“Bir evimiz bile yok, sürgünüz sadece,
Bizi kabul eden bir ülke çıksın diye
Bekliyoruz içimizde bir huzursuzluk,
Sınıra en yakın yerde”
Bertolt Brecht
“Bu dünya sofraya herkesi davet eden, ama çoğunluğun suratına kapıyı kapatan, aynı zamanda da eşitleyici ve eşitliksiz bir dünya: Dayattığı düşüncelerde ve alışkanlıklarda eşitleyici, sunduğu fırsatlarda eşitliksiz...” böyle başlar söze Eduardo Galeano Tepetaklak - Tersine Dünya Okulu kitabında. Evrensel barışı en çok savunan ülkelerin en çok silah üreten ve satan ülkeler olduğunu söyler. Tersine dünyada komşumuzun bir güvence değil tehdit olduğunu da ekler. Bu dünyada özensizliklerin, unutkanlıkların, teslimiyetin, benliksizleştirilmenin ve yersiz yurtsuz bırakılmanın hüküm sürdüğünü belirtir.
Dünyanın uzun süredir tersine dönmesindendir belki de, şu günlerde yersiz yurtsuz bırakılanların sayısının İkinci Dünya Savaşı’ndakini de geçerek en fazla olduğu zamanlarda insanlık. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verilerine göre tüm dünyada mülteci sayısı 50 milyonu aşmış durumda. Bunun 6,5 milyonu çok uzun yıllardır mülteci olarak yaşamak zorunda.
Bu mültecilerin 2,5 milyonu Türkiye’de. Afganistan, İran, Somali ve beş yıldır Suriye’den göç etmek zorunda kalan insanlar yeni bir yaşamın umudunu Türkiye’de taşıyor. Suriye’deki iç savaş öncesinde mülteciler için sadece geçiş ülkesi olan Türkiye artık bir iltica ülkesi durumunda. Türkiye’ye Suriye’den göç etmek zorunda kalan kayıtlı 2 milyon mültecinin yarısından fazlası çocuk. Bu çocuklarınsa Eylül 2015 itibariyle 663 bini okul çağında.
1995’de tarafı olduğumuz BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 22. maddesine göre, Türkiye kendi topraklarındaki mülteci çocukların tümünün sözleşmede yer alan haklardan faydalanması için gerekli önlemleri almakla yükümlü. Peki, Türkiye bu yükümlülüğünü ne kadar yerine getiriyor?
Savaştan kaçarak, yakınlarını, evlerini, okullarını terk ederek uzun ve zorlu yolun ardından geldikleri bu yerde çocuklar ne yazık ki pek çok hak ihlâline maruz kalıyor.
Zorlu yolun ardından kapıyı geçince
Türkiye 2011’de, insan hakları belgelerindeki yükümlülüğünü yerine getirerek, kapılarını Suriye’deki savaştan kaçanlara açtı. Ancak kapıyı açmak yeterli olmuyor. Hak temelli yürütülemeyen politikalar ve uygulamalar nedeniyle mülteci çocuklar beş yıldır gittikçe derinleşen sorunlarla boğuşuyor.
Suriyelilerin Türkiye’ye giriş yapmalarından üç yıl sonra, Nisan 2014’te ilk kez göç yasası yürürlüğe girdi. Yasadaki çocuk tanımı ne yazık ki BM Çocuk Hakları Sözleşmesine uygun değil. Sivil toplum örgütlerinin itirazına rağmen yasada çocuk “18 yaşını doldurmamış ve ergin olmamış kişi” olarak geçiyor. Bu durumda, bir çocuk 18 yaşından önce hukuka göre “ergin” olduysa, örneğin evlendirildiyse, çocuk tanımına girmiyor ve çocuk olarak sahip olduğu haklardan yararlanamıyor.
Yasadaki bu hayli tehlike barındıran tanımın yanı sıra, mülteci çocukların hakları tam olarak bilinmiyor, çocuklara sunulan hizmetler lütuf olarak görülüyor. Ayrıca çocuklar bazen kaldıkları kamplarda fiziksel güvenlik sebebiyle, bazen başka bir ülkeye göç etme sırasında, bazen iş “kazalarında” ya da maruz kaldıkları nefret cinayetlerinde yaşam hakkı ihlallerine uğruyor. Bunlara ilişkin ayrıntılı ve şeffaf bir veri kaydı da ne yazık ki bulunmuyor. Gündem Çocuk Derneği’nin Çocuğun Yaşam Hakkı 2014 Raporu1’na göre, çeşitli sebeplerle en az 38 mülteci çocuk yaşamını kaybetmiş durumda. Ancak, bu rakamlar da ne yazık ki sınırlı ve en azı gösterebiliyor.
