Bu, olası tüm handikapları akılda tutarak, feminizmlerin hikayesine bütünsel bakabilmek için, Türkiye’deki feminizmlere dair bir kanon çalışması. Çünkü tıpkı dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de feminizmler renkli, çok sesli ve diri tartışmalara sahip.
New York Times gazetesinin 9 Mart 2018 sayılı nüshasının manşetinde o yılın İstanbul feminist gece yürüyüşü vardı. Tüm cadde mora boyanmıştı.
Morun farklı tonlarına, başka renklerle bir araya gelişine rağmen Türkiye ölçeğinde kadına yönelik şiddet, kürtaj yasakları, çocuk yaşta evlilikler ve son olarak İstanbul Sözleşmesi gibi konularda feministler bir araya gelmekte ve ortak mücadelede çoğu zaman mahir.
Şirin Tekeli’nin henüz 80’lerde belirttiği gibi reformist ve köktenci farklı yaklaşımlar farklı politik yöntemler getirse de bir yandan kadınların hayatlarını doğrudan etkileyen konularda feministler ortak bir bakışa ve yönteme sahip olma refleksleri de geliştirebildiler. (Tekeli, 2017:135)
Türkiye’deki feminizmler tartışmaları[1], feminizmin dert ve mücadele ettiği sorunlar çeşitlendikçe, diğer düşünce akımlarıyla ilişkileri arttıkça genişledi ve güncelliğini hep korudu.[2]
Bugünün feminizmini artık, farklı ve çeşitli feminist düşüncelerden oluşan dallara ve bu birbirinden çok farklı düşünceleri, yaklaşımları ortaklaştıran derin bir köke ve gövdeye sahip koca bir ağaca benzetmek çok da yanlış olmaz sanırım. Çünkü Francoise Collin’in Feminist Güzergah kitabında belirttiği gibi, farklılıklar, çeşitlilikler feminizme içkin. Haliyle feminizmin çoğulculuğuna, çatışmalarına rağmen içinde ortak bir söz ve eylem oluşturmak mümkün. (Collin, Kaufer: 2015) Bu farklılık ve ortaklıklar, aynı zamanda feministlerin ihtiyaçları, istekleri, talepleri, hayallerinin çeşitliliği ve canlılığıyla da ilgili.
Tek bir feminizm yaklaşımı olmadığı tartışmaları feminist hareketin[3] sözünün 1980’lerde yeniden duyulmaya başlandığı zamanlardan kısa süre sonra başladı. Gülnur Acar Savran’ın Feminizmler yazısının bu tartışmaların ilk yazılı metnini oluşturduğunu söyleyebiliriz. (Acar Savran: 1985) Yazıldığı dönemde eleştiriler de alan bu yazıdan bugüne neredeyse 40 yıl geçmiş durumda ve hem dünyada hem de Türkiye’de yazıda yapılan eşitlikçi, radikal ve sosyalist feminist ayrımlarının bir hayli ötesinde bir feminizmler listesinden ve tartışmalarından bahsetmek mümkün.
Bir kanon çabası
Olası tüm handikapları aklımızda tutarak feminizmlerin hikayesine bütünsel bakabilmek için, Türkiye’deki feminizmlere dair bir kanon çalışması yapmaya çalışalım.
Savran’ın yazısını milat kabul edersek, “tek bir feminizm yaklaşımı yok” tartışmaları, 1990’lardaki farklılık tartışmalarıyla hızla dallanıp budaklandı.[4] İlk tartışmalar, kadının ezilmesinin kaynağı nedir sorusunun etrafında dönüyordu. Batıdaki tartışmalarla örtüşecek şekilde liberal düşünce, aydınlanma ve modernleşmeyle feminizmin ilişkisine dair yürütülen tartışmaların liberal feminizmi tarif ettiği söylenebilir.
Liberal/eşitlikçi feminizmin hemen ardından yapılan radikal ve sosyalist feminizm ayrımları, kadının ezilmesinin kaynağının patriarka mı yoksa kapitalizm mi olduğu sorularının ve patriarka-kapitalizm arasındaki ilişkiyi sorgulayan tartışmaların etrafında dönüyordu. 1980 sonrası yeniden sesini duymaya başladığımız feminist hareketin çıkarmaya başladığı dergilerde bu tartışmaların yansımalarını görüyoruz.
