Kuraklık

Arkaplan

2018-2020 kuraklık dönemi, artık Avrupa’da da kimsenin su kıtlığına karşı güvende olmadığının kanıtıydı. İklim değişikliği kuraklık riskini artırırken, "yeşil su", yani toprakta depolanan yağmur suyunun muhafazası göz ardı ediliyor. Peki sürdürülebilir su yönetimi nasıl sağlanabilir?

kuraklık

Almanya’da kuraklık mı? Kuraklığın eskiden sadece başka kıtaların başına geleceği düşünülürdü. Almanya’nın ılıman iklimi yakın zamana kadar yağışlı kışlar ve ılık yazların garantisiydi. Ancak 2018’den 2020’ye kadar süren kuraklık, bu bilgiyi sarstı. 

Üç yıl süren kuraklık, 18. yüzyıl ortalarından beri Avrupa’da yaşanan en kurak dönem olarak kayıtlara geçti. Leipzig’deki Helmholtz UFZ Enstitüsü’nden iklim modelleme uzmanı Oldrich Rakovec, son 250 yılda hiçbir kuraklığın bu kadar geniş bir alana yayılmamış olduğunu belirtiyor.

Türkiye de uzun vadeli analizlerle yorumlandığında, 2020’den bu yana son 50 yılın en belirgin kuraklık dönemini yaşıyor. 2024 Nisan ayında Türkiye’nin yaklaşık yüzde 70’i “şiddetli kuraklık” koşulları altında kaldı; yağışlar birçok bölgede mevsim normallerinin yarısına kadar düşerken, Karadeniz bölgesinde son 64 yılın en düşük yağış miktarı görüldü.

Kuraklık kavramı kamuoyunda genellikle yalnızca çöl ya da yarı çöl koşullarıyla ilişkilendiriliyor. Ancak bilimsel ölçütler topraktaki nemin uzun dönemli ortalamanın yüzde 20’sine düştüğü durumlarda kuraklıktan söz ediyor. 

İklim değişikliği kuraklıkların daha sık ve daha uzun süreli olmasına neden oluyor. Sıcaklıklar arttıkça daha fazla su buharlaşıyor, bu da toprağı kurutarak su emme ve tutma kapasitesini düşürüyor. Topraktaki nemin azalması ise daha derin toprak katmanlarına, yeraltı sularına ya da nehirlere ulaşan su miktarını azaltıyor.

Halihazırda kurak iklime sahip olan bölgeler iklim değişikliğinden kaynaklanan kuraklıktan da daha fazla etkileniyor. Akdeniz, Karayipler, Afrika ve Asya kıtalarının büyük kısmıyla Güneydoğu Avustralya bu bölgeler arasında.

Kuraklıkla su kıtlığının birçok etkisi dolaylı; genellikle hemen hissedilmiyor. Dahası büyük ölçüde sosyal, bölgesel ve iklimsel koşullara bağlı. Yoksullar, kadınlar ve çocuklar, yerli topluluklar, yaşlılar ve güvencesiz koşullarda yaşayan insanlar kuraklığın sonuçlarından daha fazla etkileniyor. 

Kurak günler 

Türkiye özelinde de düşük gelirli kırsal haneler, geçimini küçük ölçekli tarımdan sağlayan topluluklar, kadınlar ve çocuklar, yaşlılar ile mevsimlik ve güvencesiz işlerde çalışanlar, kuraklık ve su kıtlığı risklerine karşı en savunmasız gruplar arasında. Örneğin, 2023–2024 yıllarında Güneydoğu Anadolu’daki uzun süreli yağış eksikliği sonucu, bölgedeki yerel su kaynakları kurumaya yüz tuttu. Mardin, Diyarbakır ve Şırnak'ta bazı köylerde içme suyuna erişim dönemsel olarak kesintiye uğradı, küçük çiftçiler sulama suyu yetersizliği nedeniyle ciddi ekonomik kayıplarla karşı karşıya kaldı. Konya Ovası’nda yeraltı su seviyelerinin alarm verici düşüşe geçmesi, Konya Kapalı Havzası’nda obruk sayısının artmasına ve tarımsal üretimde azalmaya yol açarak, sıcak hava dalgaları sırasında özellikle yaşlıları ve çocukları daha savunmasız halde bıraktı.

Kuraklık yalnızca kuru yağışsız geçen dönemleri değil, suyun azlığı ve fazlalığı, iklim ve diğer süreçlerin etkileri ile insan, hayvan ve bitkilerin suya ihtiyaçları arasındaki karmaşık etkileşimleri yansıtır. Alman hükümetinin Küresel Çevresel Değişim Bilim Kurulu (WBGU), tatlı su kaynaklarının azalmasının nedenleri arasında yoğun tarım, çoğalan kentleşme, adaletsiz kaynak dağılımı ve endüstriyel süreçlerin sebep olduğu su kirliliğini sayıyor. 

asiri hava olaylari

Dosya: Aşırı hava olayları ve iklim

Aşırı yağışlar, kuraklık, sıcak hava dalgaları, fırtınalar ve orman yangınlarının şiddetleri ve sıklıklarının artmasının başlıca sebeplerinden biri iklim krizi. Aşırı hava olaylarına dair veriye dayalı ve anlaşılabilir bilgiler, korunma yöntemleri ve iklim krizine uyum sağlamak için çözüm önerileri bu dosyada.