Yaşayabilen çocuklar ise yeterli beslenme hakkına erişemezken, sağlık hakkı açısından da ciddi sorunlarla karşı karşıya. Yasal düzenlemelere karşın, çocuklar düzenli ilaçtan, koruyucu sağlık hizmetlerinden yoksun, genel olarak sağlık hakkına erişim konusunda engellere maruz kalıyor.
Çocukların çalıştırılması ve emek sömürüsü ise gün geçtikçe derinleşen bir diğer sorun alanı. Suriyeli yetişkinlere çalışma izni verilmemesinin de etkisiyle çocuklar kaçak iş yerlerinde, denetimsiz, kayıt ve insanlık dışı koşullarda çok düşük ücretlere ve aşırı uzun sürelerde çalıştırılıyor. Çalıştırılmaları yetmediği gibi iş yerlerinde nefret cinayetlerine, ayrımcılığa ve şiddete maruz kalıyorlar.2 Mülteci çocuklar genellikle atık toplama işinde, tekstil atölyelerinde, ayakkabı imalathanelerinde çalıştırılıyor. Onları bu şekilde çalıştıran iş yerleriyle ilgili yaptırımlarsa ya çok zayıf ya da hiç yok.
Zorla evlendirilme, çocuğun cinsel ticari sömürüsü, şiddet, ayrımcılık gibi pek çok hak ihlali ne yazık ki mülteci çocukların yaşamında olağanlaşmış durumlar ve bunların boyutunu somutlayabileceğimiz veri de bulunmuyor. Mülteci çocukların durumuna ilişkin (sayı, cinsiyet, yaş, yerleşim yeri, gereksinimler vb.) hak temelli bir veri sistemi yok. Veri olmayınca etkili bir politika geliştirmek de mümkün olamıyor. Etkili politika geliştirmeyince kaynakların yanlış kullanılması kaçınılmaz.
Mülteci çocukların eğitim hakkı
Uluslararası sözleşmelere ve anayasaya dayalı bir yükümlülük olarak sağlanması gereken eğitim hakkı çocukların diğer haklarının hayata geçmesini sağlayan temel haklardan biri. UNESCO’nun 2011’de yaptığı araştırmaya göre, eğitim hakkından faydalanamayan Suriyeli çocuklar daha fazla istismar ve kötü muamele riski altında, travma sonrası stres bozukluğu semptomlarını (tedirginlik, stres, endişe, umutsuzluk...) daha fazla gösteriyor, fiziksel ve psikolojik gelişimlerinde çeşitli gerilemeler yaşıyor.
Eylül 2014’te, Suriyeli çocukların devlet okullarına gitmesine olanak veren önemli bir düzenleme kabul edilmiş olsa da çocukların eğitim hakkına erişiminin önünde pek çok engel söz konusu. Bu durum Türkiye’de bulunan Suriyeli aileleri çocukları eğitim alabilsin diye her yolu göze alarak, hayatlarını tehlikeye atma pahasına, başka ülkelere göç etmeye ya da çocuklarını göndermeye zorluyor. Bu zorunlu ve zorlu göçte çocukların birçoğu ne yazık ki eğitim alabilecekleri bir ülkeye ulaşamadan yolda yaşamını kaybediyor. Aylan Kurdi’nin kıyıya vurmuş cansız bedeninin görüntüsü insanlığın belleğine kazınalı çok olmadı. Kurdi ailesi Aylan ve abisi eğitimlerine devam edebilsinler diye Kanada’ya göç etmeye karar vermişti. Ancak olamadı. Tıpkı Aylan gibi bir başka ülkeye geçiş sırasında, Ekim 2015 itibarıyla en az 70 çocuk yaşamını kaybetti.
