Noa Barak ile İsrail’de dezenformasyon ve teyitçilerin rolü hakkında bir söyleşi.
Noa, kişisel bir soruyla başlayalım; dezenformasyonla ilgilenmenize neden olan nedir? Neden özellikle teyit konusuna yöneldiniz?
Aslında teyit bana geldi ve ben de sevinçle üzerine atladım diyebiliriz. Politik olarak her zaman çok aktiftim ve farklı şekillerde İsrail toplumunda ve siyasi kültürde değişim yaratmaya çalışıyordum. Alternatif haberler üretmeye çalışan bağımsız bir medya kuruluşunun parçasıydım ve orada birkaç yıl sonra Whistle’ı kuracak olan Boaz Rakocz ile tanıştım. O zaman bana şöyle yazmıştı: “Sana asla var olduğunu düşünmediğin, hayalindeki işi teklif edeceğim”. Bu doğruydu, rüyalarımdaki işti! Bu yazışma ABD seçim sürecinin başlamak üzere olduğu 2016’nın sonunda gerçekleşti ve teyit birinin yapabileceği en önemli iş gibi görünüyordu.
Size göre, çevrimiçi dezenformasyon ve yanlış bilgilendirme nasıl bir toplumsal bir sorun? Ne kadar endişelenmeliyiz?
Bence hem çevrimiçi hem de geleneksel medyadaki yanlış bilgilendirme ve dezenformasyon, bugünlerde toplumun karşı karşıya olduğu en büyüğü değilse de en büyük sorunlardan biri, özellikle de hayatımızı her düzeyde etkilediği düşünüldüğünde. Diğer büyük sorunlarla nasıl başa çıktığımızı; iklim değişikliğini veya pandemiyi veya demokrasiyi nasıl kavradığımızı belirliyor. Sadece insanların görüşlerini etkilemekle kalmıyor aynı zamanda hükümetlerin, teknoloji devlerinin ve genel olarak endüstrinin davranışlarını etkiliyor. Yerel siyasi sistemlerin yanı sıra toplumlardaki etnik ve kültürel ilişkilere de etki ediyor ve topluluklar ile ülkeler arasında gerilimleri de tetikleyebiliyor. Kişisel düzeyde vereceğimiz kararlar üzerinde bile etkisi var: sağlığımızı veya bütçemizi nasıl yönettiğimiz veya neyi, neden ve nereden satın aldığımız gibi.
İsrail özelinden konuşacak olursak, yanlış bilgilendirme ve dezenformasyonla mücadele söz konusu olduğunda en büyük zorluk nedir?
Çevrimiçi yanlış bilgilendirme ve dezenformasyon mekanik olarak her yerde aynı şekilde işlese de, kendine özgü politik veya sosyal durumları nedeniyle her toplum üzerindeki etkisi farklı oluyor. İsrail’de dezenformasyon güçlü siyasi odaklar tarafından kullanılıyor ve çoğu zaman denetimsiz. Çevrimiçi ortamda rastlanan dezenformasyonun çoğu birbiriyle ilgisiz olaylar gibi görünse de, aslında genellikle siyasi amaçlarla düzenlenen örgütlü kampanyaların bir parçası. Bununla mücadele etmek inanılmaz zor, özellikle de kamu medyası ve ana akım medya dezenformasyon sorununu genel olarak hâlâ göz ardı etme eğilimindeyken ve dolayısıyla sistematik bir şekilde ele alınmadığından.
Nasıl?
Bana kalırsa, ana akım medya aktardığı bilgileri doğrulamak ve yalanları çürütmek konusunda yeterince sorumluluk almıyor. Bunun yerine, çoğunlukla hiçbir denetim süzgecinden geçirmeden yayın yapıyor. Bazen yanlış bir söylenti manşet olabiliyor veya “yalan haber” olarak damgalandığı durumda bile, söylentinin nasıl yayıldığı haberleştiriliyor. Ama bunun neden yanlış olduğuna dair hiçbir gerekçe veya açıklama sunulmuyor. Örneğin, politikacılarla yapılan röportajlar önde gelen bir yanlış bilgilendirme ve dezenformasyon kaynağı, ama söylediklerinin hangisinin doğru olduğundan emin olmak veya onları düzeltmek konusunda pek çaba sarf edilmez.
