzarası arz eden uzun bir dönemin ardından medya çoğulculuğu açısından tehlikeli bir patikada hızla yokuş aşağı giderken, bu durum ülkedeki demokrasinin niteliğini de sorgulanır hale getiriyor. Bu yazı da son aylarda üst üste gelen olaylara ve politik gelişmelere bakacağız.
Hangi uluslararası göstergeye bakılırsa bakılsın sonuç üç aşağı beş yukarı aynı: “2020 yılında Yunanistan’da basın özgürlüğü geriye gitti.” Bu aslında Sınır Tanımayan Gazeteciler’in Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi 2021 ülke raporunun açılış cümlesiydi. Toplamda Yunanistan dünya genelindeki 180 ülke arasında 70. sırada bulunurken AB üyesi ülkeler arasında sadece Malta, Macaristan ve Bulgaristan’ın üstünde yer alıyor. Rapor, diğer şeylerin yanı sıra, Yunan hükümetinin “hem koronavirüs pandemisi hem de mülteci krizine ilişkin tutumu nedeniyle haber akışını denetlemeye çalıştığını” vurgularken “polisin gösterilerde basına ayrılan alana ilişkin yeni kurallarının kaygı verici olduğunu” ifade ediyor.
Aynı zamanda Avrupa Üniversitesi Enstitüsü’nün Medyada Çoğulculuk ve Medya Özgürlüğü Merkezi, 2021 Medyada Çoğulculuk Gözlem Raporu’nda “Yunanistan ele alınan tüm başlıklarda medyadaki çoğulculuk konusunda sorunlarla karşı karşıya” olduğu sonucuna varıyor. Yunanistan, örneğin medya kuruluşu sahiplerinin düzenli olarak kamuoyuna açıklanmasını garanti altına alan kural ve uygulamalarda, gerekli şeffaflığı göstermiyor. Medyada Çoğulculuk Gözlem Raporu ayrıca “kamuya ait olmayan medya kuruluşlarının da siyasi müdahalelerden muaf olamadığının” altını çiziyor.
Hükümetin yeni yaklaşımı ve pandemi mevcut arazların artmasına neden oldu
Bulguların, dili, vurgusu ya da yoğunluğu önceki yıllardakilerle farklılık gösterse de, son on yıldır devam eden mali ve politik krizler süresince ülke, medya bağımsızlığı konusunda kökleri çok derinlere inen bir dizi sorun yaşadı. Stefanos Loukopoulos’un Heinrich Böll Stiftung AB Ofisi için yazdığı makalede söylediği gibi “Oligarklar, bankacılık sektörü, medya ve politikacılar arasındaki çirkin ilişki Yunan medyasının içinde bulunduğu durumun genel bir resmini çiziyor.”
Bu merkezileşme 2010’dan beri çok sayıda köklü medya mecrasının mali sorunlar nedeniyle kapanmak zorunda kalmasıyla yoğunlaştı ve bunun sonucunda kamusal söylemdeki kutuplaşma artış gösterdi. Bu durum özellikle SYRIZA-ANEL’in hükümete geldiği ilk dönemde görünür hale gelmişti. Sağ kanadın küçük ortağı Panos Kammenos’un eleştirel makaleleri dolayısıyla gazetecilere dava açmakta tereddüt etmediği bir dönemde basınla denge tutturmak pek de kolay bir iş değildi.
Özel sektörün işlevsizliğinin yanı sıra muhafazakâr Yeni Demokrasi hükümeti 2019 yazında seçimleri kazandıktan hemen sonra kamu medyasının çalışma sisteminde değişiklik yaparak kamu iletişiminin denetimini merkezileştirmeye çalıştı. Hem Kamu Yayıncılığı (ERT) hem de hemen hemen bütün Yunan haber sitelerinin bilgi kaynağı olan ulusal haber ajansı da bu tarihten itibaren Başbakanlık ile Haber ve İletişim Genel Sekreterliği’nin yetki alanına girdi.
