Muhalefet partilerinin Ekim’de yapılan genel seçimlerde tanınmış iş insanı ve görevdeki Başbakan Andrej Babiš’e karşı zafer kazanması, pek çok Çekya vatandaşı tarafından sevinçle karşılandı. Ancak göreve gelen yeni merkez sağ koalisyonun, sekiz yıl önce Babiš’i iktidara taşıyan yolun taşlarını döşeyen eski koşullara dönülmemesi için çok dikkatli olması gerekiyor.
Çek Cumhuriyeti Viktor Orbán modelinden yüz çevirip aile ocağı AB’ye geri dönüyor, Prag sokaklarında yeniden Václav Havel’in ruhu dolaşıyor. Çekya medyası ve uluslararası medyada son seçim hakkında yapılan yorumlar genelde bu minvalde. Sık sık Babiš’in “şirketinin siyasi kanadı” olmakla eleştirilen popülist ANO’ya (Gayrimemnun Vatandaşlar Hareketi) karşı meclis çoğunluğunun elde edilmiş olması şüphesiz bir sevinç vesilesi sayılıyor. Babiš bağlantılı şirket yapılarının hiçbir engelle karşılaşmadan devlet içinde yayılmaya devam etmesi bundan böyle mümkün olmayacak gibi görünüyor. Siyasetin fikirlere kafa yorma anlamına geldiği günlere kısmen de olsa geri dönülmesi ve yapay gündemlerin son bulması ihtimali ufukta beliriyor. Ne var ki, bu yeni mecliste liberallerin, sol kanadın ve yeşillerin layığıyla temsil edildiğini söylemek zor, bu da haliyle iklim krizi ve toplumsal cinsiyet konularında kayda değer bir gelişme beklentisini azaltıyor. Yeni merkez sağ koalisyonun sekiz yıl önce Babiš’i iktidara taşıyan yolun taşlarını döşeyen koşullara dönülmemesi için çok dikkatli olması gerekiyor.
Son ana kadar devam eden diken üstündeki bekleyiş, oyların tamamının sayılmasıyla beraber yerini Prag sokaklarında sevinç gösterilerine bıraktı. Üç muhafazakâr partinin ittifakı olan SPOLU (Hep Beraber) %27,8’lik oy oranıyla, yani 30 bin oy gibi kıl payı bir farkla Babiš’in ANO’suna (%27,1) üstünlük sağladı. Üçüncü sırayı liberal Piráti (Korsan Parti) ile PirStan (Belediye Başkanları ve Bağımsızlar) ittifakı aldı. Seçim öncesi anketlerin yarattığı beklentinin bir hayli gerisinde kalmakla beraber, yine de %16 gibi kayda değer bir oy oranına ulaştılar. Sağ kanat popülist SPD (Özgürlük ve Doğrudan Demokrasi Partisi) için korkulan oldu; parti %10’un, dolayısıyla kendi beklentilerinin gerisinde kaldı. ČSSD (Sosyal Demokratlar), KSČM (Komünist Parti) ve birçok küçük aşırı sağcı parti %5’lik barajın altında kaldı. Son olarak, %1’lik oy oranıyla Yeşillerin kaderi de baraj altında kalmak oldu. Peki, bu nefes kesici seçimin sonuçları bize ne gösteriyor, Çek Cumhuriyeti’nin gidişatı bundan sonra ne yönde olacak?
Sivil toplumun zaferi ve seçim sistemi
Yolsuzluk skandalları ve çıkar çatışmaları uzun zamandır Babiš’in peşini bırakmıyor. En son Pandora Belgeleri’nden edinilen bilgiye göre, Babiš’in Fransız rivierasında çok lüks bir mülkü offshore firmalar aracılığıyla satın almasının üstünü kapattığı iddia ediliyor. Babiš’in ANO’sunun seçim hezimeti ilk bakışta malumun ilamı gibi görünebilir. Ne var ki, vatandaşların Babiš’in partisine desteğinin 2017’de yapılan bir önceki genel seçimlere kıyasla sadece %2 azaldığını göz ardı etmemek gerek. Kimileri kıl payı farkla baraj altında kalan küçük partiler arasında Babiš’in olası koalisyon ortakları da vardı. Böyle olmasa iki Babiš karşıtı ittifak da açık ara farkla bir çoğunluk sağlayamaz ve milyarder başbakan bir koalisyon kurmaya çalışacaktı.
