
İzmir, Hatay, Tekirdağ… Kaliforniya, Amazonlar, Sibirya… Orman yangınları ülke ve dünya genelinde insanları, biyolojik çeşitliliği ve iklimi tehdit ediyor. İklim değişikliği sebebiyle yangın sezonu uzuyor, yangın alanları genişliyor. Ormanlarımızı nasıl daha dayanıklı hale getirebiliriz? Yangın yönetimini neden baştan tasarlamalıyız?

Eylül 2024’te, ABD’nin Kaliforniya eyaleti Los Angeles şehrinde çıkan orman yangınları birkaç günde gitgide şiddetlenip kontrolden çıktı. İnsanlar öldü, binalar ve araçlar yandı, binlerce kişi evsiz kaldı, yüz binlerce kişi tahliye edildi. Kısa sürede patlama gibi yayıldığı için medyada bu yangınlara “canavar” yangın deniyor.
Kaliforniya’da sık yangın çıkmasının birçok nedeni var: Uzun süren kuraklık sık bitki örtüsüyle birleşerek, özellikle sonbaharda esen kuvvetli rüzgârlarla yangını körüklüyor.
Lakin 2024 yılında hiç de kurak olmayan bir bölgede, Amazon havzasında da son 20 yılın en şiddetli yangınları yaşandı. Dünyanın en geniş sulak alanı olarak bilinen Pantanal’da, kayıtlara girmiş en şiddetli yangınlar görüldü.
Türkiye’de de uzmanlar normalde yangın riski yüksek olmayan İç Batı Karadeniz Bölgesi ile Çorum ve Çankırı'nın kuzeylerinde orman yangınlarıyla ilgili sorun yaşanabileceğini, geçmiş yıllardaki uzun süreli kuraklıklardan kaynaklanan geniş alan kurumalarının bu tehlikeye işaret ettiğini ifade ediyor. Doğu Karadeniz gibi genellikle nemli ve serin iklimiyle yangın riski düşük kabul edilen bölgelerde bile, mevsim normallerinin üzerindeki sıcaklıklar ve yağışsız geçen “yalancı yaz” nedeniyle orman yangını riski ciddi biçimde artıyor. Bu bölgede Kasım ve Aralık aylarında yoğunlaşan yangınlar, iklim değişikliğine bağlı yağış rejimindeki düzensizlik, mevsim normalleri üstünde seyreden sıcaklıklar, uzun süren kuraklık, tarım öncesi ot temizliği için yakın anız ateşi ve rüzgâr gibi etkenler artık bu bölgelerdeki ormanları da tehdit ediyor.
İklim ve yangınlar
Orman yangınları sadece büyük maddi zarara yol açmakla kalmıyor; biyolojik çeşitliliğin kaybolmasına, toprak erozyonuna ve sağlık sorunlarına da sebep oluyor. İklim değişikliği ve orman yangınları birbiriyle yakından ilişkili: Artan sıcaklar ve aşırı hava olayları yangın riskini artırıyor; yangınlar sonucunda ise ormanlarda depolanan karbondioksit atmosfere salınıyor. Yerel hava kalitesi çöküyor, toprağın verimli üst tabakası yok oluyor, mikroorganizma kolonileri ölüyor. Ortamdaki su buharlaşıyor, yeraltı su kaynakları azalıyor.
Değişen iklim koşulları, yıl içinde yangın çıkma olasılığının yüksek olduğu süreyi de uzatıyor.
İklim değişikliğinden haliyle ormanlar da etkileniyor; yaz aylarında artan sıcaklar, ilkbahar, yaz ve sonbaharda ise azalan yağışlar gözleniyor. Bu da orman yangını riskini artırıyor.
Almanya’da her yıl yaklaşık bin orman yangını meydana geliyor. Bu yangınlar iklim, su kaynaklarının durumu, su döngüsü ve orman yapısına bağlı olarak bölgesel farklılıklar gösteriyor. Almanya’da özellikle kuzeydoğu, Aşağı Saksonya’nın bazı bölgeleri ve Basel ile Frankfurt arasındaki Ren Nehri havzasındaki Yukarı Ren Ovası yangına karşı yüksek risk taşıyor.
Türkiye’deki rakamlar Almanya’ya kıyasla çok daha vahim. Bilimsel verilere göre Doğu Akdeniz dünya üzerinde en hızlı ısınan bölgeler arasında. Türkiye, bu nedenle Portekiz ve İspanya gibi ülkelerle birlikte en yüksek yangın tehlikesine sahip ülkeler arasında yer alıyor. Orman Genel Müdürlüğü (OGM) verilerine göre, 2020-2024 yılları arasında yılda ortalama üç bin orman yangını çıktı, toplamda 220.000 hektara yakın orman alanı kül oldu. 2000’li yılların ilk on yılında yılda ortalama 2000 olan yangın sayısının, 2024 yılına gelindiğinde 4000’e yaklaşmış olması kaygı uyandırıcı.
