Çıralı esnafı: “Doğa bizim geleceğimiz”

Röportaj

Çıralı’da küçük bir restoran işleten Yasemin ile Cemal, bu küçük kasabanın son 20 yıldaki hızlı ve kontrolsüz dönüşümüne birebir tanıklık ettiler. Onlara göre Çıralı'nın ihtiyacı olan fazla yol ya da otel değil, daha fazla ağaç. 

Okuma süresi: 6 dakika
cirali havadan görünüm
Teaser Image Caption
Bugün Çıralı sahilinde sıralanan otellerin büyük kısmı geçtiğimiz 20 yılda inşa edildi. Sahil, caretta carettaların doğal üreme alanı ve koruma altında.

Antalya kıyılarında bir otel, kulüp, tatil köyü ya da dev turizm işletmesince işgal edilmemiş bir yer bulmak o kadar zor olsa da birkaç iyi örnek var. Turizm gelirinin cazibesi elbette buraları da ıskalamadı, ama yapılaşmada çevre, kısmen de olsa gözetildi.  

Buralardan biri de Antalya’nın 80 kilometre batısındaki Çıralı. Portakal bahçeleri ve tarlalarla çevrili bu küçük yerleşim, sıklıkla alternatif ve ekolojik turizme model olarak gösteriliyor.

Çıralı dev tesislerden uzak kalabilmiş olmayı yerel halkının çabalarına, protestolara, çevreci inisiyatiflere ve çevre koruma bilincinin yerleşmiş olmasına borçlu. Ancak buna rağmen, köyün hassas ekosistemi tehlike altında. 

Antik Olympos kentine ev sahipliği yapan bölge, aynı zamanda caretta caretta deniz kaplumbağalarının da üreme alanı. Bu doğal çevre ve arkeolojik mirasın korunması ile tarımsal üretim ve turizmin gelişmeye devam etmesi arasında kalıcı ve zor bir denge kurulması gerekiyor.

Çevresel tahribatı sınırlı bir turizm anlayışının benimsenmesinde, Çıralılıların farkındalığın mühim bir rolü var. Çıralı sahilinde küçük bir restoran işleten Yasemin'in, çevre meselesiyle ilgili ilk anıları şöyle:

“15 yaşındaydım. İngilizcemi geliştirmek için bir restoranda çalışıyordum. Farklı ülkelerden gönüllülerle orada tanıştım. Sahili ve deniz kaplumbağalarını korumak için uğraşıyorları. 25 yıl önceydi, doğa korumayla ilk temasım o zaman oldu. Sabahları sahili temizlediğimizi, öğle aralarında sohbet ettiğimizi hatırlıyorum. Yabancı gönüllüler ve yerel halk birlikte çalışırdı.”

Aslında başlangıçta, Çıralı'da da agresif turizm modellerine dönük bir ilgi vardı. Ancak yerel halk pansiyon işletmeciliğine çoktan başlamıştı ve Çıralı'nın korunması gerektiğini biliyorlardı. Nitekim bugün Çıralı’yı turistler için cazip kılan, doğayla koparmadığı bu bağ. 

Hayatının büyük bölümünü Çıralı’da geçiren ve halen köyde küçük bir dükkan işleten Cemal, Çıralı Ulupınar Çevre Koruma Kooperatifi’nin nasıl kurulduğunu bugün gibi anımsıyor. Kooperatif 24 yıl önce kurulmuş ve halen organik tarım, ekolojik turizm ve doğa koruma önlemleri alanlarında çalışıyor. 

Yerel halkın koruma iradesini gösteren bir diğer gelişme de 2012 yılında yaşandı. O dönemde, Orman Müdürlüğü’ne bağlı amatör futbol kulübüne Çıralı’da antrenman sahası tahsis edildiği ve bu alanın hızla bir turizm girişimcisine kiralandığı haberi yayıldı.[1]  Yasemin o günleri ve yaşadığı korkuyu “Çıralı’daki hayatımızın, Çıralı’nın ve aile işletmelerinin bittiğini düşünmüştüm” diye anlatıyor. 

Haber duyulur duyulmaz köylüler harekete geçti. Köy girişindeki köprüyü kapattılar ve oturma eylemi düzenlediler. O dönem Cemal de protestolara katıldı, Yasemin’in çiftçi babası da. Yasemin o günü şöyle anlatıyor:

“Köyün kadınları yöresel kıyafetleriyle geldiler, yoga matı yerine kilimlerini aldılar ve yolun ortasına sererek inşaat araçlarının geçmesini engellediler.”

Protestolar, yerel halkın yanı sıra bazı restoran çalışanları ve turistlerin de katıldığı çok yönlü bir dayanışma örneğiydi. Nihayetinde, yoğun toplumsal baskı sonucu Orman Bakanlığı projeyi durdurdu.

Çıralı halkı doğa korumanın öneminin farkında, ama son yıllarda bu hedefle çelişen gelişmeler yaşandığı da bir gerçek. Uzun süredir Çıralı’da yaşayan Ankaralı Sibel, köyde yatak sayısı artarken kalitenin azaldığını belirtiyor. Sibel’e göre zaman zaman hijyen sorunları baş gösteriyor; özensiz tutumlar yaygınlaşıyor. Cemal de benzer bir uyarıda bulunuyor:

“Böyle devam ederse gelecekte Çıralı'da ciddi sorunlarla karşılaşacağız. En önemlisi de, hala bir altyapı kurulamadı çünkü hala bir imar planı yok.”