İlk tartışmalar kendini radikal feminist olarak tanımlayan Feminist (1987-1990) dergi grubuyla kendini sosyalist feminist olarak tanımlayan Kaktüs (1988-1990) dergi grubu arasında cereyan etti. Ankara’daki ilk “bilinç yükseltme” grubu da olan Perşembe grubu ve bir iç yayın olan olarak çıkardıkları Yeter fanzini de tartışmalara dahil oldu; bu sınıflandırma ve tanımlara itiraz etti.
Sosyalist feminizm tartışmaları dönem dönem farklı mecralarda devam etti. 2000’lere geldiğimizde bu yaklaşımı sahiplenen Sosyalist Feminist Kolektif ve çıkardıkları dergi Feminist Politika, tartışmalara yeniden alan açtı.
Kadınların bir sınıf olup olmadığı ve kadın emeği üzerinden yürütülen tartışmalarla şekillenen maddeci feminizm yaklaşımı, 80’lerde Feminist ve Kaktüs, 1990’larda Pazartesi dergilerinde, 2000’lerde ise Amargi Kadın Akademisi ve Sosyalist Feminist Kolektif’in çıkardıkları yayınlarda sıkça feminist hareketin gündemine geldi.
Kendileri eski olsa da 1980’lerde iki feminizm yaklaşımının daha adını sıkça duyuyoruz. Biri, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren Kemalizm ve feminizm ilişkisi, laiklik, uluslaşma ve modernleşme süreçlerine odaklanan kadın-erkek eşitliliğini araçsallaştırarak düşüncesini oluşturan “Kemalist feminizm”. Diğeri ise 1920’ler, 1950’ler ve hatta 1990’larda devletin kadın hakları, kadın-erkek eşitliği ve toplumsal cinsiyete dair politikalarını ve yüzünü tamamen devlete dönen feminist yaklaşımı tarif eden “devlet feminizmi”. Cumhuriyetin kuruluş ve erken dönemlerinde bu iki yaklaşımın birbirinin yerine kullanıldığı görülse de sonrasında ayrıştılar.
Bir feminist yaklaşım olarak tanımlamak tartışmalı olsa da 1980’lerde feminist gündemin önemli tartışma başlıklarından biri “popüler feminizm” olur. Gazeteci ve yazar Duygu Asena ile Kim ve Kadınca dergileri daha çok liberal feminizmin sesi oldular. Ama aynı zamanda “ikinci dalga”nın ayak seslerini de orta sınıf kadınlara duyurdular. Duygu Asena’nın 1980’lerdeki feminist hareketi gözünü, kulağını kapamadan takip etmesi ve feminist söylem ve eylemlilikleri orta sınıf kadınlar için tercüme etmesi sonucunda, feminizm popülerleşmeye başladı.
90’lar ve çeşitlenme
1990’lara geldiğimizde ise feminist hareket içindeki eşitlik/farklılık ve kimlik tartışmaları feminist düşüncenin, feminizm yaklaşımlarının çeşitliliğini daha da artırdı. Bu durum 2000’lerde daha da çeşitlenerek devam etti. 1980’lerde feminizm içindeki ayrımların düşünsel/ideolojik/analitik bağlamlarda daha çok bir sistem eleştirisi yaparak ortaya çıktığı görülürken, 1990’lar ve 2000’lerde kadınlar arası farklılıkların (sınıf, kültür, inanç, etnisite, ırk, cinsel yönelim gibi) bu ayrımlara temel oluşturduğunu görüyoruz. Bu iki farklı tarz yol alışın da ortaya çıktıkları dönemlerin ruhunu, politik gündemini yansıttığını söylemek yanlış olmaz.
90’larda en çok konuşulan feminizm yaklaşımlarından biri Kürt kadın hareketinin feminizm yaklaşımı oldu. Kendilerini feminist olarak tanımlayan Kürt kadınların çıkardığı Roza ve Jujin gibi dergilerde yürütülen tartışmalar, 2010’lara geldiğimizde jineoloji kavramı ile adı konarak yapılmaya başladı. “Kürt feminizmi” olarak da adlandırılan jineoloji, Kürt kadınların kurduğu örgütlerde ve Jineoloji dergisinde tartışılmaya devam etti. Feminizme getirdikleri milliyetçilik, post kolonyalizm ve beyazlık eleştirilerinin, bugün de Kürt feminizminin temellerini oluşturduğunu söyleyebiliriz.
