Hâl böyleyken devam edersek: AB’nin göç ve mülteci anlaşmasının izlenmesi

Analiz

Avrupa Komisyonu tarafından önerilen AB’nin yeni göç ve iltica anlaşmasının incelenmesi kapsamında, Heinrich-Böll-Stiftung Paris ofisi bu konuya yönelik bir dizi analiz yayınlıyor. İkinci makale, Avrupa düzeyinde anlaşma tartışmalarının ilerlemesini incelerken mültecilerin, sığınmacıların ve göçmenlerin Avrupa Birliği'ne yasal giriş yollarıyla birlikte özellikle göç ve sığınma politikalarının dışsal boyutunu ve üçüncü ülkelerle olan ilişkilerini ele almaktadır.

Christopher Hein’ın bu yazı dizisindeki ilk analizini de okuyun: “Yeni tas, eski hamam; AB’nin yeni göçmenlik ve mültecilik anlaşması üzerine tartışmaların izlenmesi”

Avrupa Komisyonu tarafından Eylül 2020'de yayınlanan AB’nin yeni göç ve iltica anlaşması hakkındaki mevcut tartışmayı izleyen yazı dizimizin ikinci makalesinde mülteciler, sığınmacılar ve göçmenlerin AB'ye yasal giriş yollarıyla birlikte göç ve sığınma politikalarının dışsal boyutuna odaklanacağız. İfade edilen çeşitli pozisyonlar hakkında bir güncelleme sağlamaya çalışacağımız diğer konular, sınır ve denetim prosedürlerinin yanı sıra önerilen İltica ve Göç İdaresi Yönetmeliği (Regulation on the Management of Asylum and Migration- RAMM) ile ilgilidir.

Genel izlenim, Avrupa Konseyi'nin Portekiz başkanlığı sırasında anlaşma unsurlarının müzakeresinde gerçek bir ilerleme kaydedilmediği ve kısmen 26 Eylül 2021'deki Almanya seçimleri ve gelecekteki federal hükümetin yönelimi konusundaki belirsizlik nedeniyle temelde bir duraklama olduğu yönünde.

Bununla beraber, yasama mekanizması teknik düzeyde çalışıyor ve Avrupa Konseyi içinde üye devletler arasında açıkça bir fikir birliğinin olmadığı konular gün ışığına çıkıyor. Ayrıca, anlaşmanın özel önem atfettiği üçüncü ülkelerle iş birliğine ilişkin olarak, gelecekteki resmi anlaşmaları öngören bir dizi girişimi gözlemleyebiliyoruz.

Dışsal boyut

24 Haziran 2021 tarihli göç konusuna ilişkin toplantının Avrupa Konseyi Sonuçları, özellikle menşe veya transit geçişi olan üçüncü ülkelerle işbirliğini ele alıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Bürosu (BMMYK) ve Uluslararası Göç Örgütü (IOM) ile yakın iş birliği içerisinde, AB ve üye devletlerin mevcut olan tüm araç ve teşvikleri göçün temelinde yatan nedenlerle mücadele etmek, bölgelerdeki mültecileri ve yerinden edilmiş insanları desteklemek, göç idaresi için kapasite oluşturmak, göçmen kaçakçılığı ve ticaretini ortadan kaldırmak, arama kurtarmada sınır denetimini ve iş birliğini güçlendirmek, yasal göçü çözmeye çalışmak, geri dönüş ve geri kabulü sağlamak için kullanılmalı.

