Sözcükler moda haline geldiğinde, statükonun statükoyu dönüştürmeyi amaçlayan bir şeyi kendine uydurmaya çalışıp çalışmadığını sorgulamamız gerek. Bu makale, feminist liderliği, yazar(lar)ın feminizmin özü olarak kabul ettiği tüm doğanın ortak yararına çalışan dönüştürücü kolektif iktidar üzerine temellendirme çabasıdır. Bu kolektif ve titiz inceleme, dünyanın her yerinden grupların, örgütlerin, hareketlerin ve kolektif alanların pratiklerinden, belgeleme çalışmaları ve diyaloglarından ortaya çıkan çeşitli derin öğrenmeler, mücadeleler, bilgelik, bilgi, analiz ve bakış açıları sayesinde mümkün oldu.
Ana akım liderlik paradigmasının ve anlatısının yapısal köklerine inmek için öncelikle büyük resme bakmamız gerekiyor; yani, her türlü ayrımcılık, şiddet, baskı ve tahakkümü içeren (neo)kolonyal kapitalist ve neoliberal ataerkil sisteme dayanan Batı egemenliğindeki mevcut hegemonik topluma. Bu hegemonik sistem, tüm dünya sistemine hükmetmeyi amaçlıyor ve bu sistemin esas özelliği, bireyciliğe ve rekabete dayalı olması.
Konuya feminist liderliğin ne olmadığını ortaya koyarak başlayalım: Feminist liderlik, kadınların CEO olması demek değildir; öncülük eden veya değişime yön veren güçlü, ilham verici liderler demek değildir; karizma sergilemek değildir ve sadece kadınlarla ilgili bir mesele değildir.
Ana akımda ve kurumsal anlatılarda sözü edilen feminist liderlik ile ilgili en çetrefilli şey, bu konuşmaların bireyci, neoliberal bir çerçevede aktarılması riskidir. Biz, liderlik sözcüğünün değişim yaratma gücüne sahip olmak anlamına işaret ettiği düşüncesinden hareketle, feminist liderliğin özünün kolektiflik olduğunu savunuyoruz. Kolektif derken ortak dönüştürücü gücü ve ortak yaratımı kastediyoruz; her yerde baskın olan ataerkil liderlik ve iktidar biçimine şirin bir “ilave” olmayı değil. Çok daha önemlisi, sadece kadınların lider olacağı biçimde yorumlanmamalı bu –feminist liderlik herkesle, özellikle de yapısal olarak marjinalleştirilmiş ve baskı altına alınmış kimliklerle, ortak yaratım sürecinde kilit rol oynayan kimliklerle ilgilidir.
“Dönüştürücü feminist liderlik, bir değişim sürecinde herkesin liderlik kapasitesine sahip olduğunu kabul eder, çünkü liderlik, o büyük değişimi taahhüt etmek ve bu değişimin sorumluluğunu almakla, herkesin bu değişim için kendince katkıda bulunmasıyla ilgilidir.” Feminist liderliği, neoliberal ataerkil sistem, yapı ve anlatıların tipik anlayışı olan bireyci anlayış çerçevesi içine almak, dönüştürücü gücünü ortadan kaldırmak anlamına gelir. Bunun olmasına izin vermeyelim! Statükonun bizi kendine uydurmasını önlemek için feminist liderlik hikayelerini güçlendirmek hayati önem taşıyor; bize göre feminist liderlik = kolektif feminist liderlik.
Feminist liderliğin tüm doğası, kolektif liderlik ve iktidar inşa etmekle ilgilidir, böylece lider/takipçi, ana karakter/seyirci, kahraman politikacı/seçmen vb. dinamiği söz konusu olmaz. Bu “ünlü/kahraman/ilham verici lider” paradigması, feminist bir gelecek vizyonuyla derinden çatıştığı için üzerinde durulması gereken bir konu.
Liderlik kendi başına çetrefilli bir sözcüktür. İktidar da öyle. Yaygın olarak kullanıldıkları ve araçsallaştırıldıkları için bu sözcükleri kullanmayı bilinçli olarak seçtik ve kolektif feminist liderliği bu sözcüklerin anlam ve uygulamalarını dönüştürmek için bir araç olarak görüyoruz.