90’lar deyince aklımıza gelen diğer önemli feminist yaklaşım ise İslami feminizm. İslami feminizm, İslam ve feminizm ilişkisi ve bir aradalığının mümkünlüğü üzerine kurduğu tartışmalarla ortaya çıktı. Bu tartışmaların ayrılmaz bir parçası da modernleşme eleştirileri idi. 1980’lerde dünyada 1990’larda Türkiye’de dini kaynakların toplumsal cinsiyet perspektifiyle yeniden yorumlamasıyla adını duymaya başladığımız bu yaklaşım, Müslüman kadınların eşitlik mücadelesi olarak da tanımlanıyor. (Keleş, 2021) Türkiye’de bu yaklaşımı sahiplenen grupların başında Başkent Kadın Platformu, Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi, Havle Kadın Derneği ve Reçel-blog gibi kadın örgütlenmelerini sayabiliriz.
Anarko ve ekofeminizmler
2000’lerde ise en çok duyulan ve tartışılan feminizm yaklaşımlarının başında, feminist öznenin ne ve kim olduğuna dair bir tartışma başlatan queer ve trans feminizm geldi. 1990’lar sonu, 2000’ler başında sesini daha gür duymaya başladığımız LGBTİ+ hareketin cinsiyetleri, cinselliği daha fazla konuşturmaya başlaması ve heteroseksizm-feminizm ilişkisini kuvvetlendirerek ve daha görünür kılarak feminist harekete ve sola getirdiği eleştiriler, queer ve trans feminizmin kanona girmesine neden oldu. KAOSGL, Lambda İstanbul, Siyah Pembe Üçgen bu yaklaşımlara dair söylem ve eylemlilikleri gündeme getiren örgütlerin başındaydı.
Heteroseksizmi temel sorun haline getiren diğer bir yaklaşım ise lezbiyen feminizmdi. Venüs’ün Kızkardeşleri, Sappho’nun Kızları, Öteki-Ben ve Lezbifem patriarka ve heteroseksizm ilişkisi üzerine söz ve eylemlilik üreten lezbiyen feminist gruplar bu yaklaşımı sahiplendi. (Anıl, 2022)
1980’lerde daha çok bireysel olarak feminist kadınların dillendirdiği anarko feminizm de 2000’lerde daha görünür oldu. Amargi, Lambda İstanbul gibi feminist, anti-militarist ve queer yaklaşımlara sahip örgütlerde var olan anarşist feministlerin yürüttükleri tartışmalarla adını, sözünü daha çok duymaya başladığımız bir feminist yaklaşım haline geldi.
2010’lara geldiğimizde, geçmişi elbette daha eski olmakla birlikte ekolojik hareketin kapitalizmin doğa katliamlarına dair sesini iyice yükseltmeye başlaması ve türcülük tartışmalarının daha sık gündeme gelmesiyle ekofeminizm ve vegan feminizm de kanona dahil olmaya başladı. Nükleer ve termik santrallere, HES’lere, maden projelerine ve dahi Gezi parkının yıkımına karşı ortaya çıkan hareketlerin önemli bir parçası oldular.
Belki yine bir yaklaşım gibi tanımlamakta tereddüt edilebilecek ancak 2010’larda üstüne çokça konuştuğumuz feminist gündem başlığı olan dijital feminizmden de söz etmek gerek. Birbirinden çok farklı feminist yaklaşımlara sahip gruplar online örgütlenen kampanyalarla yeni bir feminist söz ve eylemlilik alanı yaratan dijital feminizmi pratik etmeye başladı.