Avrupa Konseyi toplantısından önce, Göç ve İlticadan Sorumlu Avrupa Birliği Üst Düzey Çalışma Grubu’nun (HLWG) yakın zamanda gerçekleştirdiği çeşitli toplantılarında öncelikli bölgeler belirlendi: Kuzey Afrika, Sahel bölgesi, Sahra Altı Afrika, Batı Balkanlar ve İpek yolu. Belirlenen bu bölgelerde öncelikle Tunus, Fas, Pakistan, Nijerya ve Afganistan ile ortaklıklar kurulmalıdır. Komşuluk ve Uluslararası İşbirliği Mali Aracı'ndan özellikle düzensiz göçün önlenmesi için tam olarak yararlanılmalı ve fonların en az yüzde 10'u bu amaçla kullanılmalı. Mart 2016 tarihli AB-Türkiye Zirvesi Bildirisi tamamen uygulanmalı ve yenilenmeli, Türkiye için ek finansman ayrılmalıdır. Sonbaharda, Avrupa Komisyonu ve AB Yüksek Temsilcisi öncelikli ülkelerle ortaklık anlaşmaları için eylem planları sunacak. 10-11 Mayıs tarihlerinde çok sayıda Afrika ülkesinin katıldığı göç akışının yönetimine ilişkin gerçekleştirilen Bakanlar Konferansı, AB stratejisine öncelikli bölgelerden birini dâhil etmeyi denemek için bir fırsat sundu.

BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, "Bu ne yasal ne de gerçekçidir. Daha az donanımlı ülkelere yük bindiriyor ve sömürgeci bir yaklaşımı temsil ediyor” diyerek sorumlulukların dışsallaştırılmasına karşı uyarıda bulundu.[1]

Gelgelelim yeni anlaşmada kaydedilen ilerlemeye ilişkin 24 Mayıs 2021 tarihli Avrupa Konseyi raporundan, üye devletlerin büyük çoğunluğunun dışsal boyut paketini desteklediği görülüyor. Danimarka Parlamentosu, üçüncü ülkelerdeki sığınma taleplerinin işleme alınmasına izin veren bir yasa çıkardı. Diğer şeylerin yanı sıra, Libya ile Libya'dan ve Libya'ya göç akımlarını durdurmayı amaçlayan diplomatik çabalar son iki ayda yoğunlaştı. Ayrıca, Afrika için ayrılan Güven Fonu'nun 44 milyon Euro'su, Libya'da entegre sınır ve göç yönetimini desteklemek için kullanılıyor (birinci aşama). İtalya, sözde Libya Sahil Güvenliği’ne ait gemileri ve teçhizatı finanse etmeye devam ediyor. Dolayısıyla da anlaşmanın dışsal eylem kısmı, yasa teklifleri üzerindeki sayısız anlaşmazlıktan bağımsız olarak, “ilerleme”nin fiilen yapıldığı alan.

AB'de korumaya yönelik yasal yollar: Düzensiz gelişler için tatmin edici bir alternatif mi?

Mültecilerin, sığınmacıların, AB üyesi olmayan işçiler ve öğrencilerin Birlik topraklarına ulaşmaları için mevcut yasal yolların oluşturulması veya genişletilmesi Avrupa Komisyonu'nun yeni anlaşma önerisinin bir parçası. Çeşitli programların uygulanmasına ilişkin temel sorun, Lizbon Antlaşması'nın AB'ye giriş izni verdiği üçüncü ülke vatandaşlarının sayı ve niteliklerini belirleme konusunda bir yasama yetkisi öngörmemesidir. Bu yetki yalnızca tek tek üye devletlere özel. Kısıtlayıcı vize politikaları ve tüm Schengen Sistemi, özellikle gelişmekte olan ülke vatandaşları için yasal geliş olanaklarını büyük ölçüde sınırlamıştır: İstisnasız tüm Afrika vatandaşlarının vize şartına tabi olduğu da unutulmamalıdır. Bununla birlikte, Avrupa Komisyonu son 15 yıldır bir dizi vesileyle, özellikle yeniden yerleşim programlarının başlatılması yoluyla, yasal yolları desteklemektedir. “Uluslararası korumaya ihtiyacı olan AB vatandaşı olmayanların AB üyesi olmayan bir ülkeden kendilerine koruma sağlanan bir üye devlete kabulü”[2] ile yeniden yerleştirme programı, göçmenlerin tehlikeye sokmadan veya kaçakçı şebekelerine maruz bırakmadan AB topraklarına güvenli ve yasal bir şekilde ulaşmalarını sağlıyor. Avrupa Komisyonu, 2016 yılında Yeniden Yerleştirme ve İnsani Kabul Çerçevesini hayata geçirmeyi önermişti; şimdi Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi’ni söz konusu aracı benimsemeye çağırıyor.

