Suriyeli Kadınlar Danışma Kurulu – alınması gereken dersler

BM’nin yanlış anladığı kimlik ve temsil politikalarına bir örnek: Suriyeli kadınları müzakere sürecine dahil etmeye yönelik başarısızlıkla sonuçlanan bir uluslararası müdahale.

Okuma süresi: 1 dakika

2016 Şubat’ında, Cenevre III. Suriye barış görüşmelerinin[1] terk edilmesinden günler sonra, eski BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura Kadın Danışma Kurulunu (Women’s Advisory Board, WAB) kurdu. WAB’ın amacı da Mistura’ya tavsiyede bulunmak, BM özel temsilcisinin gündeminde eksik olan önemli konuları özellikle gündeme getirmek, toplumsal cinsiyete duyarlı bir bakış açısı önermek ve sivil toplumun konuyla ilgili uzmanlığını buraya kanalize etmek olarak tanımlandı.

WAB yaptığı ilk basın açıklamasında kendisini “Suriyeli kadın örgütleri tarafından, kendi istişare süreçleriyle seçilen 12 bağımsız sivil toplum temsilcisi… kendilerini özel temsilciyi yürüteceği çalışmalarda desteklemeye adamış her kesimden kadınlar” olarak tanımladı. Bununla birlikte kuruluş mekanizmaları bir gizem perdesinin arkasında kaldı ve şeffaf değildi. Dolayısıyla kurulun uluslararası bir kararla kurulmuş olması ve BM eski özel temsilcisi Lahdar İbrahimi tarafından oluşturduğu “Barış ve Demokrasi için Suriyeli Kadın Girişimi”nin kalıntıları üzerine inşa edilmiş olması daha olası görünüyor.

Daha sonra, 2016 Mart’ında, WAB’ın dört üyesi “Suriye halkına uygulanan ve gıda, ilaç ve tıbbi ekipmanın ülkeye girişini engelleyen ekonomik yaptırımların derhal hafifletilmesini” talep etti (WAB 2016). Bu açıklama birçok (Suriyeli muhalif) kadın grubunun öfke dolu itirazıyla karşılaştı, çünkü Beşar Esad rejimine yönelik yaptırımların hafifletilmesi çağrısı olarak yorumlandı. Ertesi gün sosyal medya “#WABdoesNotRepresentMe” (WAB beni temsil etmiyor) etiketiyle kaynıyordu.

Temsil siyasetinin özcülüğe dönüşmesini nasıl önleyebiliriz?

Birçok aktivist WAB’ın yaptığı ilk basın açıklamasından kurulun [bütün] Suriyeli kadınların “temsilcisi” olarak hareket etme niyetinde olduğu gibi bir sonuca vardı. Ancak WAB ile sahadaki Suriyeli kadınlar arasındaki kopukluk, on iki kadının tüm Suriyeli kadınları nasıl temsil edebileceği sorusuyla hızla görünür hale geldi. Muhalefetin tepkisi sadece temsil meselesine değil, aynı zamanda kadın eyleminin depolitize edilmesineydi. Depolitizasyon herhangi bir eylem veya müdahaleden politik yönü çıkarmak, ama buna daha sonra değineceğim. Bu tür eleştiriler, özellikle Suriye durumunun karmaşıklığı, WAB üyelerinin, BM’dekiler arasındaki seçilmesi ve BM Kadın Birimi’nin yanı sıra ABD, İngiliz ve Hollanda hükümetleri gibi WAB’ın kurulmasını destekleyen batılı kurumlar düşünüldüğünde meşru görünüyordu.

Bu durumdan ortaya şu soru çıkıyor: İndirgeyici ve öngörülebilir bir özcülük türü ile sürekli temsil ihtiyacı arasındaki ince çizgide nasıl yürüyeceğiz? Burada Gayatri Chakravorty Spivak, temsilin iki anlamı arasında ayrım yaptığı için önemlidir. Birincisi Vertretung, “birinin ayakkabısıyla yürümek”tir, “siyasi temsil”e anlamca en yakın olandır ve biri adına veya bir şey için konuşmak anlamına gelir. İkincisi olan Darstellung, “politik birliğin sunuşu” anlamına gelir.

Feminist aktivist ve on yılı aşkın zamandır insan ve kadın hakları savunucuları olan WAB üyeleri, WAB’ın tüm Suriyeli kadınların vekili, bir temsil organı olduğunu kanıtlamak için çırpınırken Vertretung rolü oynamaya çalışıyorlardı. Ama yalnızca çeşitlilik kutusunu işaretliyor, çeşitliliğe dair “romantik vizyonu”na kucak açarak kendilerini Suriye’deki tüm kadınları temsil etmek ve onların adına konuşmak gibi imkânsız bir göreve hapsediyorlardı.

