Dağ fare doğurdu. Yeni bin yıl ne Türkiye’de yaşayanlar ne de dünyanın kalanı için bir öncekinden müthiş farklıydı.
Galatasaray’ın UEFA zaferi ve AB adaylığı hariç. Ancak Türkiye’de o günlerde adını sıklıkla duyduğumuz bir şey tartışılıyordu: Kopenhag kriterleri.
Hoş, Türkiye Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerindendi. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü ve güçler ayrılığına ilkece bağlıydı. Ama Avrupa Birliği üyeliği fazlasını gerektiriyordu.
Avrupa Birliği, bir ihtimaldi ve sanıldığı kadar uzak değildi. Lâkin Türk Ceza Kanunu’nda idam cezasından evlilik dışı cinsel ilişkinin suç sayılmasına, Türkiye’nin o günkü gerçekleriyle dahi denkleşmeyen kalıntılar vardı. Dahası işkence devam ediyor, F tipi cezaevlerine karşı başlayan açlık grevleri ölüm oruçlarına evriliyordu.
Türkiye’nin AB üyeliği için başından bu yana çabalayan Heinrich Böll Stifung Derneği, o yıl İstanbul Barosu ile birlikte anayasa hukukçusu İbrahim Kaboğlu’nun yönettiği bir sempozyum düzenledi.
Sonraki yıllarda bu soyut hukuksal “insan hakları” kavramı, azınlıklardan cinsiyet kimliklerine, farklı etnisitelerden inanç gruplarına kadar, siyasal öznelerde somutlaştıkça tartışma alevlenecek, Türkiye zorlu ama besleyici bir sınavdan geçecekti.
1 – hbs İstanbul'un Gümüşsuyu'ndaki ofise taşınırken ödediği depozitonun belgesi. Bin 350 dolar, altı sıfır atılmadan önce, 899 milyon lira ediyormuş. O sırada ekmeği fiyatı 375 bin liraydı. (hbs) 2 – Kadına karşı şiddete karşı erken ve öncü bir önlem önerisi: Alo Şiddet Hattı. (Milliyet) 3 – İsmail Cem, 40 yıl sonra Yunanistan'ı resmen ziyaret eden ilk Türk Dışişleri Bakanı unvanını aldı. Dostluk rüzgarları, 99 depreminde komşunun uzattığı yardım elinin de yardımıyla uzun süre esecekti. (innoutworld.blogspot) 4 – Sonraki yıllarda insan hakları savunucuların yaşanan ihlalleri defalarca raporlardıkları “Hayata Dönüş Operasyonu” sonrası Ankara Ulucanlar Cezaevi. Burası 2006'da kapatıldı ve sonra müzeye dönüştürüldü. (AA/Ali Can Bulut)