Yeni anlaşma, yeniden yerleştirmeyi teşvik etmeyi, insani kabulü güçlendirmeyi ve “üye devletlerin uluslararası korumaya ihtiyaç duyan insanlar için yasal ve güvenli kanallar sağlama ve geliştirme konusundaki sürekli çabalarını desteklemeyi” amaçlayan diğer tamamlayıcı yolları tekrar önermektedir. Bununla birlikte, uluslararası korumaya ihtiyaç duyan çok sayıda insanın yükü altındaki AB üyesi olmayan ülkelerle dayanışmayı ve böylece “göç idaresinin daha iyi yönetilmesine” katkıda bulunmayı tavsiye ediyor. Bu teklifle Birlik, geçici yeniden yerleşim planlarından istikrarlı, sürdürülebilir ve öngörülebilir bir çerçeveye dayalı olarak işleyen planlara geçilmesi gerektiğini kabul ediyor.[3] AB'nin bu planlaması, BMMYK'nın “Yeniden Yerleşim ve Tamamlayıcı Yollar Üzerine Üç Yıllık Stratejisi (2019-2021)”ne ve Aralık 2019'da düzenlenen ilk Küresel Mülteci Forumu'na dayanıyor. Avrupa Komisyonu bu kapsamda, COVID-19 pandemisinin neden olduğu olumsuz etkileri de gündemine aldı. Aslında, Avrupa İltica Destek Kurumu (European Support Agency for Asylum – EASO) tarafından edinilen verilere göre, 2015 yılında uygulamaya konulan Birinci Yeniden Yerleşim Planı’ndan bu yana yeniden yerleştirilen göçmen sayısı oranları 2015'te 8.000 kişi iken 2019'da 30.700’e çıkarak önemli ölçüde arttı.[4] Ancak 2020 yılında, COVID-19 pandemisi ve ardından Mart ve Temmuz 2020 arasında faaliyetlerin askıya alınmasıyla birlikte yeniden yerleşim oranları yüzde 58 düştü. Bu nedenle yeni anlaşmadaki tavsiye, üye devletleri dünya çapındaki acil yeniden yerleşim ihtiyaçlarına esnek bir şekilde tepki vermeye ve 2021 yılında Türkiye, Suriye, Lübnan, Ürdün, Libya, Nijer, Çad, Mısır, Etiyopya, Sudan ve Ruanda gibi ülkelere odaklanarak yeniden yerleşimle ilgili faaliyetlerine devam etmeye teşvik ediyor.

Avrupa Komisyonu bu hedeflere ulaşmak için 2021-2027 İltica ve Göç Fonu'nda tahsis edilen mali kaynaklardan yararlanarak 2022'den itibaren yeni yeniden yerleştirme programları üzerine düşünmeyi önerdi. Ayrıca üye devletler, İstanbul'da bulunan “Yeniden Yerleştirme Destek Tesisi”ne ve EASO tarafından kolaylaştırılan “Yeniden Yerleştirme ve İnsani Kabul Ağı”na da güvenebilirler.

24 Kasım 2020'de AB, göçmenlerin etkili ve uyumlu entegrasyonunu sağlamak için temel bir araç olarak yeniden yerleştirme konusuna özel önem verilen 2021-2027 Entegrasyon ve Kapsayıcılık Eylem Planı’nı[5] sundu. BMMYK, söz konusu öneriyi memnuniyetle karşıladı ve ayrıca “AB ülkelerinin yeniden yerleştirme, tamamlayıcı yollar ve aile birleşimi yoluyla dayanışmaya daha fazla bağlılık göstermeleri halinde daha az insanın tehlikeli yolculuklara çıkabileceğini” belirterek yeniden yerleştirmeyle ilgili yeni anlaşmanın düzenlemelerini olumlu karşıladı.[6]