Hiç şüphesiz, şeffaflıktan uzak seçim süreci, Suriyeli kadın hareketleri ve grupları içinde pek çok bölünmeye ve öfkeye neden oldu, çünkü WAB’ın kuruluşunda uluslararası Batılı kuruluşların oynadığı rol Suriyeli kadınların çok yaygın bir şekilde klişeleştirilmesinden ve yeniden klişeleştirilmesinden oluşuyordu ki, Küresel Güney’den kadınlar söz konusu olduğunda bu hep böyledir. Söylediğimiz gibi, kadınları kadın olmalarına, belirli din ve mezheplere, bazı farklı siyasi görüşlere ve coğrafi konumlara göre seçmeleri, basite indirgenmiş bir kutucuk işaretleme gibi görünüyordu.

Özellikle tesettürlü Suriyeli kadınlar WAB içinde çok az sayıda temsil edildikleri için kendilerini rencide olmuş hissetti; bu durun Suriye’de tesettürlü kadınlar çoğunluktayken sanki azınlıklarmış izlenimi veriyordu. Kurul için yapılan seçim sonucunda başörtülü olmayan kadınların çoğunluk olması bir üstünlük anlamı taşıyordu ve Suriyeli kadınlara belirli bir görünüm dayatıyordu. Ayrıca kadınların belli şehirlerden seçilmiş olması ve kırsal alandan çok az sayıda kadının seçilmiş olması, belirli bir kadın grubunun diğerinden daha üstün olduğu görüntüsünü daha da güçlendirdi. Oysa Suriye devrimi küçük şehirlerde başlamış ve kırsal alanlarda gelişmişti. Bu durum, tıpkı barış sürecinde müzakere masasının etrafındaki erkeklerin durumunda olduğu gibi, Esad rejimini destekleyen kadınlarla muhalif kadınları iki siyasi taraf olarak görmeyip tek bir bloğa yerleştirdi. Bir başka klişeleştirme de genç kadınlarla trans kadınların görmezden gelinmesiydi.

Bu kapsamlı olmayan bir liste olsa da amacı başka bir liste oluşturmak değil. Burada amaçlanan, Batılı kuruluşların Suriyeli kadınların ve Suriye toplumunun kimlik çeşitliliği ve kapsayıcılıktan yoksun bir şekilde klişeleştirilmesine ve özcülüğe dayanan bir grup oluşturduğunun altını çizmektir. Dolayısıyla Suriyeli kadınları kendi karmaşıklıkları ve çeşitlilikleriyle temsil etmiyor.

WAB üyeleri, sosyal medyadan ve Suriyeli kadınlardan gelen baskılar üzerine, Suriyeli kadınların değil “sivil toplumdaki kadınların” temsilcisi olduklarını kabul etmek zorunda kaldılar (Gambale 2016). Suriye bağlamında sivil toplumun kesin bir tanımı yok, ancak en fazla şu anlama gelebilir: kâr amacı gütmeyen kuruluşlarda çalışan veya buralarda faaliyetlerde bulunan kadınlar. Bu, Spivak’ın temsilin ikinci anlamı dediği Darstellen ile uyumludur. Bu da bir yanda WAB diğer yanda heterojen bir Suriyeli kadınlar grubu olmak üzere ikili bir söylemle sonuçlanan bir Suriyeli kadın seçkisini gösteren bir “portre” yaratmak yoluyla “sunuş” demektir.

Bana göre, WAB en başından beri yalnızca bir görüntü olmakla sınırlıydı. BM özel temsilcisi yerel düzeyde WAB’ı kullanarak kadınların müzakereye dahil edilmesiyle ilerleme kaydedildiği izlenimini vermek için bir deney yapmak üzere yetkilendirilmişti ve WAB’ın ifadeleri değiştirmesini ve yalnızca kendi ekibine bağlı kalmasını istiyordu.

Kadınların depolitize edilmesi

WAB’ın kuruluşundan bu yana BM Kadın Birimi ve uluslararası destekçiler, Suriyeli kadınların özellikle siyasi görüş ayrılıklarını bir kenara bırakıp barışı sağlamak için bir araya gelmeleri konusunda ısrar etti. Sonuç olarak, WAB’ın kullandığı dilin “tarafsızlığına” dönük eleştiriler yükseltilirken, depolitizasyonu da kadınların Suriye devriminde oynadıkları önemli siyasi rolün ayırdına varmasını önledi ve bunun yerine “kadınları barış yapıcılar olarak tasvir etmek suretiyle katkılarını marjinalleştirdi.