Toplumsal olarak adil ve iklime dirençli bir su yönetimini savunan kurul, su tüketimini kalıcı olarak azaltmayı hedefliyor. Bunun yanı sıra, güvenilir ve vakitli bir şekilde kuraklık tahminleri yapılması ve kuraklık yönetim planları düzenlenmesi gerekiyor. Su rezervlerinin takviye edilmesi ve alternatif su kaynaklarının yaratılması gibi önlemlerle de riskin azaltılması öneriliyor. 

Birleşmiş Milletler ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) raporlarında Türkiye için önerilen politikalar arasında erken uyarı sistemleri, su tasarrufu teknolojilerinin yaygınlaştırılması, nadas yerine organik toprak örtüleri ve suyu toprakta tutan tarım teknikleri gibi doğa temelli çözümler, kırılgan gruplar için sosyal güvenlik desteklerinin artırılması yer alıyor.

Suyun yüzde 77'si tarımda kullanılıyor 

Günümüzde dünya genelinde tatlı su tüketiminin neredeyse yüzde 75’i tarıma harcanıyor. Su tasarrufu sağlayacak uygulamalar arasında hedefe yönelik sulama, malç veya bitki örtüsüyle toprak nemini muhafaza etme, uygun tarım yöntemleri ve su tasarrufunu teşvik eden mali destekler sayılabilir. Yerli, kuraklığa dayanıklı ağaçlar dikilmesi ve dayanıklı bitki türlerinin yetiştirilmesi gibi doğa temelli çözümler de su kıtlığına uyum sağlamaya yardımcı olacaktır. Şehirlerde ise kuraklık riskine karşı gölgelendirme elemanları, geçirgen yeşil yüzeyler, kent içi mikroklimayı düzenleyen uygulamalar ve kapatılmış olan kanalların ve dere yataklarının yeniden doğallaştırılması gibi önlemler alınabilir. 

Türkiye’de tatlı su kaynaklarının yaklaşık yüzde 77’si tarımda kullanılıyor. Konya, Şanlıurfa ve Aydın gibi tarımsal üretimin yoğun olduğu yerlerde Devlet Su İşleri ve Tarım ve Orman Bakanlığı destekli projeler damla ve yağmurlama sulama sistemlerinin kullanımını teşvik ederken kuraklığa dayanıklı nohut, mercimek ve arpa çeşitlerinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.

Yeşil su 

Bu önlemler genellikle “mavi su” olarak adlandırılan ve nehir, göl, baraj ve yeraltı sularında bulunan su kaynaklarına yönelik. İklim değişikliği ilerledikçe bu sular daha fazla buharlaşmaya maruz kalıyor. Küresel ısınma kontrol altına alınmazsa, bu “mavi su" rezervlerinin çoğu kelimenin tam anlamıyla buhara dönüşecek.

Bu nedenle “yeşil su” kaynaklarına daha fazla eğilmemiz gerekiyor. Yeşil su, toprakta bitkiler tarafından kökler yoluyla emilen ve dolayısıyla bitki örtüsünün yayılmasını sağlayan suya deniyor. 

Greifswald Üniversitesi’nden Sabine Schlacke, yeraltında depolanan bu suyun bir korunma konusu olarak ulusal ve uluslararası su hukuku kapsamına dahil edilmesi gerektiğini savunuyor. Yeşil suyun öneminin su yönetimi ve yetkili kurumlarca yeterince dikkate alınmamasını eleştiren Schlacke, çiftçilerin yeşil suyu koruma yönünde bilinçlendirilerek desteklenmesi gerektiğini söylüyor: “Esasen çiftçileri yeşil su bekçilerine dönüştürmeliyiz." 

Bunun için toprağı örten bitkiler yetiştirilmesi, toprağın daha az işlenmesi, yıl boyunca toprağın aktif şekilde kullanılması ve kurutulmuş bataklık ve sulak alanların yeniden doğal hallerine kavuşturulması gibi önlemler tavsiye ediliyor.

Bu makale Almanca orijinalinden çevrilip Türkiye verileriyle güncellenerek oluşturulmuştur.

İlgili bağlantılar

WBGU, “Isınan bir dünyada su” başlıklı rapor

UFZ Leipzig, Kuraklık Monitörü

Çevre Ajansı

Almanya Şehir ve Belediyeler Birliği

Almanya Federal Araştırma Bakanlığı