Bir şey statükoyu radikal bir şekilde dönüştürmeyi amaçladığında, statüko tarafından ele geçirilme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Ve bir şey radikal bir şekilde dönüştürücü ise, o şeyde derin ve içsel bir dönüşüm, öğretilmiş şeyleri kolektif biçimde unutma, kolektif sorumluluk ve kararlılık var demektir. Bu dönüşüm içsel düzeyde başlar, benlik üzerinde çalışır; feminist alanlarda ve mevcut yapılarda feminist liderliğin birlikte öğrenilmesi ve birlikte uygulanmasıyla gelişir, liderliğin uygulanma ve algılanma biçimini dönüştürür; yapıları, bir kolektif feminist liderlik bakış açısına uygun hale getirmek için ve kolektif liderliğin işleyişini derin bir örgütlenme, güven, kolektif sorumluluk ve kolektif yükümlülük temelinde sürdürmesi için dönüştürmeye devam eder.
Kolektif Feminist Liderliğe Neden İhtiyacımız Var?
Günümüzde demokrasilerde yaygın olarak görülen krizler, onlarla eşzamanlı olarak kutuplaşmış siyasetin, kişiselleştirilmiş ben merkezci siyasi liderliğin ve gücün merkezileşmesinin yaygınlaşması ve milliyetçi, popülist ve anti-feminist örgütlü hareketliliklerin ortaya çıkmasıyla bağlantılıdır. Bununla beraber, güçlü, sürdürülebilir, ademimerkeziyetçi ve dirençli toplumsal hareketlerin gerekliliğinin kendini daha açık biçimde hissettirdiğini de görüyoruz. Ademimerkeziyetçilik yalnızca yetki gücünün genele yayılması, hesap verebilirlik ve işbirliği için değil,-- aynı zamanda giderek artan tepkisel hareketler ve kutuplaşmış toplumlar karşısında kolektif korunma sağlayacağı için de gereklidir.
Mevcut baskın demokratik yönetişim sistemlerini, kolektif, çoğulcu, ademimerkezi bir tarzda ve tüm doğanın ortak menfaatine çalışacak şekilde örgütlenmiş topluluklara ağırlık veren sistemlere dönüştürmek gerektiğini ve bu dönüşümün esas boyutunun kolektif feminist liderlik olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla iktidar anlatısını, içerdiği anlamı ve uygulanış biçimini dönüştürmemiz gerekiyor. Biz’i inşa etmemiz gerekiyor.
Audre Lorde’un söylediklerini başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, “yeni” dünyayı rekabet ve baskı sisteminin mevcut araçlarıyla inşa edemeyiz. Ben merkezci “siyasi liderler”in değişime ilham vermelerini sağlayamayız; değişim gelecekse “alttan,” temelden, neyi nasıl öğrendiğimizden, kolektif değişim ve dönüşüm hikayeleri yaratmaktan gelmelidir. Dönüştürücü sistemik değişimin bu şekilde gerçekleştiğini “resmî olmayan” tarihten biliyoruz; bu değişim hareketlerin, kolektif çalışmaların, küçük ölçekli meselelerle uzun vadeli sürdürülebilir çalışmaların birleşmesiyle ortaya çıkıyor, ancak ana akım anlatılar bu değişimi önemsizleştirmeye devam ediyor, biz de “idoller”, “ikonlar” ve “kitleler”i öğrenmeye devam ediyoruz.
Kolektif gücümüzün, sorumluluğumuzun, birbirimize bağlılığımızın, karşılıklı bağımlılığımızın ve kolektif yükümlülüğümüzün temel önemini yeniden ifade etmemiz ve başkalarını sorumluluk almaya ve çeşitli kolektif alanlara dahil olmaya teşvik eden yapıları ve anlatıları birlikte inşa etmemiz gerekiyor. Yaygın medya ve özellikle sosyal medya tarafından üretilen ve sürekli pompalanan, kimin ve neyin önemli olduğunu, neyin başarı ve kimin başarılı olduğunu belirleyen sistemik neoliberal liderlik anlatısında radikal ve baştan sona bir temizlik gerçekleştirmeli ve kendimizi ondan arındırarak iyileştirmemiz gerekiyor.
Bu aynı zamanda, kendimizi neoliberal kişisel başarı anlatısından, bizi doğrudan veya dolaylı olarak en genç, en cesur, ilk vb. olma baskısı altına alan ölçütlerden kurtarmak anlamına da gelir. Bu ben merkezci ödüllendirme/taltif sisteminde (bu sistem ego, az bulunurluk, itibar, bireye yönelik (görünür ve görünmez) beklentiler ve kendini gerçekleştirme üzerine temellenmiştir) birey ön plana çıkarılır ve ona itibar edilir; etki değil, sebep değil, kişidir önemli olan. Bu anlatı, tahakkümü, rekabet ve baskıyı, feministler olarak ortadan kaldırmamız gereken her şeyi, üretir ve bunların sürdürülmesini sağlar.