Kamu desteğinin diğer biçimleri: Tamamlayıcı yollar

Avrupa Komisyonu tarafından önerilen tavsiye kararı, yeniden yerleştirme planlarına paralel olarak yürütülmesi amaçlanan farklı tamamlayıcı yolları da içeriyor. Bazı üye devletler, insani kabul ve insani yardım koridorları, özel destek, aile birleşimi programları veya mülteciler için öğrenci bursları gibi programları hâlihazırda uyguluyor. Bu programlar, uluslararası korumaya ihtiyacı olan kişilerin yeniden yerleştirme dışındaki kanallar aracılığıyla kabul edilmelerine izin verdiği için, AB'nin yeniden yerleştirme planlarını tamamlayacak temel araçları temsil ediyor; bu kanallar, insanların motivasyonlarının ve yeteneklerinin takdir edilmesi üzerine inşa edilmiştir, ailelerin yeniden bir araya gelmesine yardımcı olur, işgücü hareketliliğini ve AB'deki üniversitelere öğrenci kabulünü kolaylaştırır.[7]

Kökleri İtalyan Hükümeti ile Sant'Egidio Topluluğu, Evanjelik Kiliseler Federasyonu, Waldensian Table ve Caritas İtalya arasındaki bir mutabakat zaptına dayanan insani yardım koridorlarına özel dikkat göstermek gerekiyor. Bu koridorlar 2016 yılında İtalya'da başladı ve daha sonra Fransa, Belçika ve Andorra'da tekrarlandı.[8] 2016 yılından bu yana, uluslararası yardıma ihtiyacı olan 2.700'den fazla insan bu koridorlar aracılığıyla Avrupa'ya ulaştı.

İnsani yardım koridorları, devletler tarafından değil, onları destekleyen STK’lar tarafından finanse ediliyor. Bu “iyi uygulama” örneğini Avrupa'da tekrarlama ve Avrupa düzeyine aktarma niyeti, Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı tarafından 2019'da zaten ortaya atılmıştı. 15 AB ülkesinden 15 Protestan kilisesi temsilcisi tarafından yapılan bir açıklamayı takiben öneri ve ardından İtalya'daki Protestan Kiliseleri Federasyonu’nun (Federation of Protestant Churches in Italy- FCEI) mülteci ve göçmen programı koordinatörü tarafından “Avrupa İnsani Koridorları”[9] için amaç ve ilkelerin ana hatlarını çizen bir kavram raporu sunuldu. Yukarıda bahsi geçen 2020 Tavsiye Kararı, bu niyeti yeniden ifade etmiş ve düzensiz göçmen gelişlerini caydırmak için AB'nin projesine insani koridorların dâhil edilmesinin gerekliliğinin altını çizmiştir. Bu konuda İtalya hala başı çekiyor: 300'ü devlet programı kapsamında olmak üzere 500 sığınmacının yasal yollarla İtalya'ya gelmesine izin veren yeni bir protokol geçtiğimiz günlerde imzalandı, bu 500 kişiden geriye kalan 200 kişiyle ise Sant'Egidio ve Evanjelik kiliseleri ilgilenecek.[10]

İşle ilgili nedenlerden dolayı yasal göçmenlik

Birlik, Avrupa'ya düzensiz şekilde gelme olaylarını caydırmak için kullanılan AB'de uluslararası korumaya yönelik yasal yolların genişletilmesinin yanı sıra yasal göçün faydalarını en üst düzeye çıkarmak için AB üyesi olmayan ülkelerden vasıflı işçileri çekmeye de odaklanıyor.

AB 2009 yılında, AB üyesi olmayan yüksek nitelikli kişilerin bir AB ülkesinde (Danimarka ve İrlanda dışında) çalışmasına izin veren “Mavi Kart Uygulaması”nı kabul etti. Bu sistem aynı zamanda nitelikli işçiler için ülkeye giriş ve ikamet koşullarını da belirliyor. Yeniden düzenlenen AB Mavi Kart planının amacı, “yüksek vasıflı üçüncü ülke vatandaşlarının AB'ye gelmesini ve çalışmasını daha kolay ve çekici hale getirmek, böylece Avrupa işletmelerini dünyanın dört bir yanından kalifiye ve yetenekli insanları çekmede desteklemek” olacak.[11] Başka diğer şeylerin yanı sıra, iyileştirmeler arasında daha yumuşak kabul kriterleri (yani daha düşük maaş eşiği ve daha kısa çalışma sözleşmeleri süresi), daha iyi aile birleşimi koşulları, hareketliliği kolaylaştırma ve paralel ulusal planların kaldırılması yer alıyor.

