Türkiye’de son birkaç yıldır, kadına yönelik şiddet alanında, Bakanlık yapılanmasından hukuksal düzenlemelere kadar yeni bir dönem yaşanıyor. Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın (“Aile Bakanlığı”) kurulmasıyla başlayan bu dönem, 6284 sayılı yasa ve sonrasında Şiddet Önleme İzleme Merkezleri’nin (ŞÖNİM) örgütlenmesiyle devam ediyor. Tüm dünyada, kadına yönelik erkek şiddetiyle mücadelede sığınakların gerekliliği tartışılmaz bir nokta. Sığınaklar kadınların şiddet ortamından uzaklaşması ve güçlenmesi için gerekli geçici yerler olarak, kadınların temel, ekonomik hak ve özgürlüklerinin önünde engel teşkil eden erkek şiddetinin önlenmesi ve engellenmesi ilkesiyle kurulan yerlerdir. Sığınaklara ilişkin, “dayanışma”, “güçlenme”, “şiddetten uzak bir hayat kurma” kadın hareketinin erkek şiddetine karşı yürüttüğü politikaların sözüdür. 1987 yılında Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda düzenlenen Dayağa Karşı Yürüyüş, kadınların dayanışmasıyla feminist politika üreten Mor Çatı sığınağının kuruluşu aynı döneme tekabül eder. Kadın hareketinin politikası ve gücüyle sığınaklar konusunda pek çok hukuksal düzenleme yapılabildi. Bugün kadın hareketinin şiddet alanında sığınaklara ilişkin politik sözü, erkek şiddetinin yakıcılığını hasıraltı eden “konukevi” söyleminden, ŞÖNİM gibi yapıların hayata geçirilmesiyle başkalaşarak kadının değil ailenin güçlendirilmesini esas alan yapıya karşı mücadelesi devam ediyor.
Türkiye’nin kamu kurumlarına bağlı ilk kadın sığınağı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) tarafından 1990’da açıldı. 2011 öncesine kadar, en yaygın sığınak faaliyeti SHÇEK tarafından yerine getiriliyordu. SHÇEK’lerin kapatılmasıyla bu faaliyet Aile Bakanlığı’na geçirilmiş oldu. Kamu kurumlarına bağlı sığınakların yanı sıra, belediyeler ve Mor Çatı gibi bağımsız kadın örgütleri de sığınak faaliyeti yürütebiliyor. ŞÖNİM’lerin hayata geçmesiyle, sığınakların hukuksal ve idarî yapısı, bundan sonraki işleyişleri belirsizleşiyor.
Aile Bakanlığı ve teşkilatlarıyla “kutsal aile” yeniden
2011’e kadar, Kadından Sorumlu Bakanlık Devlet Bakanlığı’na bağlıydı. Bakanlığın adında “kadın” olması kadınların politik talepleri ve mücadelesi sonucuydu. Mesele sadece bir kelimenin eklenmesi ya da çıkarılması değil, politik bir algının yerleştirilmesidir. Bakanlığın adının Kadın Bakanlığı değil Aile Bakanlığı olması hükümet içindeki bu birimin politik sözünden ajandasına kadar her konuya sirayet eden belirleyici bir etkendir. Kadın hareketi 2011’den bu yana, her oluşum ve toplantıda, “Kadın ve Eşitlik Bakanlığı” talebini dile getirmektedir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kurulması bugüne kadar kadın meselesine dair kurumların lağvedilişi ve yerine ikame edilen “aile” algısı, sadece Bakanlık adının değiştirilmesinde değil, aile irşat bürolarından, aile danışmanlıklarına, aile avukatlığından, aile sağlık merkezlerine uzanan bir teşkilat yapısında kendini göstermektedir. Böylelikle, kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, yönetmelikler, yani hukuk araçlarıyla aile bir devlet kurumu haline getiriliyor.
Bu süreçte kurulan ŞÖNİM’ler ise kadınların şiddetten korunmasına değil, ailenin korunmasına hizmet eden aile kurumları silsilesine eklenen merkezlerden biri.