Bu sistemden kurtulmak için, kolektif feminist liderlik farklı bir “nasıl” yaratır; farklı ilkelere, feminist ilkelere dayalı bir anlam, bu ilkelerin liderlik ve iktidar tanımlarına uygun yapı ve süreçler yaratır.
Kolektif Feminist Liderliği Nasıl Sürdürebiliriz?
Kolektif feminist liderlik inşa etmek, bireysel iktidarı, bireysel hesap verebilirliği ve bireysel sorumluluğu göz ardı etmek demek değildir kesinlikle. Kolektif feminist liderliğin kilit unsurlarından biri, ortak güven ve şeffaflık ve bir düzeyde koordinasyon ve organizasyon geliştirmektir. Kolektif feminist liderlik, yapısızlıktan azade olmak anlamına gelmez. Böyle bir liderliği pratikte sürdürmek için temel olarak kolektif sorumluluğa, hesap verebilirliğe ve esnekliğin güçlendirilmesine ağırlık verilir ve herkesin enerjisini, yeteneğini ve tutkusunu hayata geçirebileceği belirli bir rolü vardır. Roller, karar verme araçları ve süreçleri arasında netlik ve bağlantı vardır, çatışmayı gün yüzüne çıkarmak ve çözmek için radikal bir dürüstlük anlayışının yanı sıra misyon/hedef/ortak iyi ve kolektif eğitim ile hesap verebilirlik arasında bir denge söz konusudur.
Doğadaki her şeyin ortak menfaati adına ortak bir feminist gelecek inşa etmek için kolektif feminist liderlik şarttır. Hepimizin feminist bir anlayışla müştereken liderlik etmesi baskı, şiddet ve ayrımcılığın olmadığı bir toplumun temelini oluşturacaktır. Bu alanın eşitsiz ve baskıcı güç dinamiklerinden arınmış olacağını söylemek saflık olur, ama bu alanı denetim altında tutmak ve bu dinamikleri ortaya koymak için ortak sorumluluklar ve tedbirler almak bu anlayışın temelini oluşturacaktır . Kendimizi bir kolektifin parçası olan varlıklar olarak algılamamız için, egemen paradigmayı hayatımızdan tümüyle çıkarıp ısrarlı ve sürekli bir çabayla farklı bir anlayış geliştirmemiz gerekiyor. Bu pratiği sürdürülebilir kılacak feminist alanların birlikte inşa edilmesi meselesi son derece önemlidir.
Şunun üzerine basa basa söylemeliyiz: bu yeni bir şey değildir. Tüm dünyada, özellikle hareketler ve topluluklar arasında, çok çeşitli şekillerde uygulanmış bir şeydir bu. Yapılacak olan, daha önce yapılmış bir şeyi öğrenmek, paylaşmak, uyarlamak, üzerine yeni şeyler koymak, birlikte yaratmak ve pratikleri biraraya getirmek, bu pratikleri farklı bağlamlarımızla birleştirmenin yollarını bulmaktan ibarettir. Burada soyut bir teorinin pratiğe dökülmesi, ifade edilmesi veya dile getirilmesi gibi bir şey söz konusu değildir. Sözünü ettiğimiz şey, kökleriyle pratiğe sımsıkı tutunan bir “nasıl”dır.
Doğadan Radikal Öğrenme
Hepimize öyle ya da böyle bunun işe yaramayacağı söylendi, değil mi? Şüphecilere, günümüzün egemen bireyci liderlik paradigmasının insanlar tarafından statükonun parçası olarak inşa edildiğini ve yerleşik hale getirildiğini ve inşa edilen her şeyin dönüştürülebileceğini söylemek yeterli olmalıdır! Bu dönüşümü gerçekleştirmek epeyce cesaret ve alçakgönüllülük gerektiriyor; kapitalizm öncesi topluluklardan, yerli topluluklardan, dönüştürücü hareketlerden, ademimerkezi yapıya sahip gruplardan, kendi kendini örgütleyen ve kendi kendini yöneten topluluklardan, tüm dünyadaki birçok farklı bağlamdan hareketlerden ve doğadaki diğer varlıklardan öğrenilenler o kadar geniş ve çeşitli ki tek yapmamız gereken, kalplerimizi açmak ve kendimize meydan okumak, hükmetmeden, ayıklamadan veya işimize geldiği gibi yorumlamadan öğrenmek ve öğrendiklerimizi paylaşmaktır.