Yunan hükümeti, ülke anayasasının kamuya dönük mesajların ücretsiz yayımlanmasını öngören maddesine rağmen, 2020 başında Yunanistan’da ortaya çıkan COVID 19’u halk sağlığı mesajları yayımlatma bahanesiyle medya organlarına 20 milyon avro tahsis etmek için bir fırsat olarak değerlendirdi. Muhalefet ve Vouliwatch gibi izleme örgütlerinin baskısıyla bu işten kazanç sağlayanların listesi yayımlandığında yapılan iş derhal sorgulanmaya başlandı.
Bu durum pandemi sürecinde medyanın özgürlüğüne ve çoğulculuğuna zarar veren olay ve gelişmeler zincirinin ilk halkasını oluşturmuştu.
2021 Yunanistan’da basın özgürlüğündeki çöküşün kilometre taşı oldu
Yılın başından itibaren Yunanistan’ın Uluslararası Basın Birlikleri’nin bültenlerine pek çok kez gündem olduğuna tanıklık ettik. İşte bunlardan bazıları:
1. Gazeteci Giorgos Karaivaz suikastı
9 Nisan 2021’de ünlü araştırmacı gazeteci Giorgos Karaivaz Atina’da gün ortasında evinin önünde vurularak öldürüldü. Başbakan Kiriakos Miçotakis “George Karaivaz’ın soğukkanlılıkla katledilmesi tüm ülkeyi sarstı” diye twit atarken, polisin “kiralık katillerce işlenmiş profesyonel bir cinayet” diye tanımladığı dava hakkında hızlı bir soruşturma çağrısı yaptı. Yedi ay sonra Yunan medyasında “katillerin çevresindeki çemberin daraldığına” ilişkin çıkan haberlere rağmen, ne bir tutuklama gerçekleşti ne de şüphelilerin kim olduğuna dair kamuoyuna bir açıklama yapıldı. Hatta kamuoyunun soruşturmaya ilişkin bilgilendirilmesi de sınırlandırıldı.
2. SLAPP dava bir gazeteci ve yerel medya kuruluşunu hedef alıyor
2021 Ekim’inde, Selanik merkezli Alterthess medya kuruluşu gazeteci Stavrouia Poulimeni hakkında Eldorado Gold’un alt kuruluşu olan Hellas Gold S.A. yöneticisi tarafından açılan davanın celbini aldı. Davada 27 Ekim 2020’de yayımlanmış bir makalenin tazminatı olarak, kişisel verilerin yasadışı kullanımına bağlı ceza davası kapsamında 100 bin avro talep ediliyordu. Tazminatın ödenmemesi halinde gazeteci bir yıl hapis yatmakla tehdit ediliyordu.
Poulimeni “Hellas Gold S.A.’nın iki üst düzey yöneticisi Kuzey Halkidiki’de suyu kirletmekten mahkûm oldu” başlıklı makalesinde, Hellas Gold’un üst düzey yöneticilerinin bir dizi çevre kanununu ihlal ederek yüzey sularını kirletmek ve çevreye zarar vermek suçlarından mahkûm oldukları bilgisini veriyordu. Makalede Polygros Asliye Mahkemesi tarafından verilen ve sonrasında Selanik’teki temyiz mahkemesi tarafından 1 Eylül 2021’de onaylanan hükümle iki yöneticinin hapis cezası aldıkları ve cezalarının tecil edildiği anlatılıyordu. Dava açık bir duruşmada yayın yasağı olmaksızın görülmüştü ve hüküm de ikinci karardan hemen sonra halka açık bilgi haline gelmişti. Makalenin yazılışından tam bir yıl sonra söz konusu ceza yargılaması ile ilgili olarak, kişisel verilerin yasadışı kullanımına ilişkin dava dosyası açıldı.
Zamanlamaya, davanın dayanakları ve mali taleplere bakarak uluslararası basın örgütleri bunun bir SLAPP (Strategic Lawsuit against Public Participation [Kamu Katılımını Engelleme Amaçlı Stratejik Dava]) davası olduğunu söylediler ve AB’nin bir Anti-SLAPP Yönergesi’ne ihtiyacı olduğunu hatırlattılar.
