Zorunlu Göçmenler için Sosyal Eşitlik: Pandemi Sürecinde Yerel Yönetimlerin ve STK'ların Rolü
TEPAV, Heinrich Böll Stiftung Türkiye Temsilciği ile birlikte, Ankara’da zorunlu göçmen haneler üzerindeki pandeminin etkisini belirlemek, COVID-19 döneminde önlem olarak uygulanan hareket kısıtlayıcı tedbirler esnasında belediye yardımları ve STK faaliyetlerini yürütmeye uygun alternatifleri aramak ve faaliyetlerin zorunlu göçmenler üzerindeki etkisini değerlendirmek için bir çalışma gerçekleştirdi.
Genel olarak ve COVID-19 özelinde, Ankara’da bulunan Suriyeli ve Afgan zorunlu göçmenlerin yoğun olarak yaşadıkları ilçelerde, uygulanan politikaların ve yürütülen faaliyetlerin, sosyal eşitlik açısından zorunlu göçmenlerin kapsayıcılığını tespit etmek amacıyla yapılan çalışma kapsamında yüzde 66’sı Afgan ve yüzde 34’ü Suriyeli olacak şekilde 50 hane ile özel yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirildi. Belediyelerin ve STK’ların Türkiye’de COVID-19 kapsamında uyguladıkları politikaların zorunlu göçmenleri kapsayıcılığını belirlemek amacı ile Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Ankara’nın üç ilçesi pilot bölge olarak seçilerek Altındağ, Yenimahalle ve Mamak ilçelerinde alan ziyaretleri yapıldı. Çalışma kapsamında zorunlu göçmenlere yönelik sunulan hizmetlerin tespit edilebilmesi amacıyla ilgili ilçe belediyeleri ve altı Sivil Toplum Kuruluşu ile görüşmeler gerçekleştirildi.
Ankara Büyükşehir Belediyesi ve İlçe belediyeleri ile yapılan görüşmeler, zorunlu göçmenlere yönelik sosyal politika kapsayıcılığının farklılık gösterdiğine işaret etmekte. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin salgın sırasında zorunlu göçmenlere karşı pozitif ayrımcılık sağlarken, bir ilçe belediyesinin zorunlu göçmenleri yardım programından tamamen dışladığı, bir diğerinin ise mali kapasitesi ölçüsünde çok sayıda zorunlu göçmene hizmet verdiği saptandı.
Ek olarak, bulgular, ilçe belediyelerinin diğer kamu paydaşlarıyla (örneğin valilikler ve/veya büyükşehir belediyeleri) veya STK'larla işbirliği yaparak bütçe sınırlamasının üstesinden gelinebileceğini göstermekte. Benzer bir işbirliğinin yalnızca kapsayıcı sosyal eşitlik için daha iyi bir temel oluşturmakla kalmadığını, aynı zamanda doğumla gelen haklar ile insan hakları arasındaki boşluğu da azaltmaya yardımcı olduğunu göstermekte.
Yapılan araştırma, COVID-19 ile birlikte zorunlu göçmenlerin, temel hizmetlere özellikle de çevrimiçi eğitim ve hijyene erişiminde zorluk yaşadıklarına işaret etmekte. Sonuçlar, uygulanan ekonomik ve sosyal durumun iyileştirilmesine yönelik politikalara zorunlu göçmenlerin daha az dâhil edildiklerine de dikkat çekti. Yerel yönetimlerin, örgütlerin ve STK’ların kapasiteleri ve verdikleri hizmetler pandemi ile negatif yönlü etkilenirken, süreç içerisinde getirilen kısıtlamalar birçok iş, işyeri ve yürütülmekte olan projenin askıya alınmasına neden olmuş, zorunlu göçmenler ile ilgili çalışmalar da bu nedenle ayrıca olumsuz etkilenmiştir.
Yapılan görüşmeler, pandemi sürecinde hanelerin yüzde 64’ünün aylık hane gelirinin azaldığını, bu hanelerden yüzde 56’sının COVID-19 ile birlikte hane borçlarının arttığını ve bu süreçte özellikle gıda ve hijyene erişimlerinin azaldığını gösterdi. Benzer şekilde bulgular virüsün etkisi ile birlikte zorunlu göçmen çocukların öğrenme süreçlerinin etkilendiğini ve internet, televizyon, tablet, bilgisayar vb. cihazların olmaması nedeniyle de eğitime erişemediklerine işaret ediyor. Buna karşılık görüşülen hanelerin yüzde 74’ü ana ülkelerine geri dönme seçeneğini düşünmediklerini belirtmektedir.
Çalışmaya erişmek için tıklayınız.