Bunu yapmak mümkün, pek çok farklı bağlamda, farklı tarifler, deneyimler, formüller vb. ile de yapıldı ayrıca. Doğadaki diğer canlılardan da öğreneceğimiz çok şey var. Adrianne Maree Brown’ın Emergent Strategy (Acil Strateji) adlı kitabından öğrendiğimiz üzere göçmen kuşlar da bu canlılardan: “Sığırcık sürüsü, birbiriyle senkronize hareket eden, birbiriyle açık, tutarlı bir iletişim kuran, birbiriyle çok derin bir güven ilişkisi içinde olan ve kolektif liderlik sergileyen bir sürüdür. Her bir kuş, dikkatini en yakın yedi komşusu üzerinde yoğunlaştırır ve böylece çok sayıda sığırcıktan (bazen bir milyondan fazla) oluşan koca bir sürünün uyumlu ve eşzamanlı hareketlerle ustaca yol almasını sağlarlar.” Sierra Pickett
“Doğada her şey işbirliği içinde çalışır. Bazı sinekkuşları ve çiçekler o kadar koordineli hareket etmek zorundadırlar ki, hayatta kalmak için birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Böyle bir koordinasyon ve işbirliği ile hareket etsek hareketimiz ne kadar enerjik, canlı ve başarılı olurdu.” -Karissa Lewis
Doğadaki diğer varlıkların kendilerini nasıl örgütlediklerine ve kolektif olarak nasıl geliştiklerine bakıp bir şeyler öğreniyoruz; oysa tek bir lider tarafından yönlendirilen ve rekabetçi ve bireysel iktidar yapıları etrafında örgütlenen canlılar -insanlar dahil- hayatta kalmak için giderek daha fazla mücadele ediyor. Hegemonik toplumu örgütleme biçimimiz, kendimizle, birbirimizle ve bütün bir doğayla olan bağlarımızla beraber dünyanın yıkımını hazırlıyor.
Covid-19 pandemisi ve yarattığı sonuçlar tüm bunları, bir topluluğa ve aidiyet duygusuna ihtiyacımız olduğunu daha belirgin hale getirdi. Birlikte gerçekleştirilecek adil ve eşit bir kolektif feminist gelecek inşasının acil bir gerçeklik olduğu (pratikte, hemen ve adım adım inşa etmemiz gerektiği) şimdi daha da açık. Kolektif feminist liderlik ve bu liderlik anlayışının iktidarı altında yönetilecek, kendine has çoğulcu yöntem ve uygulamalara sahip feminist demokrasilerin mümkün olabileceğine inanıyoruz.
Lucy Richmond, Kim Kaborda, Ria Ryan, Giulia Meneghetti ve Giulia Bruzzone tarafından düzeltisi yapılmış olan bu makale, aynı kişiler tarafından kolektif olarak kaleme alınmış yazılardan oluşmakta ve bu yazıları temel almaktadır; bu makaledeki analiz ve bilgiler Feminist Hiking Collective’de yer alan herkesin ortak çalışmasının ürünüdür.
Feminist Hiking Collective ve Srilatha Batliwala, kısa süre önce Benden Bize adlı bir girişim başlattı. Bu girişim, her yıl açık bir çağrıyla duyurusu yapılan, kolektif feminist liderlik uygulamalarını birbirine harmanlayıp onları tanımlayan yaratıcı bir harita çıkarmayı ve paylaşmayı amaçlayan kolektif bir girişimdir. Sizleri bu girişim hakkında daha fazla bilgi edinmeye ve mümkünse projede sunum yapmaya davet eder, bu girişimi başka grup ve topluluklara duyurmanızı rica ederiz: şu anda İngilizce, Fransızca, Portekizce ve İspanyolca dillerinde web sayfalarımız var, bu dillerde başvuru yapılabilmektedir.
Çalışmaları, düşüncelerimize ve uygulamalarımıza ilham veren ve temel oluşturan şu gruplara, kolektiflere, ağlara, organizasyonlara ve hareketlere minnet ve şükranlarımızı sunarız: JASS, CREA, FRIDA The Young Feminist Fund, Iniciativa Mesoamericana de Mujeres Defensoras de Derechos Humanos (IM-Defensoras), Movimiento de Mujeres Indígenas por el Buen Vivir, AWID, FAMM Endonezya ve daha niceleri.
İngilizceden Türkçeye Deniz Tuna tarafından çevrilmiştir.