21. yüzyıla uygun bir para ve ekonomi düzeni için: Bretton Woods, yeniden

Bildiri

Bretton Woods Konferansı’nın 80. yıldönümünde, değişen küresel gerçekleri ve yaşadığımız sorunları dikkate alarak, uluslararası ekonomi ve finans düzenine ilişkin ortak kuruluşlarla birlikte sekiz kritik alanda reform öneriyoruz.

Okuma süresi: 13 dakika
Teaser Image Caption
Birleşmiş Milletler himayesinde yeni bir Bretton Woods Konferansı düzenlenmesi çağrısında bulunuyoruz.

Bu bildiriyi aşağıdaki kurumlar birlikte hazırladı: 

  • İktisadi Adalet Enstitüsü (Institute for Economic Justice) (Güney Afrika)
  • Sosyal ve Ekonomik İlerleme için Merkez (Centre for Social and Economic Progress) (Hindistan)
  • Sürdürülebilir Finans için Merkez (Center for Sustainable Finance), SOAS, University of London (Birleşik Krallık)
  • BRICS Politika Merkezi (Brezilya)
  • Boston Üniversitesi Küresel Kalkınma Politika Merkezi (Global Development Policy Center) (ABD) ve
  • Heinrich Böll Vakfı (Almanya)

1944 yılının Temmuz ayında, makroekonomik istikrarın sağlamlaştırılması ve İkinci Dünya Savaşı’nın açtığı yaraları sararak Avrupa’nın dağılmış ekonomisinin iyileştirilmesi amacıyla, 44 ülkeden delegenin katılımıyla, uluslararası para ve finans sistemine yönelik olarak savaş sonrası bir düzen kurmak üzere New Hampshire’daki Bretton Woods’ta Birleşmiş Milletler (BM) Para ve Finans Konferansı düzenlendi.

Konferans sonu imzalanan Bretton Woods Anlaşması’yla ABD doları ve sermaye denetimi etrafında sabit, fakat ayarlanabilir bir döviz kuru sistemi oluşturuldu. Dünya Bankası ile Uluslararası Para Fonu (IMF) kuruldu.

Sabit döviz kuru sistemi 1970’lerin başında ortadan kalksa, sermaye denetimleri de 1980’ler ve 90’lardan bu yana gitgide esnetilse de, mevcut küresel para ve finans sistemiyle bu sistemi yöneten kurumlar halen Bretton Woods Konferansı’nın sonuçları etrafında şekillendiriliyor. Borç alanlar ile borç verenler arasında asimetrik bir düzen yaratan bu hiyerarşik yapı, her geçen gün kalkınma öncelikleriyle daha da uyumsuz hale geliyor. 

Mevcut sistemin, insanlığı ve küresel ekonomiyi tehdit eden iklim ve çevre krizine de yeterince yanıt veremediği ortada.

Bretton Woods Konferansı’nın üzerinden 80 yıl geçmişken, küresel ekonomi ve finans mimarisinde 21. yüzyılın dertlerine cevap verecek reformlar yapılması için ortak bir çabaya ihtiyaç var. Bizler burada, uluslararası para ve finans sisteminde değişen küresel realiteleri ve yaşanan sorunları yansıtacak önemli reformlar yapılması amacıyla BM himayesinde yeni bir Bretton Woods Konferansı düzenlenmesi çağrısında bulunuyoruz. 

Uluslararası ekonomi ve finans mimarisine ait sekiz kritik alanda aşağıdaki reformları öneriyoruz.

1. Uluslararası finans kuruluşlarında söz ve temsilin artması

Küresel ekonomi yönetişimi ancak adil bir temsilin varlığı halinde etkili olabilir. Bretton Woods kurumlarının tesisinden bu yana küresel ekonomideki ağırlıklı noktalar büyük ölçüde değişmesine rağmen temsiliyette çok az değişim yaşandı. Bretton Woods kurumları bu yüzden meşruiyetini kaybettiğinden, acil komplike krizlere yanıt vermekte eksik ve sınırlı kalıyorlar.

İşte bu nedenle, IMF, Dünya Bankası ve diğer uluslararası finans kuruluşlarının sahip olduğu hisse ve oy oranlarının 21. yüzyılın gerçekleriyle uyumlandırılması için bu kuruluşlarda geniş kapsamlı yönetişim reformları yapılması çağrısında bulunuyoruz. 

