“Bu çatışmanın uluslararası medyadaki tasvirinde, kadınların failliğinden neredeyse hiç bahsedilmiyor. Ülke içinde yerinden edilmiş insanlar, mülteciler, şu anda yardıma ihtiyacı olan insanlar için çalışan yüz binlerce kadından bihaberiz. Uluslararası medyada adları anılmıyor.”
Maria Dmytryeva, Ukraynalı feminist aktivist
Rusya’nın Ukrayna işgali, sivil hedeflerin vahşice bombalanmasıyla birlikte daha da trajik bir hale bürünmüş olarak devam ediyor ve bir insani felakete doğru gidiyor. Bütün bu olanlar içinde en göze çarpan şey, bu dehşetin yaşanmasında büyük pay sahibi olan ve Ukraynalı kadınların seslerinin duyulmasını her düzeyde engelleyen savaşın erkeksi karakteri. Savaşın bu karakterinin etkisiyle savunma sistemlerinin güçlendirilmesi bir zorunluluk olarak görülüyor ve Avrupa’da ulusal güvenlik öncelik kazanıyor. Ancak Avrupa’da sert güvenlik tedbirleri için düşünülen yeni harcamalar, Kadın-Barış-Güvenlik (WPS) gündeminde insan güvenliği, kadınların katılımı ve sosyoekonomik güvenlik konusunda verilmesi gerektiği dile getirilen acil ve uzun vadeli uluslararası desteği bertaraf etmemeli, aksine bu destek gözetilerek yapılmalıdır. Şu an en öncelikli konu, savaşın son derece cinsiyetçi bir mesele olduğunu anlamak ve kadınlardan yükselen farklı seslerin bugün ve savaş sonrası dönemde duyulmalarını sağlamak için Ukraynalı kadınların etkenliğine dikkat çekmektir.
Cinsiyetçi Sessizlikler
Son haftalarda yükselen savaş söylemlerinin arasında, uluslararası siyasette kadınların olmaması dikkat çekici. Savaştan önce, Rusya’nın Ukrayna ile yaşadığı ihtilafa barışçıl bir çözüm üretmek için yürütülen müzakerelerde de kadınlar yoktu. Rusya Ukrayna’yı işgal ettiğinden beri kadınların sesi iyice duyulmaz oldu. Feminist dış politikadan bahseden, Kadın-Barış-Güvenlik Eylem Planlarını ve uluslararası toplumun diğer araçlarını benimseyen hiç ülke olmamış gibi sanki. Cinsiyetçi sessizlik, Ukrayna’nın Kadın-Barış-Güvenlik gündemini yönlendiren kilit unsurlardan NATO ve AGİT gibi güvenlik örgütleri arasında da bariz biçimde kendini gösteriyor. Savaş ve eril güç politikaları gerçekliği içinde Ukraynalı kadınlar birden susturuldu. Bu sessizlik, Rusya’nın okullar ve anaokulları, çocuk ve doğum hastaneleri dahil hastaneler ve diğer yerleşim alanları gibi geleneksel olarak kadınların temsil ettiği her türlü hedefe roketler gönderdiği sırada yaşanıyor. Ukrayna hükümetinden, aralarında çocukların da olduğu sivil ölümlerin yaşandığı, Rus askerleri tarafından tecavüz edilen ve öldürülen kadınlar olduğu haberleri gelmeye devam ediyor. Rusya’nın Çeçen savaşında sergilediği gibi bir savaş geçmişine sahip olduğu düşünüldüğünde, bu acımasız taktikler, savaşın şiddetini topluma yayarak Ukrayna’yı bastırmak ve aşağılamak amacını taşıyan kasıtlı bir cinsiyetçi strateji olarak değerlendirilebilir pekâlâ.
Rusya’nın Hiper-erkeksi Savaşı
Rusya’nın Ukrayna’da sürmekte olan gayrımeşru şiddet eylemleri, Putin’in iktidarını sürdürmek için yarattığı, ancak cinsiyetçi Rus devletinin kendi özelliği ve davranış biçimi haline gelen aşırı erkeklik (diğer bir deyişle hiper-erkeklik) durumunun bir performansı olarak görülebilir. Bu erkeklik biçimi gücünü, Rusya’nın uluslararası arenada verdiği toplumsal cinsiyet karşıtı ideolojik mücadeleler gibi geleneksel değerleri yüceltme girişimleriyle beslenen geleneksel kadınlık söyleminden alıyor. Putin, 24 Şubat 2022 tarihli konuşmasında, işgali Ruslara özgü bu değerlerin korunmasıyla ilişkilendirerek gerekçelendirmişti: “geleneksel değerlerimizi yok etmeye ve bize, halkımızı içten içe kemirecek kendi sahte değerlerini, kendi ülkelerinde zorla dayattıkları ve insan doğasına aykırı olduğu için doğrudan doğruya yozlaşma ve dejenerasyona yol açan davranışları empoze etmeye çalıştılar. Böyle bir şey olmayacak. Bunu kimse başaramadı, bundan sonra da başaramayacak.” Putin, başkalarını kendi stratejisi içinde yaptığı şeyi yapmakla suçluyor. Bir başka ifadeyle, Rusya’nın batısındaki ülkeleri içeriden aşındırmaya yönelik benzer çabaları epey başarılı oldu. Ukrayna dahil, Orta ve Doğu Avrupa devletlerinin çoğu İstanbul Sözleşmesi’ne onay vermedi, çünkü karşılarında diğer aktörlerin yanı sıra Rusya’nın da desteklediği toplumsal cinsiyet karşıtı ulusötesi hareketler vardı. Putin’in tahayyülünde Ukrayna bu geleneksel “Rus dünyasının” parçasıdır ve Putin bunu göstermek için ataerkil iktidar mantığını kullanıyor.
