“O günü hiç unutmuyorum. Valla biz dört beş kişi bir anda bir yerlere savrulduk, ara sokaklardan. İzimizi kaybettirdik. Ondan sonra Tünel’de birkaç kişiyi dövdüler ettiler, havaalanından gelenleri sınır dışı ettiler. Daha yürümeden parçaladılar. Yürüyüş olmadı ama yine de güzel bir adımdı. Karakolda bu eski dosyalar vardır ya, karton dosyalar, üzerinde şey yazıyordu, kurşun kalemle yazılmış, eşcinsel terörist diye. O benim çok acayibime gitmişti. Ne demek terörist, kim ne oluyor?”
Mine Yanat, Patikalar: Resmî Tarihe Çentik
Böyle anlatıyor Mine Yanat, 1993 yılında İstanbul’da ilk Onur Yürüyüşü denemelerini. Bir süredir evlerde, barlarda, kafelerde bir araya gelen bir grubun sokağa ve kamuya açılma denemesiydi ilk Onur Yürüyüşü.
1993’te “Cinsel Özgürlük Etkinlikleri” adıyla bir dizi etkinlik yapılır, bir de İstiklal Caddesi’ndeki bir iş hanında basın toplantısı düzenlenir. Toplantının amacı, herkesi yürüyüşe davet etmektir. “Yürüyüşe hazırlanması çok güzeldi. Biz çok güzel bir heyecanla hazırlandık” diye anlatır yürüyüşü düzenleyenlerden Yanat. Herkes mutludur, basın toplantısı da iyi geçer. Ancak o toplantının ardından basında çıkan haberlerin gerçeklerle pek alakası yoktur. Bir kez daha LGBTİ+’ların yaşadıkları ile yazılanlar arasında devasa bir uçurum vardır.
Yürüyüş öncesinde Mine’nin evine telefonlar gelir. Annesi ile konuşur polisler. “O kızına sahip çık, o kızını evlendir yoksa bak böyle olur” derler. Annesi, Mine’nin lezbiyen olduğunu böyle öğrenir.
Yürüyüş günü gelir çatar. Daha İstiklal Caddesi’ne çıkamadan karga tulumba gözaltına alınır LGBTİ+’lar. Polis, sokaklarda adeta ava çıkmıştır. Yurtdışından destek için gelen heyet sınırdışı edilir. Devlet, bir isyanı daha başlamadan bastırmanın sevincindedir. Sokakta yürümek isteyen, hakkını arayan “eşcinsel teröristler” susturulmuştur. Konu, açılmadan kapanmıştır. Veya, şimdi olduğu gibi o zaman da nafile bir savaşı başlatan devlet aklı yanılmakta mıdır?
Bir kez daha Onur Yürüyüşü’nün yapılabilmesi için on yıl geçmesi gerekir. Ancak bu zamanda LGBTİ+’lar boş durmamaktadır. İstanbul’da Lambdaistanbul, Ankara’da Kaos GL kurulur. Kaos GL dergisinin ilk sayısı 1994’te “heteroseksist diktatörlüğün politik ve toplumsal olarak bütünüyle naşlaması[1] hedefiyle” yola çıkar. Başlamadan bittiği sanılan isyan; dergi sayfalarında, sürekli polis baskınıyla karşılaşan barlarda, evlerde, gizli saklı buluşulan parklarda, hamamlarda, seks sinemalarında mayalanır. 90’lar, bir araya gelmeye başlayan LGBTİ+’ların, utanç duvarlarını bir bir yıkmasının hikayesidir artık. Yasaklarla, ahlakla, kınayan bakışlarla, şiddetle, psikiyatri kliniklerinde işkencelerle ruhları ve bedenleri yaralanan lubunyaların birbirini bulmasının hikayesi…
“O macera kitaplarının içinde on altı yaşımda falandı galiba, bir lezbiyen ilişki tarifi okumuştum ve şok olmuştum. İki kadın birbiriyle sevişiyorlar... Yani gerçek anlamda şok olmuştum, demek ki bu mümkün hani bunun için birisinin erkek olması gerekmiyor. Ve bu bilgi o kadar şaşırtıcı bir bilgiydi ki benim için hiç kimseyle tartışamayacağım, konuşamayacağım; neremde saklayacağımı, nereye koyacağımı bilmeyeceğim bir bilgi… Bu bilgiye erişmem bile bu kadar kazara olmuştu.”