Aile Bakanlığı’nın ilk gündemlerinden biri, 4320 Sayılı Kanun’un değiştirilmesi oldu. Bakanlık alanda çalışan kadın örgütlerine de çağrı yaparak yeni kanun hazırlıklarını birlikte yapmak istediklerini ifade etti. 2012’de yürürlüğe giren ve ŞÖNİM’lerin ilk düzenlendiği 6284 Sayılı Kanun’da1 şiddet alanında çalışan kadınlar –pek tabii- bu yasa çalışmalarına katılıp kadından yana pek çok düzenlemenin yürürlüğe girmesi için mücadele etti. Yasa komisyonlarda, TBMM’de kırpılarak ve/veya ailenin korunmasına hizmet eden düzenlemeler eklenerek yürürlüğe girdi. 6284 Sayılı Yasa’nın, polislere verilen yetkinin nasıl kullanıldığından, yasanın erkek şiddetine karşı mücadeleden çok erkeklerin faydalandığı cinsiyetsiz bir yasa haline gelmesinden kaynaklı sorunları başlı başına bir yazı konusu olacak kadar kapsamlı.
ŞÖNİM’lerin kuruluşu
ŞÖNİM’ler 6284 Sayılı Yasa’da “Merkezlerin Kurulması, Destek Hizmetleri ve Kurumlararası Koordinasyon” başlığı altında düzenlenmiştir. Aynı maddede, ŞÖNİM’ler “şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik destek ve izleme hizmetlerinin verildiği, çalışmalarını yedi yirmidört saat esasına göre yürüten” merkezler olarak tarif ediliyor. Devam maddelerinde ŞÖNİM’lerin görevi özellikle, yasa kapsamında koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik izleme yapılması ve destek hizmetlerinin verilmesi olarak tanımlanıyor.
Yasanın hazırlandığı dönemdeki tartışmalardaysa, şiddete uğrayan kadınların karakol, adliye, hastane gibi birden fazla kuruma başvurusunun koordine edilmesiyle kadınların bu süreçte ikincil mağduriyetlere maruz bırakılmaması 7/24 faaliyette bulunacak koordinasyon biriminin en önemli varlık gerekçesi olarak sunuldu. Koordinasyonun yanı sıra, gizlilik ilkeleri dahilinde, şiddete ilişkin verilerin toplanması ve istatistik bilgisinin çıkarılması gibi faaliyetler de bu merkezlerin görev tanımında dile getirildi. 6284 Sayılı Yasa’nın 8 Mart 2012’de yürürlüğe girmesiyle ŞÖNİM’ler de pilot uygulamayla hayata geçirildi.
Kadınların birden fazla kuruma başvurusunda bir koordinasyonun ve kadına yönelik şiddet alanında veri toplanmasının gerekliliği nedeniyle bu yapılanmanın önemli bir gelişme olduğu düşünülebilir. Ne var ki, ŞÖNİM’lerin kurulmasının, 1990’dan bu yana kadına yönelik şiddet alanında ekonomik ve sosyal hizmetlerin sunulmasından sorumlu, ciddi bir altyapıya sahip SHÇEK’lerin lağvedilmesiyle eşzamanlı olması önemli sorunları beraberinde getirmiştir.
Merkezîleşen aile kurumunun bir aracı: ŞÖNİM
SHÇEK’lerin ortadan kaldırılmasıyla, on yıllara dayanan önemli bir örgütlenmenin yerini henüz sistematiği oluşturulmamış ŞÖNİM’ler aldı. Kadınların bu sürece dair ilk karşı çıkış gerekçesi SHÇEK gibi büyük bir yapılanmanın lağvedilişinin getirdiği boşluğun pilot uygulamayla kapatılamayacağı idi. Nitekim bu boşluğun pratikteki karşılığı şiddete maruz kalan kadınların temel hak ve özgürlükleri bakımından hak yoksunluklarıdır.
Hak yoksunluklarının yanı sıra, bu yeni kurumların devlet yapısı içindeki yeni idarî konumlarıyla aileyi güçlendirmek muradındaki merkeziyetçi devlet anlayışı perçinlenmektedir. Devlet kurumlarının idarî yapısı ve devlet aygıtı içindeki örgütlenmesi o kurumların pratikte nasıl çalışacağının en önemli belirleyicisidir.
Devletin Ankara’da örgütlü merkezî yapısına bağlı ve o yapının hiyerarşisine tâbi devlet kurumları olduğu gibi, kamu tüzel kişiliğine sahip ve merkezin hiyerarşisi dahilinde olmayan, kendi politikalarını belirleyebilme konumunda özerk, idarî vesayet dahilinde yapılanmalar da mevcuttur.
