LP - PERSPECTIVES - 8 - Yayınlar

Editörden

Image removed.
KAPAK FOTOĞRAFI: İstanbul-Kadıköylü Kesmeşeker grubunun şarkı sözlerinden alınan ve Gezi boyunca popüler olan bir duvar yazısı.
Siz Perspectives’in bu sayısını elinize alıp da okumaya koyulduğunuzda, Türkiye çekişmeli bir seçim kampanyasından henüz çıkmış olacak. Yerel seçimler kamuoyuna Türkiye siyasetinde bir kilometre taşı olarak sunuldu; adeta her seçmen ülkenin kaderini belirleyecekti. Seçimden çok önce başlayan gerilim insanları verdikleri oyla Türkiye’nin tarihinde yeni bir sayfa açacaklarına inandırdı. Seçimlerin olağanüstü önemli olduğu şeklindeki bu vurgu, gerilimi artırırken insanların gelecekten korkmasına da yol açtı: Seçimlerden sonra ne olacaktı?

Seçimler öncesinde ortaya atılan bunca sorunun özünü süzersek, kilit mevzunun şu olduğunu söyleyebiliriz: Türkiye’de demokrasinin ne kadar şansı var?

Son aylarda, önceki senelerde elde edilen demokratik kazanımların inanılmaz bir biçimde geriletildiğine tanık olduk. Artan otoritarizmin şimdiden özel hayatın pek çok alanına girdiğini gözlemliyoruz. Siyasî tartışmanın giderek kaba ve saldırgan dil ve biçimlere büründüğünü, bunun da sürekli yeni düşmanlar yaratıp toplumdaki çelişkileri derinleştirdiğini görüyoruz. Yerel seçimlere sadece birkaç gün kala, insanlar bitap düşmüş ve yönünü kaybetmiş görünüyor: Depresif, umutsuz ve geleceklerine dair korku içindeler. Bu kirli seçim kampanyasının sonundaki halet-i ruhiye şöyle: Geçsin artık şu seçimler—sonuç ne olursa olsun, toplumsal barış geri gelsin.

Ancak, yerel seçimlerden kısa süre sonra gerçekleşecek siyaseten çok daha önemli iki seçim daha olduğu düşünülürse, bu toplumsal barış arzusu pek de gerçekçi olmayabilir. Demokratik reformların gerçekleşme ihtimali de yüksek görünmüyor. En gerçekçi olasılık toplumdaki kutuplaşmanın daha da derinleşmesi.

Bazı seçmenler oy kullanırken, Kürt meselesinin barışçı çözümüne dair adımları esas alacak. Kimine göre, AKP hâlâ barış görüşmeleri ve barış sürecinin ilerlemesinin yegâne garantörü. Kimine göre ise barış sürecinin ilerleme kaydetmesinin tek yolu demokratikleşmeden geçiyor ve AKP’nin bu yönde adımlar atmasını beklemek gerçekçi değil. Bazıları da, uzun soluklu barış görüşmeleri için hukuk devleti ve hesap verilebilirlik ilkelerinin yeniden tesisinin şart olduğunu savunuyor. Söz konusu hesap verilebilirlik, sadece yolsuzluk vakalarını değil, son yıllardaki davaları da kapsamalı. Eğer, Başbakan’ın iddia ettiği gibi, yargının içinde bir paralel devlet varsa veya eskiden vardıysa, geçmişin ve bugünün siyasî davaları açısından bu ne anlama geliyor? Giderek liyakat yerine siyasî sadakat tarafından şekillendirilen bir devlet aygıtına insanlar nasıl güvenebilir? Sivil toplum ve bireyler nasıl devlet yetkililerine güvenebilir – hele hele Cumhurbaşkanı dahi hem twitter’ın kapatılmasını savunup hem de bunun yasalara aykırı olduğunu iddia ederken?

Dürüst olmak gerekirse, bu ülkenin kaderi seçimler tarafından belirlenmeyecek. Seçimler, bu ülkenin içinden geçmek zorunda olduğu uzun bir toplumsal çelişkiler sürecinde bir kilometre taşı sadece. Söz konusu sancılı sürecin ucu hâlâ açık. İnsanların umutlarını büsbütün kaybedip kedere kapılmasını engelleyen yegâne unsur da bu.

