Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, 26-27 Şubat’ta, Kadir Has Üniversitesi’nde “2010’larda Erkek Şiddetine Karşı Kadın Sığınakları ve Dayanışma Politikaları: Türkiye’den ve Avrupa’dan Deneyim Paylaşımları” başlıklı uluslararası bir konferans düzenledi. Konferansa 11 ülkeden 40 kadın ve LGBTI örgütünden 200 kişi katıldı.
Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu, Heinrich Böll Stiftung Derneği ve TACSO’nun finansal desteği ile gerçekleştirilen konferansta Almanya, Avusturya, İsveç, Polonya, Macaristan, İngiltere, Bulgaristan, Polonya, Hollanda, İspanya ve Türkiye’den kadına yönelik şiddet alanında mücadele eden kadın örgütlenmelerinin deneyimleri paylaşıldı.
Şiddetten uzak yaşamlar kurmak için gerekli destek mekanizmaları
Konferansın ilk oturumu olan Dayanışma Merkezleri panelinde, Tamar Çıtak Viyana Aile İçi Şiddete Karşı Müdahale Merkezi çalışmalarını aktardı. Neşe Hacısalihoğlu ise şiddet yaşayan kadınların 7/24 erişebildikleri psikolojik, hukukî ve sosyal destek alabildikleri Hürriyet Acil Yardım Hattı modeli deneyimini paylaştı.
Sığınakların ele alındığı oturumda Almanya Bağımsız Kadın Sığınakları Bilgi Merkezi’nden Britta Schlichting “kadınlardan kadınlara destek” şiarıyla yürüttükleri sığınaklardaki temel prensipleri ve günlük işleyişi aktardı. Berna Ekal ise Türkiye’deki belediye sığınakları üzerine yaptığı etnografik çalışmasından yola çıkarak kamu sığınaklarında verilen desteğin hak temelli değil, devlet ve vatandaşın paternalist bir ilişki içinde bulunduğu bir çerçeve içinde olduğunu ortaya koydu. Feministler tarafından da belediyeler ve devletten sığınak talep edilirken sığınakların kalan kadınlar üzerinde kurdukları iktidarın niteliğinin düşünülmesinin gerekliliğini ifade etti.
Konferansta şiddetten uzakta yaşamlar kurarken kadınların yaşadığı zorluklar ve ihtiyaç duydukları desteklerin neler olduğu İngiltere ve Türkiye’den deneyim paylaşımlarıyla ele alındı.
Hilary Abrahams, İngiltere’deki sığınaklarda gerçekleştirdiği araştırmasına referansla şiddetin kadınların hayatlarında sebep olduğu duygusal, maddi kayıpları ve kadınların şiddet yaşantısından çıkabilmek için ne tür desteklere ihtiyaç duyduklarını paylaştı. Abrahams’a göre, kadınlar yeni bir hayat kurabilmeleri için öncelikle güvenli ve uygun kalacak yere, kısa ve uzun vadeli duygusal desteğe, destek alabilecekleri yakın ilişkileri yeniden kurmaya ihtiyaç duyuyorlar.
Mor Çatı psikologlarından Feride Güneri şiddet uygulayan erkeklerin ne tür yöntemlerle şiddeti sürdürülebilir kıldıklarını ve kadınların şiddet yaşantısından çıkabilmek için neler yapabileceklerini aktardı. Burcu Yakut Çakar ise kadınların ekonomik olarak güçlenmesini sağlayacak refah sisteminin Türkiye’de mevcut olmadığını belirtti. Çakar kadınların yoğun olarak ev bakımı emeği verdiklerini, birikimlerinin ve mal varlıklarının da erkeklerle eşit oranda olmadığını, aileyi önceliklendiren ve kadını “erkeğe bağımlı” olarak tanımlayan mevcut refah rejiminin, kadınların şiddetten uzak yaşam kurmalarını sağlayacak bir refah ağı değil, refah kıskacına dönüştüğünü ifade etti.
Mücadele modelleri ve uluslararası hukuk politikaları
Konferansın ikinci gününde kadına yönelik şiddetle mücadele modelleri, uluslararası hukuk politikaları ve kadın örgütlerinin yerel ve uluslararası ağlara ilişkin deneyimleri paylaşıldı.
Carol Hageman White, Avrupa ülkelerinde kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmalarını değerlendirdiği konuşmasında bağımsız kadın örgütlerinin dahil olduğu modellerin başarıya ulaştığını vurguladı. İsveç Ulusal Kadın Sığınakları Organizasyonu’ndan (Roks) Zozan İnci, hakim düşüncenin aksine kadına yönelik şiddetin İsveç’te de yaygın bir toplumsal sorun olduğunu paylaştı. İsveç Ulusal Suç Önleme Konseyi’nin 2013 rakamlarına göre, İsveç’te her 20 dakikada bir kadın şiddete maruz kalıyor, her gün 100 kadın tecavüze maruz kalıyor, tecavüzlerin ise sadece yüzde 23’ü kayıt altına alınabiliyor.
Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmalarını EŞİTİZ ve Mor Çatı’dan konuşmacılar aktardı. Mor Çatı’dan Açelya Uçan ve Perihan Meşeli, yasaların kağıt üzerinde kaldığını, uygulanmadığını ve şiddete maruz kalan kadınların kurumlara başvurduklarında kötü muameleye maruz kaldıklarını, bu muamelelerin de kadınların bir daha o kuruma başvurmalarını engellediğini söyledi.
EŞİTİZ’den Hülya Gülbahar Türkiye’de devletin kadına yönelik şiddetle mücadeleye gerekli bütçeyi ayırması gerektiğinin altını çizdi. Gülbahar ayrıca, hükümetin kadınlar üzerinde kurduğu baskıya ve sürekli kadın hareketini marjinalize etme çabalarına karşın kadınların kadın örgütlerine güveninin yüksek olduğunu dile getirdi.
Bulgaristan Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Vakfı’ndan Albena Koycheva Bulgaristan’da iç mevzuatın uluslararası sözleşmelerle uyumlaştırılması ve değişikliklerin uygulamalara yansıması konusunda yaptıkları çalışmaları aktardı. Koycheva yasa uygulamalarının düzenli olarak izlenmesi ve şiddet uygulayıcılarının yasanın sınırlarını test ettiğini de göz önünde bulundurmak gerektiğini dile getirdi. İstanbul Sözleşmesinin bağlayıcı bir sözleşme olduğunu vurgulayan Koycheva, sözleşmenin uygulanmasında devletlerin özen yükümlülüğü bulunduğunu hatırlattı.
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Uzmanlar Komitesi’nden (GREVIO) Biljana Brankoviç de İstanbul Sözleşmesi’nin tüm dünyadaki feminist hareketin kullanabileceği bir mücadele aracı olduğunu, söyledi. Macaristan’dan Enikó Pap ise şiddetle mücadelede devletlerin kadın örgütlerini tanıması, teşvik etmesi ve desteklemesinin gerekliliğini vurguladı. Karolina Wieckiewicz üreme hakları ve kadına yönelik şiddete ilişkin uluslararası yükümlülükleri Polonya’dan örneklerle aktardı. Polonya’da kürtajın yasak olmasının merdivenaltı kürtaja neden olduğunu, bu durumun kadınların hayatlarını tehdit ettiğini aktardı.
Konferansın son oturumunda kadına yönelik şiddetle mücadelede uluslararası feminist ağların nasıl kurulup işlevsel hale getirebileceği tartışıldı. Bu oturumda Mor Çatı’nın da bileşenlerinden olduğu WAVE (Avrupa Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele) ağının çalışmaları konuşuldu. Düzenli olarak ülke raporları oluşturan WAVE, farklı ülkelerdeki durumu görebilmek ve birlikte hareket edebilmek için önemli bir zemin sağlıyor.
Dünya Sığınaklar Konferansı’nın örgütlenme sürecini aktaran Riekje Kok, şiddetle mücadelede güçlü bölgesel ağlara duyulan ihtiyacı vurguladı. La Via Campesina Uluslararası Çiftçi Hareketi’nden Sandra Moreno Cadena ise dünyada tarımda çalışan işgücünün yüzde 80’ini kadınların oluşturmasına rağmen tarım arazilerinin sadece yüzde 2’sine sahip olduklarını vurgulayarak Avrupa’da kırsaldaki kadınların haklarını savunmanın, kadınların bedenlerini ve topraklarını savunma mücadelesi olduğunu aktardı. Cadena ayrıca La Via Campesina’da kadınların diğer feminist ağlarla da ilişkilenerek oluşturdukları örgütlenme deneyimlerini paylaştı.
İki gün süren konferans, kadına yönelik şiddetin yaygınlığını, buna karşı mücadelede bağımsız kadın örgütlenmelerinin varlığını ve kurumlar arası koordinasyonun önemini, Avrupa ve Türkiye örnekleri üzerinden bir kere daha gözler önüne serdi.
Şiddete maruz kalan kadınlara sunulacak desteklerde dayanışma merkezi, sığınak ve acil yardım hattı başta olmak üzere, ilgili kurumların eşgüdümlü çalışabildiği ve bağımsız kadın örgütlerinin de dahil olduğu bir modelin gerekliliği tüm ülke deneyimlerinden ortaya çıkan önemli sonuçlardan biri oldu.