Bir devlet kurumunun merkezî yapının hiyerarşisine bağlı olması, kendi kamu tüzel kişiliği ve özerkliğinin olmaması, bürokrasiden kaynaklı aksaklıkların ve hantallıkların yanı sıra, politik olarak da merkezin ideolojisinden kopamayan ve o ideolojiyi, bürokratik süreçlerde yeniden üreten bir yapı olarak kurgular.
Aile Bakanlığı’ndan önceki uygulama olan SHÇEK’ler kendi kamu tüzel kişiliğini haiz, devletin hiyerarşisinden vareste, kendi özerklikleri dahilinde karar alabilme yetkisi olan kurumlarken, ŞÖNİM’ler doğrudan Aile Bakanlığı’nın hiyerarşisine tâbi illerde örgütlenen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğü’ne bağlı yapılar olarak hayata geçmiştir.2 Tam da bu noktada, tartışılması gereken en önemli konu bu idarî yapıdaki sorunsallaştırmadır. Kadın örgütleri tarihsel süreçte, şiddet gören kadınların şiddet ortamına yeniden dönmesine neden olan SHÇEK’lerdeki uygulamaları ve keyfî inisiyatifleri daima eleştirmiş ve buna karşı politik söz üretmiştir. Her ne kadar bir kurumun özerkliği zaman zaman keyfî uygulamaları beraberinde getirse de, bugün hükümetin -yani merkezin- ailenin korunması ve yüceltilmesine yönelik söylemi ve politik baskısı karşısında merkezin hiyerarşisi üzerinden aile ideolojisinin yeniden üretimi ŞÖNİM’lerin yol açacağı en önemli tehlike olarak karşımıza çıkmaktadır. Bundan böyle, ŞÖNİM’de çalışan bir memur merkezin talimatını yerine getirmek zorunda olup merkezin talimatı dışında hiçbir hareket alanı bulamamaktadır. Bu husus, hem bürokrasinin getirdiği hantallık ve bu hantallıktan kaynaklanan hak yoksunlukları hem de aile ideolojisinin merkezden alındığı haliyle tüm illere sirayet etmesini beraberinde getirecektir. Böylece, ŞÖNİM’e giden şiddete maruz kalan kadınlar aslında merkezde Başbakan, Bakan ailenin güçlendirilmesine ilişkin ne talimat veriyorsa aynı politik söylem ve bu söylemin pratiğe yansımasıyla karşılaşacaktır.
Bu yeni idarî yapı sadece ŞÖNİM’leri değil, aynı zamanda kadın hareketinin bugüne kadar mücadelesini verdiği sığınakları da kapsamaktadır. Nitekim yeni yönetmelik3 uyarınca, sığınakların ŞÖNİM’lere bağlı olması hukuksal olarak düzenlenmiştir. Bu hukuksal düzenlemeyle sadece devlete bağlı sığınaklar değil, belediyelerin ve Mor Çatı’nın sığınağı gibi bağımsız kadın örgütlerinin sığınakları da devletin sözünün üretildiği, talimatlarının geçerli olduğu hiyerarşik yapının bir parçası olan ŞÖNİM’lere hukuksal olarak bağlı hale getirilmeye çalışılmaktadır.
Kadına yönelik erkek şiddeti alanında sığınaklara dair politika yapan bağımsız kadın örgütlerinin oluşturduğu Kadın Kurultayı 16 yıldır, şiddete maruz kalan kadınların şiddetle mücadelesinde her kadının kendine özgü ihtiyaç duyduğu desteklerin tespit edilebilmesi için dayanışma merkezlerinin önemini vurgulamıştır. Fakat yeni hukuksal düzenlemeyle sığınakların ŞÖNİM’lere bağlanması ve sığınakların yapısı ve çalışmalarından tutun da hangi kadınların hangi sığınağa yerleştirileceğine ilişkin her türlü politika ve yetkinin ŞÖNİM müdüründe olması da(ya)nışma merkezlerinin şiddet alanındaki işlevini ortadan kaldırmaktan başka bir şeye hizmet etmemektedir.