Kadınlara Etken Bireyler Olarak Saygı Duymak
Uluslararası toplum, Rusya’nın hiper erkekliğine karşı koymak için gereken araçlara sahip; bunu Ukraynalı kadınlara ve feminist gündeme öncelik vererek yapabilir. Bu, savaşın cinsiyetçi boyutunu anlamak ve vurgulamak için çok önemli. Bununla birlikte, Ukraynalı kadın askerlere gösterilen ilgi dışında, Ukraynalı kadınların etken karakterlerinin neredeyse esamesi okunmuyor. Erkeklerin kadınları ve ulusu korumak için yönettiği, müzakere ettiği ve savaştığı, kadın ve çocuklarınsa güvenli bir yere taşındığı geleneksel cinsiyetçi savaş imgesi hâlâ hüküm sürüyor. Bu geleneksel bakış, kadınlara etken bireyler olarak gereken saygıyı göstermeyen ve devamında dışlanmalarına, savaş sonrası dönemde ise etken konumlarını kaybetmelerine yol açacak olan eril kültürü güçlendiriyor.
Kadınların etken bireyler oldukları uluslararası toplum tarafından büyük ölçüde göz ardı edildikleri Ukraynalı kadınların hikâyelerinden de anlaşılıyor. Ukraynalı kadınlar orduda ve tıbbi bakım alanında, medya, siyaset, barışın inşası ve insani yardım konularında muazzam şeyler yapıyorlar. Yüz binlerce kadın, sürekli bombalanma tehdidi altındaki bölgeler arasında yardım toplayıp dağıtıyor ve ülke içinde yerinden edilmiş insanlarla çalışıyor. Her gün çocuklarını ve ailelerini bırakıp barış ve ülkelerinin özgürlüğü için çalışmaya devam ediyorlar. Tıbbi malzeme ihtiyacı olsun, Rusların yerel halka karşı işlediği suçlar olsun, sahadaki durum hakkında anında bilgi sahibi oluyorlar. Deneyimleri ve söyledikleri, savaşın daha da tırmanabileceğinin işaretlerinin fark edilmesinde bu nedenle anahtar işlevi görüyor. Sivilleri tecavüz ve cinayet gibi acımasız eylemlerin hedefi haline getiren Rusya’nın ikili anlaşmaları ve uluslararası sözleşmeleri ihlal ettiği zaten açık. İnsanlar sürekli korku içinde, çünkü kimse yarın ne olacağını bilmiyor. Polonya ve Almanya sınırlarında seks işçiliği için insan ticareti yapıldığına dair ilk haberler gelmeye başladı, acilen bunu önleyecek tedbirler alınması gerekiyor. Bosna deneyiminden öğrendiğimiz üzere, bu tür önlemlerin ülkede yaşayan kadınlara ve uluslararası feminist STK’lara danışılarak ve onların görüşlerine kulak vererek hayata geçirilmesi gerekiyor.
“İş İşten Geçtikten Sonra” Değil, Şimdi ve Uzun Vadeli Çözüm
Son Balkan savaşlarında tanık olunan kadınların zorla seks işçisi olarak çalıştırılmak üzere yerlerinden edildiği büyük çaplı insan ticareti ya da toplumsal cinsiyete dayalı soykırım gibi korkunç olayların gerçekleşmesini önlemek için, hükümetlerin, uluslararası kuruluşların, sivil toplumun ve medyanın Ukraynalı kadınların seslerine daha fazla kulak vermesi ve kadınların daha faal olmalarını desteklemesi gerekiyor. Savaşın bir cinsiyeti olduğunu anlamak, kadınların şimdi ve savaş sonrası dönemde anlamlı katılımlarda bulunmalarını sağlamak için de esastır. Laura Sjoberg’in feminist tezi, geleneksel savaş tanımlarında ifade edildiğinin aksine savaşların çok daha önce başladığını ve daha uzun sürdüğünü, dolayısıyla da savaşın cinsiyetçi bir süreklilik olduğunu savunur.
Bu tez, Ukrayna bağlamında, sekiz yıla uzanan anlaşmazlık ortamının ve eş zamanlı olarak yapılan devlet reformlarının cinsiyetçi etkilerinin (toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve sosyo-ekonomik eşitsizliklerde gözlenen artış gibi) yepyeni ve devasa boyutlara ulaşabileceğine işaret eder. Ukraynalı kadınlara etken bireyler olarak, iş işten geçtikten sonra değil, şimdi saygı duymaya ve seslerini dinlemeye başlamak, savaş sonrası dönemde uzun vadede toplumsal cinsiyete duyarlı bir barış ortamının inşasına destek olacaktır.
Bu makale, Prag Uluslararası İlişkiler Enstitüsü tarafından Rusya’nın Ukrayna'yı işgaline ilişkin analitik düşünceler başlığı altında 8 Mart 2022’de Çekçe olarak yayımlanan makalelerden alıntılanarak hazırlanmıştır.