Yasemin Öz, Patikalar: Resmî Tarihe Çentik
Hep provası yapılan o yürüyüş
İlk yürüyüş denemesinden 10 yıl sonra, yine İstanbul’da bir kez daha Onur Yürüyüşü yapılacaktır. Ancak bu yürüyüşün öncesi de vardır. 2001’de Kaos GL Ankara’da 1 Mayıs’a katılmış; bundan bir yıl sonra 2002’de Lambdaistanbul da İstanbul 1 Mayıs’ında yerini almıştır. 2003’e gelindiğinde 1 Mayıs’ın yanı sıra 8 Mart’ta, savaş karşıtı eylemlerde de sokağa çıkan eşcinsel hareket, kendi yürüyüşünü yapmanın heyecanı içerisindedir. Bu heyecan biraz da gizli saklı yapılan onur yürüyüşlerini güpegündüz, şehrin en işlek caddesinde yapmak istemenin heyecanıdır.
“2001’de bir anım var. Her yıl bir Onur Haftası yapıyorduk ama onur haftaları genellikle şeydi bir haftalık bir etkinlik olur sonunda da parti olur, hoppa biter falan filan, geceliğin de göstermelik bir yürüyüş yapılır. İşte buradan Dolmabahçe Sarayı’na kadar bir yürünür. O da bizim yürüyüşümüz olurdu. Tabi görünür olmayan bir şeydir ama öyle mizansen olarak yapılırdı. Ünlü bir yazar vardı. “Siz” dedi, “tamam yapıyorsunuz ediyorsunuz da gizli olarak neyin onurunu kutluyorsunuz ki? Millet orda 68’de canı pahasına bir şeyler yapmış, kendini ortaya koymuş, ölmüş gitmiş, siz hâlâ kaçak köçek dövüşüyorsunuz.” Biraz bel altından vurmuştu. Çünkü kolay değildi açılmak ve bunun üzerine bedel ödemek… Ama o serzeniş de bir yerde haklı geldi. Bir yandan da bu bahsettiğim etkinliklerde yürüyüşün hep bir provası yapıldı.”
Can Yaman, Patikalar: Resmî Tarihe Çentik
Nihayet 2003’te ilk Onur Yürüyüşü gerçekleşir. İstiklal Caddesi boyunca yürür 40-50 kişi. Rakam net değildir. Bazen azalır, bazen artar. Kiminin hafızasında 10 kişidir, kimi 100 kişiydik diye anlatır o yürüyüşü. Ama coşku, tartışma götürmez bir gerçektir.
“Şu an şimdi o büyük bayrak var ya hani herkesin tutup İstiklal’de yürüdüğü. O zaman da daha minik vardı sekiz dokuz kişi tutuyorduk yürüyorduk. Öyle bir şeydi.”
Esmeray Özadikti, Patikalar: Resmî Tarihe Çentik
Yürüyüşe başladıkları yer Lambdaistanbul’un ofisidir. Bitiş noktası Mis Sokak. Yürüyüş boyunca “Lambdaistanbul Eşcinsel Sivil Toplum Girişimi” pankartı bir açılır, bir kapanır. 1993’te yürüyemeyenlerden Mine, 2003’te bu sefer oğluyla beraber yürür. “Bu duyguyu harbiden yaşamak gerekir yani, kelimeler kifayetsiz kalıyor. O duygularla ben sarhoş gibiydim zaten” diye anlatır 2003’ün heyecanını.
O yürüyüşe katılanlar ileride tarihi bir anlatının parçası olacaklarını tahmin ediyorlar mıdır? Muhtemelen bu sorunun cevabı hayır…
“Biraz böyle ürkeğiz, ne olacak tepki olacak mı, saldıracaklar mı bir şey olacak mı, birisi bir şey diyecek mi falan diye. Lambda’dan çıktık ve Mis Sokak’ta bitirmek üzere yürüyüşümüzü başlattık. Yani bu sayı hakkında çeşitli şeyler söyleniyor ben yirmi kişi falan gibi hatırlıyorum kimisi daha fazla diyor, çok emin değilim ama çok kalabalık değildik. Özellikle sonraki yıllara kıyasla bayağı az kişiydik, elimizde tutuyoruz pankartı, yürümeye başladık… İlerki yıllarda bu kadar büyüyeceğini falan tabii hiç düşünmemiştik. O an sadece attığımız bir adımdı bizim için.”