Sığınakların ve da(ya)nışma merkezlerinin idarî olarak ŞÖNİM’lere bağlanmasıyla merkeziyetçi yapının hiyerarşik konumunun sığınaklarda ve da(ya)nışma merkezlerinde de yayılacağı ortadadır. Bu durum öncelikle, şiddete maruz kalan kadınların ihtiyaç duyduğu desteklerin kendi koşulları içinde değerlendirilmeyip merkezin talimatlarına – dolayısıyla bürokrasisine- tâbi kılınması gibi sorunları beraberinde getireceği gibi, ŞÖNİM’lerin bağımsız kadın örgütlerinin sığınak ve da(ya)nışma merkezi faaliyetlerini engellemesi anlamını taşımakta ve kadın örgütlerinin politikasına açıktan müdahaleyi de beraberinde getirmektedir.
Kadın hareketinin ŞÖNİM’e dair politik sözü
ŞÖNİM’lerin pilot uygulama olarak hayata geçmesiyle, kadın hareketi ŞÖNİM’lere karşı hem hukuksal yapıya hem de pilot illerdeki deneyim aktarımlarından hareketle fiilî sorunlara dikkat çekmek üzere Mor Çatı’nın organize ettiği Hukuk, Sosyal Politika ve Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Açısından ŞÖNİM’ler Çalıştayı’nda buluştu. Çalıştayda Türkiye’nin çeşitli illerinden bağımsız kadın örgütlerinden, belediyelerden yaklaşık 120 kadın ŞÖNİM’lerle ilgili bilgi ve deneyimlerini paylaştı. İki günlük çalıştayın sonunda, kadınlar ŞÖNİM’lerin idarî ve hukuksal yapısıyla, bağımsız ve özerk da(ya)nışma merkezi/sığınak faaliyetine müdahale teşkil eden ve kadın örgütleriyle belediyelerin sığınak ve da(ya)nışma merkezi çalışmalarında takdir hakkı bırakmayan yapılanmasına, kadınların ulaşamayacakları merkezden uzak yerlerde kurulmasına ve yeterli donanım ve personelden yoksun olarak, sistematiği ve standardizasyonu geliştirilmeksizin kurulmasına, kadınlarla birlikte erkeklere de hizmet verecek bir altyapının oluşturulmasına itirazlarını sonuç bildirgesinde dile getirdiler.
Sonuç bildirgesini bakanlıkla da paylaşan kadınlar İstanbul’da 8 Mart feminist gece yürüyüşünde “erkeklere hizmet veren şönim’ler erkek şiddetini önleyemez” pankartıyla yürüdü.
Son olarak, 16. Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kadın Kurultayı’nda, ŞÖNİM’lere ilişkin fiilî sorunlar tartışıldı. Mor Çatı ile birlikte alanda faaliyette bulunan pek çok kadın örgütünün şiddet nedeniyle başvuran kadınların deneyimlerine dayanarak yürüttükleri tartışmalarda, ŞÖNİM’lerin kolay ulaşılabilir yerlerde olmaması, yasanın bir yıldan uzun süredir yürürlükte olmasına karşın ŞÖNİM’lerin işleyişine, yapısına ilişkin yeterli düzeyde bilgilendirmenin yapılmaması, hâlâ yeterli sayıda deneyimli meslek içi personelin görevlendirmesinin yapılmadığı, başvurularda her kadının biricik şiddet yaşantısına uygun seçenekler yerine sunulan destek hizmetinin sadece birkaç kuruma yönlendirmekten ibaret olmasına ilişkin ortak görüşler paylaşıldı.4
Kadını birey olarak değil, aile içinde geleneksel rolüyle görmek; kadını, bedenini, emeğini, yaşamını kontrol etmek ve denetlemek için aileye hapsetmek elbette mevcut hükümete özgü bir politika değil, patriyarkanın ve cinsiyetçi tüm devletlerin hedefi. Mevcut hükümetin kendine has politikası bunu devlet kurumlarına ve teşkilat yapısına işlemesi, ŞÖNİM’ler gibi yapılar kurarak şiddetle mücadele ediyormuş görüntüsüyle kadının kamusal alandan silinmesi, özel alanda ailenin tahakkümü altına itilmesidir.
Kadına yönelik erkek şiddetini önlemek ve kadını şiddetten “korumak” devletlerin sorumluluğu, bu sorumluluk kapsamında uluslararası alanda akdedilen sözleşmelerle konulmuş yükümlülükleridir. ŞÖNİM gibi erkek egemen ideolojileri yeniden üreten ara kurumlara karşı kadın hareketi mücadelesini devam ettirecektir.