3. Yunan İstihbarat Servisi, 12 yaşındaki Suriyeli bir mülteci çocuğun öyküsü üzerine bir muhabirin telefonunu dinledi
Kasım ortasında Yunan gazeteci Dimitris Terzis Efsyn gazetesindeki haberinde mültecilerle ilgilenen gazetecilerin, memurların ve avukatların yanı sıra aşı karşıtı hareketin üyelerinin Yunan Ulusal İstihbarat Servisi (EYP) tarafından izlendiklerinin kanıtlarını ortaya koydu. Mercek altına alınanlardan biri de görünüşe bakılırsa “Biz Süleyman’ız” haberini yapan, aynı zamanda Yunanistan AFP muhabiri olan araştırmacı gazeteci Stavros Malichudis’ti. Malichudis’in mültecilerin Yunanistan’da karşı karşıya kaldığı koşullara ilişkin olanların yanı sıra koronavirüs gölgesi altında büyüyen genç yaştaki mültecilerin Yunanistan’daki durumları hakkında bir yazı dizisinin de dahil olduğu haberler yapıyor.
Malichudis, Reporters’ Alliance’ın web sitesi “Reporters United”da yayımlanan “Ben Ulusal İstihbarat Servisi tarafından telefonları dinlenen gazeteciyim” başlıklı makalesinde bir çizimiyle Le Monde’a kapak olan 12 yaşındaki Suriyeli çocuk Cemal’in hikâyesi üzerine çalıştığını anlatıyor. Kendisini, EYP belgelerinin fotoğraflarının da yer aldığı Terzis’in haberinde de böyle tanımlıyordu.
Aynı belgelere göre, 2019’dan itibaren Başbakanlık ofisinin yetkisine devredilen EYP ayrıca bir IOM (International Organization for Migration [Uluslararası Göç Örgütü]) çalışanını da takip altına aldığı için, Malichudis söz konusu makalede bir dizi soru soruyor: “EYP bir gazetecinin hangi hikâye üzerinde çalıştığını nerden biliyor? Hâlâ araştırma aşamasındayken bir gazetecinin notlarına ulaşabilen ‘çok güvenilir kaynak’ kim? Ve en önemlisi bu bilgilerin toplanma nedeni ne ve bu bilgiler nihai olarak kime ulaştırılmak üzere toplanıyor?” Ve son sorusu da “Gazetecilik demokrasi için bir tehdit mi?”
4. Ingeborg Beugel davası ve göç anlatısının denetimi
Hollandalı gazeteci Ingeborg Beugel ile Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis arasında, Hollanda Başbakanı’nın Kasım’daki Yunanistan ziyareti nedeniyle gerçekleştirilen basın konferansında geçen gergin konuşma, Yunanistan’da ve uluslararası medyada önemli bir konu oldu. Beugel’in Yunanistan/AB sınırlarındaki geri itmelere ilişkin tespiti/sorusu Miçotakis’in şiddetli bir tepki vermesine neden olurken, Miçotakis’in Beugel’in Samos’taki mülteci kampı ziyaretini şüpheyle sorgulaması da sosyal medyada patlamaya neden oldu. Yunanistan Başbakanı’nın Hollanda’daki soruları doğrudan sorma kültürüne (Yunanistan’dakinin tam tersi mi?) saygısını ifade ettiği konuşmasında kullandığı dil bir kamusal tartışmayı alevlendirirken, önde gelen haber sunucularının “Türk yanlısı” diye bahsettiği Beugel’e yönelik suçlamalara da alan açtı. Zira Beugel’in böylesi önemli bir toplantıdaki müdahalesi, Yunan hükümetinin ülkedeki göçmenler konusunu yönetme biçimi hakkındaki egemen anlatıyı itibarsızlaştırmıştı. 61 yaşındaki, nerdeyse kırk yıldır İdra Adası’nda yaşayan Hollandalı serbest muhabir Ingeborg Beugel Haziran’da “bir yabancının Yunanistan’da yasadışı olarak kalmasını sağlama” suçuyla gözaltına alındı. Yunanistan Başbakanı’nın resmi konutu olan Maximos Yalısı’ndaki bu olaydan sonra Beugel fiziksel tehditlere ve gözdağı uygulamalarına maruz kalınca Hollanda Dışişleri Bakanlığı ve Büyükelçiliği’nin tavsiyesi ile ülkeyi terk etmeye zorlandı.