Perspectives ekibi adına

 

 

 

Ulrike Dufner

 

  • Perspectives dergisi ücretsizdir. Dergi aboneliği için info@tr.boell.org adresine başvurabilir ve posta adresinizi bildirebilirsiniz.

Perspectives – Türkiye'den siyasi analiz ve yorum (#8/2014) -

Türkiye'de Sermaye ve Sermayedarlar

Editör Heinrich Böll Stiftung Derneği

Yayım yeri İstanbul

Yayım Tarihi Nisan 2014

Sayfa Sayısı 56

ISBN -

Ücretsizdir

Perspectives Dergisinin daha önceki sayılarına buradan ulaşabilirsiniz

Perspectives 8. sayının tamamını PDF olarak buradan indirebilirsiniz. 

Yerel Seçimler

Image removed.

Yerel Seçimler

Otoriterlik ve yönetim krizi

AKP’nin seçim stratejisi önce Gezi’deki toplumsal muhalefete karşı, ardından da 17 Aralık’taki yolsuzluk operasyonunun karşı potansiyel seçmenini, onların değerlerine ve varoluşuna karşı olduğunu iddia ettiği bir ötekiye karşı konumlandırarak konsolide etme amacını taşımıştır. Erdoğan, bu strateji doğrultusunda, kendi siyasal kaderiyle, siyasal sisteme entegre ettiği muhafazakâr mütedeyyin kitlelerin kaderinin aynı olduğuna vurgu yapmıştır. Bu şekilde, yolsuzluklar veya derin siyasal istikrarsızlık dolayısıyla kitlesinde oluşabilecek çözülmeleri engellemeye çalışmıştır.

 

 

 

Yunus Sözen devamı»

 

Dosya

Image removed.

TÜRKİYE’DE SERMAYE VE SERMAYEDARLAR

Gülen cemaati: Devlet niyet, sermaye kısmet

Gülenci olarak anılan sermaye, geleneksel İslam’dan ve köklü İslamî geleneklerden özgürleşmesi sayesinde büyüyüp serpildi. Başlangıçta MÜSİAD içinde örgütlenen, ancak iş yapma biçimleriyle MÜSİAD sermayedarlarından ve KOBİ’lerinden farklılaşan Gülen’e bağlı işadamları 2005’te TUSKON’u kurdular. Aslında, Cemaat’le AKP arasında ittifak kurulduğu anda başlayan rekabetin önemli bir işaretiydi bu ayrışma. Bürokraside genişleyen Cemaat yerelde, daha önemlisi dış ticarette, kendi üyelerine öncelik tanıyordu. MÜSİAD 2007 sonrasında AKP’ye “Benim desteğim boşuna mı, neden Cemaat daha fazla kayırılıyor?” şeklinde gergin mesajlar vermeye başladı. Bu rekabetin ayrıntılarını görmek için AKP döneminde kurulan kalkınma ve yatırım ajansları aracılığıyla kime, ne kadar kaynak dağıtıldığını; kaynak kullandırılan şirketlerin siyasî bağlantılarını araştırmak gerek.  
Ayşe Çavdar devamı»
 
 
Image removed.

TÜRKİYE’DE SERMAYE VE SERMAYEDARLAR

Kamu-özel ortaklıkları: Yolsuzluğun faunası

- April 7, 2014 - Süreli bir ilişki olduğu ve bütünüyle sermayeye devri söz konusu olmadığı için, yalnızca bu kritere bakarak KÖO’nun özelleştirme olmadığını söylemek, başta mülkiyet hakkının el değiştirmesinin siyasî pozisyon alışlara fazlasıyla bağlı olduğu ülkelerde pek geçerli olmayabilir. Özelleştirmeye mülkiyetin el değiştirmesi değil de daha geniş bir kapsamda bakar ve “iktisadî işleyişe sosyal ve iktisadî ihtiyaçlar kıstası yerine serbest piyasa mekanizmasının kıstaslarını farklı derecelerde de olsa hakim kılacak her çeşit politika devlet hizmetlerinin özelleştirilmesi kapsamına girmektedir”6 dersek, devlet hizmetlerinin finansmanı, üretimi, mülkiyet ve yönetimi, tekel ayrıcalığı benzeri çeşitli yönlerinin kısmen ya da tamamen özelleştirilebileceğini kabul edebiliriz.