1 Türkiye’de şiddet alanındaki ilk yasa olan yürürlükten kaldırılan 4320 Sayılı Ailenin Korunması Hakkında Kanun’un adının “Ailenin Korunması” olması kadın hareketinin bu kanunu numarasıyla, 4320 olarak kavramsallaştırmasına neden olmuştur. Kadınlar her daim yasanın adına yönelik itirazlarını şerh olarak koymuştur. Yeni yasa kadın hareketinin itirazlarına rağmen, yine 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi adıyla çıkarılmıştır. Kadınlar adına itirazları nedeniyle bu kanunu da kanun numarasıyla ifade etmektedir.
2 662 Sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair KHK Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik
3 Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik
4 25 Kadın Basın Bildirisi, 16. Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı Sonuç Bildirgesi.
---------------------------------------------------------------------
Deniz Bayram
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Öğrencilik yıllarından bu yana Mor Çatı gönüllüsü. Mor Çatı’da şiddete maruz kalmış kadınlara hukuksal konularda destek sağlıyor. İstanbul Feminist Kolektif ve Kürtaj Haktır Karar Kadınların Platformu’nda yer alıyor. Feminist avukatlar ve aktivisitlerle kadın cinayeti ve cinsel saldırı davalarında politik dava takibi yapıyor. Uluslararası hukuk ve mekanizmaları alanında eğitim çalışmalarına ve Galatasaray Üniversitesi’nde yüksek lisansına devam ediyor.
--------------------------------------------------------------------
ŞÖNİM: Kadın dayanışma merkezlerinin işlevsizleştirilmesi
Kadına yönelik şiddetle mücadele alanının, özellikle de kadın dayanışma merkezleri ve sığınmaevlerinin gündeminde yer alan önemli konulardan biri de Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM). Kısa bir süre öncesine kadar “Özel Hukuk Tüzel Kişileri İle Kamu Kurum Ve Kuruluşlarınca Açılan Kadın Konukevleri Yönetmeliği” ile “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na Bağlı Kadın Konukevleri Yönetmeliği” olarak iki ayrı yönetmelik varken, 5 Ocak 2013 tarihli Resmî Gazete’de “Kadın Konukevleri’nin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik” yayımlanarak kabul edildi, böylece belediyelere, sivil toplum kuruluşları ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı tüm sığınmaevleri tek bir yönetmeliğe tâbi oldu.
Bakanlık bu yönetmeliği hazırlama amacını “Kadın Konukevleri’nin açılış, işleyiş, usul ve esasları, kadrosu ve denetiminin bir standarda kavuşturulması” olarak ifade etmiştir. Buna ek olarak görülüyor ki, kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmaları merkezî bir yapıya kavuşturulmak istenmekte ve bu merkezler de ŞÖNİM’ler olarak tanımlanmaktadır. ŞÖNİM’ler ilk olarak 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”da, “şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik destek ve izleme hizmetlerinin verildiği, çalışmalarını yedi gün yirmi dört saat esası ile yürüten merkezler” olarak tanımlanmıştır.
ŞÖNİM’lerin tek adım merkezi olarak işlevselleştirilmesi hedeflenmişti. Böylelikle, ŞÖNİM’e gelen bir kadın bundan sonraki tüm süreci (ifade verme, sağlık raporu alma, tedbir kararı alma, hukuksal destek, psikolojik destek, istihdam desteği veya yönlendirmeler gibi) ŞÖNİM’de başlatabilecek, böylece kadınların kurumlar arası gidiş gelişlerle tekrar tekrar travmaya maruz kalması engellenecekti. Ancak, pratikte edindiğimiz deneyimler sürecin böyle işlemediğini göstermiştir. Çünkü ŞÖNİM’lere biçilen görevlerin yerine getirilebilmesi için gereken yasal düzenlemelerin tümü gerçekleştirilmemiştir. Örneğin, emniyet görevlileri yasal olarak karakol dışında ifade alamayacaklarını belirttikleri için, kadınların ŞÖNİM’de ifadeleri alınamamakta ve kadınlar karakola yönlendirilmektedir. Aynı durum sağlık raporu için de geçerlidir. Sonuçta, kadınlar yine birçok kuruma giderek her seferinde olayı yeniden anlatmak/yaşamak zorunda bırakılmaktadır.