Yeni anlaşma, bu konuda yarım kalmış çalışmaların tamamlanması ve uygulamanın yeniden düzenlenmesi gerekliliğini bir kez daha vurguluyor. 17 Mayıs 2021'de Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi Portekiz Başkanlığı, Mavi Kartın yeniden düzenlenmesi konusunda geçici bir anlaşmaya vardı. Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas, “bugünkü anlaşmanın AB'ye beceri eksikliklerine yanıt vermemize ve yüksek vasıflı profesyonellerin iş gücüne katılmasını kolaylaştıracak modern, hedefli bir yasal göç planı sağladığını” ve bu sonucun “birlikte çalışarak AB'nin kendisini geleceğe hazır bir göç sistemi ile donatabileceğini” gösterdiğini belirtti.[12] Hem Avrupa Konseyi hem de Avrupa Parlamentosu’nun Sivil Özgürlükler, Adalet ve İçişleri Komisyonu anlaşmayı sırasıyla 21 Mayıs 2021 ve 3 Haziran 2021 tarihlerinde onayladı.

Bu anlaşmaya göre kişiler, AB sınırları içerisinden de Mavi Kart başvurusunda bulunabilecekler. Başvurularda en az altı aylık bir iş sözleşmesi veya bağlayıcı bir iş teklifi sunmaları gerekiyor. Yeni programla birlikte maaş eşiği düşürülecek ve yararlanıcıların ilk 12 ayda bile pozisyon veya işveren değiştirmesine izin vererek daha fazla esneklik getirilecek. AB Mavi Kart sahiplerinin aile üyeleriyse AB topraklarına girebilecek ve işgücü piyasasına erişebilecek. AB Mavi Kart sahipleri ve aile üyeleri, ilk gittikleri üye devlette 12 ay çalıştıktan sonra basitleştirilmiş hareketlilik kurallarına dayalı olarak başka bir üye devlete de taşınabilecekler.[13]

Anlaşma, düşük vasıflı işçiler için yasal yollar hakkında hiçbir şey söylemiyor. Halihazırda devam etmekte olan COVID-19 sonrası ekonomik istikrar paketlerinin uygulanmasıyla birlikte, bir dizi işgücü piyasası sektörü daha şimdiden işgücünde eksiklik belirtileri gösteriyor. Göçmen işçilerin yasal girişine yönelik son derece sınırlı olan yollar, kaçınılmaz olarak düzensiz ve güvenli olmayan gelişlerin artmasına ve alternatiflerin olmaması nedeniyle koruma taleplerinin araçsal olarak sunulmasına yol açıyor.

İltica ve Göç İdaresi

Alman hükümeti genel anlamda önerilen anlaşmayı ve özel olarak 4 Şubat 2021 tarihli kamuya açık olmayan raporda formüle edilen hedefleri yansıttığı için İltica ve Göç İdaresi Yönetmeliği teklifini memnuniyetle karşıladı. Almanya İçişleri Bakanlığı Devlet Sekreteri Stefan Mayer[14] üç hedefi şu şekilde tanımladı: uluslararası koruma alma şansı olmayanların süratle sınır dışı edilmesi, düzensiz gelişlerin önlenmesi ve sadece koruma talebinin incelenmesi için yetkili olduğu belirlenen ülkede sığınmacılara kabul yardımı sağlanması. Başvuru sahipleri, AB'deki düzensiz ikinci gelişlerin sonuçlarını bilmeli. Özel bir baskının olduğu istisnai durumlarda sığınmacıların yeniden yerleştirilmesi zorunlu olabilir. Almanya, bir dayanışma eylemi olarak iade desteklerinin yanı sıra sınırlarda zorunlu tarama yapılmasından yana.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Yunanistan ve diğer Akdeniz bölgesi devletlerinin konumu tamamen farklı. Yunanistan Göç ve İltica Bakanı Notis Mitarachi,[15] dayanışmanın sadece baskı durumlarına çare olmamasını, tüm yönleriyle uygulanması gerektiğini savunarak, “Göçmenler belirli bir ülkeye değil, Avrupa'ya geliyor” dedi. Yunanistan için başka yere yerleştirme bir öncelik olmaya devam ediyor ve ülkeye iade destelerinin etkinliği sorgulanmalı; bu arada, yük yalnızca ilk geçilen ülkeye ait olacak. Yunanistan ayrıca, olumlu sığınma kararlarının karşılıklı olarak tanınmasından yana, böylelikle uluslararası korumadan yararlananların yasal olarak başka bir üye devlete taşınmasına izin verilebilecek.