5. Yeni ceza yasası ve “yalan haber” riski
Birkaç gün önce yeni ceza yasası yürürlüğe girdi ve maddelerinden biri derhal hem ülkedeki hem de EurActiv gibi uluslararası medyanın ve Human Rights Watch gibi STK’ların dikkatini çekti. 191. Madde “yalan haber, belirsizlik ya da halkta korku yaratırsa veya ulusal ekonomiye, ülkenin savunma kapasitesine ya da kamu sağlığına güveni sarsarsa” yasal yaptırımlara muhatap olur, diyor. Madde, ihlalde bulunanların “en az üç ay hapis ve para cezası”na çarptırılmasını öngörüyor ve buna ek olarak “eğer eylem basın ya da çevrimiçi kanallardan tekrarlanırsa fail en az altı ay hapis ve para cezasına çarptırılır” deniyor.
Ne var ki, “yalan haberin” tam olarak ne olduğuna ilişkin herhangi bir açıklama olmadığı gibi, tüm yasama inisiyatifini kaygan bir zemine sürükleyerek ileride basın özgürlüğünü her durumda tehdit altında bırakacak hale getiriyor. Böylece Atina Günlük Gazeteleri Yunan Gazeteciler Birliği (ESIEA) yasanın çok muğlak olması sebebiyle geri çekilmesi çağrısı yaptı ve Avrupalı muadili örgütleri bilgilendirdikten sonra şimdi artık konunun Avrupa Parlamentosu’nda gündeme alınması umuduyla beklemeye devam ediyor.
Hâlâ ulusal düzeyde ya da AB nezdinde tatminkâr bir cevap bekleniyor
Yukarıda bahsedilen olaylar ve gelişmeler Yunan basınında kamuoyu tartışmasına alan açmayacak denli sınırlı oranda ya da karşıt uçlarda bir bağlamla ele alınabildi. Aynı dönemde Yunan Parlamentosu’ndaki bütün tartışmalar sorunları gerçek anlamıyla ele almaktan uzak kalırken, siyasi liderlerin vatandaşları ambale eden kavga gürültüleri arasında kaynayıp gidiyordu. Yunanistan’daki Gazeteciler Derneği kamuoyuna yayımladığı bildiride bu gelişmeleri kınarken uluslararası basın örgütlerinin de Yunan hükümetine yönelik açıklama yapması çağrıları da genellikle yanıtsız kaldı.
Ancak belki de daha kaygı verici olan, AB düzeyinde bu gelişmelerin ortaya çıkardığı yeni gerçekliğin AB kurumlarının radarına takılmıyor olması. Örneğin, 2021 Yunanistan için Hukukun Üstünlüğü Raporu medyada çoğulculuk ve medya özgürlüğü bölümünde “gazetecilere yönelik saldırıların ve fiziksel güvenliklerine ilişkin tehditlerin sürdüğünü” belirtirken Giorgos Karaivaz’ın öldürülmesine açıkça referans veriyordu. Ancak sonuçta kullanılan dil ve yaklaşım, hukukun üstünlüğünü ciddi anlamda tehdit eden gerçekliği yansıtmaktan hayli uzak kalıyor. İnsan, bu raporun karşılığının ne olduğunu ve temel AB değerlerini çiğneyen bir üye devlet için ne tür sonuçlar doğuracağını merak etmekten kendini alamıyor.
Daha fazla hoşgörü, demokrasinin henüz 47 yıl önce yeniden tesis edildiği bu ülkenin ve Yunanistan’ın da 40 yıl önce katıldığı AB’nin bir bütün olarak geleceği açısından tehlike arz edebilir. Beklenen Avrupa Medya Özgürlüğü Yasası Yunanistan için de yeterli koruyucu çerçeveyi inşa edebilir mi? “Basın özgürlüğünün anlamı sadece demokrasi için önemli olması değil, bizzat demokrasinin kendisidir.” Efsane televizyon gazetecisi “Amerika’nın en güvenilir insanı olarak bilinen” Walter Kronkite’ten yapılan bu alıntı medyadaki çoğulculuğu korumanın, neden gündelik bir mücadele ve demokrasinin işleyişinin temel unsuru olduğunu net bir biçimde özetliyor. Yunanistan bu demokrasilerden biri olacak mı?
Bu makale ilk olarak Heinrich Böll Stiftung Selanik, Yunanistan ofisi tarafından yayımlandı.