Almanya Federal Çevre Ajansı’na (UBA) göre, 2023’te meydana gelen orman yangınlarının neredeyse yarısının nedeni belirsiz. Yüzde 40’ının ise kundaklama, kampçı ihmali, mangal kazası veya sigara izmaritinden kaynaklandığı saptanmış. UBA’ya göre 2023’teki orman yangınlarının sadece yüzde 2,5’u yıldırım düşmesi gibi doğal nedenlerden meydana gelmiş.
Türkiye’de de 1997-2022 arasındaki dönemde orman yangınlarının yüzde 46’sı, başta anız yakımı olmak üzere ihmal veya kaza, yüzde 9’u kundaklamaya dayalı olarak yaşanırken, sadece yüzde 11’i yıldırım gibi doğal nedenlerden kaynaklanmış. Yangınların yüzde 34’ünün nedeni tespit edilememiş olmakla birlikte, çoğunun insan kaynaklı olduğu düşünülüyor.
İnsan faktörü
Son dönemde orman yangınlarındaki artışın bir diğer sebebi de, kırsalda ormanla iç içe yaşamayı bilmeyen nüfusun artması olarak gösteriliyor. Yerleşim alanlarına yakın bölgelerde çıkan yangınların sorumlusu genellikle insanlar oluyor. İnsan kaynaklı sebepler arasında sadece kundaklama veya ihmal gibi “aktif” nedenler yer almıyor. Geçmişte orman köylüsü yanıcı otları yakacak olarak toplayarak yangını doğal yollarla önlerken, bugün yerleşim yerleri yakınında yer alan ormanlık alanlarda evler inşa edip buralarda yaşamaya başlayan insanların pek azı yangın konusunda yeterli bilince sahip.
İnsanlar arazileri de “kurutuyor”: Sulak alanlar kuruyor ve su dengesini bozuluyor. Almanya’da halen yaygın olan ve iğne yapraklı ağaçlardan oluşan monokültür ormanlar, yaygın yaprak döken ya da karma ormanlara göre çok daha hızlı yanıyor. Türkiye’de de orman alanlarının yaklaşık yüzde 48’i iğne yapraklı türlerden oluşuyor. Bu tür ormanların örtü yangını tiplerini tepe yangınına çevirme eğiliminde olduğu, yani yangının ağacın tepe kısmına kadar ulaşarak daha şiddetli yangınlara dönüşebileceği biliniyor. Türkiye’deki ormanların büyük kısmını oluşturan kızılçamlar, yüksek reçine oranı ve kolay tutuşma sebebiyle yangına aşırı yatkın. Son yıllarda bu ormanların kenarlarına servi gibi nispeten düşük yanıcılığa sahip ve rüzgâr perdesi görevi görebilecek ağaçlar dikilmesi öneriliyor.
Peki insan yerleşimlerinden uzak ormanlarda durum ne? Ekim 2024 tarihli bir araştırmaya göre, Alaska’dan Kanada ve İskandinavya’ya, oradan da Sibirya’ya kadar uzanan tayga ormanlarında ve ılıman bölgelerdeki yaprak döken veya karma ormanlarda çıkan yangınlar, 2012’den bu yana tropikal orman yangınlarından daha fazla karbondioksit salımına neden olmuş. Yani orman yangınlarının bir açıdan kuzeye kaydığı söylenebilir. Bu da iklim değişikliğiyle ilişkili, zira iklim değişikliği tropik bölgeler dışında kalan ormanlık alanlarda yangını kolaylaştıran hava koşulları –yüksek sıcaklıklar, kuvvetli rüzgârlar ve düşük nem– yaratıyor. Buna da zaten “yangın havası” deniyor.
Sağlıklı ormanlar karbondioksiti emip ağaçlarda, yapraklarda ve toprakta depolayan “karbon yutakları”; iklim değişikliğinin etkilerinin sınırlandırılması bakımından bu karbon yutakları hayati öneme sahip. Ne var ki, Zürih Federal Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Arthur Gessler’e göre, küresel orman yangınları yüzünden ormanların karbon depolama işlevi giderek zayıflıyor. İklim koruma amaçlı yeniden ağaçlandırma çalışmalarında artan yangın riskinin de göz önünde bulundurulması şart görünüyor.
Bu nedenle Gessler, güncel koşullara uyarlanmış bir yangın yönetimini savunuyor. Bu yöntem, ormanlarda çıkan yangınların, doğadaki yangın döngülerine göre, kontrol edilebilir sınırlar içinde mümkün olduğunca “doğal” halde yanmaya bırakılarak farklı yönetilmesini içeriyor. Fakat bu yöntemin yoğun yerleşim alanlarında kullanılması mümkün değil.
İlave yöntemler arasında kontrollü yangınlar, hedefli hayvan otlatma ve iklime dayanıklı ağaç türlerinin ve karışık ormanların yetiştirilmesi sayılabilir. Bu sayede arazinin işlevselliğini geri kazanması ve yangına karşı dirençli hale gelmesi sağlanabilir.
Bu makale Almanca orijinalinden çevrilip Türkiye verileriyle güncellenerek oluşturulmuştur.
İlgili bağlantılar:
Almanya Federal Çevre Ajansı – Orman yangınları hakkında
WWF – Küresel orman yangınları hakkında