Öner Ceylan, Patikalar: Resmî Tarihe Çentik
Nerden nereye?
Sonraki yıllarda hiçbir seneyi atlamadan Onur Yürüyüşleri yapılır İstiklal Caddesi’nde. Katılanlar bazen iki yüz, üç yüzü bulur; bazen sayı daha azalır. Ama isyan hep ortadır. Utandırmayı hedefleyen sisteme isyan, şiddete isyan, nefret cinayetlerine isyan, sürgünlere isyan, alayına isyan!
“Ben hep umutluydum o zaman da çok kısa sürede ivme yakalayacağını tahmin ediyordum. 2007’de işte 1000 kişi yürüdük. 2003’den 2007’ye çok kısa bir sürede 1000 kişiye ulaşmıştık. O bizim kafayı sıyırdığımız yürüyüştü yani. Hepimiz aptal olmuştuk. Çok büyük güç almıştık. Her Onur Yürüyüşü’nde de öyleydi. Her sene tazelendiğimizi, güçlendiğimizi hissediyordum. Türkiye’nin küçük şehirlerinden, kasabalarından, taşradan bir sürü genç insanın böyle hevesle yürüyüşe gelip çok büyük güç aldığını ve o güçle köyüne, kasabasına döndüğünü çok iyi biliyordum ve çok önemliydi. İşte bunu aslında çaldılar yasaklarla bu çocuklardan. Benim Onur Yürüyüşü ile ilgili en büyük üzüntüm odur.”
Özgür Azad, Patikalar: Resmî Tarihe Çentik
Bu arada LGBTİ+ örgütleri dernekleşmeye ve tüzel kişilik kazanmaya başlar. İlk olarak Kaos GL dernekleşir. Ardından Lambdaistanbul. Lambdaistanbul’a kapatma davası açılır. Lambdaistanbul’un kapanmaması için başlayan kampanya şehirleri de sınırları da aşar. Öyle ki, 2008 senesi o zamana kadarki en büyük yürüyüşe ev sahipliği yapar. Bir sınır daha aşılmıştır. Artık her sene yürüyüş daha da büyüyecek, daha kalabalıklaşacaktır.
Türkiye’de ilk Trans Onur Yürüyüşü ise bundan tam 12 yıl önce, İstanbul’da yapılır. “Nefrete karşı yürüyoruz” diyerek 2010’da yola çıkan Trans Onur Yürüyüşü 2016’ya kadar her geçen sene artan bir katılımla İstiklal Caddesi’nde transların seslerini ve taleplerini yükseltir. 2016’da Trans Onur Yürüyüşü’ne ilk kez polis saldırdır. Saldırı, son yürüyüşün yapıldığı 2017’de de devam eder ancak transların isyanı bitmeyecektir: “Bize ikinci sınıf vatandaş gibi davranılmasına izin vermeyeceğiz!”
Tam da Onur Yürüyüşü artık İstanbul sınırlarını aşmış, başka birçok şehirde de onur yürüyüşleri düzenlenmeye başlamışken tarihî bir eşik daha gelir çatar. Sene 2013’tür. Gezi Parkı’ndan yükselen isyan sesleri içerisinde LGBTİ+’ların sesleri de vardır. Çünkü Gezi Parkı’nın geceleri yakından tanır lubunyaları, onların hikayelerini. Çünkü Gezi Parkı merdivenleri taa 1987’de eşcinsel ve transların açlık grevlerini de hatırlar.
Aynı yıl, Onur Haftası “Direniş” temasıyla yapılır. Haftanın finali adına yaraşır bir yürüyüşle gelir. 2003’te yapılabilen yürüyüşün onuncu, 1993’te engellenen yürüyüşün yirminci yılında yüz bin kişi yürür İstiklal Caddesi’nde. “Diren ayol” sesleri yükselir şehrin kalbinden. 2014’te de aynı kalabalık İstiklal’i doldurur. Onur Yürüyüşü artık herkesin sadece katıldığı bir yürüyüş değildir. Herkesin, kendisi olabildiği bir yürüyüştür…
2015 ve sonrası: Özgürlüğe açılan savaş ve direniş!