Sığınmacıların ve mültecilerin ilk geldikleri ülkeden başka bir üye devlete düzensiz ikincil geçişlerinin düzeltilmesi, İltica ve Göç İdaresi Yönetmeliği’nin (RAMM) beyan edilen hedefleri arasında; hedeflerin gerçekleştirilmesi için baskıcı ve hatta cezalandırıcı önlemler gerçekleştirilecek. Avrupa Mülteciler Konseyi (ECRE) Genel Sekreteri Catherine Woolard,[16] bunun yerine bu tür geçişlerin nedenlerine bakmayı öneriyor: aile üyelerine veya topluluklara katılmak, kişinin bağlantılı olduğu bir ülkeye taşınmak ve daha olumlu entegrasyon ihtimallerinin beklenebileceği bir ülkeye taşınmak. Avrupa Komisyonu'nun, sığınma talebinin incelenmesinden sorumlu üye devletin belirlenmesi amacıyla kardeşleri “aile” tanımına dâhil etme önerisi, bu nedenle doğru yönde atılmış bir adım olacak. Ancak, Avrupa Konseyi'nin ilerleme raporundan görülüyor ki tüm üye devletler, tanımın bu şekilde genişletilmesi konusunda hemfikir değiller. Ayrıca, RAMM teklifinde yer alan oldukça korkakça yer alan iyileştirmeler bile Avrupa Konseyi içinde muhalefetle karşılaşma riskini taşıyor.

Avrupa Parlamentosu’nun Sivil Özgürlükler, Adalet ve İçişleri Komitesi Raportörü İsveçli MEP Tomas Tobé, RAMM önerisine ilişkin raporunu 30 Eylül 2020'de sunacak; ECRE, 2 Mayıs 2021'de bununla ilgili ayrıntılı bir yorum yapmıştı.[17]

Sığınma prosedürleri ve sınır kontrolleri

Sınır prosedürleri ve sınırlardaki “uluslararası bölgeler” kurgusu, bazı üye devletler tarafından uzun süredir uygulanıyor. Fransız havaalanlarında, normal iltica prosedürüne ve bölgeye kabul kararı 48 saat içinde verilir; temyize ilişkin kararlar 20 gün içinde alınır ve bu süre zarfında sığınmacı gözaltında tutulur. Fransa, RAMM tarafından önerilen zorunlu ve genişletilmiş sınır prosedürlerinden yana. Bu aynı zamanda suç unsurlarının ve kaçakçıların derhal “filtrelenmesini” de kolaylaştıracaktır.[18]

