Savaştan Barışa, Çatışmadan Çözüme

Okuma süresi: 1 dakika

Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Derneği DİSA, İsmail Beşikçi Vakfı ve Heinrich Böll Vakfı Türkiye temsilciliği, 13 ve 14 Aralık 2014 tarihlerinde Açık Toplum Vakfı’nın da desteğiyle “From War to Peace, from Conflict to Resolution” başlığını taşıyan iki müteakip uluslararası konferans düzenledi. Önemli şahısların katılımıyla gerçekleşen konferansta, uluslararası deneyimler arka planında üç merkezi konu ele alındı: Uluslararası aktörler barış müzakerelerinde nasıl bir rol üstlenebilir?

Her ikisi de Birleşmiş Milletler tarafından çok sayıda barış sürecinde görevlendirilmiş olan Global Leadership Foundation’dan Alvaro de Soto ve Johns Hopkins Üniversitesinden Francesc Vendrell, harici aktörlerin barış süreçlerine dahil edilmesinin avantajlarından söz etti. Ancak bunun için çatışmanın tarafları, harici aktörlerin alacakları görevler konusunda mutabık olmalı. Bu görevler salt “gözlemci rolünden”  konuşulanların belgelenmesine, gözetimden çatışmaya taraf olanlar arasında yapılacak müzakereciliğe kadar uzanabilir. Harici aktörlerin avantajı aşikar: Öncelikle çatışmadan etkilenmemiş oldukları için,bilhassa çatışmaları durumlarda son derece yardımcı olabilecek bir mesafeli duruşa sahipler. Ancak barış müzakerelerinin, harici aktörlerin müdahalesine gerek kalmadan da yürütülebileceği, Güney Afrika örneğinde görülebilir.

Müzakere delegasyonuna ANC adına dahil edilmiş olan Dipuo Bertha Letsatsi, Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki müzakerelerin nasıl organize edildiğini açıkladı. Silahsızlandırmadan, toplumsal, ekonomik ve yasal unsurlara kadar her türlü ayrıntılı sorun münferit kurullarda tartışmaya açıldı. Önemli olan toplumun geniş kesimlerinin müzakerelere dahil edilmesiydi.

Bilhassa Türkiye örneğinde, barış görüşmelerinin ilerleyebilmesi için müzakerelerin yanı sıra o ana dek elde edilen kazanımların da raporlanmasının ne denli önemli olabileceği görüldü. Daha bu noktada fikir ayrılıklarının baş göstermesi sıklıkla rastlanan bir durum. Müzakerelerin gizliliği elbette bir ön koşul. Önemli olan, kamuoyunun müzakereler hakkında bilgilendirilmesi. Uluslararası gözlemciler, müzakerelerin salt siyasi amaçlarla suiistimal edilmemesine katkı sağlayabilir. Bu gözlemciler, çatışmanın taraflarının “tek dilde” konuşmalarını sağlayabilir.

Türkiye hükümeti tarafından barış görüşmelerine devam edilmesinin ön koşulu olarak görülen silahsızlandırma hakkındaki panel de büyük ilgiyle karşılandı. Uluslararası uzmanların bu konudaki görüşleri son derece netti: Başlangıcında tarafların silah bırakmaları olmayan tek bir barış müzakeresi bile yapılmamış. Kimi zaman hükümetler, barış sözleşmesinin nihai imzalanması aşamasına kadar silahsızlandırma sözleşmesi imzalamaya yanaşmıyor, zira çatıştıkları tarafa karşı askeri müdahalede bulunma opsiyonlarını son ana kadar ellerinde tutmak istiyorlar. Eski bir ANC savaşçısı olan Dipuo Bertha Letsasi, silahsızlanma konusunun, ele alınıp üzerinde mutabakata varılması gereken çok sayıda münferit soru içerdiğinden söz ediyor. Örneğin silahların akıbeti ne olacak? Silahlı birliklerle ne yapılacak? Bunlara nasıl bir sosyal güvence sağlanacak? Bu konuyla ilgili olarak da müzakere edilmesi gereken çok sayıda ayrıntı var.

Nimet Tanrıkulu, Birleşmiş Milletler’in 1325 nolu kararı ışığında, barış müzakereleri hakkındaki deneyimlerinden söz etti. Tanrıkulu’na göre kadınların barış sürecine dahil edilmeleri ve müzakere süreçlerine toplumsal cinsiyet boyutunun katılması kararları sadece nadiren hayata geçiriliyor. Üstelik Barış İçin Kadınlar İnisiyatifi’ne göre, BM’in 1325 nolu kararının bunu şart koşmasına rağmen. Kapstadt’tan Helen Scanlon, bildirisinde toplumsal cinsiyeti görmeyen bir geçiş adaleti sürecinin ne gibi sonuçlar doğuracağından söz etti. Scanlon’a göre Güney Afrika’daki Hakikat Komisyonları konsepti toplumsal cinsiyeti görmedi. Güney Afrika’da Hakikat Komisyonu’nda konuşan kadınlar, bilhassa eşleri ve oğullarına uygulanan şiddetten (işkence, ölüme sebebiyet verme ve diğer insan hakları ihlalleri) bahsetti. Zira suç anlayışı cinsel şiddet ya da tecavüzü baştan kapsamıyordu. Bunun sonucunda Güney Afrika Cumhuriyeti  kadınlara eşit haklar verilmesi konusundaki en iyi anayasalardan birine sahip olmakla beraber, burası kadına yönelik şiddetin en yüksek olduğu ülkelerden biri aynı zamanda. Bundan 25 yıl önce Hakikat Komisyonları önünde cinsel şiddet tartışılmış olsaydı, bir bilinç dönüşümü başlatılmış olur, kadına yönelik şiddet böylesine “gündelik” olmazdı. Yüksel Genç, HDP’li kadınların, toplumda kadınların eşit hakları için kalkıştıkları etkileyici girişimlerden söz etti. Bir sürecin tabana ulaşması için “aşağıdan” nasıl desteklenebileceği meselesi, bu konu başlığının en büyük zorluğu.

İstanbul ve Diyarbakır’da gerçekleştirilen iki konferansa yaklaşık üç yüz kişi katılım gösterdi. Her iki kentte de, ciddi bir tartışma ortamı vardı. Güncel durum hakkında bilgilenmenin ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğu aşikardı. Diyarbakır’da birçok sorunun çok daha büyük aciliyete sahip olması şaşırtıcı değildi elbette. Hükümetin barış süreci konusundaki ciddiyetine karşı duyulan kuşku da aynı derecede elle tutulurdu. IŞİD’in oluşturduğu güvenlik riski nedeniyle bir askerisizleşme talebinin çok gerçekçi olmadığı konusunda genel bir mutabakat olduğu söylenebilir.

Konferansımız ile ilgili;

Nurcan Baysal'ın T24 internet gazetesinde çıkan yazısı

Fehim Işık'ın Evrensel Gazetesinde çıkan yazısı