IMF’de, üyelerin fona yaptıkları sermaye katkılarının hesaplandığı kota formülünün gözden geçirilmesi gerekiyor. Çok taraflı kalkınma bankalarında (MDB) üye ülkelerin oy gücü seçici sermaye artışları yoluyla saptanmalı, hissedarların sermaye taahhütleri değişen ekonomik gerçekleri daha iyi yansıtacak hale getirilmeli ve MDB’ler borç alan ülkelerin değişen ihtiyaçlarına daha duyarlı kılınmalı.

Ayrıca, IMF direktörünün Avrupalı, Dünya Bankası başkanının ise Amerikalı olduğu “centilmenlik anlaşması”na son verilmesi çağrısında bulunuyoruz. Bretton Woods kurumları ve diğer uluslararası örgütlerdeki tüm üst düzey atamalar milliyete göre değil, salt liyakate göre yapılmalı. 

Ayrıca, IMF ve Dünya Bankası’nın başındaki isimler çifte çoğunluk usulüyle seçilmeli; yani hem ülkelerin kurumdaki payına göre ağırlıklandırılmış oyların çoğunluğunun, hem de üye ülkelerin çoğunluk desteği zorunlu kılınarak, bir yandan büyük hissedarların menfaatleri korunurken, bir yandan da süreç daha kapsayıcı hale getirilmeli. 

IMF ve MDB’lerin yanı sıra, Uluslararası Ödemeler Bankası ve Finansal İstikrar Kurulu gibi muazzam yetkilerle donatılmış başka uluslararası standart tespit kuruluşları da mevcut. Bu kuruluşların yönetişim yapısı da yeniden dengelenmeli ve daha kapsayıcı hale getirilmeli.

2. Küresel finansal güvenlik ağının güçlendirilmesi ve iklim ve doğa koşullarına dayanıklı hale getirilmesi

Kriz zamanlarına yönelik mevcut likidite desteği sistemini oluşturan –IMF ve bölgesel finansman düzenlemelerinden (RFA’lar) oluşan– küresel finansal güvenlik ağı (GFSN), ülkelerin krizlere karşı sigorta nevinden büyük döviz rezervleri oluşturduğu bir dünyada eksik ve yetersiz kalıyor. Daha geniş ve daha adil bir GFSN, bu ülkeler tarafından yerelde kalkınmayı teşvik etmek için kullanılabilecek kaynakları özgürleştirecektir. IMF ve RFA’lar, iklim ve çevre krizine daha iyi yanıt verebilme ile iklimsel ve çevresel değişimlere karşı daha savunmasız durumda olan ülkeleri destekleme çabalarını artırmalı.

IMF’ye ve RFA’lara üye ülkeler, IMF kaynak seferberliği temelinde kota bazlı artışlarla GFSN üzerinden mevcut finans desteğini genişletmek için yeni olanaklar yaratmak amacıyla önemli miktarda yeni kaynak sağlamalı. Ayrıca, mevcut ve yeni oluşturulacak RFA’lar da kademeli olarak güçlendirilmeli. Pek çok ülkenin bölgesel ve çok taraflı düzeyde çeşitli swap mekanizmalarına ve kredi limitlerine erişimi bulunmadığı için, yükselen piyasa ekonomilerindeki (YPE) mevcut RFA kaynaklarının hem artırılması hem de coğrafi olarak genişletilmesi gerekiyor. 

RFA açısından en büyük boşluğun Afrika’da olduğu görülüyor. Afrika Birliği üyesi ülkeler 2014 yılında yeni bir Afrika Para Fonu kurulması konusunda bir anlaşmaya varmışsa da, pek çoğu henüz bu anlaşmayı imzalayıp onaylamış değil. Güney ve Orta Amerika ile Karayipler, Avrasya ve Güney Asya açısından da önemli eksiklikler göze çarpıyor.

Bundan başka, IMF’nin şartlılık kriterleri, kredi olanaklarını daha az külfetli kılmanın yanı sıra daha kalkınma odaklı ve daha esnek hale getirmek amacıyla yeniden gözden geçirilmeli ve borç alan ülkelerce istikrar programlarının sahiplenilmesi teşvik edilmelidir. Ödemeler dengesindeki olası sıkıntıları göğüsleyebilmek için oluşturulan IMF Esnek Kredi Hattı ve İhtiyat ve Likidite Hattı gibi mevcut araçlara erişim ve bu araçların esnekliği artırılmalı ve daha kırılgan durumdaki ülkelerin IMF kredilerine daha fazla erişim sağlayabilmesi için bu hatlar açısından kotalar kaldırılmalı. 

