Alman Yeşiller Partisi eşbaşkanı Claudia Roth’la Almanya Türkiye ilişiklerini konuşuyoruz. Ulrike Dufner, Heinrich Böll Vakfı’nın Türkiye temsilcisi. Sabahleyin otelde birlikte Alman gazetelerini karıştırıyoruz. Ulrike, şaşkınlık içinde “Birinci sayfada PKK’lıların dağdan inişiyle ilgili haber yok” diyor. Sonra gazetelerin iç sayfalarına yöneliyor, orada da bu haber birçok gazetede yok.
İlginç değil mi? Almanya, Kürt sorunuyla en çok ilgilenen ülkelerden birisi değil miydi?
Bu nedenle iki ülke arasında ciddi sorunlar da çıkmamış mıydı? Claudia’yla birlikte Berlin’de konuşmacı olarak katıldığımız Heinrich Böll Vakfı tarafından düzenlenen toplantının konusu da ‘Türkiye’nin dış politikasındaki değişim’.
Yani son gelişmeleri konuşacağız.
Bu gelişmeleri konuştuğumuz Almanya’da medyanın, siyasetçilerin belki de kamuoyunun Türkiye’ye, ülkemizdeki tarihi önemdeki gelişmelere ilgisizliği bir paradoks değil mi? Bu soruyu Türkiye’yi çok iyi tanıyan Claudia Roth’a soruyorum. Roth’un cevabı özetle şöyle: “Çok uzun zamandan beri Almanya dış siyaseti geri plana atmış durumda.
Bizim koalisyon ortağı olduğumuz hükümette Yeşiller Partisi’nin liderlerinden Joschka Fischer Dışişleri Bakanı’ydı. Ondan sonra dış politika giderek önemsiz bir konu haline getirildi.”
Almanya’da şu anda hükümet kurma görüşmeleri sürüyor. Başbakan Angela Merkel’in partisi Hıristiyan Demokratlarla, Hür Demokrat Parti arasında önümüzdeki günlerde koalisyon kurulması bekleniyor. Merkel, başından beri Türkiye’nin AB üyeliğine karşı tutum alıyor. Daha önceki koalisyon ortağı Sosyal Demokratların itirazı nedeniyle Merkel hükümeti açıktan Türkiye’nin üyeliğe karşı çıkamamıştı.
Almanya’ya egemen olan hava, bugün geçmişe göre daha çok Türkiye’nin AB üyeliğine karşı. Bu isteksizlik mi Türkiye’deki gelişmelere medyanın ilgisizliğine neden oluyor diye sorduğumda, şu cevapla karşılaşıyorum: Evet bir nedeni bu. Çünkü Türkiye’deki demokratikleşme belli ki Almanya’daki iktidarın şu anda pek de derdi değil. Ayrıca Almanya iç siyaset girdabının içine girmiş durumda. Dünyada ne olup bittiğiyle doğru dürüst ilgilenmiyorlar ki, Türkiye’yle ilgilensinler. Dışarıda Afganistan’la ilgileniyorlar, çünkü orada askerleri var.
***
Aslında, bu sorun yalnızca Almanya’nın değil, Fransa’nın da sorunu. Avrupa Birliği’nin bu iki etkili ülkesi Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkarken, AB’yi de içine kapatan, AB’nin kuruluş ilkelerine aykırı hareket eden bir yöne sürüklüyorlar.
Almanya’da bu ilgisizlik sürerken, Türkiye’yi ziyarete gelen ABD’nin bir önceki döneminin Dışişleri Bakanı Colin Powell, son dağdan inişlerle birlikte ortaya çıkması muhtemel olan gelişmelerin, yalnız bölge açısından değil, dünya açısından da etkili sonuçları olacağını söylüyordu.
ABD’nin Obama yönetimindeki yeni vizyonu, AB’nin içi kapanmacı eğilimleri karşısında daha farklı ve daha etkileyici bir siyaset olarak ortaya çıkıyor. Obama, İslam dünyasına eski kamplaşmayı yumuşatmak istediğini söyleyen mesajlar yolluyor ve olumlu yeni bir iklim yaratmak istiyor.
Bu hedefleri için Türkiye’yi önemsiyor, Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini çözmesi noktasında
destek verdiği gibi, Kürt sorununun çözümü noktasında da Türkiye’yi teşvik ediyor.
Avrupa’da bir misyon daralması yaşanırken ABD daha vizyonlu bir ülke olarak bölgede öne çıkıyor. Bu nedenle Obama, Erdoğan’ı ABD’ye davet ediyor ve bölgeye ilişkin politikaları konuşmak istiyor.
Türkiye’nin dış politikası da iç politikası da en canlı dönemini yaşıyor. Ermenistan, İsrail, Irak, Suriye, İran hatta Yunanistan’la yeni ilişkilerin, daha kalıcı ilişkilerin yaşanacağı yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Bütün bunların Türkiye’yi bölgede daha etkin bir güç konumuna getirdiği da ayrı bir gerçek.
İster istemez bu değişim içerdeki gelişmeleri de birebir etkiliyor. Aslında içerdeki değişim
potansiyeli belki bir anlamda dışa yansıyor.
Dış politikayı şekillendiriyor.
Burada dikkat çekici olan Avrupa’daki kayıtsızlık. Bu kayıtsızlık ne gibi sonuçlar doğuracak? Claudia Roth’la şu noktada birleşiyoruz: Böyle giderse Almanya ve AB dünyadaki eski etkisini kaybedebilir, kendi kuruluş ideallerine aykırı bir biçimde içine kapanık bir siyasetle vizyonunu küçültebilir.
Türkiye’nin AB üyeliği tartışması giderek AB’nin geleceğine ilişkin bir yeni durum yaratıyor.
Oral Çalışlar'ın yazısı Radikal Gazetesinden alınmıştır. Orjinal haline ilgili linkten ulaşabilirisniz.