 

 

 

Sermin Sarıca devamı»

 
 
Image removed.

TÜRKİYE’DE SERMAYE VE SERMAYEDARLAR

Medya sermayesi ve ultra-çapraz bütünleşmeler

- AKP dönemi, medya şirketleri üzerinde kamu ilanları gibi desteklerden mahrum bırakma, ya da devasa vergi cezalarıyla uygulanan ekonomik şiddetin ağırlığının arttığı bir dönem olmuştur. 2010’da Doğan Grubu’na kesilen 3,7 milyar TL vergi cezası8 ve Taraf gazetesinin eleştirel tutumuna karşılık yaşadığı ekonomik açmaz, iki önemli örnektir.9 İktidar bloğu içerisinde başgösteren ve çoğu kez üzeri örtülen bu tür çatışmalar olağandır, nihayetinde hiçbir çıkar ilişkisi “mezara kadar” sorunsuzca sürmemektedir…

 

 

 

Gülseren Adaklı devamı»

 
 
Image removed.

TÜRKİYE’DE SERMAYE VE SERMAYEDARLAR

Söyleşi Ayşe Seda Yüksel"Kürt sermayesinin siyasî yönelimi"

- Şunu teslim edelim, Türkiye’de devlet hakkında bu kadar eleştirel olan başka bir sermayedar kesim hayal edemezsiniz. Görüştüğüm işadamlarının çoğu konuşmaya 1915’ten söz ederek başlıyor. Şeyh Said İsyanı’ndan 1980’lere, köy boşaltmalara, işkencelere değiniliyor. Diyarbakır Sanayici ve İşadamları Derneği’nin kuruluşu bile bize çok şey anlatıyor. 1995’te, derneği kurmak için yaptıkları toplantılarından biri basılıyor ve işadamları “izinsiz toplantı” yapmaktan gözaltına alınıyor. 1993’te Çiller’in “Kürt işadamları listesi” ortaya çıkınca çoğu takip ediliyor, tehditler alıyor. Devletin karanlık yüzünü öyle veya böyle deneyimlemiş insanlardan bahsediyoruz.

 

 

 

Söyleşi: İrfan Aktan devamı»

 

Ekoloji

Image removed.

 

Bir kalkınma modeli olarak Kavar

Tam da barış sürecinin konuşulduğu şu günlerde Kavar Kırsal Kalkınma Programı’ndaki deneyim çok daha kıymetli. Süreç ilerledikçe, bölge kırsalından büyük şehirlerin varoşlarına göç edenlerin bir kısmı geri dönecek, Mahmur gibi kamplar boşalacak, dağdakiler inecek. Sayıları milyonları bulan bu insanlar evlerine dönecek. En az 20 yıldır yuvadan, kırdan, tarladan, üretimden uzak olan bu insanların çoğu bir ağacın nasıl budandığını bile hatırlamayacak. Kavar gibi kapsamlı, entegre, sosyal ve ekonomik çalışmaların elele gittiği, insanı odağına alan hak temelli kalkınma programları barışın kalıcılığına da olumlu etkide bulunacaktır. Nurcan Baysal devamı»
 

Demokrasi

Image removed.

DEMOKRASİ: İNTERNET SANSÜRÜ

Katılımcı demokrasiyle mücadele

Çok uzun zamandır, televizyon, radyo ve gazete gibi “geleneksel” mecralardan haber ya da bilgi edinmek durumunda kaldığınızda, bir nevi “zihinsel dekoder” kullanmanız gerekiyor. Bu mecraların hangi haberi, nasıl, hangi ses tonuyla ve ne uzunlukta verdiklerinin, kurguladıkları görüntülerin neler içerdiğinin hep bir anlamı var. Geleneksel medya kanallarında verilen mesajları çözümlemek ve aslında neyin ne olduğunu anlamak için haber kaynağının duruşu ve yaklaşımını da bilmek elzem. Bu, internet ortamındaki içeriklerin bu çerçeveden bağımsız ve tarafsız verildiği anlamına gelmiyor elbette. Ancak, internetteki durum bu kadar kısıtlayıcı değil.

 

 

 

Serdar Paktin devamı»

 
 
Image removed.