En önemlisi de, gelecekte yaşanabilecek salgın hastalıklar, emtia fiyat şokları, çatışma durumları ve iklim felaketlerinden kaynaklanabilecek ihtiyaçların karşılanması amacıyla IMF’nin Hızlı Finansman Aracı ve Hızlı Kredi İmkanı şeklindeki acil finansman olanaklarına erişim ile buralardan elde edilecek fonlar artırılmalı ve iyileştirilmeli. IMF ayrıca tüm ülkelere açık ve koşulsuz olacak çok taraflı bir swap imkanı tesis etmeli. Bu imkanın finansmanı, IMF tarafından kurulmuş uluslararası bir rezerv aracı olan Özel Çekme Haklarını (SDR) kullanmayan ülkelerden yönlendirilecek fonlarla sağlanabilir. 

IMF, ülkelerin merkez bankaları ve RFA’lar ile birlikte yürüttüğü çalışmalarda her bir kurumun rolüne, bağımsızlığına ve karar alma süreçlerine saygı göstermeli ve bölgesel özellikleri esnek bir şekilde göz önünde bulundurmalı. Bu kurumlar kriz dönemlerinde yakın işbirliği yaparken uzun vadede yönetişim, gözetim, program tasarımı ve şartlılık kriterleri konusunda tamamlayıcılığa ve yaklaşım çeşitliliğine yer açmalı.

3. Mevcut borç krizini çözmek için uluslararası bir devlet borcu yapılandırma mekanizması kurulması ve kararlı bir borç hafifletme girişimi başlatılması

Mevcut küresel finans mimarisindeki en büyük eksikliklerden biri, devlet borçlarının yarattığı krize yönelik olarak düzenli, adil, şeffaf ve kalıcı bir çözüm için sistematik ve yerinde bir yaklaşım sunacak uluslararası bir devlet borcu yapılandırma mekanizmasının yokluğu. 

Günümüzde borç krizine karşı gelişigüzel verilen yanıtlar, küresel borç yönetişiminde var olan sistemsizliğin yetersizliğini gözler önüne seriyor. BM tarafından denetlenecek bir devlet borçları yapılandırma mekanizmasının kurulması yönünde acil bir ihtiyaç var.

Çok taraflı bir devlet borcu yapılandırma mekanizması, bir ülkenin borç stokunun tek bir elden şeffaf ve kapsamlı bir şekilde ele alınmasını sağlayacak, alacaklı ve borçlulardan bağımsız biçimde yeni kurulacak bir kurum tarafından yönetilmelidir. Devlet borçlarının yeniden yapılandırılması, kritik öneme sahip kalkınma yatırım ihtiyaçlarının yanı sıra iklim ve diğer şok potansiyellerini de göz önünde bulunduran geniş ve bağımsız borç sürdürülebilirlik analizlerine (DSA) dayandırılmalı.

Devlet borçlarının yeniden yapılandırılması, tüm alacaklı sınıfları katılıma zorlamalı ve iklim ve kalkınma hedeflerine yönelik fonları harekete geçirmek amacıyla gereken düzeyde bir borç hafifletmesi sağlamalı. Adil bir muamele karşılaştırması yoluyla, kamu alacaklılarının yanı sıra özel ve ticari alacaklılar da orantılı borç indirimlerine gitmeli. Yeniden yapılandırma sonuçlarının uygulanabilir olması için tüm taraflar bağımsız organın kararlarına saygı göstermeli.

Çok taraflı bir devlet borcu yapılandırma mekanizması yönündeki çalışmaların derhal başlatılması gerekirken, Küresel Güney’in büyük bir kısmında iklim eylemine, BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına (SDG) ve kalkınmaya yönelik hayati yatırımlara engel oluşturan devlet borcu krizinin çözülmesine yönelik kısa vadeli çözümlere de ihtiyaç vardır. Bizler, ekonomik canlanmayı desteklemek, ekonomilerin direncini artırmak ve düşük karbonlu bir ekonomiye adil geçişi teşvik etmek için kaynak sağlayabileceği düşüncesiyle küresel ölçekte benimsenecek kararlı, ahenkli ve kapsamlı bir borç hafifletme girişimi başlatılması çağrısında bulunuyoruz.