Paralel şekilde hashtag feminizmini de eklemek lazım. Hashtag feminizmi de yeni feminist politika yapma biçimlerine, yöntemlerine dair yeni açılımlar sunmaya çalışıyor. #direnkahkaha, #kadınkatliamıvar, #sendeanlat, #BenimBedenimBenimKararım, #BacaklarınıTopla gibi feminist hashtag’ler feminizmin hem sesini duyurmasını hem örgütlenmesini güçlendirdiği araçlar olarak bugünlerde karşımıza sıkça çıkıyor. Her ikisi de dijital iletişim araçları ve sosyal medya platformları ile feminist sözün ve eylemliliğin uzamını genişletiyor.
Yazıda sona geldik. Bu yazı sınırına sığdırmaya ve oluşturmaya çalıştığım kanona dönüp baktığımızda feminizmlerin çok sesliliği tartışmalarının beslendiği temel eksenleri şöyle sıralayabiliriz: Eşitlik/farklılık, evrensellik/yerellik, kamusal/özel alan, cinsiyet/cinsellik[5].
Sadece bu ikiliklerle çerçevesinde düşündüğümüzde feminizmin tahayyüllerini, sözünü, eylemlerini ve yöntemlerini darlaştırmamak mümkün değil. Ancak bu ikiliklerin ötesine bakarsak, tüm bu ikilikleri bir arada düşünürsek feminizme daha bütünsel ve derinlikli bakma şansını yeniden yakalayabiliriz.
Bu ise bize kurtuluş perspektifine sıkışmadan özgürleşme perspektifine geçme imkanı tanır ve dikkat: Umut içerir!
Kaynaklar
Acar Savran, G. (1985). Feminizmler, YAPIT, Sayı: 9, s. 5-25
https://kasaum.ankara.edu.tr/wp-content/uploads/sites/34/2023/08/yapit-09.pdf
Acar Savran, G. (2001). Feminizmin İklimleri (Teoride Aşılabilir mi?), Defter Dergisi, Sayı: 44, s.33-69
Acar Savran, G. (2002). Özel/Kamusal, Yerel/Evrensel: İkilikleri Aşan Bir Feminizme Doğru, Praksis Dergisi, Sayı:8, s.255-306
https://www.praksis.org/wp-content/uploads/2011/07/008-09.pdf
Acar Savran, G. (2013). Feminizm, ???
https://www.sosyalistfeministkolektif.org/web-yazilari/feminizm/feminizm/
Adak, S., & Çağatay, S. (2023). Revisiting feminist historiography on women’s activism in Turkey: beyond the grand narrative of waves. Women’s History Review, 32(5), 723–744. https://doi.org/10.1080/09612025.2023.2198107
Anıl (2022). Lezbiyen Feminizm, ???
https://feministbellek.org/lezbiyen-feminizm/#
Benhabib, S. vd. (2008). Çatışan Feminizmler, Metis Yayınları: İstanbul
Bora, A. (1996). Kadın Hareketi Nereden Nereye?, Birikim Dergisi, Sayı 83, s.39-41
Bora, A. (2004). Feminizm: Sınırlar ve İhlal İmkanı, Birikim dergisi, Sayı184-185, S.106-112
Bora, A. (2011). Feminizm Kendi Arasında, İletişim Yayınları, İstanbul
Bora, A. (2022). Feminizmin “Dalgalar”ı, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 10: Feminizm, s.506-511, İletişim Yayınlar: İstanbul
Collin, F., Kaufer, I. (2015). Feminist Güzergah, Çev. Gülnur Acar Savran, Dipnot Yayınları: Ankara
Diner, Ç. and Toktaş, Ş. (2010). 'Waves of feminism in Turkey: Kemalist, Islamist and Kurdish women's movements in an era of globalization', Journal of Balkan and Near Eastern Studies, 12: 1, 41 — 57
https://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/19448950903507388
Donovan, J. (2001). Feminist Teori, İletişim Yayınları: İstanbul
Keleş, Ş. Z. (2021) İslami Feminizm
https://feministbellek.org/islami-feminizm/
Özdemir, E. (2020). 1980'ler Türkiye feminist hareketinde örgütlenme tartışmalarına karşılaştırmalı bir bakış: Feminist ve Kaktüs dergi örnekleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi
Saygılıgil, F. Ve Berber N. (2020), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 10: Feminizm, İletişim Yayınları: İstanbul
Sayılan, F. (2023). Feminizm ve Feminizmler, ???
