Safsatayı bırakın: Dünya iklim değişikliğinde daha fazla Amerikan “liderliğini” kaldıramaz

yorum

İklim değişikliğiyle mücadeleyi kampanyasının merkezine koyan ilk Amerikan başkan adayı Joe Biden övünerek zaferinin Amerika’yı yeniden küresel liderliğe taşıyacağını söyledi. Ama önce iyi bir örnek oluşturmalı.

Bu yorum Beş Yılın Ardından Paris Anlaşması dosyamızın bir parçasıdır.

Yenilenebilir enerjiye geçişte çok geride kalan petrol devleti ABD, tarihte tek başına iklim değişikliğine en çok yol açan ve günümüzde de küresel iklime en çok zarar veren ikinci ülkedir. Biden’ın itibarı ve insanlığın iyiliği için “yeniden, daha iyi bir ABD kurması” daha temiz olmayı da gerektiriyor. Böylece sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) piyasaları da canlı kalır. Ancak gerçek liderlik Avrupa ve diğer ülke modellerini izlemeyi gerektiriyor. Eğer Biden sadece daha fazla gaz öneriyorsa bu iş yürümez.

Amerikan Liderliği

Yeni başkan seçilen Joe Biden, yakın zamanda New York Times’a verdiği röportajda, göreve geldiğinde her alanda "öncelikle Amerika’ya yatırım yaparak var gücüyle mücadele edeceğini" söyledi, enerji de buna dahil. Biden kabinesini açıklayıp yönetimi almaya hazırlanırken, koronavirüsü işin dışında bırakarak, Amerika’nın dünyaya nasıl "önderlik" ettiğine bakmak yerinde olacak.

2019’un sonunda ABD hem petrol hem de doğal gaz üretiminde dünya lideriydi.

Bununla beraber, dünya nüfusunun %4’üne sahip olan Amerika açık farkla tarihte tek başına en fazla sera gazı üreten ve en iyimser değerlendirmelere göre şu anda ikinci sırada yer alan ülkedir. Üstelik Amerikan kaya gazı ya da hidrolik kırma operasyonları, küresel metan gazı salımının yarısından çoğuna yol açmaktadır. "Doğal" gazın büyük bir kısmını oluşturan metan, özellikle kısa vadede, karbondioksitten (CO2) çok daha fazla ısı tutan bir sera gazıdır.

Amerika dünyanın en büyük ordusuna da sahip; ordusunun çevreyi en çok kirleten kurum olması da bir tesadüf değil.

Amerika petrol devleri ExxonMobil ve Chevron en kirli hidrolik kırma ve geleneksel olmayan geliştirme projelerine batmış durumdadır. Climate Accountability Institute’un (İklim Hesap Verilebilirliği Enstitüsü) 2019’da hazırladığı bir raporda bu iki firma, 1965’ten beri iklim krizine en çok yol açan yirmi firma sıralamasında 2. ve 4. oldular.

Amerika henüz onaylanmamış ancak endüstrinin tercih ettiği iklim değişikliği "çözümü" olan karbon yakalama ve depolamada da (CCS) dünyaya öncülük ediyor. Global CCS Institute’a (Küresel Karbon Yakalama ve Depolama Enstitüsü) göre en fazla aktif CCS işletmesinin bulunduğu ABD, boru hattı projesine 2020’de eklenen 17 yeni ticari işletmenin 12’sine de ev sahipliği yapacak.

Exxon’un diğer firmalardan daha fazla karbon yakalamakla övünmesi şaşırtıcı değildir, hem de karbonun çoğunun daha fazla petrol üretmek için kullanılmasına rağmen. Chevron da CCS’ye küresel boyutta bolca yatırım yapıyor. Şu ana kadar firmanın Avustralya’daki Gorgon projesi pahalıya malolan bir iklim başarısızlığı daha oldu.