4. İklim finansmanının artırılması ve tüm finansal akışların Paris iklim hedefleriyle uyumlu hale getirilmesi

Paris Anlaşması’nın 2.1(c) maddesi “finans akışlarını, düşük sera gazı emisyonları ve iklim değişikliğine dirençli kalkınmaya yönelik eğilimle tutarlı hale getirmek” amacını taşır. Bu amaç doğrultusunda uluslararası finans sistemi ve bu sistemin yönetimindeki kurumlar kendi politikalarını ve kredilerini bu hedefle uyumlu hale getirmek zorunda.

Basel Bankacılık Denetim Komitesi, Küresel Finansal Sistem Komitesi, Finansal İstikrar Kurulu, IMF, Uluslararası Finans Enstitüsü, Uluslararası Sigorta Denetçileri Birliği, Uluslararası Muhasebe Standartları Komitesi, Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu, Uluslararası Menkul Kıymetler Komisyonları Örgütü ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü gibi uluslararası standart belirleme kuruluşlarının iklimle bağlantılı finansal riskleri ele alma ve finansal akışların düşük karbonlu, dirençli kalkınmayla uyumunu destekleme konusunda kararlı bir duruş sergilemesi gerekiyor.

Çok taraflı finans kuruluşları fosil yakıtlara ayrılan tüm finansmanı derhal durdurmalı ve iklim eylemine yönelik finansmanı artırmalı. Ne var ki MDB’ler, iklim kriziyle mücadele ve portföylerini Paris hedefleriyle uyumlu hale getirme taahhütlerine rağmen fosil projelerinde yer almaya devam ediyor.

Dünyanın dört bir yanından 138 merkez bankası ve denetim kurumunu bir araya getiren Finansal Sistemin Yeşillendirilmesi için Merkez Bankaları ve Denetçiler Ağı (NGFS), iklim ve çevre değişikliğinin finansal ve makroekonomik istikrar açısından sistemsel bir risk oluşturduğunu kabul etmiş bulunuyor. NGFS üyeleri bundan böyle risk hafifletmenin ötesine geçerek finans sektörlerinin sürdürülebilirlik ve iklim hedefleriyle uyumlu hale getirilmesine destek olacak şekilde hep birlikte daha faal bir tutum sergilemeli.

5. Kamu kalkınma bankalarının rolünün uluslararası, ulusal ve alt-ulusal düzeyde güçlendirilmesi

Yapısal dönüşümleri ve sürdürülebilir kalkınmayı finanse etmek için kamu kalkınma bankalarının uluslararası, ulusal ve alt-ulusal düzeyde daha büyük bir rol oynaması gerekiyor. 

Düşük karbonlu, net sıfır ve dirençli ekonomilere geçişi finanse etmek için büyük yatırımlar gerekmesi ve özel sermayenin harekete geçirilmesindeki zorluklar nedeniyle, kamu kalkınma bankaları ve fonları hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ekonomilerde çok daha büyük bir rol oynamalı. Uluslararası düzeyde, kapsamlı yönetişim reformları ve sermaye yeterliliği çerçevelerinin optimizasyonu da dahil olmak üzere bir MDB reformu geliştirilmesine ihtiyaç var. Yönetişim ve politika reformlarına bağlı olarak, sürdürülebilir kalkınma amaçları ve iklim eylemine yönelik imtiyazlı finansmanı önemli ölçüde artırmak için MDB sermayesinde artışa gidilmeli.

Ayrıca, çok taraflı kalkınma bankaları ve uluslararası kalkınma finansmanı kuruluşları (DFI) ulusal veya alt-ulusal düzeydeki kamu kalkınma bankalarıyla daha yakın bir işbirliği yürütmeli ve potansiyellerini ortaya çıkarma konusunda onlara yardımcı olmalı. MDB ve DFI, ulusal ve alt-ulusal kamu kalkınma bankalarına bilhassa güçlü yönetişim yapıları inşası için teknik destek sunarak ve kendilerini daha uygun koşullarda yeniden finanse edebilmeleri için daha yüksek kredi notları almalarını sağlamak üzere öz sermaye veya kredi iyileştirmeleri sağlayarak yardım edebilir. 

MDB ve uluslararası DFI’ler, gelişmekte olan ülkelere yeni yeşil yatırım bankaları (GIB) kurmak veya mevcut kamu kalkınma bankalarının kendilerini GIB olarak yeniden yapılandırmaları konusunda da destek olabilir.

6. Özel Çekme Hakları etrafında çok taraflı bir para ve rezerv sistemine doğru yol alınması

ABD doları merkezli küresel para sistemi (ya da sistemsizliği) tabiatı gereği dengesiz bir sistem. ABD dolarının hakimiyeti, tek bir merkez bankasının benimsediği para politikasının küresel mali koşullar ve küresel finansal döngü üzerinde orantısız bir etkiye sahip olması anlamına geliyor.