 

Burada her şey genel

- Siyasî alanda sürdürülen kaset savaşları, mahremiyete duyulan toplumsal merakın politikasıdır. Bir toplum başkalarının özel hayatlarını merak edip didik didik kurcalamayı sevmese, ahlakçı olmasa, kötü niyetle ortaya sürülen seks kasetleri üzerinden siyaset yapanlara karşı dik durup cezalandırılmalarını istemez mi? Bu tarz siyaseti reddetmez mi? Elinde ahlak sopası hayatlarımızın koridorlarında dolaşan bu “kasetçi ahlakçıları” siyasî arenadan süpürüp atmaz mı?

 

 

 

Gülfer Akkaya devamı»

 

Dış Politika

Image removed.

 

Türkiye ve insanî yardım

April 7, 2014 - AKP’nin dünyanın çeşitli yerlerindeki Müslüman mağdurlara yardım etme eğiliminin, hükümet fonlarının cömertçe ve tek elden Esad rejiminin mağduru olan Sünni çoğunluğa verilmesinde etkili olduğu anlaşılıyor. Suriye’deki çatışmanın başlamasından bu yana, Türkiye çok sayıda Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor. Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin sayısı resmî tahminlere göre 700 bin. 612 bin 826 mülteci Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’na (AFAD) kayıtlı. Kayıtlı mültecilerden 218 bin 530’u güneydeki on ilde 22 kampta ikamet ediyor. Sema Genel devamı»
 

Kültür

Image removed.

 

Sanatsal ifade ve yaratıcılık özgürlüğü

1987 yılından başlayarak, Anayasa’nın farklı maddeleri 17 kez değiştirildi veya bunlara ekler yapıldı. Fakat, sanat özgürlüğü ile ilgili bu madde hükmünde herhangi bir değişiklik söz konusu olmadı. Demek ki, Anayasa’yı değiştirebilecek çoğunluğa erişmiş farklı siyasî koalisyonlar bakımından böyle bir değişikliği gerektirecek bir hukukî ihtiyaç doğmadı. Belki dolaylı olarak, bu hükmün korunmasında fayda olduğu bile düşünülmüş olabilir. Bu tespit Türkiye’de sanat özgürlüğünün hareket sahası ve ufku bakımından tedirginlik uyandırması gereken bir gerçeği ortaya koyar. more»
 
 
Image removed.

 

Sanatın özelleştirilmesi ya da sermayenin meşruiyet alanı

- Bugün, neoliberal sanat kurumları kendi alanına giren her unsuru soğurabilecek kültürel/sembolik sermaye birikimini arttırmaya devam ediyor. Fakat zorunlu yayılmacı mantığı nedeniyle kamusal alana ve yoksullaştırılmış kent mekânına sözde demokratik bir tavırla açıldığı her anda, toplumsal hakikate çarpmaya mahkûm. Çünkü bizzat sanat kurumları kent yoksulluğunun ve kamusallığın zayıflatılmasının sorumlusu olan neoliberal ekonomi-politiğin “meşru” ve “naif” bir parçasıdır. Dolayısıyla, çağdaş sanat ve ona maddî bir evren kuran yatırımcı şirketleri her an hayatı tehdit eden bu ağın içinde düşünmek gerek.

 

 

 

Nurdan Durmaz devamı»

 

Portre

Image removed.

Türkiye'den İnsan manzaraları

Kürt işadamı Raif Türk

“Bir lokma, bir hırka” gazetecilikten Türkiye’nin önde gelen mermer üreticilerinden biri haline gelen Türk, 12 Eylül 2010’daki anayasa referandumu sürecinde başına gelen bir olayla geniş kesimler tarafından da tanınır oldu. Onun da dahil olduğu bir grup Diyarbakırlı işadamı ve sivil toplum örgütü mensubu Kürt hareketinin boykot kararına karşı referandumda “evet” diyeceğini açıkladı. Türk bu kararı 5 Eylül 2010’da Vatan gazetesine şu sözlerle izah ediyordu: “Çift bayraklı bir ülkede yaşamak istemiyorum. Eşitlik olduktan sonra tek bayrak hepimize yeter! Halkın ayrılmak gibi bir talebi yok, ikinci bayrak da istemiyor kimse. Bu talepler Kürt siyasetçileri tarafından yaratılıyor… ‘Evet’in de, ‘hayır’ın da anlamı var, ama boykotun anlamı yok.  
İrfan Aktan devamı»