Bu durum yaşadığımız başka bir uygulamanın da eleştirisini gerekli kılıyor. Yasada bir zorunluluk olmamasına rağmen, ŞÖNİM’ler karakola başvuruyu sığınmaevi talebinin ön koşulu olarak işletmekte, böyle bir zorunluluğun olmadığı bilgisi kadınlarla paylaşılmamaktadır. Kadınların doğrudan ŞÖNİM’e yaptıkları sığınmaevi başvurularında dahi şikâyetçi olmak, adlî mercilere başvurmak isteyip istemediklerine bakılmaksızın karakola gitmeleri zorunlu tutulmaktadır. Bu durum kadının kendi kaderini tayin hakkının ihlâli anlamına gelmektedir. Deneyimlerimizden biliyoruz ki, maalesef birçok kadın karakol süreci nedeniyle sığınmaevi talebinden vazgeçmektedir.
Karakola başvurma zorunluluğu, aynı il içerisindeki sığınaklar arası nakillerde de söz konusu olabilmektedir. Çeşitli nedenlerle bir sığınmaevinden çıkan bir kadının bir başka sığınmaevine yerleşme sürecinde de zaman zaman tekrar karakol üzerinden ŞÖNİM’e başvuru yapması istenmekte ya da kadın ŞÖNİM’e gittiğinde karakola yönlendirilebilmektedir. Bunun gerekçesiyse, kadının çıktığı sığınmaevinde bir darba maruz kalmış olabileceği ve bununla ilgili önlemleri almak zorunda oldukları olarak ifade edilmektedir.
“Kadın Konukevleri’nin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik” sığınmaevine kabul edilen kadın ve çocuklarının ilk gözlemlerinin yapılması, tıbbî kontrol ve tedavilerinin sağlanması, psiko-sosyal ve ekonomik durumlarının incelenmesinden sonra sığınmaevine yönlendirilmesini, bu süreç tamamlanana kadar da, iki haftaya kadar, İlk Kabul Birimi’nde kalması gerektiğini belirtmektedir. Ancak, bunun böyle olmadığını, pek çok kadının belirttiğimiz incelemeleri/yönlendirmeleri yapılmadan doğrudan sığınmaevine yönlendirildiğini deneyimliyoruz.
6284 sayılı kanun ŞÖNİM’leri hem “şiddet mağduruna” hem de “şiddet uygulayana” yönelik hizmetleri veren birimler olarak tanımlamıştır. Her ne kadar yasa zorunlu haller dışında farklı birimlerde bu hizmetin sunulması gerektiğini söylese de, bu hizmetlerin aynı fiziksel ortamda verildiği bilinmektedir. Bir diğer soru ise, “şiddet uygulayan” ve “şiddet mağduruna” aynı çalışanın hizmet verip vermediğidir ki, maalesef ŞÖNİM’lerdeki personel yetersizliği bu hizmetlerin aynı kişi tarafından verildiği şüphesini güçlendirmektedir.
Konukevleri Yönetmeliği sığınmaevlerine kabulün yalnızca ŞÖNİM’ler tarafından yapılabileceğini belirtmiştir. Şu an ilki Bursa’da olmak üzere 14 pilot ilde ŞÖNİM uygulamasına geçilmiştir. Bursa’da tek kadın dayanışma merkezi olarak faaliyet gösteren Nilüfer Belediyesi Kadın Dayanışma Merkezi olarak, hâlâ dayanışma merkezimiz üzerinden Nilüfer Belediyesi Kadın Sığınmaevi’ne kabul yapmaktayız. Ancak, hemen hemen tüm pilot illerde kadın dayanışma merkezlerinin sığınak kabulü yapması fiilî olarak sonlandırılmıştır. ŞÖNİM’leri kadınları sığınmaevlerine yönlendiren tek birim haline getirmek kadınların sığınmaevlerine ulaşımını zorlaştırmakta ve kadın dayanışma/danışma merkezlerinin sayısının arttırılması yönündeki ulusal ve uluslararası kararların yok sayılarak kadın dayanışma merkezlerinin işlevsiz hale getirilmesi sonucunu doğurmaktadır. Kadın dayanışma merkezlerinin sayısının artması, kadınların şiddeti reddetmeleri ve başvurabilecekleri yakın merkezler olduğunu bilmeleri şiddetle mücadelede önemli bir noktadır. Ayrıca, kadın dayanışma merkezine sığınmaevi için başvurmuş bir kadının tekrar başka bir yere (ŞÖNİM’e) yönlendirilmesi, kadının daha ilk aşamada bürokrasiyle zorlayıcı bir yaşam olayına maruz kalması anlamına gelmektedir. Şiddete uğramış kadınların travmatik süreçleri göz önünde bulundurulduğunda kadınların yeniden güven ilişkisi kurmaları çoğunlukla uzun zaman almakta, kadınların sığınmaevine geçiş sürecine kadar birden fazla “yabancıya” yaşadıklarını anlatması her seferinde kadını yeniden travmatize etmektedir. Bu nedenlerle kadınların şiddetten uzaklaşabilmeleri, sığınmaevlerine veya kamusal haklarına ulaşılabilirliliğinin artması için her sığınmaevinin ilk başvurunun yapıldığı merkezler olarak da işlev gören danışma/dayanışma merkezi olması şartı getirilmeli ve uygulamaya sokulmalıdır.
