Geçtiğimiz günlerde Habervaktim, Analitik Bakış, Hilal Haber ve Kanalhaber gibi gazete ve dergilerde Türkiye'deki Alman siyasi dernekleri konusunda çıkan yazılar, hiçbir gerçeğe dayanmayan inanılmaz komplo teorilerine iyi birer örnek teşkil ediyor.1 Ayrıca, Türkiye'deki Alman derneklerini alenen hedef gösteren bu yazıların yabancı düşmanı, ırkçı ve anti-demokratik muhtevası da incelemeye değer. Nefretle dolu yepyeni komplo teorilerinin pişirilip piyasaya sürüldüğü bu yazıların gerçek hedefi sadece Alman siyasi dernekleri değil, bir o kadar da Türkiye'de (ırk ve toplumsal cinsiyet alanında) demokratikleşme konusunda tutum alan çeşitli grup ve aktivistler.
İnternetteki bu yazıların içeriğini incelediğimizde karşımıza hemen ırkçı bir muhteva çıkıyor. Öyle ki, Türk Ceza Kanunu'nun 216. Maddesi uyarınca, Türkiye toplumunda nefret, düşmanlık ve aşağılama duyguları yarattıkları gerekçesiyle devletin bu yayınlara dava açması gerekiyor.
Peki, bu komploların içeriği ne ve hedefte kim var? Habervaktim'de çıkan bir yazının sonunda, Alman siyasi derneklerinden şu şekilde bahsediliyor: “Sözde ‘Alman’ özde Siyonist ‘Alman vakıflarının, Türkiye’nin huzur ve istikrarını bozucu eylemlerin içerisinde bulunabilme cüretini göstermesi[...]” Yazı Alman siyasi derneklerini “uluslararası Siyonizmin Truva atı” şeklinde niteliyor. İçerik analizi yöntemine başvurursak, söz konusu suçlamaları şu şekilde özetleyebiliriz: Alman vakıfları = Siyonist vakıflar = Türkiye aleyhinde faaliyetler. Bu çıkarım bir adım daha ileri taşındığında, şu sonuca varılıyor: Siyonizm = Türkiye düşmanlığı.
Yazıdaki bir diğer pasajda İstanbul'daki Mimar Sinan Üniversitesi'nin, 70'lerdeki kanlı çatışmalara katılmış anarşistlerle ilişki halindeki masonların kontrolü altında olduğu iddia ediliyor. Burada da şu çıkarımlarla karşılaşıyoruz: Mimar Sinan Üniversitesi = masonlar = anarşi = kanlı çatışmalar; ya da anarşi = kanlı çatışmalar; ya da masonlar = anarşi; ya da Mimar Sinan Üniversitesi = anarşi…
Aynı paragrafta, yerel yönetimler ve yerel katılıma dair bir konferans ile Gezi eylemleri arasında bağ kuruluyor. Buradan şu argümanı sentezleyebiliriz: Türkiye'nin sözde Alman özde Siyonist düşmanları tarafından, 70'lerdeki anarşi ve katliamları kışkırtan masonların kontrolü altındaki bir mekanda organize edilen bu konferansta, Gezi protestolarının ana planı hazırlandı. Buradaki ideolojik çerçevenin dayandığı mantık şöyle: Gezi eylemleri = anarşi = katliam = masonlar = Siyonist = Türkiye düşmanlarının faaliyetleri = Mimar Sinan Üniversitesi.
Heinrich Böll Stiftung Derneği'ne (hbs) gelirsek: Yazı hbs için sadece Siyonist demekle kalmıyor (yukarıya bkz.), aynı zamanda “geçmişinde de bölücü terör örgütüne verdiği destek ile biliniyor” ve “‘Her Yer Gezi” anabaşlığı ile yayına verdiği internet sitesi ve ‘Perspectives’ adlı yayın organı” ifadelerini kullanıyor. Özetlersek: hbs = Siyonist = terör destekçisi = Türkiye düşmanı = Gezi destekçisi.