Ege Mülteci Destek sivil toplum kuruluşunun temsilcisi Minos Mouzourakis, Fransa'daki tüm sığınmacıların yüzde 1'inden biraz fazlasının ve Almanya'da yalnızca yüzde 0,5'inin sınır prosedürlerine tabi olduğuna, Yunanistan'da ise bu oranın yüzde 50'den fazla olduğuna dikkat çekti. Ayrıca, sınır prosedürlerinin zorunlu olarak uygulamaya konması durumunda sığınmacıların yoğun bir şekilde idari gözetime alınmasına karşı uyarıda bulundu.[19] Malta, deniz sınırlarının havaalanları veya kara sınırlarından tamamen farklı olduğunu vurguladı. İşte bu nedenle, tek tek üye devletlerin belli başlı yaşadığı zorluklar dikkate alınmalı ve sınır prosedürleri zorunlu olmamalıdır. Malta'da, tüm sığınmacılar geçişlerde belgesizler ve dönüş seyahat belgesinin düzenlenmesi de birkaç ay sürüyor. Önerilen eşzamanlı iade prosedürleri bu sebeplerden dolayı uygulanabilir olmayacak.[20]

AP raportörü Birgit Sippel, sınırlardaki kontrollere ilişkin yönetmelik önerisiyle ilgili arama sırasında hiçbir yasal yol bulunmadığını ve sığınmacıların sırf koruma talebinde bulunmaları nedeniyle gözaltına alınabileceğini kaydetti. İnsan haklarına saygı konusunda bağımsız sınır denetimi talebinde bulundu.

Sonuç bildirgesi

Filippo Grandi, “işgal anlatısını boşverin, işgal yok. Kolombiya veya Uganda gibi ülkelerdeki veya gelişmekte olan bölgelerdeki diğer pek çok ülkede mülteci ve yerinden edilmiş kişilerin sayılarına bakın ve AB'nin küresel bir önemi olduğunu, iyi veya kötü örneklerin dünyanın geri kalanını doğrudan etkilediğinin farkında olun.” diye konuştu.[21] Sahiden de 2020'de AB'deki sığınmacı sayısı sadece COVID-19 pandemisinin bir sonucu olmadan yüzde 32 oranında düştü. Düşüş eğilimi 2021'in ilk döneminde de devam etti ve 2019 yılının aynı dönemine göre karşılaştırıldığında yaklaşık yüzde 40'lık bir düşüş yaşandı.

Anlaşmayla ilgili tartışmalar coğrafi konumlarına, ekonomik durumlarına, genel göç durumlarına, göçmenler, sığınmacılar ve mülteciler için çekiciliklerine göre üye devletler arasında çok büyük olgusal farklılıklar olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Bu faktörlerin, üye devletlerin pozisyonlarını, hükümetlerin siyasi yönelimlerinden daha fazla etkilediği görülmektedir. Akdeniz bölgesinde sığınmacılar ve belgesiz göçmenler esas olarak deniz sınırlarına ulaşırken, Orta ve Batı Avrupa ülkeleri kara sınırlarından gelenlerden endişe duymaktadır. Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika ve Kuzey ülkelerine baktığımızda, örneğin sığınmacıların çoğu “ikinci geçiş” yoluyla iç sınırlardan gelmektedir ve prensipte Dublin sistemi kapsamında ilk geçtikleri ülkelere gönderilmeye tabi olacaktır.

Tüm üye devletlerin ortak çıkarı sayıları düşük veya -Danimarka gibi- sıfıra yakın tutmaksa, bu hedefe ulaşmak için çeşitli stratejiler kaçınılmaz olarak çatışır. Almanya, Fransa ve diğerlerinin beyan ettiği amaçları, acil yer değiştirme açısından bazı tavizler öngörerek ikinci geçişleri büyük ölçüde azaltmak ve ilk geçtikleri ülkenin sorumluluklarını yerine getirmeleridir. Öte yandan, genellikle ikinci geçişlerden etkilenmeyen, bunun yerine ani ve öngörülemeyen deniz gelişlerinden etkilenen devletler, genişletilmiş ve zorunlu yer değiştirmede ısrar ederek ve sınır prosedürlerine karşı çıkarak dayanışma talebinde bulunuyorlar. Çeşitli ülke grupları arasındaki tek gerçek ortak payda, göç hareketlerini Avrupa'ya gelmeden önce durdurmayı amaçlayan dış eylemlere odaklanılması.

Avrupa Komisyonu'nun, yer değiştirme, yeniden yerleştirme ve diğer yasal yollar hariç, tüm üye devletler için ortak bağlayıcı kurallara ulaşmaya yönelik genel planı, en azından bugün için baktığımızda, çatışan çıkarlar açısından gerçekçi görünmemektedir.

