Şiddetli yağış ve seller, artık “yüzyılın taşkınları” diye anılan nadir afetler değiller. İklim değişikliği sel riskini artırırken, tampon bölgelerin eksikliği ve kentteki yüzey kaplamaları hasarı büyütüyor. Acilen mavi ve yeşil altyapı ile yeni bir yağmur suyu yönetimine ihtiyaç var.

2024 yılı tarihiln “yağmur yıllarından” biri olarak anılacak. Çünkü Avrupa’da sık şiddetli yağışlar ve seller meydana geldi. Örneğin Almanya. Yılbaşında Bremen ve Aşağı Saksonya’da, Pfingsten döneminde Saarland ve Rheinland-Pfalz’da, Haziranda Bavyera ve Baden-Württemberg’de, Eylülde ise Brandenburg’da taşkınlar yaşandı.
Aslında günlerce süren yağmurun ardından oluşan sel Avusturya, Slovakya, Çekya ve Polonya’yı daha şiddetli etkiledi. Geçtiğimiz yıl yaşanan ve Avrupa’daki en ölümcül sellerden biri olarak kayıtlara geçen İspanya’daki sel felaketinde 230’dan fazla kişi hayatını kaybetti. Artık, “yüzyıl taşkınlarından" değil, “taşkın yüzyılından" bahsediliyor.
İklim değişikliği yağmurları daha sık ve daha şiddetli hale getiriyor. Atmosfer fazla ısındığında daha fazla su buharı tutuyor, bu da nihayetinde yağış olarak yeryüzüne düşüyor. Tehlikeli olan yağmur değil, yağmurun getirdiği geniş su kütlelerinin akamaması, drenaj altyapısının kapasitesini kısa sürede zorlamaları oluyor. Yağışın süresine ve yoğunluğuna bağlı olarak önce küçük dere ve nehirler taşıyor, sonra da büyük su kütleleri de taşkına neden oluyorlar. Barajlar, su tutma ve toplama havzaları bazen taşacak denli doluyor.
İnsan müdahalesi
Ne var ki, taşkınların boyutunda insan müdahaleleri düşünüldüğünden daha büyük rol oynuyor. Akarsuların ıslah edilmesi, dere yataklarının ve heyelan bölgelerinin yapılaşmaya açılması arazideki doğal su tampon bölgelerini yok ediyor ve suyun kontrolsüz yayılmasına neden oluyor. Şiddetli yağışlar ufak eğimlerde bile toprak kaymasını tetikleyebiliyor. Büyük heyelanlar daha çok dağlık bölgelerde görülse de, yamaçlardaki ağaçların kesildiği her yerde toprak kelimenin tam anlamıyla kaymaya hazır oluyor.
Su kıtlığı aslında en yıkıcı etkilerini dünyanın en kurak bölgelerinde gösteriyor. Buralarda aşırı kullanıma da bağlı olarak kuruyan toprak kısa sürede büyük su miktarını ememiyor. Aynı zamanda bu bölgelerde altyapı ve drenaj sistemleri de genellikle yetersiz ya da hiç yok. Ayrıca yerleşim yerleri genellikle nehir kenarlarında veya sel bölgelerinde yer alıyor.
Bu durumun trajik bir örneği, 2023 sonbaharında Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da Daniel Fırtınası’nın yol açtığı şiddetli yağış ve seller oldu. Libya’da bir barajın çökmesi sonucu 4 binden fazla insan öldü, 40 binden fazla insan yerinden oldu. Türkiye’de İstanbul ve Kırklareli'ni de fırtınada sekiz kişi hayatını kaybetti.
Ağustos 2021’de Batı Karadeniz’de yaşanan aşırı yağış ve sel felaketi de 80’den fazla can kaybına neden oldu, özellikle yol, köprü ve altyapı sistemlerine zarar verdi ve 300 milyon dolar civarında maddi hasara yol açtı. Mart 2023’te Türkiye’nin güneydoğu bölgesinde etkili olan ve özellikle Adıyaman ve Şanlıurfa illerini etkileyen aşırı yağış sonucu meydana gelen sel ve su baskınlarından en çok evsiz depremzedeler etkilenirken, 20’den fazla kişi hayatını kaybetti, 2000’e yakın binada ağır hasar meydana geldi.
Sel sonrası toparlanma en az 20 yıl sürüyor
Şiddetli yağış ve sel, malvarlıklarına da büyük zarar veriyor. Bunun sonucu olarak yurttaşlar ve altyapıya bağımlı çalışan işletmeler için yüksek maliyetler ortaya çıkıyor. Dünya Bankası verileri, etkilenen bölgelerin ekonomik çıktısının su kaynaklı felaketlerden sonraki yirmi yıl boyunca tam olarak toparlanamadığını gösteriyor.
Sel felaketine karşı alınabilecek en önemli tedbir bütüncül bir yağmur suyu yönetimidir. Bunun için yerel su dengesini ve su kaynaklarını koruyan ve taşkınlara karşı korumayı göz önünde bulunduran bir sistem kurulması gerekiyor. Doğal su yollarının muhafazası, sızdırma ve buharlaştırma yoluyla yağmur suyunun yerinde yönetilmesi ve su kaynaklarının ve kentsel gelişimin desteklenmesinde yağmur suyunun kullanılması şart.
Bunun için özellikle kentlerde daha fazla doğal su ve yeşil alana, yani mavi ve yeşil altyapıya ihtiyaç var. Mavi ve yeşil altyapı, doğa temelli çözümleri içeren, sürdürülebilir çevresel planlama yaklaşımına deniyor. Şehirlerin ve yerleşim alanlarının iklim değişikliğiyle mücadele, su yönetimi, biyolojik çeşitliliğin korunması ve yaşam kalitesinin artırılması gibi amaçlarla daha dirençli ve yaşanabilir hale getirilmesini hedefliyor. Mavi altyapı: Suyla ilgili doğal veya yapay sistemleri, yeşil altyapı da bitki örtüsüne dayalı doğal sistemleri ifade ediyor.
Bu altyapı sayesinde yüzey suları, yeraltı suları, yağmur suyu yönetimi ile kamusal ve özel mülkiyetteki yeşil alanlar birbirine bağlanabiliyor. Burada amaç, su yönetimi, kentsel planlama, yol ve açık alan tasarımı ile iklim uyumu önlemlerini birbiriyle bağlantılı hale getirmek.
Şiddetli yağışlara karşı kent sakinleri de birtakım önlemler alabilir. Şiddetli yağış beklentisi halinde pencere, kapı ve çatı açıklıkları kapatılmalı. Yeni binalarda zemin kat seviyesinde girişlerden kaçınan çözümler değerlendirilmeli. Küçük eşikler bile suyun bina içerisine veya daha alçakta bulunan açıklıklara girişini engelleyebiliyor. Bodrum merdivenleri ve aydınlatma boşlukları kenarları yükseltilerek korumaya alınıp, bir drenaj veya su tahliye sistemine bağlanabilir. Bahçenizde çakıl gibi sert yüzeylerle örtülü alanlar varsa buraların kaldırılarak yeşillendirilmesi yağmur suyunun yüzeyden hızla akıp gitmesini önlemeye veya yavaşlatmaya yardımcı olur.
Şiddetli yağış olaylarının gitgide daha sık yaşanacağını düşünürsek, taşkınlardan korunmak için şehir planlamasında ve su yönetiminde köklü bir düşünce değişikliği şart görünüyor.
Bu makale Almanca orijinalinden çevrilip Türkiye verileriyle güncellenerek oluşturulmuştur.
İlgili bağlantılar:
Almanya için 2021 İklim Etki ve Risk Analizi