Toparlarsak, bu yazılarda Siyonizm sık sık “Türkiye'ye düşman” anlamında kullanılıyor. Habervaktim'de Siyonizm konulu yazıları arattığımızda, karşımıza yayının ırkçı veya Yahudi düşmanı olmadığına dair bir savunma da çıkıyor; ancak burada sunulan açıklamalar yayının ırkçılığını iyice ortaya seriyor: Siyonizm Deniz Şar tarafından şöyle tarif edilmiş:
Yahudi soyunun Müslüman-Türk milletinin mevcudiyetine ve mülküne göz diktiğini belirten Şar, şöyle devam etti: “Bu soy ülkemizde hemen hemen her kademeye sızmış durumdadır. Bu bir milli güvenlik meselesidir. Bunun siyasi terimine Siyonizm deniliyor. Türkiye Siyonizm’in işgali altındadır. Adamların kimlikleri Türk ve Müslüman isimleri altında gizlidir.” (http://www.habervaktim.com/haber/259372/turkiyede-siyonizm-tehlikesi.ht…).
Bir kez daha, Deniz Şar, Gezi eylemlerini uluslararası Siyonist düşmanın ve onun yerli işbirlikçisi olan mason, Sabetayist ve Yahudilerin bir girişimi olarak niteliyor. Siyonizmin burada bir “ırk” ile özdeşleştirilmesi, ırkçı bir ideolojiyle karşı karşıya olduğumuz konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmıyor. Bu tür ırkçı fikirler yayılırken, “öteki”, Türkiye'nin düşmanı olmakla suçlanıyor ve devlet yetkililerinden “düşman faaliyetleri”ne daha fazla müsamaha göstermemeleri isteniyor.
Söz konusu yazıları ve ırkçı içeriklerini eleştirirken, Yahudi düşmanlığı ve Siyonizm karşıtlığı arasındaki fark gibi ince tartışmalara girmemize gerek yok. Dahası, İsrail hükümetinin politikasına yönelik eleştirinin meşru sınırlarının ne olduğunu sorgulamamıza da hacet yok. Yukarıda geçen yazılar, İsrail hükümetinin politikasına dair her tür eleştiriye derhal Yahudi düşmanlığı yaftası yapıştırıldığı iddiasını tartışmamızın da bu örneklerde gerekli olmadığını gösteriyor. Söz konusu haber portalları gibi çevreler bu tür argümanları kullanarak, İsrail hükümetine eleştirel yaklaşan ancak ırkçı görüşlere prim vermek istemeyen kişilerde zihin bulanıklığı yaratmaya çalışıyor. Ayrıca, onları Yahudi düşmanlığı ile eleştirenlere karşı taraftarlarına bir araç sunmaya çalışıyorlar. Bilhassa, ne zaman bir Alman, Yahudi düşmanlığı eleştirisinde bulunsa, söz konusu gruplar bu dairesel argüman kanalıyla çarpık bir mantığa başvurarak, Almanların kendi geçmişleri nedeniyle İsrail hükümetinin politikasını eleştiremediğini iddia ediyor. Dolayısıyla, ne zaman bir Alman kurumu ya da örgütü bu tür yazılara Yahudi düşmanlığı eleştirisi getirse, yazarlar bu argümanların ciddiye alınmaması gereken tipik bir Alman refleksi olduğunu savunuyor. Almanlar ne zaman Yahudi düşmanlığını eleştirseler, bu argümanlarla karşılaşıyorlar. Doğrusu hiç de orijinal olmayan bu sava, Yahudi düşmanlığı tartışmalarında bizi susturmak için çok sık başvuruluyor.
Ayrıca, yukarıda ele alınan argümanların yapısı da, söz konusu haber portalları tarafından düşman addedilen herkesi hedef gösterecek şekilde kurgulanıyor. Bu yazılar önyargılarla dolu, her tür nesnellikten yoksun, temelsiz iddialarla sahte gerçeklikler kuruyor ve dolayısıyla Türkiye'deki gazetecilik etiğini, demokrasiyi ve kanunları çiğniyor. Siyonizm, kötü/şer ile eşanlamlı addediliyor ve hiçbir mantıklı tanımı yapılmaksızın kamusal söylemde kullanılıyor. Söylemin ideolojik yapısının dayandığı denklemler sonuçta “baş düşman”a varıyor.