2015, devletin bütün kurumlarıyla LGBTİ+’lara açtığı savaşın alametleriyle bezeli bir yıldır. En büyük alamet ise, senelerdir barışçıl bir şekilde yapılan yürüyüşe polisin saldırmasıdır. Yürüyüşten sadece birkaç saat önce Valiliğin yasak kararı eylem komitesine bildirilir. Yürüyüşten önce polis saldırısı başlar. Polis şiddeti çok yoğundur. Yaralananlar olur, gözünü kaybeden bile vardır. Polis, uzun süre gözaltına almak yerine alıkoymayı ve şiddet uygulamayı tercih ederi. Yürüyüşe gelen binlerce kişi tüm saldırılara rağmen Tünel’e yürüyerek basın açıklamasını okur.
Yasaklar, polis saldırıları ve LGBTİ+’ların direnişi devam edecektir. 2003’te “eşcinsel teröristlere” saldırdığını iddia eden devlet, nasıl ki daha başlamadan bir isyanı durdurduğunu sanarak yanıldıysa; polis saldırıları ve yasakların durduracağını sanarak yine yanılmaktadır. 2016’da LGBTİ+’lar şehrin dört bir yanına dağılır. Basın açıklaması Taksim’in tüm sokaklarında okunur. Polisin tepkisi ise yine serttir. Avrupa Parlamentosu üyesi Terry Reintke dönemin Alman Milletvekili Volker Beck ve şimdi Alman Parlamentosunun en genç vekillerinden Max Luks kısa süreliğine gözaltına alındıktan sonra polis aracından serbest bırakılır. Taksim’in çeşitli yerlerindeki polis saldırılarında 19 kişi gözaltına alınır. Haklarında dava açılır. Herkes beraat eder. Ancak gözaltına almak ve dava açmak, yargı yoluyla aktivistleri yıldırmaya çalışmak yeni stratejidir.
2017’de yasağın bahanesi Alperen Ocakları ve kimi İslamcı gruplardır. Bu grupların tehditlerini bahane eden Valilik, yürüyüşü yine yasaklar. Onur Yürüyüşü, bu yasağa “Kudurun ayol” diyerek tepki gösterir. Yürüyüş günü yürüyüşe saldırmak için gelen 20 kişi gözaltına alınırken, LGBTİ+ hak savunucusu 24 kişi de gözaltına alınır. Yürüyüşte yine çok sayıda kişi polis saldırısı sebebiyle yaralanır. Dava ve beraat döngüsü sürer.
2018 İstanbul Onur Yürüyüşü, 2017 Kasım’da Ankara’da tüm LGBTİ+ etkinliklerine getirilen süresiz yasakların gölgesinde geçer. Yürüyüş yine yasaklanır, yine gözaltılar, yine davalar… 2019’da sadece Taksim değil, bütün İstanbul yasaklıdır. Yasak kararına, Onur Haftası Komitesi ve SPoD itiraz eder. Yürüyüş yapılamadığı için hak ihlalini ortadan kaldıramasa da, yasak kararı mahkeme tarafından iptal edilir. 2020’de pandemi dolayısıyla yürüyüş çevrimiçi ortamdadır ancak akşam 2003’teki yürüyüşün de sonlandığı Mis Sokak’ta buluşur LGBTİ+’lar. Yasaklar ve polis saldırılarının gölgesinde geçen 2021 İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası’na ilişkin ise 6 ayrı dava açılır. Bu davaların bir kısmı beraatle sonuçlanırken, bir kısmında henüz karar verilmedi. 2021, polisin daha yürüyüş başlamadan başlayan saldırısı ve polis işkencesine rağmen en uzun süren yürüyüş olarak da tarihe geçer. LGBTİ+’lar her sokakta direnir.
Bu sene ise haftanın teması Direniş. 2013’te “Direniş” diyen Onur Haftası bir kez daha eşitlik ve özgürlük için direnişe çağırıyor:
“Eşit yurttaşlık haklarımız için mücadelemizi sürdürüyoruz. Her alanda lubunyalar, translar eşitlenene kadar direniyoruz; haklarımızı rica etmiyor, istiyoruz!”
[1] LGBTİ+ alt kültürünün dili olan Lubunca’da naşlamak, gitmek anlamına gelir. Burada defolup gitmesi anlamında kullanılmaktadır.