Uluslararası para sisteminde ABD doları, avro, Çin yuanı, Japon yeni ve sterlin şeklinde beş para birimini içeren bir sepet temelinde değer biçilen Özel Çekme Haklarına (SDR) daha kapsamlı şekilde yer açılmalı. Zira SDR tüm IMF üyeleri tarafından desteklenen tek gerçek küresel para olmasına rağmen, halen uluslararası işbirliğinin en az kullanılan araçlarından biri gibi görünüyor.

SDR’ler döviz rezervlerine yönelik küresel talepteki artışla orantılı şekilde muntazaman ihraç edilmeli. SDR’lerin hem kriz zamanlarında otomatik olarak ek ödemeler yapılması amacıyla, hem de bunlara ihtiyacı olmayan ülkelerin elindeki SDR’lerin çok taraflı kalkınma bankaları aracılığıyla başka kanallara yönlendirilmesi için mekanizmalar oluşturulmalı. SDR ayrıca IMF programlarının finansmanında ana araç haline getirilmeli ve 1969’da SDR’ler oluşturulmasına öncülük eden IMF baş ekonomisti Jacques Polak tarafından öngörüldüğü üzere, IMF tamamen SDR tabanlı bir kurum haline gelmeli.

Çok taraflı kalkınma bankaları ve uluslararası kalkınma finansmanı kuruluşları, alıcı ülkelerin kur risklerini azaltmak için finansmanlarının çoğunu giderek artan şekilde yerel para birimi cinsinden sağlamalı. Kural olarak, krediler ancak uluslararası para birimi cinsinden gelir getiren bir faaliyeti desteklemesi halinde uluslararası para birimi cinsinden temin edilmeli.

7. Uluslararası sermaye akımı yönetiminin genişletilmesi ve uluslararası finansal işlem vergisi getirilmesi

Küresel finansal sistemdeki istikrarsızlığı yaratan faktörlerden biri de denetimsiz küresel sermaye akımları. IMF ve RFA’lar tarafından desteklenen, daha geniş sermaye akımı yönetimi tedbirlerine (CFMM) ihtiyaç var. 

IMF’nin 2012 yılında CFMM konusunda kabul ettiği kurumsal görüş ve bu görüşün 2022 yılında gözden geçirilen hali bir miktar esneklik sağlamakla birlikte, yükselen piyasa ekonomilerinin bilançolarını ve döviz kurlarını korumak ve sermaye “dalgalanmaları” sırasındaki girişleri yumuşatmak için YPE’lerin sermaye giriş-çıkışlarını düzenleme konusunda IMF tarafından etkin şekilde desteklenmesi gerekiyor. 

IMF kurulduğu sırada bile konu edilen bu yaklaşımlar kuruluş anlaşmasında da yer buldu. IMF ve RFA’lar, bölgeler arasında ve YPE’ler ile gelişmiş ekonomiler arasındaki sermaye akımını yönetmek üzere daha geniş bir uluslararası politika koordinasyonu oluşturulmasına yönelik mekanizmalar oluşturmalı. IMF özellikle gelişmiş ekonomilerde benimsenen politikaların YPE’ler üzerindeki negatif yayılma etkilerini göz önünde bulundurmalı.

Ayrıca, kısa vadeli sermaye akımlarının istikrarsız ve yıkıcı sonuçlarını azaltmak amacıyla bir uluslararası finansal işlem vergisi getirilmeli. Bu vergi SDG’leri ve iklim eylemini finanse etmek açısından da yeni ve önemli bir gelir kaynağı sağlayacaktır.

8. Adil ve kapsayıcı nitelikte sürdürülebilir kalkınma için küresel bir vergi mimarisi oluşturulması

Ülkelerin yurtiçinde vergi geliri elde etme becerilerini artırmak için vergi şeffaflığının ve bankacılık ve mali hesap bilgilerinin sınır ötesinde paylaşılmasına yönelik mekanizmaların geliştirilmesi gerek. 

Ayrıca, evrensel olarak geçerli olacak bir asgari kurumlar vergisi oranına ihtiyaç var. Çokuluslu şirketlerin kârlarına asgari yüzde 15’lik bir oran uygulayan Küresel Asgari Vergi Anlaşması’nı halihazırda imzalamış 140’tan fazla ülke bulunmakla birlikte, bedavacılık ve vergi kaçakçılığı ile mücadele konusunda daha fazla çaba sarf edilmesi gerektiği ortada.