“Demokrasi için Bir Milyon An” hareketi olmasa, muhalefet kazanmakta yine zorlanacaktı muhtemelen. Babiš’in oligarşik iktidarını sonlandırmayı amaçlayan bu sivil toplum hareketi, geçen yıllarda yüz binlerce vatandaşı Prag sokaklarına çıkarmayı başardı. Belki daha da önemlisi, bu sayede bölgesel bir ağın oluşması, daha küçük yerlerdeki insanlara ulaşılması ve mitinler düzenlenmesi oldu. Hareketin Babiš seçmenlerinin fikrini değiştirmeyi başarıp başarmadığı henüz net değil, ama Babiš’i eleştirenleri oy verme konusunda seferber etmeyi başarmış gibi görünüyor. 2021 seçimlerine katılım dört sene öncesine göre %5 daha yüksek oldu. 1998’den bu yana gerçekleşen bu en yüksek katılım oranı, esasen muhalefet ittifaklarının oyunun artması anlamına geliyordu.
Bu ittifakların nasıl bir araya geleceği ve hükümetin ne kadar sürede kurulacağı Cumhurbaşkanı Zeman’a bağlı. Zeman’ın bu yönde iki girişimi var. Babiš’e desteği bilinen Cumhurbaşkanı ittifakları partiden saymadığını, dolayısıyla Babiš’i seçimin galibi olarak gördüğünü dile getirmişti. Gelgelelim seçimin hemen ertesi günü, halihazırda birtakım kronik rahatsızlıkları olan Zeman hastaneye kaldırıldı; durumu hakkında çok az şey biliniyor. Babiš, Zeman’ın talimatını seve seve yerine getireceğini, bu doğrultuda SPOLU ittifakı ile görüşmelere başlayacağını duyurduysa da, SPOLU böyle bir koalisyona yanaşmayacağı için, muhtemelen girişimleri sonuçsuz kalacak.
Oligarşiden, ekonomik liberal muhafazakârlığa
Birisi muhafazakâr, diğeri daha liberal iki çokpartili ittifak Babiš’i devirmek için bir araya geldi. Sırasıyla yaklaşık %28 ve %16 oy almış olmaları, Çekya vatandaşlarının Babiš’in oligarşik tahakkümünden çıkış için daha muhafazakâr bir yolu tercih ettiğini ortaya koyuyor. Seçimin galibi SPOLU ittifakının başını Petr Fiala liderliğindeki ODS (Sivil Demokratlar) çekiyor. Saygın bir siyaset bilimi profesörü olan Fiala, vaktiyle Václav Klaus’un kurduğu partiye muteber bir veçhe kazandırıyor. Ancak parti aynı zamanda AB’ye ve iklim krizine şüpheyle yaklaşan –keza fosil yakıt sanayisine yakınlığı sır olmayan– pek çok kişiye de ev sahipliği yapıyor. İttifakın ikinci ortağı olan TOP 09 da (Gelenek Sorumluluk Refah) muhafazakâr bir parti, liberal ekonomik politikaları savunmakla beraber AB fikrine çok daha sıcak baktığı biliniyor. Üçüncü parti, KDU-ČSL de (Hıristiyan ve Demokratik Birlik - Çekoslovak Halk Partisi) muhafazakâr bir profil çiziyor. Örneğin partinin lideri Marian Jurečka seçimlerden önce, eşcinsel evlilikleri savunan hiçbir partiyle koalisyon kurmak istemediğini açıklamıştı.