https://www.birgun.net/makale/feminizm-ve-feminizmler-486018
Tekeli, Ş. (2017). Feminizmi Düşünmek, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları: İstanbul
Tong, R., Botts, T. F. (2021). Feminist Düşünce, Sel Yayıncılık: İstanbul
[1] Bu yazı da dün ve bugün Türkiye’deki feminizmler tartışmalarına dair kısa bir giriş yaparken feminizmleri ayırmaktansa kendi arasındaki ilişkileri, bağlantıları, odaklandığı farklı sorunları anlamaya çalışmak ve feminizmlerin diğer düşünce akımları ile yakınlıklarına, uzaklıklarına göz atmak amacıyla yazıldı. Dünyada olduğu gibi artık Türkiye’de de feminizmler tartışması kısa bir internet sitesi yazısının sınırlarını hayli aşacak genişliğe ve niteliğe sahip. Bir konuyu, meseleyi anlamanın, ona dair fikir sahibi olmanın ilk adımları için kavramlar, tanımlar, dönemleştirmeler ve sınıflandırmaların işimizi kolaylaştırdığı açık. Ancak bu kolaylaştırmaların anlam dünyamızı sınırlandırdığı, daralttığı da. Aynı şey feminizm için de geçerli, bahsi geçen sınıflandırmaların feminist düşüncenin zenginliğini, iç içeliğini, yaygınlığını, kendi arasında ve diğer düşünce akımlarıyla ilişkiselliğini derinlikli ve bütünsel görmemizi engellediğini görebiliyoruz. Bu meseleye dair geniş bir eleştirel literatürün var olduğunu düşünürsek, üstünden çok da kolay atlayamayacağımız bir durum olduğunu da belirtmek lazım. Dalgalar ve dönemleştirmelere ilişkin tartışmalara dair Türkiye’deki literatürden iki leziz yazıyı burada paylaşmak isterim. Biri Sevgi Adak ve Selin Çağatay’ın kaleme aldığı “Revisiting feminist historiography on women’s activism in Turkey: beyond the grand narrative of waves” makalesi, diğeri de Aksu Bora’nın Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce- Feminizm Cildi için kaleme aldığı “Feminizmin “Dalgalar”ı” yazısı.
[2] Aralarındaki farklı düşünce ve eylemlilik halleri, süreklilik ve kopuşların varlığı, her dönemin kendilerine has düşünceleri, eski düşüncelerle vedalaşması ya da daha eskileri hatırlaması feminizmlerin tarihsel yolculuklarının da çizgisel bir akışa sahip olmadığını gösteriyor.
[3] Metin içinde kullanılan hareket kavramı çoğul anlamda kullanıldı.
[4] 1990’lara geçmeden hemen şunu tekrar hatırlatmakta fayda var. Pek tabii eşitlikçi/liberal, radikal, sosyalist, Kemalist ve devlet feminizm ayrımları ortaya çıktıkları dönemle sınırlı bir ömre sahip değiller. Hala bugün bu yaklaşımlara sahip olduklarını söyleyen kadın örgütleri, grupları ve dahi bireysel olarak bağımsız feminist aktivistler olduğunu ve tartışmaları devam ettirdiklerini belirtmek lazım.
[5] Bu tartışmaların Türkiye ayağında, dostluk ve yoldaşlığı düşüncelerini birbirleriyle ve tüm feministlerle paylaşırken unutmayan Gülnur Acar Savran ve Aksu Bora arasındaki tartışma metinlerini çok tavsiye ederim. Birinci yazı Gülnur Acar Savran’ın Defter Dergisi 44. Sayıdaki Feminizmin İkilemleri (Teoride Aşılabilir mi?), ikinci yazı Aksu Bora’nın Defter Dergisi 45. Sayıdaki “Bizi Bu Fark Yaraları Öldürür”, üçüncü yazı Praksis Dergisi 8. Sayıdaki Özel/Kamusal, Yerel/Evrensel: İkilikleri Aşan Bir Feminizme Doğru ve dördüncü yazı Aksu Bora’nın Birikim Dergisi 184-185. Sayıdaki Feminizm: Sınırlar ve İhlal İmkanı yazıları.