2014’te çıkarılan Suriyeli çocukların eğitim almalarına ilişkin genelge, çocukların devlet okullarına ya da Suriye müfredatının Arapça okutulduğu, kaynak yetersizliğinden dolayı çoğunlukla paralı olan Geçici Eğitim Merkezleri’ne devam edebilmesini mümkün kıldı. Ancak, bu genelgeye rağmen Eylül 2015 itibariyle Suriyeli çocukların yaklaşık yüzde 60’ı herhangi bir eğitime erişemiyor. Eğitim sistemine dahil olan Suriyeli çocuklar ise kayıt sürecinden başlamak üzere pek çok sorunla karşı karşıya kalıyor.
Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi’nin yaptığı bir araştırma3 altyapı eksikliği ve gerekli destek mekanizmalarının oluşturulmaması nedeniyle eğitime erişebilen Suriyeli çocukların dahi eğitim hakkından gerçek anlamda yararlanamadığını gösteriyor. İnsan Haklarını İzleme Örgütü’nün aynı konulu raporu4 ise Suriyeli çocukların devlet okullarına gitmesine olanak veren yasa kabul edilmiş olsa da dil engeli, toplumsal uyum sorunları ve ekonomik zorluklar gibi temel engellerin çocukların eğitim hakkının ihlaline yol açtığını belirtiyor.
Okula kaydolmanın önündeki engeller
Türkiye’de okula gitmek isteyen Suriyeli çocukların aileleri öncelikle AFAD ya da İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde kimlik kaydı yaptırmak zorunda. Okula kaydolmak isteyen kişinin pasaportu yoksa kişisel kimlik bilgilerini vermesi yeterli; kişinin parmak izi alınıyor, fotoğrafı çekiliyor ve verdiği bilgiler kaydediliyor. İkamet izni olanlara Yabancı Kimlik Kartı, geçici koruma altındakilere ise Geçici Koruma Kimlik Kartı veriliyor.
Ancak, bu süreç her zaman pek kolay olmuyor, prosedürü uygulayanlar tarafından keyfi olarak ya da bilgisizlik sebebiyle Suriyelileri zorlar hale getiriliyor. Kayıt sırasında Suriyeli ailelerden sunmaları mümkün olmayan, muhtardan alınacak ikametgâh belgesi, kira kontratı ya da elektrik-su faturası gibi, belgeler talep edilebiliyor. Bu tür zorluklar çocukların okula kaydının yapılmasının önünde ciddi engel oluşturuyor.
Kayıt süreci tamamlanabilirse
Öncelikle, Suriyeli çocuklar ve aileleri okullara kayıt konusunda yeterince bilgiye sahip değil. Böyle olunca da kayıt başvurusu bile yapamıyorlar. Çevrelerinde konu hakkında bilgi sahibi Türkiyelilerin ya da süreci öğrenmiş diğer mültecilerin yardımıyla çocuklarını okula kaydettirmeye çalışanların önüne de çeşitli engeller dikiliyor. Bu kez okul yöneticileri yine keyfî olarak ya da bilgisizlik sebebiyle çocukları reddedebiliyor ya da temini mümkün olmayan belgeler talep ediyor. Ola ki bütün engelleri aşıp okula kaydını yaptırabilir ve başlayabilirse çocuklar bakın neler yaşıyor:
* Çoğu Arapçadan başka dil bilmeyen Suriyeli çocuklar Türkçe eğitim verilen okullarda dil engeliyle karşılaşıyor. Dil çocuğun hayatı anlama ve anlamlandırmasında, kendini ifade edebilmesinin temelidir. Ana dilinin konuşulmadığı bir okulda çocuk eğitim hakkına erişmiş sayılamaz.
* Her ne kadar eğitim ücretsiz gibi görünse de ulaşım, kırtasiye gibi masraflar yüksek bir meblağ tutuyor. Çalışma izni olmaması sebebiyle ya hiç çalışamayan ya da çok kötü koşullarda kaçak çalışan Suriyeli aileler bu masrafları karşılayamadıkları için çocuklarını okuldan almak zorunda kalıyor.
* Mülteci çocuklar okulda yaşıtları, öğretmenler ve diğer çocukların aileleri tarafından zorbalığa maruz kalabiliyor. Bu da çocukların maruz kaldıkları bu zorbalığa rıza göstermelerine ya da ailelerin çocuklarını okula göndermemelerine yol açıyor. Görmezden gelinene zorbalık çocuğun tüm gelişimini olumsuz etkiliyor ve yaşamla ilişkisini sekteye uğratıyor.