İklim politikaları, toplumsal cinsiyet eşitliği veya sosyal adalet gibi konularda SPOLU’dan herhangi bir ilerici hamle beklenmediğinden, daha liberal bir zihniyeti savunan seçmenler Piráti (Korsan Parti) ve PirStan’a (Belediye Başkanları) bel bağlamış durumda. Daha birkaç ay öncesine kadar anketlerde başı çekmelerine rağmen, iki parti toplam %16 gibi beklentilerin altında bir oranda kaldı. Piráti can sıkıcı bir kayıp daha yaşadı: PirStan’la ortak seçim listesi oluşturulurken, pek çok seçmen sıralı oylamada belediye başkanlarına öncelik verdi. Korsanlar daha güçlü olmasına rağmen, 37 koltuğun sadece 4’ünü alabildi.
Bu nasıl oldu peki? Başlıca iki nedeni olduğu söyleniyor. Birincisi, Babiš ve kimi medya organları korkunç bir dezenformasyonla ve karalama kampanyasıyla Korsanları “ahlaki çökmüşlük” ve Batı “divaneliği”nin simgesi olarak gösterdi. Korsanların Brüksel güdümündeki uyuşturucu müptelaları olduğunu, Çekya vatandaşlarının yazlıklarını ellerinden alıp göçmenlere vereceğini iddia ettiler. Bu ithamlar abeslikleri ölçüsünde etkili oldu, bir ankete göre Çekya vatandaşlarının neredeyse yarısı söylenenlere inandı. İkincisi, Korsanların burjuva belediye başkanlarıyla ittifak kurması, genç, cesur ve isyankâr parti imajını kaybetmesine sebep oldu. Daha kapsayıcı olmak istiyormuş, eleştirelliklerini törpüleyerek merkez siyasete göz kırpıyormuş gibi algılandılar. Bu durum Korsanlara yeni seçmen kazandırmadığı gibi çekirdek seçmenlerinde de erimeye yol açtı.
Korsanların başarısızlığı iklim dostu, liberal ve ilerici bir siyaset açısından hayra alamet değil. Hükümeti kurma ihtimali olan beş parti içinde, açıkça bu meseleleri savunan sadece Korsanlardı. Merkez siyasete daha yakın duran belediye başkanları, iklim kriziyle veya sözgelimi eşcinsel evlilikleriyle ilgili meseleler gündeme geldiğinde belki bunlara itiraz etmeyecekler, ama bunları öncelikli gündem maddeleri haline getirmeyecekleri de ortada. Korsanların sadece dört temsilciyle yapabilecekleri çok sınırlı. Bu nedenle parti içinden başkan Ivan Bartoš’un istifa etmesine, hatta partinin muhalefete çekilmesine yönelik sesler yükseliyor.
Bir devrin sonu
1921’de kuruluşundan bu yana ilk defa, komünist parti KSČM Temsilciler Meclisi’nde yer almıyor. Meclise giremeyişi, Babiš ile Sosyal Demokratların azınlık hükümetine verdiği destekten mi, yoksa genç seçmenleri kendisine çekememesinden mi bilinmez, ancak bu durum pek çokları tarafından Çek Cumhuriyeti’nin bir Batı demokrasisine dönüşümünü tamamlamasının bir işareti olarak görülüyor. Bu “devrin sonu”nun aynı zamanda Çek Cumhuriyeti’nde 1990’lardan itibaren gözlemlenen bir fenomenin de sonu olup olmadığını bekleyip göreceğiz. Partiyi eleştirenler, başka yerlerde standart sayılan refah devleti tedbirlerini veya iklimi korumak gibi önemli amaçlar ya da genel olarak fikir temelli ilerlemeci siyaset adına yapılan düzenlemeleri karalamak için “komünizm” veya “neoMarksizm” terimlerini sıklıkla kullanıyor. Bunlar Çek Cumhuriyeti’nde hâlâ çok itici bulunan yaftalamalar. Bugünün zorluklarını akıl temelinde kararlılıkla ele almak yerine, bilinçli olarak geçmişin hayaletleri çağrılıp araçsallaştırılıyor. Sayılar hayli azalmış olan eski komünistler artık mecliste değil; böylece Çek Cumhuriyeti’nin geçmişinden ziyade bugünüyle ilgili problemlere daha çok alan açılmış oldu ve bu problemlerin suçunu “komünizm”e atmak bundan böyle eskisi kadar kolay olmayacak muhtemelen.