Bu uluslararası finansal işlem vergisinin yanı sıra, uluslararası havacılık ve deniz taşımacılığındaki yakıt ücretleri gibi başka uluslararası vergi kaynakları da yaratılmalı. Küresel vergi anlaşmaları ve mekanizmalarının daha fazla temel alınması kalkınma finansmanı bakımından yeni kaynaklar yaratacak ve resmi kalkınma yardımlarına olan bağımlılığı azaltacaktır.

Karmaşık uluslararası finans ağında, mevcut vergilendirme sistemindeki eksiklikler, gelişmekte olan ekonomilerin kalkınma hedeflerine epey gölge düşürüyor. Sürdürülebilir kalkınma açısından muazzam önem taşıyan sağlık, eğitim ve altyapı gibi sektörler, sistemdeki zayıflıklar nedeniyle hayati kaynaklardan yoksun kalıyor. 

Özellikle Afrika kıtası, yaklaşan borçların yaratığı kriz endişesini daha da körükleyen yasadışı para çıkışının sarsıcı sonuçlarıyla boğuşuyor. Birleşmiş Milletler raporuna göre Afrika, yasadışı sermaye çıkışı nedeniyle yılda 89 milyar dolardan fazla para kaybediyor; bu öyle bir rakam ki, kıtanın finansman açığı devede kulak kalıyor. 

Bu sermaye kaçışı büyük oranda, çok uluslu şirketler tarafından kullanılan labirentimsi mekanizmalarla sağlanıyor. Bu şirketler, gelişmekte olan ülkelerdeki kârları hortumlamak için matrah aşındırma ve kâr aktarımı taktiklerini kullanarak kazançlarını genellikle vergi cennetlerinde saklamayı tercih ediyor. Üstelik bu şirketlere cazip görünmek için birbiriyle çekişen ülkeler arasındaki amansız vergi rekabeti yarışı, dibe doğru tehlikeli bir sürüklenişe yol açarak toplam vergi gelirlerini aşındırırken, sürdürülebilir kalkınma gündemlerini de tehlikeye atıyor.

Bu bakımdan, bağlayıcı nitelikte bir BM Çerçeve Vergilendirme Sözleşmesi hazırlanması ihtiyacı bir zorunluluk arz etmekte olup, ilerici vergi rejimleri ve bütünleştirici bir küresel vergi yönetişimi mimarisi kurulması acil bir ihtiyaç. 

Hazırlanacak sözleşmenin, insan hakları, SDG’ler, eşitlikçi ilkeler ve çevrenin bilinçli şekilde kullanılmasını kapsayan daha geniş devlet yükümlülüklerini de doğal olarak içermesi gerekiyor. Vergi rekabeti, kâr manipülasyonu ve yasadışı para akışlarını engellemek bakımından küresel vergi yönetişimi alanında sözleşme temelli sağlam bir mevzuat oluşturulması şart. 

Bu yönde atılacak önemli adımlardan ilki, en zengin yüzde 1’lik kesime yönelik küresel bir servet vergisi getirilmesi olacaktır.

21. yüzyıla uygun bir para ve ekonomi düzeni yaratılması

Mevcut uluslararası finans ve para sistemi, günümüzde dünya ekonomisinin karşı karşıya olduğu çok katmanlı sorunlara yeterince derman olamıyor. Bu sistemi etraflıca reformdan geçirmek ve amacına uygun bir sistem yaratabilmek için ortak bir gayret sergilemek şart. 

1944 yılında yapılan Bretton Woods Konferansı emsalsiz bir kolektif eyleme tekabül ediyordu. 

Dünya liderlerinin bir kez daha benzer bir eylemlilik sergileyerek küresel finans mimarisi için yeni ve ileriye dönük bir vizyon yaratmasının zamanı geldi de geçiyor bile. 


Bu konuda daha geniş kapsamlı bilgi ve görüşler için yakın tarihte yayınlanmış olan şu yazıyı inceleyebilirsiniz: A Monetary and Economic Order Fit for the Twenty-First Century (21. Yüzyıla Uygun bir Para ve Ekonomi Düzeni)

Yazarlar: 

İrtibat için:

Sarah Ribbert
Heinrich Böll Foundation
ribbert@boell.de


Bu makale ilk olarak şurada yayınlandı: in.boell.org