Yasemin Çıralı'nın adının sosyal medyanın etkisiyle yayılmaya başladığını ve gelen herkesin çevresel hassasiyete sahip olmadığını söylüyor:

“İnternet Çıralı’yı çok popüler hale getirdi ve bu beni ürkütüyor. Bu yıllarda bir eşikteyiz. Daha fazla misafiri kaldıramayız, aksi halde burası Kemer’e döner.”

Cemal ve Sibel’in dikkat çektiği bir başka mesele de, otel ve restoranların çevre bilinci olmayan ve liyakatsiz kişilerce işletilmesi. Cemal’e göre Çıralı'da yerel halk büyük ölçüde çevreye duyarlı turizmin öneminin farkında. Ama yine de bazı işletmelerin önceliği, kısa yoldan para kazanmak. Bu da bölgede işletme felsefesi ve öncelikler konusunda birlik sağlanmasına engel oluyor.  

Dahası, restoran sahipleri ve pansiyon işletmecileri belli kararlar alsalar da, büyük ölçekli planlama süreçlerine dail olamıyorlar. 2021’den bu yana, ana karar merci Kültür ve Turizm Bakanlığı.[2] Yasemin, Çıralı’nın geleceğine dair soruları yanıtlarken hazırlık aşamasındaki bir imar planından söz açıyor. Yolların genişletilmesini öngören planın taslağına göre, Yasemin'in babasının 100’den meyve ağacına ev sahipliği yapan bahçesi de kesilecek: 

“Acaba daha çok yola mı ihtiyacımız var, yoksa yaşamak için daha çok ağaca mı? Bu planları Ankara’da ve Kemer’de oturup hazırlıyorlar ama buradaki durumu bilmiyorlar.”

Bahçeyle ilgili yazdığı dilekçeler dikkate alınmamış. Yerel halkın karar süreçlerine dahil edilmemesi, bir istisna değil, adeta kural. Bu umursamaz planlama anlayışı karşısında Sibel tepkili: 

“Yerel yönetimler sadece kendi çıkarlarını düşünüyor ve Çıralı halkının dertlerini gözetmiyor. Her türlü ruhsatı dağıttılar; turizm belgelerinden içki ruhsatına kadar.”

Onu en çok rahatsız edenlerden biri de, mütemadiyen turizm yatırımı yapılmasına rağmen, bunun gerektirdiği altyapının, en basitinden uygun bir kanalizasyon sisteminin kurulmaması. 

Bütün bu olanlara ve yerel ekosistem üzerindeki baskıya rağmen, bu üç Çıralılı da turizmin getirilerini yok saymıyor. Her biri geçimini bu sektörden sağlıyor. Yasemin'e göre turizmin etkisi bundan da ibaret değil. Bölgede turizm, farklı kültürleri, bakış açılarını, yaşamları bir araya getirdi ve dostluklar yarattı: 

“Turizm bana iyi geldi. Öğrenciyken çalışıp para kazandım, bu sayede Ankara’ya gidip eğitim alabildim, İngiltere’ye gidebildim. Küçük bir köyde yaşarken eğitim masraflarını karşılamak kolay olmuyor. Bugün özgür ve bağımsız bir kadınsam, bunu turizme borçluyum.”

Peki Çıralı’nın geleceğiyle ilgili hayalleri neler? Sibel, Cemal ve Yasemin’in yanıtları benzer. Cemal, köydeki otel ve pansiyon sayısının azalmasını, işletme sahiplerinin daha nitelikli ve çevreye duyarlı olması için standartlar konmasını umuyor. 

Yasemin "yuva” diye adlandırdığı Çıralı için çokça dileğe sahip. O ve Sibel gelecek kuşakların kendileri gibi doğayla iç içe büyüyebilmesini istiyorlar. Bu nedenle köyün “yeşil ve mavi kalması, ilkbaharda portakal çiçeği kokması ve yapıların yatay olmasından” yanalar.

Yasemin'in umudu, imar planının yerel halkın fikirleri dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi. Bu arzunun gerçekleşmesi elbette daha etki gücü istiyor. Yasemin bu yüzden Çıralı’da muhtarlık hayalleri de kuruyor. Böylece köyünü daha çevre dostu bir yer hâline getirmeye daha fazla katkıda bulunabileceğini düşünüyor. Çünkü onun deyimiyle “doğa bizim geleceğimiz.”

Ancak o zamana kadar, Çıralı halkını ve yerel inisiyatifleri bekleyen yeni maceralar olacak gibi görünüyor. Her bir yeni yapılaşma girişiminde, tahrip edici müdahaleleri tespit edip karşılarına dikilme yükü yine yerel halkın omuzlarında olacak. Yasemin, mücadelenin geleceğiyle ilgili biraz kaygılı:

“Bu sefer Çıralı’nın yarısı yola çıkmaz diye düşünüyorum. Çünkü bir imar planı oluştuğunda, arazinin değeri artacak. Pansiyonlar ve kaçak yapılar yasallaşacak, şu anki gibi ruhsatsız kalmayacaklar. Bazıları bunun iyi bir çözüm olduğunu düşünebilir.”

Mevcut belirsiz ekonomik koşullarda, maddi güvenlik ve kazanç beklentisi çevreyi koruma arzusunun önüne geçebilir. Bunun gerçekten böyle olup olmayacağını zaman gösterecek. 

Bizi ilgilendiren gerçek şu: Ekonomik kaygılarla çevresel meseleler arasında doğal bir çatışma var. Kamu otoritesine düşen, yerel halkı böyle bir ikilem ve zor bir seçimle karşı karşıya bırakmamak.