Gazze yerle bir, uluslararası hukuk da

Başkandan

Gazze’nin yıkımı salt insani bir felaket değil, uluslararası hukukun da ihlali. Filistinlilerin kitlesel olarak sürülmesi tehdidi kapıda; şiddet daha da tırmanacak gibi duruyor. Almanya ve Avrupa Birliği, sahip oldukları tüm olanakları insan hakları için devreye sokmak zorunda.

Gazze’deki durum, İsrail’in 18 Mart’ta ateşkesi bozmasının yanı sıra Birleşmiş Milletler ve diğer kuruluşların insani yardım ulaştırmasını engellemesiyle dramatik biçimde kötüleşti. Gazze harabeye dönmüşken, İsrail ordusu ayaktaki son binaları buldozerlerle yıkmaya devam ediyor. 

Uluslararası hukuk uzmanları, bunun en azından bir savaş suçu olduğu konusunda hemfikir; insan hakları kuruluşları ve Holokost araştırmacıları ise soykırım ifadesini kullanıyor. 

Almanya, bu duruma son vermek için Avrupa Birliği ile birlikte harekete geçmeli.

Yiyecek yok, su yok, dağıtım noktalarına ateş açılıyor

Gazze Şeridi’nde insanlar açlıktan kırılıyor. Suya ve diğer temel ihtiyaçlara erişimleri yok; hastanelerin çoğu tamamen ya da kısmen yıkıldı, neredeyse tüm sağlık hizmetlerinden de mahrumlar. İsrail ordusunun saldırılarında siviller, bilhassa kadın ve çocuklar ölmeye devam ediyor. 

Yakıt tedariki tamamen durduruldu. Son rezervler de yakında tükenecek ve bu hayati tehlikelere sebep olacak. Sözde “Gazze İnsani Yardım Vakfı” (GHF) tarafından işletilen az sayıdaki yardım dağıtım noktasına yaklaşmaya cesaret edenler sık sık ateş altında kalıyor. İsim bir aldatmaca, sistem insani yardımın temel ilkeleriyle alay ediyor.

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, geçen hafta 600 bin Filistinlinin yıkılmış Refah kentinin harabeleri üzerine inşa edilecek bir “insani kentte” toplanacağını açıkladı. Güvenlik taramasından geçen Gazzeliler bu yerleşkeye girebilecek, ancak yalnızca başka ülkelere gitmek üzere çıkabilecek. 

Gözlemciler, çok sayıda Filistinlinin çaresizlik ve zayıflıktan bu düzenlemeyi kabul etmek zorunda kalacağını öngörüyor.

Savunma Bakanı 600 bin Filistinliyi toplama niyetinde

Bu temerküz ve sürgün planı, hem uluslararası alanda hem de İsrail'de – eski Başbakan Ehud Olmert de dâhil olmak üzere – büyük tepki çekti. Aralarında, Lahey’de Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’i soykırım davasında temsil eden Eyal Benvenisti’nin de bulunduğu 15 seçkin hukukçu, planı “açıkça yasa dışı” olarak nitelendirerek hükümeti vazgeçmeye çağırıyor. 

Ancak günler geçtikçe itirazlar yerini sağır edici bir sessizliğe, kasti bir kayıtsızlığa, şiddet dilinin ve siyasetinin usul usul içselleştirilmesine bırakıyor.

Almanya, 7 Ekim 2023 saldırılarının ardından İsrail’in bir devlet olarak var olma hakkını güçlü biçimde savunduğunu açıkça ortaya koydu. Ancak temel yükümlülüklerinden biri de uluslararası hukuka bağlılık. 

Alman federal hükümeti, İsrail’in orantılılık ilkesinin ağır ihlalini teslim ederek buna göre davranmalı.

AB ve Almanya görmezden gelmeyi sürdüremez

İnsanlık ve adaletin korunabilmesi için, Gazzelilerin uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler Şartı’nın gerektirdiği kararlılıkla korunması gerekiyor. Bu, hem Filistinliler hem de İsrailliler için barışçıl bir geleceğin tek yolu; çünkü biri olmadan diğeri ayakta kalamaz.

Almanya ve AB, sürgün planına karşı birlikte durmalı; ateşkesin sağlanması, BM öncülüğündeki eski yardım dağıtım mekanizmalarının ihyası, gerçek insani yardıma erişimin güvence altına alınması ve Filistin için siyasi bir perspektife erişilmesi için sahip olduğu tüm olanakları devreye sokmalı. 

Bu, bu ülküye her şeye rağmen sıkı sıkıya tutunan İsrail ve Filistinli sivil toplumun desteklenmesi de demek. 

Eğer gözlerimizi başka tarafa çevirmeye devam eder, öldürmelere, yerinden etmelere izin verirsek, uluslararası hukuk ve evrensel insan haklarına ihanet etmiş oluruz.