Mısır ile göç anlaşması: AB yanlış ata oynuyor

Yorum

Avrupa Komisyonu, Mısır ile yeni bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşmanın amaçlarından biri Avrupa’ya doğru olan göçü azaltmak. Fakat başarı şansı muhtemelen düşük olacak.

Teaser Image Caption
Mısır’la imzalanan anlaşma, AB Komisyonu’nun Kuzey Afrika ülkelerine aktarılacak ekonomik ve mali yardımları daha sıkı bir göç denetimi koşuluna bağlama stratejisiyle paralel.

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen 17 Mart 2024’te Kahire’de yaptığı açıklamada “Güncel olaylar bölgenin istikrar ve güvenliği açısından Mısır’ın oynadığı hayati rolü bir kez daha doğruluyor. İçinden geçtiğimiz zorlu zamanlar karşılıklı işbirliği ve ilişkilerimizin değerini ve gücünü gösterdi. İşte bu nedenle, ortaklığımızı güçlendirmemizden daha doğal bir şey olamaz” dedi.

Von der Leyen Kahire’ye, Belçika, Yunanistan, İtalya, Avusturya ve Kıbrıs başbakanlarıyla birlikte Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile AB-Mısır Stratejik Ortaklığına yönelik bir ortak bildiri imzalamak üzere gitmişti. AB bu ortaklığın bir parçası olarak önümüzdeki üç yıl boyunca Mısır’a 7,4 milyar avro mali yardımda bulunacak: 5 milyar avro ülkedeki ekonomik dönüşümü hızlandırmak üzere kredi olarak, 1,8 milyar avro özel yatırımları desteklemek üzere teminat biçiminde ve geri kalan 600 milyon avro ise göç yönetimine ayrılan 200 milyon avroyu da içerecek şekilde fon olarak aktarılacak.

AB Komisyonu Başkanı, Mısır ile bir göç anlaşması akdetme niyetini 2023 sonbaharında ilan etmişti. AB ile Tunus arasında stratejik ortaklığa yönelik olarak imzalanan mutabakat zaptı model teşkil edecekti. Mutabakat kapsamında AB, Tunus’a teknik, ekonomik ve mali destek sözü vermiş, karşılığında Tunus kendi vatandaşlarını geri almayı ve Avrupa’ya yönelik düzensiz göç denetimlerini sıkılaştırmayı taahhüt etmişti.

Mısır’la imzalanan anlaşmanın kapsamı daha geniş; AB Komisyonu’nun Kuzey Afrika ülkelerine aktarılacak ekonomik ve mali yardımları daha sıkı bir göç denetimi koşuluna bağlama stratejisiyle paralellik arz ediyor.

“Ötelenen” sorun

AB ile Mısır, 2015 yılından beri göç denetiminde yakın bir ortaklık sürdürüyor. Ancak bu ortaklıktaki menfaatleri birbirinden epey farklı: Avrupa Birliği geçen dokuz yıl boyunca öncelikli olarak düzensiz göçün önlenmesi konusuna odaklanırken, Mısır’daki askeri rejim daha ziyade kendi vatandaşlarının göçmenliği konusuyla ilgileniyordu: Bu dönemde, yurtdışındaki göçmenlerden gelen döviz miktarı yılda 20 ila 30 milyar ABD dolarına ulaşmış, 2020 yılında gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 8’ini oluşturur hale gelmişti.

Ancak AB’nin Afrika Acil Güven Fonu ve AB-Mısır Ortaklık Konseyi açısından esas gündem konuları göç yönetimi ve göç denetimi alanındaki işbirliği. İlk bakışta Avrupa açısından amaçlanan hedefe ulaşılmış görünüyor: 2018’den bu yana Mısır’dan Avrupa Birliği’ne göçmen taşıyan neredeyse tek tekne bile yola çıkmadı.

Oysa daha yakından bakıldığında farklı bir tabloyla karşılalıyoruz: 2022 yılında Akdeniz’i geçerek İtalya’ya ulaşan göçmenlerin yüzde 20’si Mısırlılardan oluşuyordu; yani göçmenler arasındaki en büyük ulusal grup yine Mısırlılardı.

Mısır karasuları daha sıkı bir denetim altına alınınca Mısırlıların AB’ye yönelik izlediği ana göç rotası Libya’ya kaydı. Yani sadece rota değişmiş oldu; üstelik göçmenlerin sömürü, işkence ve cinsel şiddet tehlikesine en fazla maruz kalacağı şekilde.