 

Bu makale ilk olarak Heinrich-Böll-Stiftung Paris ofisi tarafından Fransızca olarak yayınlandı. Yazar, makalesini Eleonora Chiti'nin desteğiyle yazdı.

 

 

[1] Filippo Grandi, Avrupa Parlamentosu Sivil Özgürlükler, Adalet ve İçişleri Komitesi’nin yeni anlaşma hakkındaki toplantısı, 27 Mayıs 2021.

[3] [3] AB'de korumaya yönelik yasal yollara ilişkin Avrupa Komisyonu tavsiyesi: Yeniden yerleşim, insani kabul ve diğer tamamlayıcı yollar, C(2020) 6467, 23 Eylül 2020.

[4] EASO İltica Raporu 2020, Yeniden Yerleşim ve İnsani Kabul Programları, https://www.easo.europa.eu/asylum-report-2020/714-resettlement-and-huma….

[5] COM (2020) 758 final.

[6] BMMYK, AB'ye mülteci koruması için yeni bir sayfa açması çağrısında bulunuyor, https://www.unhcr.org/news/press/2021/1/5ffc80f74/unhcr-calls-eu-ensure….

[7] Avrupa Komisyonu'nun Sığınma, Göç ve Entegrasyon Fonu çerçevesinde AB eylemlerinin finansmanına ilişkin 26 Haziran 2020 tarihli kararı ve 2020 çalışma programının kabulünü uygulaması, https://ec.europa.eu/home-affairs/sites/default/files/financing/funding…https://ec.europa.eu/info/funding-tenders/opportunities/portal/screen/o….

[8] The Community of Sant’Egidio, Avrupa’daki insani koridorlarhttps://www.santegidio.org/pageID/34176/langID/en/Humanitarian-corridor…

[9] ECRE, İnsani Koridorlar: Avrupa Birliği için bir İtalyan modeli mi?https://www.ecre.org/humanitarian-corridors-an-italian-model-for-the-eu…

[10] L'esodo degli ultimi. Corridoi umanitari, parte un nuovo protocollo con la Libiahttps://www.avvenire.it/attualita/pagine/corridoi-umanitari-parte-un-nu….

 

[11] Mavi Kart uygulamasının yeniden düzenlenmesihttps://www.europarl.europa.eu/legislative-train/theme-towards-a-new-po….

[12] AB Mavi Kart: Komisyon, yüksek vasıflı göçmen işçiler için yeni kurallar üzerinde siyasi anlaşmayı memnuniyetle karşılıyor, https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/IP_21_2522.

[13] A.g.e

[14] Stefan Mayer, Avrupa Parlamentosu’nun Sivil Özgürlükler, Adalet ve İçişleri Komisyonu 27 Mayıs 2021 tarihli oturumunda yaptığı müdahale.

[15] Notis Mitarachi, Avrupa Parlamentosu’nun Sivil Özgürlükler, Adalet ve İçişleri Komisyonu 27 Mayıs 2021 tarihli oturumunda yaptığı müdahale.

[16] Catherine Woolard, Avrupa Parlamentosu’nun Sivil Özgürlükler, Adalet ve İçişleri Komisyonu 27 Mayıs 2021 tarihli oturumunda yaptığı müdahale.

[18] Fransa İçişleri Bakanlığı Göçmen Dairesi Müdürü Sylvie HOUSPIC, 27 Mayıs 2021 tarihli LIBE oturumundaki müdahalesi.

[19] Minos MOUZOURAKIS, Avrupa Parlamentosu’nun Sivil Özgürlükler, Adalet ve İçişleri Komisyonu oturumundaki müdahalesi.

[20] Stephanie BASON, İdare Geliştirme Direktörü, Malta İçişleri Bakanlığı.

[21] BM Mülteciler Yüksek Komiseri, Avrupa Parlamentosu Sivil Özgürlükler, Adalet ve İçişleri Komisyonu'nun oturumunda yaptığı müdahale.