Yeni bir siyaset kültürünün zamanıdır

Yorum

2021 pandemi yılında Almanya seçime gitti. Ön açıcı olan ve katılıma olanak tanıyan yeni bir siyaset kültürüne ihtiyaç olduğu açıkça ortada. Heinrich-Böll-Stiftung’un Başkanı Dr. Ellen Ueberschär, Alman federal seçimlerinin sonuçlarını yorumluyor.

Bu makale, “Almanya seçime gitti - 2021 Alman federal seçimlerinin ardından” başlıklı dosyamızdan alınmıştır.

Almanya federal seçimleri ile Berlin ve Mecklenburg-Batı Pomeranya eyalet seçimlerinin aynı gün yapıldığı 2021 pandemi yılındaki bu süper seçim gününde, açık ara kazanan demokrasi oldu. Kulağa çok basmakalıp bir cümle gibi gelebilir belki, ama liberal demokrasileri kuşatan ortama şöyle bir bakıldığında, siyasi rekabetin demokratlar arasında yaşandığı, popülist partiler ile sağcı otoriter partilerin oyun dışı kaldığı gerçeğini gözardı etmek mümkün değil.

Bu seçimlerden ne öğrendik? İşte altı gözlem:

  1. Almanya’da siyaset kültürü dirençlidir

Son seçim kampanyası gerilim yüklüydü ve Alman standartlarına göre fazlasıyla kişiselleştirilmiş bir kampanyaydı. Birkaç istisna dışında, genel olarak herkes, siyasi muhalifleriyle gerçek meseleler üzerinde kıyasıya, ama saygılı bir ton ve üslupta mücadele etti. Bu, büyük ölçüde Birlik 90/Yeşiller partisi sayesinde oldu. Yeşillerin toplumsal atmosferi şekillendirmede, çok yönlü, liberal bir ülkede çeşitliliğin ve Parti’nin önemle üzerinde durduğu konuların tanınmasında oynadığı rol, epey bir zamandır parlamento seçimlerinde kazandığı sandalye sayısına yansıyandan daha büyük olageldi. Bu siyasi ve kültürel etki, partinin şimdiye kadar aldığı en iyi sonuçla birlikte, büyümeye devam edecek; alınan bu sonuç için parti ve önde gelen adayları samimiyetle tebrik edilmeyi hak ediyorlar.

  1. Bu seçimler Birlik 90/Yeşiller için mutlak bir dönüm noktasıdır

Yeşiller, şansölye pozisyonu için bir aday belirleyerek, ekonomik gelişme açısından dünyanın en büyük 4. ülkesinin liderliğine talip olduğunu ilk kez resmen açıklamış oldu. Yeşiller, işbirliği yapmak ve birlikte yönetmek gibi konularla ilgilenmiyor artık; Yeşillerin yapacağı tek şey var şimdi, o da ekoloji ve insan onuru, özgürlük ve adalet gibi içinde bulunduğumuz zamanlarda Yeşil siyaseti şekillendiren değerlere ön saflarda liderlik etmek. 2021’de şansölyelik hedefi kaçırıldı. Son aylarda yakalanan ivmeden tam anlamıyla yararlanılamamasının nedenleri artık parti içinde yapılacak tartışmalar, özeleştirilerle irdelenmelidir. Bu iddia bir kez gündeme geldi, artık gündemden düşemez. Bir olan seçim bölgesi sandalye sayısının 16’ya yükselmiş olması, bunun peşinden koşmaya değer bir iddia olduğunun sağlam bir kanıtıdır. Yeşil değerler ve Yeşil siyaset için çoğunluk desteği oluşturmak ve bugüne kadar elde edilenlerin üzerine çıkmak, önümüzdeki dört yıl boyunca içinde yer alacağı olası tüm hükûmet ortaklıklarında Yeşillerin stratejik pusulası olmalıdır. Yeşillerin oy miktarını artırıp iktidarın koalisyon ortağı olmasının mümkün olduğu, Birlik 90/Yeşiller’in Berlin’de elde ettiği seçim sonuçlarından da anlaşılıyor.

  1. %30’dan az oy oranına sahip çok sayıda parti oyuncusundan oluşan yeni siyasi manzara normu, yeni olanaklar sunuyor

Gerhard Schröder’in 1998 seçimlerinde Joschka Fischer ile arasındaki liderlik yarışı için kullandığı benzetmeyi kullanacak olursak, kimin aşçı, kimin garson olacağına karar verirken, artık hiç kimseyi istemediği bir işi yapmaya zorlamak mümkün olmayacak. Herhangi bir üçlü ittifakta, iki küçük ortak, FDP ve Birlik 90/Yeşiller, birlikte, en az büyük ortak kadar ağırlığa sahip olacak. Önceki seçimlerde kullanılan “başka alternatif yok” sloganının da sonuna gelindiğinin bir göstergesi bu aynı zamanda. Pek çok çözüm imkânı olduğu, seçim kampanyası sırasında bile açıkça görüldü.