Kendi ülkelerinde gelecek beklentileri yok

Göç rakamlarındaki artışın nedenleri arasında Mısır’daki korkunç ekonomik durumun yanı sıra devletin yoğun baskısı ve insan hakları ihlalleri yer alıyor. 2023 yılı Eylül ayında yüzde 38’e ulaşan enflasyon halkın yüzde 30’unu yoksulluk sınırının altına iterken, dış borçlar GSYH’nın yüzde 93’üne tekabül ediyor.

Cumhurbaşkanı Sisi eldeki parayı bütçe açıklarını kapatmak veya yoksullukla mücadele etmek için kullanmak yerine, çölün ortasına yeni bir başkent inşa etmek gibi maliyeti yüksek ve şaibesi bol projelere yöneliyor. Ülke ekonomik çöküşün eşiğinde.

Rejim siyasi muhalifler üzerinde acımasızca baskı uyguluyor. Gazeteciler, avukatlar, aktivistler, muhalefet partisi mensupları ve insan hakları savunucuları yürüttükleri çalışmalar veya aktivizm kampanyaları sebebiyle hapse atılıyor, işkenceye uğruyor ve hayatlarından oluyor. Hükümet muhaliflerine yönelik zorla kayıp vakaları aleladeleşmiş durumda. İnsan hakları örgütlerinin tahminlerine göre halihazırda Mısır’daki cezaevlerinde insanlık dışı koşullar altında tutulan siyasi tutuklu ve hükümlülerin sayısı 70 bine varıyor. Gizli servisin kıskacına alınmanın kriterleri hayli düşük: TikTok’ta iki kadın influencer’ı dans ederken gösteren bir video “ailevi değerlerin ihlali” sebebiyle iki yıl hapse atılmak için yeterli olabiliyor. Rejimin dayattığı değer ve kurallardan her kim sapacak olursa, derhal cezaevindeki hücre kapısının ardından kapandığını duyabilir. Tüm bunlar, özellikle gençlerin Mısır’da artık kendileri için bir gelecek göremeyerek ülkeyi terk etmek istemesine yol açıyor.

Mısır’da göçmenler açısından güvencesiz koşullar

Çoğunlukla Mısır’a komşu olan Sudan, Güney Sudan, Eritre ve Etiyopya’dan gelen mevcut göçmen ve mültecilerin ülkedeki durumu da en az o kadar zor. Mısır, Cenevre Mülteci Sözleşmesi gibi mültecilerin korunmasına ilişkin çeşitli uluslararası anlaşmalara imzacısı olmasına rağmen, yükümlülüklerini yerine getirmiyor.

Mısır’da bir iltica sistemi bulunmadığından, kayıt, mülteci statüsü tanınması ve yerleştirme işlemleri Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından yürütülüyor. Mültecilerin ülkedeki sağlık ve eğitim sistemine erişimleri yok; ikamet ve çalışma yasaları uyarınca kayıtlı istihdamın dışında tutuluyorlar. Bu yüzden BMMYK’ya bağımlı durumdalar. Şu anda Mısır’da BMMYK’ya kayıtlı 480 bin mülteci var. Devam eden kaynak yetersizliği dolayısıyla (2024 yılı için gerekli kaynağın yalnızca yüzde 37’si sağlanmış durumda), ülkedeki mültecilerin kayıt altına alınması ve temel bakım konusunda bile kapasite yetersizliği yaşanıyor. Bu nedenle birçoğu kayıt dışı çalışıyor ve yaşamını güvencesiz koşullarda sürdürüyor. Ülkedeki toplam göçmen sayısının 6 milyon olduğunu düşünülürse, mülteci statüsü edinme hakkına sahip olanların sayısının muhtemelen BMMYK’ya kayıtlı olanlardan çok daha fazla olduğu söylenebilir.

Savunmasız konumdakilere koruma sağlanmıyor

Resmî olarak, kayıtlı mültecilerin hiç değilse BMMYK tarafından verilen ve sınır dışına karşı koruma garantisi sağlayan bir oturma izni oluyor. Ama Mısır emniyet güçleri bu izni çoğu zaman yok sayıyor. Dolayısıyla kayıtlı olmayan göçmenlerin yanı sıra, kayıtlı mülteciler de keyfi yakalama ve sınır dışı edilme tehlikesi altında. Alıkonulma koşulları pek çok durumda insanlık dışı: Bilhassa tutuklu çocuklar ve hamile kadınlar için yeterli yiyecek yok ve tutukluların tıbbi bakıma erişimleri de sıklıkla engelleniyor.