Bunun dışında, hükümet veya kamu kurumları yerel veya ulusal seçimler (son yıllarda İsrail’de yaygın olan) veya pandemi gibi büyük olaylar olmadıkça, yanlış bilgilendirme ve dezenformasyonla mücadeleye dönük gerçek bir çaba göstermiyor. Bu, 2019 ve 2020’de ülkede yaşadığımız siyasi felce atfedilebilir, ama belki de dezenformasyonun bazı politikacıların çıkarlarına hizmet ettiği ve bununla samimiyetle mücadele etmek için çok az nedenleri olduğu gerçeğine de bağlanabilir.
En sık karşılaştığınız dezenformasyon kaynağı nedir?
“Etki gücüne sahip” dezenformasyonun çoğunun İsrail’in içinden kaynaklandığını söyleyebilirim. Kamuoyu tartışmasını etkilemeye çalışan bazı dış kaynaklı kampanyalar var ve son dönemde giderek etkisi artıyor gibi görünen bu kampanyalar, iddiaya göre, Rusya ve İran kaynaklı. Ancak özellikle seçim kampanyaları sırasında karşılaştığımız daha “etkili” dezenformasyon kampanyaları İsrail içinde üretildi ve genellikle parti meseleleri, siyasi konular, rekabet ve seçim süreci hakkındaydı. Pandemi döneminde, aslında pandemi öncesinde İsrail’de hiç de önemli bir rolü olmayan klasik komplo teorilerinin, özellikle aşı karşıtı kampanyaların yükselişine de şahit olduk.
Sıklıkla gördüğümüz şey, siyasi ifadeleri çarpıtıp aşırılaştıran ve sosyal medyadaki izleyicileri manipüle etmek için bunları kullanan çevrimiçi kampanyalar. Ayrıca, çevrimiçi ortamda üretilen yalanların, bunları tekrarlayan ve geniş kitlelere ulaşmalarına aracılık eden politikacıların eliyle nasıl daha da yayıldığını gördük.
Kasıtlı dezenformasyon ile kasıtsız yanlış bilgilendirme arasında bir ayrım yapıyor musunuz?
Kararımız dezenformasyon ile yanlış bilgilendirme arasında ayrım yapmama yönünde. Bazen yapamıyoruz da, çünkü bir şeylerin sadece yanlış mı yoksa kasıtlı mı olduğu açık olmayabiliyor. Ama asıl neden, çoğunlukla konuşanla değil, söyledikleriyle ilgilenmemiz. Örneğin, derecelendirmelerimiz asla “yalan” veya “gerçek” değil, “doğru” veya “yanlış” şeklinde, çünkü niyete dair bir göndermede bulunmak istemiyoruz. Bazen politikacılar ve diğer insanlar hata yapar ya da sadece yanlış bilgilendirilir ve sonra duyduklarını tekrar eder, ama bu bazen de kasıtlı olabilir. Biz sadece doğruları belirtmeyi tercih ediyoruz. Nadiren de, bir söylentinin, örgütlü bir kampanya olduğu anlaşılan durumlarda, takipçilerini bu bilgileri kendi sosyal medya kanallarında yayma çağrısı yapan kişilerin bu bilgileri nasıl kasıtlı olarak yaydığını gösteriyoruz.
Bir iddiayı doğrulama sürecinde yaşadıklarınızı bize biraz açıklayabilir misiniz?
İlk işimiz izleme, yani teyit gerektiren iddiaları bulmak ve bu oldukça zaman alıyor. Teyitçiler için en büyük zorluklardan biri iddiayı mümkün olan en kısa sürede bulmak, çünkü zaten hemen orada etkilerini doğurmaya başlamıştır ve biz henüz bunun farkında bile değilizdir.