İki petrol devi de BM ve Avrupa Komisyonunca desteklenen Oil and Gas Methane Partnership’e (Petrol ve Doğal Gaz Metan Ortaklığı) katılmayı ve kamuya "endüstrinin metan salımını 2025’e kadar %45, 2030’a kadar ise %60-75 oranında azaltmayı" amaçladıklarını açıklamayı reddettiler. 62 imzacı taraf ise "iklim krizinin en kolay çözümlenebilecek başlıca nedenine karşı mücadeleyi kolaylaştıracak bu harekete" katıldı. Ancak hem Exxon hem de Chevron "temiz" hidrojen geliştirme projelerine katılıyorlar; bu projeler CCS ile beraber Avrupa Birliği ve diğer pek çok küresel karbonsuzlaştırma stratejisinin temelini oluşturuyor.

Biden Beyaz Saray’a geçtiğinde ABD’nin kesinlikle başı çekmeyeceği bir alan var, o da yenilenebilir enerjiye geçiş. Dünya Ekonomik Forumu’nun Mayıs’ta yayınladığı 2020 değerlendirmesinde ABD 32. sırada yer alarak neredeyse tüm AB, Birleşik Krallık, Kanada ve Japonya’nın gerisinde kalıyor.

Petrol liderliği

Cumhuriyetçi Başkan George W. Bush, hidrolik kırmanın, özellikle de kayaçlarda geleneksel olmayan petrol ve doğal gaz üretiminin artması için çevre düzenlemelerinin ortadan kaldırılmasını bizzat ele almasına rağmen Demokrat Barack Obama da gidişatı değiştirmedi. 2009-2017 görev süresi boyunca enerji konusunda "Yukarıdakilerin hepsi" yaklaşımını benimseyerek kirli kömürden hidrolik kırmayla üretilen "daha temiz" "doğal" gaza geçişi Amerika’nın salım azaltma stratejisinin merkezine koydu.

Avrupalı ülkeler kara ve deniz üstü rüzgar ile güneş enerjisi üretme kapasitelerini artırırken Obama kömür dönemini kapatıp yerel petrol ve doğal gaz üretimini artırmaya odaklandı. 2019 Kasım ayında Houston’da düzenlenen bir etkinlikte "Farkında olmayabilirsiniz ama [Amerika’nın enerji üretimi] başkanlığım boyunca her yıl arttı" dedi.

Dışarıda da Obama, Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın yanı sıra Dışişleri Bakanları Hillary Clinton ve John Kerry’i hidrolik kırmayı küresel boyutta güçlü bir şekilde savunmaya teşvik etti. Bu hem Amerikan teknolojisi için bir fırsat kapısı hem de Rusya’ya karşı jeopolitik bir araç olacaktı.

Ayrıca fazlasıyla militerleşmiş polis devletini farklı fikirlere sahip bilim insanları, solcular, hidrolik kırma karşıtları ve boru hattı protestocularına açıkça saldırmaya teşvik etti, bkz. Occupy ve Standing Rock.

Başkanlığının sonlarına doğru Obama nihayet bazı zayıf metan düzenlemeleri getirdi ama Bush tarafından sektörün büyüklerine verilen imtiyazlara bir son vermedi. Geçen yıllar içinde fosil gaz kullanımı fırladı ve şu anda ABD elektrik üretiminin yaklaşık %46’sını oluşturuyor (kömürün payı %20’ye düştü).

DeSmog tarafından gözden geçirilmiş WellDatabase.com verilerine göre 2009-2019 arasında petrol ve doğal gaz sondajcıları, yeni kuyu ve üretimi devam ettirmeye yönelik kuyu tamamlama operasyonları için en az 430.000 izin aldılar. Bu yeni izinler ülke çapındaki bir milyondan fazla aktif ve 3,2 milyon terkedilmiş kuyuya eklendi; terkedilmiş kuyularınsa en az üçte biri kapatılmamış ve çoğunlukla metan gazı sızdırıyor.