BMMYK’nın alıkonulan kayıtsız göçmenlere erişimi olmadığından bu kişilerin sığınma başvurusunda bulunması mümkün değil. Başta Eritre’ye yönelik sınır dışı işlemleri olmak üzere, varış ülkesinde işkence veya insan hakları ihlali riski altında oldukları varsayılabilecek kişilerin sınır dışı edilmesini yasaklayan, zulüm riski olan yere geri göndermeme ilkesi de Mısır tarafından mütemadiyen çiğneniyor.

Gerçeklerle acilen yüzleşilmesi gerek

Tarafsız bir gözle bakıldığında, AB ile Mısır arasında daha önce yapılan anlaşmaların Avrupa’ya daha az Mısırlı göçmen gelişiyle sonuçlanmadığını görüyoruz. Elde edilen tek sonuç, göç rotalarının kayması oldu. Mısırlılar ülkedeki askeri yönetimin felaket doğuran politikalarından kaçmak isteğiyle Avrupa’ya doğru yola çıkıyor. Ülke ekonomisinin çökmesi durumunda, AB’nin ödünü kopardığı anlaşılan Mısır’dan “düzensiz göç” hiç de engellenebilir olmayacak. Mısır kendi vatandaşlarının Avrupa’ya göçünden fayda sağlarken, rejim komşu ülkelerden AB’ye göçü engellemek için elinden geleni ardına koymuyor. Buna uluslararası hukukla bağdaşmayan yöntemler de dahil. Abdülfettah es-Sisi, Avrupa’da sadece Mısır vatandaşlarının şansını aramasının kendisine sağladığı doğrudan avantajlara ek olarak, Mısır’da mevcut bulunan çok sayıda göçmeni AB’den daha fazla finansal destek almak için koz olarak kullanıyor.

Bu gerçek göz önünde bulundurulduğunda Mısır, cumhurbaşkanının iddia ettiği ve AB’nin görmek istediği gibi istikrarlı ve güvenilir bir ortak olmanın çok uzağında. Tunus ile düzensiz göçü engellemek ve sınır koruma tedbirleri almak üzere imzalanan mutabakat zaptı tecrübesi de aynı sonucun tekrarlanmaması için örnek oluşturmalı.

Tunus emniyet güçleri tarafından Libya sınırında çölde aç ve susuz bırakılan göçmenlerin uğradığı insan hakları ihlalleri bir yana, 2023 yazında Tunus’tan Akdeniz’i geçerek Avrupa’ya ulaşan göçmenlerin sayısının arttığını da unutmamak gerek: Haziran 2023 sonu itibariyle Lampedusa’ya ulaşan göçmenlerin sayısı 66 bin civarındaydı. Mutabakat zaptının imzalanmasının ardından İtalyan adasına gelen göçmen sayısında azalma şöyle dursun, büyük bir artış yaşandı. Eylül ortasına gelindiğinde sayı neredeyse iki katına çıkarak 118 bin 500’e ulaştı ve bu göçmenlerin büyük bir kısmı Tunus’tan yola çıkmıştı.

Kendi değerlerimize dönüş

Stratejik AB-Mısır ortaklığına yönelik Ortak Bildiride insan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin ikincil bir rol bile oynamadığını görüyoruz. Bu bize, geçmişin hatalarından ders çıkarmak için önümüze çıkan bir fırsatın kaçırıldığını gösteriyor.

AB ve üye devletler, göçün kısa vadede her ne pahasına olursa olsun engellenmesini öncelikli kılmak ve bu doğrultuda bölgedeki en acımasız rejimlerden birini güçlendirmek yerine, Mısır’ın gelecekte istikrara kavuşmasına gerçekten yardımcı olmaya çalışmalıdır. Bunu başarabilmek için, ilişkilerin merkezine iyi yönetişim ilkelerinin ve uluslararası hukuka ve insan haklarına saygı prensibinin yerleştirilmesi gerek. Ekonomik işbirliği de bu koşullara riayet edilmesiyle bağlantılı kılınmalı. Ayrıca sivil toplumun desteklenmesine ve halkın geçim kaynaklarının iyileştirilmesine çok daha fazla ağırlık verilmeli. AB ve üye devletler, Mısır ile ilişkilerinde AB’nin temel yapıtaşlarını oluşturan insanlık onuru, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları gibi değerlere, ancak bu şekilde uygun davranmış olacak.