Bu arada (BM özel temsilcisi ekibinden) Christine Şahin birçok kadının, hükümet yanlısı bir kadınla daha çok muhalefettenmiş gibi görünen bir kadının yan yana durduğunu görmeye hazır olmadığını belirtiyor. Durum böyleyken, kadınlardan bir araya gelip siyasi görüş ayrılıklarını bir kenara bırakmalarının istendiği, ama seçim sürecinin 1325 no.lu gibi kararları ucundan destekleyen, görüntüden ibaret temsilleri yerine getirmek için bazı özcü kutucukları işaretlemekten ibaret olduğu söylenebilir. WAB’dan Suriye rejiminin varil bombası kullanması gibi önemli konularda sessiz kalmasının istenmesiyle bütün bunlar daha da belirgin hale geldi.

Özetle, Suriyeli kadınları müzakere sürecine dahil etmeye yönelik uluslararası müdahale bir başarı değildi, çünkü ilk olarak WAB üyelerini bir paradoks içine soktu ve müzakerenin bu turda başarısız olmasının ortaya çıkardığı bütün öfkenin hedefi olması için ön saflara sürdü. İkincisi, BM müzakere masasında kadınlara yer vermek için daha fazla çaba sarf etmek yerine, kadınların barış sürecinde yer almayışına cevaben “siyasi olmayan” bir kadın oluşumu yarattı. Üçüncü olarak, BM ve özelde BM Kadın Birimi, seçtikleri kadınlar çoğunlukla siyasi, coğrafi ve dini geçmişlerine göre belirlenmişken WAB’ın kapsayıcı olması konusunda ısrar etti. WAB’ın kuruluşundan altı yıl sonra geriye kalan, bu kurulun kadınları müzakere aşamasına dahil edecek uluslararası müdahale için zayıf bir model olduğudur. Ayrıca dikkatleri barış görüşmelerinden veya bu tür siyasi süreçlerde kadınlara yer verilmemesinden başka bir yöne çekmek için düşünülmüş bir şey olduğu kanısındayım.

Spivak’ın ikili temsil kavramını kullanmak, WAB’ın kuruluşuyla ilgili, sorunlu iki ana konuya dikkat çekme olanağı sağladı: birincisi, WAB’ın Suriyeli feminist/kadın hareketlerini fiilen depolitize ederek ve WAB’ı kurup bu hareketleri dışlayarak bütün bir Suriyeli kadınlar yelpazesini (siyasi konum, dini aidiyet vb. açısından) fiilen temsil etmedeki başarısızlığı. İkincisi, kadınların ayrıcalıklı ve barışın temel aktörleri olarak sunulması, aslında onları sürecin aktörü olarak siyaset dışına itti.

Kadın Danışma Kurulunun kurulmasıyla Suriyeli kadın gruplarının mücadeleleri geleneksel, yarı-apolitik bir yapıya indirgendi ve WAB Suriye feminist hareketiyle ilgili herhangi bir konuda başlıca ve belirleyici muhatap haline geldi. Ancak sahadaki Suriyeli feminist hareketler, WAB’ın kuruluş biçimi, ona biçilen rol ve yaratıcıları tarafından bir “kazanım” olarak sunulma fikrine katılmıyor. BM müzakere eden tarafları uzlaşmaya yönlendirmede başarısız olmakla kalmadı, aynı zamanda kadınların müzakere masasında temsil edilmesini de sağlayamadı. Bunun yerine, görevleri BM Özel Temsilcilik Bürosuna danışmanlık yapmak ve bu ikincil kanal aracılığıyla bu kadınların seslerini denetim altına almak ve susturmakla sınırlı olan, merkeze yaklaşamayan bir kurul oluşturdu.

Sonuç olarak, yapmacıklık, kalabalık yaratma ve susturmayla ilgili karışık endişeler ortaya çıktı ve öngörülebilir bir özcülük türü ile devam eden temsil ihtiyacı arasındaki ince çizgide nasıl yürüneceği konusundaki zorluk devam ediyor.

 

[1] “Cenevre Suriye Barış Görüşmeleri” ile, Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde Cenevre’de düzenlenen, “Suriye hükümeti” ile muhalefet arasındaki barış görüşmeleri kastedilmektedir.