İnternetteki yayınlarda Siyonizm kelimesini aratırken, AKP'nin Siyonizme hizmet ettiğini savunan Alper Birdal'in yazılarında da benzer argümanlara rastladım (http://haber.sol.org.tr/yazarlar/alper-birdal/akp-siyonizmi-25984.). Bu argüman Necmettin Erbakan'ın savlarına da oldukça yakın (http://www.youtube.com/watch?v=qrIxqRIVIxE). Birdal, Siyonizmi, emperyalizme yaslanan demagoji ve faşizmle denk görüyor. Ardından, bunu da AKP ile eşitliyor. Bu mantığın nasıl işlediğini merak ediyorsanız, Birdal'ın yanıtı şöyle: “Aynı saldırgan ve demagojik söylemin Türkiye'deki karşılığı AKP'nin 'milli iradeyi ben temsil ediyorum' diyerek yenilenmiş bir sermaye egemenliğini dayatması ve bu despotik dayatmaya karşı çıkanları 'vesayet var' bağırtılarıyla boğmaya kalkışmasıdır.”
Geriye dönüp Gezi eylemlerine yönelik tepkilere göz attığımda, Başbakan Erdoğan ve başkalarının neden protestoları uluslararası faiz lobisinin işi olarak nitelediğini anlamakta hiçbir güçlük çekmiyorum.2 Doğrudan veya dolaylı olarak Siyonizm karşıtlığı ve Yahudi düşmanlığına başvuran birçok iç içe geçmiş argüman bulabilirsiniz bu bağlamda. Belki de, Yahudi düşmanı ve yabancı düşmanı savlara başvurarak toplumda düşmanlığı körükleyen makalelerin devlet yetkililerinden müsamaha görmesinin ve kovuşturulmamasının bir açıklaması budur.
Yazımı, Ayşe Hür'ün Yahudi düşmanlığına dair ilginç yazısından bir alıntıyla sonlandırmak istiyorum: “Görüldüğü gibi ‘2000 yıllık nefret’ söylemi hem dünyada hem de Türkiye’de yeni bir dönemeci almış görünüyor. Kadim Yahudi düşmanlığının kapitalizm ve küreselleşme karşıtlığı ile ilişkilendirilmesi, ABD’nin ve İsrail Devleti’nin bazı politikalarına duyulan antipati ile maskelenmesi, böylece neo-Nazilerden solcu Yahudi entelektüellere kadar geniş bir kesim arasında kullanılan dilin nüanslarını kaybetmesi, nihayet “Yahudilerin şeytanlaştırılması” işinin medya tarafından hem mistifiye hem de estetize edilmesi, modern iletişim araçları aracılığıyla bunların dünyanın en ücra köşelerine kadar ulaştırılması, durumu eskisinden vahim bir hale getiriyor”. (http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=62)
Türkiye'deki Alman siyasi dernekleri olarak, giderek artan biçimde bu tür Yahudi düşmanı savlarla karşı karşıya kalıyoruz: Bu argümanlar sadece bizi ve çalışmalarımızı değil, temas halinde olduğumuz kişilerin çalışmalarını da şeytanlaştırıyor. Bu şeytanlaştırma çabasının nedeni, ancak Türkiye'nin demokratikleşmesini destekleme yolundaki çabalarımız şeklinde açıklanabilir.
http://www.habervaktim.com/haber/347612/bu-da-alman-oyunu.html
http://www.analitikbakis.com/NewsDetailaspx?id=69431&name=Almanlar-Neyi…?
http://www.kanalahaber.com/haber/gundem/gezi-senaryosunu-alman-vakiflar…
http://www.haberhilal.com/haber-Bu-Da-Alman-Oyunu-33412/
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24575971.asp
------------------------------------------------------------------
Ulrike Dufner
Ulrike Dufner 1996'da Siyasal Bilimler, Tarih ve Türkoloji bölümlerinde doktorasını tamamladı. 2004'ten bu yana Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye temsilciliğini yürütüyor.