İlk adımımız televizyon ve radyo röportajlarını dinlemek. Politikacıların sosyal medya gönderilerini inceliyoruz ve veriye dayalı olması gereken iddiaları bulmak için sosyal medya gruplarına bakıyoruz. Ardından ekip olarak teyit etmek istediğimiz iddiaları seçiyoruz. Söz konusu iddiayı hepimizin aynı şekilde anladığından emin olmak için buna tüm ekip tarafından karar verilmesinin çok önemli olduğuna inanıyoruz. Biri, belirli bir iddianın yeterince önemli olmadığını veya gerçek hayatta çok fazla etkisinin olmadığını ve bu iddiayı doğrulamanın iddiayı güçlendirmekten başka bir şeye yaramayacağını düşünüyor olabilir. Bu tür soruları tartışmak kendimizi dengeleme ve denetleme sürecinin bir parçası.
Ardından araştırmamızı yapıyoruz. Bu süreç, sahte bir alıntı durumunda kolay, tarihsel meseleler veya veriler içerdiğindeyse daha karmaşık olabilir. Ayrıca iddianın içeriğini anladığımızdan emin olmak, kaynaklarını sormak için bu iddiayı dile getiren kişiyle bağlantıya da geçebiliyoruz. Bu sürece başladığımızda nihai sonucun ne olacağını bilmiyoruz.
Ekip olarak yaptığımız bir diğer önemli şey de derecelendirmeyi belirlemek. Ölçeğimiz diğer teyitçilerle aynı: “doğru”, “çoğunlukla doğru”, “yarı doğru” − ki o bu durumda elbette yarı yanlıştır – ve sonra “çoğunlukla yanlış” ve “yanlış”. Ayrıca diğer birçok kuruluş gibi, ölçekte kendine yer bulamayan “yanıltıcı” ifadesini de ekledik, çünkü olgular tamamen doğrudur ama sunulma şekli yanıltıcı olabilir. Bundan başka, bir şeyi doğru veya yanlış olarak kabul etmenin hayli zor olduğu pandemi döneminde eklediğimiz bir de “eksik bağlam” derecelendirmesi var. Önyargıları ortadan kaldırmak için bu derecelendirmeleri birlikte belirliyoruz ve bunu olabildiğince hızlı yapmaya çalışıyoruz. Ama asla acele etmiyoruz, çünkü hata yapmak işimize zarar verir. Sahip olduğumuz tek kıymetli şey güvenilirlik.
Bize İsrail’deki dezenformasyon sorununun göstergesi olarak iz bırakan bir yanlış bilgi örneği verebilir misiniz?
En ısrarlı çevrimiçi dezenformasyon unsurlarından biri, o zamanlar genel kurmay başkanı, şimdi İsrail Savunma Bakanı olan Benny Gantz’ın eşiyle ilgili bir söylenti. Kadının, Batı Şeria’daki askeri kontrol noktalarındaki faaliyetleri gözlemleyen ve belgeleyen aktivistlerden oluşan Machsom Watch’ın üyesi olduğu söylendi. Bu örgüt, ana akım söylemde radikal bir sol grup olarak tarif ediliyor. Söylenti 2014’ten bu yana varlığını sürdürüyor ve birkaç kez çürütülmüş olsa da hem çeşitli çevrimiçi ortamlarda hem de rakip politikacılar tarafından yeniden dillendirilmeye devam ediyor ve birçok insan bunun doğru olduğuna hâlâ inanıyor.
Bu durum bize İsrail toplumu hakkında bir şeyler söylüyor. Birincisi, politikacılara eşleri üzerinden saldırmak, onları kötü etki olarak göstermek maalesef oldukça yaygın. İkincisi, İsrail için çok önemli bir kurum olan ordu ile ilgili söylentilerin, siyasi amaçlar uğruna birini vatan haini ve güvenilmez olarak damgalamak için nasıl kolayca istismar edilebileceğini de gösteriyor.