Babiš ile ortak hükümet kurması, oportünizmi ve parti içi ayrılıkları nedeniyle cezalandırılıp %5 barajının altında kalan sosyal demokrat ČSSD’nin şapkasını önüne koyup düşünmesi, bu sonuçla açık yüreklilikle hesaplaşması gerekiyor. Bunu gerçekten de yapması umuluyor, zira demokratik solun Çekya siyaset sahnesine yenilenmiş olarak dönmesi arzulanıyor, dahası gerekli görülüyor. Babiš’in ANO’su ve sağ kanat popülistler yalandan argümanlarla kendilerini bu insanların yanındaymış gibi göstermek için ellerinden geleni yapsalar da, durumu her açıdan giderek kötüleşen ve toplumsal konumunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olan kesimleri açıkçası hiç kimse sosyal demokratlar kadar iyi temsil edemez.
Yeşillerin de art arda genel seçimlerde neden bir türlü %1’in üstüne çıkamadıklarını düşünmeleri gerekiyor. Son seçimler özelinde, bunun başlıca nedenlerinden biri genç, kentli ve ilerici seçmenlerin parti programı Yeşillerinkine bir hayli yakın olmakla beraber başarı şansı daha yüksek görünen Korsanlara yönelmesi olabilir. Diğer taraftan Korsanların yükselişi, çekirdek kitlesinin dışındaki insanlara hitap eden bir dil tutturulduğu ve daha geniş toplumsal ittifaklar kurulduğu takdirde Çek Cumhuriyeti’nde Yeşiller gibi bir partinin potansiyelinin bir hayli yüksek olduğunu gösteriyor. İklim krizi ülkenin siyasi gündeminde hâlâ nispeten alt sıralarda yer alsa da önümüzdeki dört yıl içinde bu durum değişebilir.
“İşler her zamanki gibi” olmasın
Seçimden iki gün sonra, iki ittifak henüz masaya bile oturmamışken, sanayi temsilcileri net bir şekilde “yeşil çılgınlığı”nın durdurulması talebinde bulundu. AB’nin “55’e Uyum” paketinin Çekya ekonomisini tehdit ettiğini öne sürüyor, bilhassa da içten yanmalı motorum vaktinden evvel miadını doldurmasından korkuyorlardı. Ayrıca işverenler işçileriyle ilişkilerinde daha da fazla “esneklik” istiyorlardı.
Yeni hükümet iş dünyasından gelen bu tür talepleri enine boyuna düşünmeden ele alma ayartısına kapılmamalı. Çek Cumhuriyeti’ni son yıllarda hüküm süren oligarşinin pençesinden kurtarıp ülkeyi piyasanın sert ve güya kamunun iyiliğine hareket eden elinin hâkimiyeti altındaki kömür tüten geçmişe değil, daha sürdürülebilir, sosyal adaletin daha fazla olduğu bir geleceğe taşımalı. Yeni hükümet iklim ve sosyal adaletsizlikle ilgili problemleri layığıyla ele almazsa, sivil toplum bu durumu gerektiğinde rahatsız edici bir biçimde ses yükselterek hatırlatacaktır. Ancak hükümet söz konusu meselelere sadece bu nedenle dikkat kesilmek durumunda kalmayacak: 2013’te Babiš'in partisinin %18’den fazla oy alması bir tesadüf değildi, her şey bir dizi merkez sağ hükümetin peş peşe iktidara gelmesinin ardından halkın gözünün açıldığı bir dönemde gerçekleşmişti. Dolayısıyla Babiš, en geç dört yıl içinde, hatta daha evvelinde 2023 cumhurbaşkanlığı seçiminde tekrar gelmeye yeltenebilir.