* Çoğunluğu paralı olan Geçici Eğitim Merkezleri dışındaki devlet okullarının Suriyeli öğrencilere uygun ayrı bir müfredatı bulunmuyor. Çocuklar daha önce devam ettiklerinden farklı bir eğitim sistemine geçiş yapmak zorunda kalıyor. Bu da onların akademik başarısını olumsuz yönde etkiliyor.
* Öğretmenler hem mülteci çocuklar, hem prosedürler konusunda yeterli bilgiye sahip değil. Sınıf içerisinde çıkabilen ayrımcılık, dışlama vb. sorunlarla başetmede yetersiz kalabiliyorlar.
* Eğitim sürecinde karşılaşılan keyfî tutumlar ve hak ihlallerine karşı mülteci çocukların hak arama yolları da mevcut değil. Bu da hak ihlallerinin cezasız kalmasına yol açıyor.
İnsan Haklarını İzleme Örgütü’nün hazırladığı raporda yer alan Suriyeli Mohammed ve Samir’in öyküsü tüm bu sorunları iyi özetliyor.
Samir ve Mohammed’in öyküsü
11 yaşındaki Samir ve 7 yaşındaki Mohammed İzmir’de yaşayan iki kardeş. Samir okula gitmiyor, babasıyla beraber tüm gün bir ayakkabı atölyesinde asgari ücretin altında bir maaşla çalışıyor. Mahallelerindeki devlet okulunda birinci sınıfı bitiren Mohammed ise hem okulda hem de sosyal anlamda son derece başarılı. Samir ve Mohammed 2013 başlarında savaş yüzünden anne babalarıyla birlikte Halep’ten kaçmış. İlk olarak gittikleri Beyrut’ta çocuklar aşırı kalabalık yüzünden okula gidememiş. 2014’te aile akrabalarının yaşadığı İzmir’e geçmiş. Yabancı Kimlik Kartlarını aldıktan sonra, çocuklarını okula kaydetmeye gitmişler. Okul eve yürüme mesafesinde ve ücretsizmiş. Okul yöneticileri Samir’i beşinci, Mohammed’i birinci sınıfa yerleştirmiş. Mohammed yaşı küçük olduğu için yeni çevresine ve yeni bir dile kolayca alışmış. Bütün notlar yüksek. Sınıfındaki tek Suriyeli olan Mohammed şöyle anlatıyor: “ Okulu seviyorum. Öğretmenim ve arkadaşlarım iyi, çok nazik ve saygılılar. Türkçe konuşuyorum, henüz mükemmel değil, ama öğreniyorum. Okulu bitirince öğretmen olmak istiyorum. Babam başarılı olduğumu ve Türkçeyi iyice öğrenince çok daha iyisini yapacağımı söylüyor”.
Samir ise Mohammed’in aksine okula başladığında çok az Türkçe biliyormuş. Dersleri takip etmenin imkânsız olduğunu söylüyor: “Suriye’de ikinci sınıfı bitirmiştim. Halep’teki okulum bombalandığı için üçüncü sınıfa gidemedim. Lübnan’da da okula gitmedim... Buradaysa dil problemi yüzünden okuldan hiç faydalanamadım. Kendimi dışlanmış hissettim. Diğer çocuklar benimle alay ediyorlardı, ama ne dediklerini anlamıyordum. Öğretmenim bana karşı iyiydi, ama birbirimizle anlaşamadığımız için sıkılıyor, usanıyordum”.
Samir’in babasıysa yaşadıkları sorunu şöyle dile getiriyor: “Okuldan onu daha alt sınıfa koymalarını istedik. Yaşı ve fiziksel özellikleri yüzünden daha küçük sınıfta okumasına izin vermelerinin mümkün olmadığını söylediler. Türkçenin Araplar için ne kadar zor olduğunu anlatmaya çalıştık, ama hayır dediler. Bir çözüm bulmak umurlarında değildi” diyor. Samir kayıt olduktan bir hafta sonra artık okula gitmek istemediğini söylemiş. Babaları “Devlet çocuklarımızı okula gönderip göndermediğimizle ilgilenmiyor” diyor. Samir okulu bıraktıktan sonra aileyi arayıp soran olmamış.