Örgütünüzün örgütler ekosistemindeki rolünü ve dezenformasyonla mücadele yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başlıca görevlerimizden biri politikacıları medya veya kendi sosyal medya hesapları aracılığıyla yanlış bilgi yaymaktan caydırmak. Bazıları onları nasıl derecelendirdiğimizi umursamasa da, birçoğu ileri sürdükleri iddiaların çürütülmesi konusunda çok endişeli; bu kötü bir reklam gibi.
Bir yandan örnek de olmak istiyoruz. Bu işe başladığımızda dezenformasyon ve yanlış bilgilendirme konusu küresel ölçekte kabul görmeye başlamıştı ve İsrail’de bu tamamen yeni bir alandı. Rolümüzü hâlâ, kamuoyuna dezenformasyon ve yanlış bilgilendirme diye bir şeyin var olduğunu ve bu sorunun her yerde olduğunu göstermek olarak görüyoruz. İnsanların buna kulak vermesi ve de gerçek, kurgu ve fikir arasındaki farkı bilmesi gerek.
Ayrıca, teyit süreciyle ilgilenmeye gönlü olmayan İsrailli diğer medya kuruluşlarına da örnek oluyoruz. Artık çalışmalarımızı gören ve aynı zamanda pandemi etrafında dönen dezenformasyondan etkilenen diğer medya kuruluşları da bizim yolumuzdan ilerliyor.
Peki işinizin etkisini nasıl ölçüyorsunuz? Teyit sürecinin çevrimiçi söylemi değiştirebileceğini düşünüyor musunuz?
Teyit çok daha büyük bir bulmacanın küçük bir parçası. Dezenformasyonun pek çok farklı teknoloji, ifade biçimi, örgüt ve gündemden yararlanan kapsayıcı bir fenomen olduğunu ve hiçbir yöntemin veya tek başına bir faaliyetin buna etkili bir şekilde karşı koyamayacağını düşünüyorum. Çözüm farklı aktörler arasında işbirliği olmalı: hükümet, sivil toplum, sanayi kısaca herkes bu çabaya katılmalı.
Teyit önemli bir yere sahip olsa da doğruları düzeltmek, düzenlenen örgütlü kampanyaları durduramaz. Buradaki sorun gerçekler değil, bilginin bu kadar hızlı yayılmasını sağlayan dijital sistem. Hem içerik düzeyinde çalışmak, yanlışları düzeltmek ve ana akım medyayı daha sorumluluk alır hale getirmek hem de daha geniş bir çerçeve oluşturarak dezenformasyonun yayılmasına izin veren platformlara kısıtlamalar getirmek gerekiyor. Elbette toplumu eğitmek ve bu çabaya dahil etmek de gerekiyor. İhtiyacımız olan sorunun ciddiyetine dair ortak bir anlayış ve bu tehdidin üstesinden gelmek için bir sorumluluk ve bağlılık duygusu.
Noa Barak, The Whistle’ın kurucu ortağı ve eski Geliştirme Başkanı. Kısa bir süre önce İsrail Devlet Arşivi Tarihi ve İsrail’deki bilgi erişim politikalarının gelişimi hakkında akademik çalışmalar yapmak için görevinden ayrıldı. Bu röportaj onun kendi görüşlerini ve The Whistle’daki geçmiş deneyimini temsil etmektedir ve kuruluşun mevcut gündeminin bir yansıması olarak görülmemelidir.
The Whistle, 2016 yılında bir STÖ olarak kuruldu ve İsrail’in ilk teyit kuruluşuydu. 2019’dan bu yana bağımsız bir teyit birimi olarak İsrail’in günlük iş dünyası gazetesi Globes’a entegre olarak çalışıyor.
Bu metinde ifade edilen görüşler yalnızca yazarlara ve/veya görüşülen kişilere aittir ve Heinrich Böll Vakfı, İsrail Kamu Politikası Enstitüsü (IPPI) ve/veya Tel Aviv Alman Büyükelçiliği’nin görüşlerini yansıtmaz.