ŞÖNİM’in bir şehirdeki tek merkez olması, özellikle de büyük şehirlerde, ulaşılabilirliği zorlaştıran bir unsurdur. ŞÖNİM’lerin kuruldukları fiziksel mekânların şehir içindeki merkezîliği ve bu anlamda ulaşılabilirliği çok önemlidir. Ancak biliyoruz ki, bazı pilot illerde ŞÖNİM merkezden çok uzakta ya da kadınların rahatlıkla gidemeyecekleri bölgelerdedir. Sonuç olarak, kadının evden çıkarak şiddetsiz bir hayata adım atması önünde bir engel daha konmuş olmaktadır. Sığınmaevlerinin/ kadın danışma merkezlerinin tek bir yönetmeliğe tâbi olmasının ve bu anlamda bir standardın oluşmasının gerekliliğine inanıyoruz. Fakat, Kadın Konukevleri Yönetmeliği’nde ŞÖNİM ile ilgili yapılan görev tanımları ve alanda yaklaşık iki yıldır yaşadığımız deneyimler göstermektedir ki, ŞÖNİM’lerle oluşturulmaya çalışılan merkezî anlayış kadına yönelik şiddetle mücadeleyi geriye düşürmektedir.
Kadın Konukevleri Yönetmeliği ŞÖNİM’lere, sığınmaevlerinin tüm iç işleyişlerine müdahale etme yetkisi tanımaktadır. Bu yetkiler arasında kadınların sığınmaevlerine giriş-çıkış saatleri, sığınmaevinde kalış sürelerinin uzatılması-sığınmaevinden çıkış, nakiller gibi aslında ancak sığınmaevinde kalan kadın ile sosyal çalışmacısı ve sığınmaevi ekibi tarafından tüm ayrıntıların dikkate alınarak belirlenebileceği kararlar yer almaktadır. Bursa özelinden yola çıktığımızda, ŞÖNİM’in ilk kurulduğu zamanlarda dayanışma merkezi üzerinden sığınmaevine kabul yapmamızla ilgili sorunlar yaşamış olmamıza rağmen şu anda ŞÖNİM’le işbirliği halinde çalışabilmekteyiz. Fakat bu, yasanın ŞÖNİM’lere sığınmaevlerinin iç işleyişine müdahale hakkı tanıdığı gerçeğini değiştirmemektedir. Sığınmaevlerinin özerkliği ŞÖNİM yöneticilerinin inisiyatifine ya da çalışma anlayışına bağlı olmamalı, yasal düzenlemelerle korunmalıdır.
Nilüfer Kadın Dayanışma Merkezi adına Neval Gündoğan
Nilüfer Kadın Dayanışma Merkezi 2004 yılından bu yana, şiddete uğrayan/uğrama riski bulunan kadınlarla dayanışma gösteriyor. Merkez, çalışmalarını kadınlara yardım etmek değil, şiddete karşı kadın dayanışması oluşturmak, birlikte mücadele etmek üzere sürdürüyor. Kadınlara, şiddetin sorumlusunun kendileri olmadığı, şiddetin hiçbir haklı gerekçesi olamayacağı vurgulanıyor; yapılabilecekler kadınlarla birlikte gözden geçiriliyor. Sığınmaevi desteği, psikoloji destek veriliyor; yasal hakları ve bunları nasıl kullanabilecekleri konularında bilgilendirme ve gerekli kurumlara yönlendirmeler yapılıyor.
Nilüfer Belediyesi Kadın Dayanışma Merkezi. Tel: 0224 452 82 13 – 14 Adres: Konak Mahallesi Konak Meydanı Meydan Apartmanı No:1 Daire:3 Nilüfer/BURSA