Öneriler hazır
Bu şartları düzeltmek için neler yapılabilir peki? Eylül ayında otuz iki örgütün hazırladığı öneriler listesi şöyle5:
* Suriyelilerin kayıt olmak ve geçici koruma kimlik belgesi almak için başvurdukları Emniyet Müdürlükleri ve Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne bağlı birimlerde ortak prosedür izlenmeli.
* Tüm Suriyeli çocuklar ve refakatçilerinin sınır geçiş ya da geçici kayıtta eğitim hizmetlerine erişime dair bilgi sahibi olmaları sağlanmalı.
* Devlet okullarına kayıtlı Suriyeli öğrencilere dil engeli nedeniyle yaşadıkları sorunları aşmalarını sağlayacak önlemler (hazırlık sınıfı, dil kursu vb.) alınmalı.
* Öğretmenlerin ve yöneticilerin Suriyelilerin zorlu yaşam koşulları, hakları, faydalanabilecekleri hizmetler ve mekanizmalar hakkında bilgi sahibi olmaları ve Suriyeli çocuklara yönelik hak temelli bir yaklaşım içinde olmaları sağlanmalı.
* Okullarda Suriyeli ve Türkiyeli öğrencilerin ve ailelerinin bir arada barışçıl bir şekilde yaşamasını kolaylaştıracak, iki toplum arasındaki olası önyargıların kırılmasını sağlayacak etkinlik ve programlar planlanmalı.
* Öğretmenlerin savaş ve göç travmasına uğramış çocuklarla çalışma ve öğrenciler arasındaki olası ayrımcı ve zorbaca davranışlarla başetme konusundaki donanımları artırılmalı.
* Savaş ve göç travmasına maruz kalmış olan Suriyeli çocuklar için kendi dillerinde desteklenebilecekleri bir rehberlik sistemi oluşturulmalı.
* Çocukların eğitim hizmetlerinden yararlanabilmeleri için gereksinim duydukları defter, kitap, kırtasiye ve diğer okul malzemeleri ücretsiz karşılanmalı.
* Çocukların eğitime erişiminde bölgesel farklılıklar en aza indirilmeli ve tüm Suriyeli öğrencilerin eğitim destek hizmetlerinden eşit biçimde faydalanmaları sağlanmalı.
Birlikte yeni bir yaşam kurmak mümkün
Sadece eğitim hakkı değil, mülteci çocukların maruz kaldıkları tüm hak ihlâllerinin önüne geçilmesinin, yaşadıkları savaşın etkisinden kurtulup geleceğe umutla bakarak yaşamlarını kurabilmelerinin ve bunun için güçlenebilmelerinin yolu hak temelli ve kalıcı çözümler sunan bir mülteci politikasıdır. Bu olmadan, geçici kaynaklar ve sivil toplum örgütlerinin sınırlı çözümleriyle sorunları temelden ortadan kaldırmak mümkün görünmüyor.
Yaşanan sorunların birçoğunu (çocuk evlilikleri, çocuk işçiliği, anadilde eğitim, şiddet, vb.) Türkiye’deki diğer çocukların da yaşadığını gözardı etmezsek, bu süreci Türkiye’deki tüm çocuklara yönelik bir yeniden yapılanma, “hak temelli çocuk politikası”nın oluşturulması olanağı olarak da düşünebiliriz. Ancak, beş yılda derinleşen sorunlara, devletin tutumuna ve yaklaşımına bakınca umudumuz kırılıyor ne yazık ki. İşte bu nedenle sivil toplum örgütleri, hak temelli girişimler mültecilerle (özellikle çocuk, genç, kadın, LGBTTİ) bir araya gelerek hep birlikte, hepimiz için, barış içerisinde, hak ve özgürlüklerimize sahip olarak kendimizi gerçekleştirebileceğimiz bir yaşamı kurmanın yollarını bulmalıyız. Tersine dönen dünyayı başka türlü döndürmek mültecilerle birlikte katedeceğimiz bu yollardan geçerek mümkün belki de.
1 http://www.gundemcocuk.org/wp-content/uploads/2015/04/Yasam_Hakki_Rapor…
2 http://www.milliyet.com.tr/iskenderun-da-suriyeli-2-cocuk--gundem-21509…
3 http://www.cocukcalismalari.org/wp-content/uploads/2015/09/Suriyeli-Coc…
4 https://www.hrw.org/sites/default/files/report_pdf/turkey1115tu_web.pdf