Biden göreve gelmeye hazırlandığı esnada yeni çalışmalar, kuyulardan, boru hatlarından ve diğer altyapılardan sızan ya da bilerek salınan toplam metan gazı miktarına bakıldığında kömürden uzaklaşmanın Amerika’yı daha da büyük bir küresel iklim suçlusuna çevirdiğini öne sürüyor.  

Parizyen Safsata

Biden başkan olursa “iklimi kontrol altına” alacağına söz verdi. Ama Biden yönetiminin bu konuda gerçekten güven uyandırması için ülke dışında değil, ülke içinde ivedi, ölçülebilir, doğrudan ve uzun süreli önlemler alması gerekiyor. Söz verdiği üzere önümüzdeki dört yıl içinde 2 trilyon dolar harcayarak ABD’yi 30 yıl sonra %100 net sıfır salım düzeyine ulaşacak şekilde yönlendirmek oldukça ilerici gözükse de makul politikalar olmadan işe yaramaz.

2015 Paris İklim Anlaşmasında belirlenen Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC/Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) kıstaslarını yakalamak için acilen bilime dayalı bir yaklaşım benimsemeli; bu da 2030’a kadar ABD sera gazı kirliliğinin %45 oranında azaltılması ve 2035’e kadar elektrik sektöründe net sıfıra ulaşılması anlamına geliyor.

Biden, Kerry ve çoğu medya kuruluşu Amerika’nın Paris’e dönerek kararlılığını göstermesi konusunda takılıp kalmış olsalar da anlaşmalar zaten yeterince güçlü ve etkin değildi; toprak kullanımı, biyoçeşitlilik üzerindeki etkiler, plastik kirliliği ya da yenilenebilir kaynaklara Adil Geçiş üzerinde neredeyse hiç durulmamıştı.

Ayrıca 2018 Ekim ayında IPCC salımların acilen azaltılması gerektiğine ilişkin özel bir rapor hazırladı. İklim sistemi de karbondioksite nazaran metan gazına daha çabuk tepki verdiği için küresel ısınmayı hızla yavaşlatacak en iyi çözüm yollarından biri metan salımının azaltılmasıdır. Yakın zamanlı araştırmalar küresel metan gazı salımındaki artışların büyük kısmının fosil gaz üretiminden kaynaklandığını gösteriyor. Bununla beraber doğal gaz üretimindeki artışın da en çok ABD’de gerçekleştiği düşünülürse, Biden liderliğini kanıtlamak için işe buradan başlamalı.

Ayrıca Paris’in yeniden onaylanması Kongre’den geçmeli. Bu çok bölünmüş organı kazanmaya çalışmak, Biden’ın sahip olduğu az bir siyasi sermayeyi, sadece sembolik bir jest uğruna harcamasına yol açabilir.

Amerika’nın küresel topluluğa geri dönmesi şart olsa da Biden’ın yapması gereken zaten beş yıl önce Obama’yla beraber verdikleri sözü tutması, yani 2025’e kadar tüm Amerikan sera gazı salımının 2005 yılı değerlerine kıyasla %26-28 oranında azaltılmasıdır.

Bundan daha azını hedeflemek, Biden’ın tabiriyle, safsata olur.

Washington önderliğinde bir Yeşil Yeni Mutabakat yok

Lazard Ltd. 2009’dan bu yana, ABD’deki sübvansiyonsuz güneş enerjisi maliyetinin %90, rüzgar enerjisi maliyetininse %70 düştüğünü belirtiyor. BloombergNEF’e göre aynı dönemde akü fiyatları da %87 düştü.

Ülke çapında yenilenebilir enerji Trump’a rağmen hızla gelişmeye devam ediyor; SUN DAY kampanyasının Federal Energy Regulatory Commission (Federal Enerji Düzenleme Komisyonu) verilerine dayanarak hazırladığı rapora göre 2020’in ilk dokuz ayındaki ABD yeni elektrik üretim kapasitesinin yaklaşık üçte ikisini oluşturuyor; 2023’e kadar da toplam kapasitenin %25’ini oluşturması bekleniyor.