  1. Ön açıcı olmak, iklim ve sürdürülebilir teknoloji politikasının yanı sıra demokrasi ve Avrupa politikasında da günün anahtar kelimesidir.

Önceki federal hükûmet, aynı anda birçok projeyi frenledi. Acil bir program başlatıp 2030’da kömür kullanımına nihayet son verecek koşullar yaratılarak, yenilenebilir enerji kaynak miktarı üç katına çıkarılarak ve tüm sektörlere yönelik teşvik edici, kimseyi kayırmayan, elektrik fiyatlarının düşmesini sağlayacak bir CO2 salım bedeli yaptırımı yürürlüğe sokularak, iklim korumasına yönelik önlemlerin önü açılmalıdır. Ulaştırma politikasında, yasal çerçeve hâlâ ağırlıklı olarak fosil yakıt çağına göre düzenlenmiş durumda. Ulaşımda gerçek bir dönüşüm ancak bu alanda yapılacak kökten reformlarla sağlanabilir. Dijitalleşme alanında, potansiyellerinin çok gerisinde kalanlar esas olarak kamu otoriteleridir. Toplumsal refahı artıracak bir dijitalleşme sürecinde standartları belirleme gücüne sahip idari süreçlerin modernizasyonu için, karar verme kademelerinde yer alanların uzman olması ve sivil toplumun yetkin üyeleriyle görüş alışverişinde bulunulması şarttır. Covid-19 pandemisi, ulaşım altyapısının durumunu gözler önüne sererek, eğitimden sağlık hizmetlerine kadar Almanya’daki tüm kamu altyapısının eksikliklerinin ortaya konmasına yardımcı oldu. Ön açıcı olmak demek, yeşil yatırımları teşvik eden bir maliye politikasına geçilmesiyle ortaya çıkacak yeni borçlanmalara ​​izin vermeyen katı borç frenini ortadan kaldırmak demektir.

  1. Daha çok dış politika!

Seçim kampanyalarında, eksikliği çok hissedilen dış politika tartışmalarına daha çok yer verilmelidir. Almanya demokratik siyasi kültürü sayesinde güvenilir bir ülke olduğu için, tam da bu nedenle, bu ağırlığını Avrupa içinde ve dışında şimdiye kadar olduğundan daha fazla hissettirmelidir. Bu tavır, dış politika, güvenlik ve kalkınma politikalarını uzmanlara bırakılacak konular olarak gören geleneksel kültürden kopmaya neden olacaktır ilk başta. Parlamentoda biliminsanlarından oluşan bir öngörü kurulu oluşturularak bu kurulun tavsiyeleriyle Federal Güvenlik Konseyi’nde derhal bir reforma gitmekten, geleneksel kabine yapısını gevşetmeye kadar pek çok fikir havada uçuşuyor. Bu fikirlerin hepsi, Almanya’nın daha aktif bir dış politika izlemesi ve iç kamuoyunda dış politika konularının çok daha fazla tartışılması gerektiği mesajını veriyor. Almanya, Avrupa Konseyi’ndeki müzakerelerde daha katılımcı bir rol üstlenmeli ve Avrupa nezdindeki iklim koruma, göç politikası ve ortak altyapının genişletilmesi önünde engel oluşturan ülke unvanından kurtulmalıdır. Özellikle, Rusya ve Çin gibi başlıca otokratik devletlere karşı yaklaşımın nasıl olacağı konusunu kamuoyunda tartışmaya açmak, bu siyasi yetki alanını genişletme görevinin asli unsuru olmalıdır.

  1. Yeni bir siyasi üslubun ortaya çıkması gerekiyor

Uzun vadede demokrasiyi neyin güçlendirdiği sır değil: katılım, açık bir yönetişim tarzı, entegrasyon ve göç politikası, eğitim ve sosyal politika, dış politika, kalkınma ve iklim politikaları gibi karmaşık siyaset alanlarında bütüncül bir yönetim anlayışı. Tutarlı olmayı ve katılımcı hükûmet müdahaleleri gerektiren, aynı zamanda konunun muhataplarından çok fazla şey talep eden faaliyetler bunlar. Fakat geleceği mümkün kılma amacına ancak kanıta dayalı, tutarlı ve katılımcı hükûmet müdahaleleriyle ulaşılabilir.

Bu makale ilk olarak boell.de’de Almanca olarak yayımlanmıştır.