Üstelik bu yılki seçimlerin ardından neredeyse 200 yerel hükümet ve sekiz eyalet, 2050’ye kadar ya da daha öncesinde %100 yenilenebilir veya karbonsuz enerjiye geçmeye karar verdi.

Eğer Biden, Trump’ın engellediği izinleri verirse, her iki kıyıdaki eyalet valilerinin de onayladığı deniz üstü rüzgar enerjisi hızla gelişir.

Bu bağlamda Biden, sadece kenara çekilerek daha yumuşak bir Yeşil Yeni Mutabakat’a yönetimi boyunca destek olabilir. Açıkça söylemek gerekirse, iklim liderliğinin nasıl yapıldığını görmek için Biden’ın Washington dışındaki örneklere bakması gerekiyor.

1990’dan bu yana salımları neredeyse %25 düşüren AB, 2030’a kadar %55’lik bir düşüş ve 2050’ye kadar da karbon nötr olmayı planlıyor. Aralık ayında Birleşik Krallık, şaşırtıcı bir şekilde 2030’a kadar salımları %68 oranında düşürmeye söz verdi. AB’nin en büyük petrol ve doğal gaz üreticisi olan Danimarka, 2050’ye kadar faaliyetlerini durduracağını söyledi. Hatta şu anda dünyayı en çok kirleten Çin bile 2060’a kadar karbon nötr olmayı taahhüt etti.

Karbon yakalama, piyasaları da elinde tutuyor

Fazlasıyla bölünmüş bir hükümet ve kutuplaşmış bir halk karşısında zorlanan Biden, iklim hareketini ekonomik bir teşvik ve istihdam yasası çerçevesinde sunabilir. Ama herhangi bir işi halledebilmesi için Kongre’nin nabzına göre şerbet vermesi gerekebilir; Demokratların Georgia senato seçimlerini kazanmaları bile bunu değiştirmez. Bunun farkında olan Biden, imzalayacağı 10 kararnameye ilişkin kaba bir taslağı çoktan sundu.

John Kerry’i İklim Değişikliği Özel Temsilcisi olarak atayarak iklim faaliyetlerini daha da ileri taşımak doğru bir adım oldu. Ancak Kerry’nin rolü çoğunlukla dışa dönük ve uluslararası ilişkiler odaklı, iklim değişikliğine ise ulusal güvenlik açısından bakıyor. Amerika’nın ekonomik krizi de dikkate alındığında, Kerry ülke dışında iklim çözümleri mi, yoksa Amerika petrol ve doğal gazı için pazar mı arıyor?

Kerry’nin ABD adına Paris anlaşmalarını imzalamasının üzerinden beş yıl geçti. Food&Water Action icra direktörü Wenonah Hauter, onun eskiden “fosil yakıt için hidrolik kırma yanlısı ve karbon ticareti projeleri gibi yanlış iklim çözümlerinin güvenilir savunucusu” olduğunun neredeyse unutulduğunu söylüyor.

En kötüsü ise Biden’la beraber CCS gibi riskli iklim çözümlerini desteklemeleri. Biden’ın fosil yakıt dönemine son vermektense uzatmaya göre ayarlanmış iklim ve enerji planı CCS’lerin artırılmasını öngörüyor. Petrol, doğal gaz, çelik ve kömür üreticilerinin yanı sıra yeni boru hattı ve doğal gaz inşaatlarından kazanç sağlayacak sanayi tedarikçileri ve sendikalardan oluşan partiler üstü Carbon Capture Coalition da Biden’la aynı amacı paylaşıyor.

22 Ekim’de Trump’la yaptıkları tartışmada hidrolik kırma konusu açılınca Biden sözü hemen CCS’e getirdi ve “Hidrolik kırma konusunda yapacağım şey şu, hidrolik kırma kaynaklı salımları, gaz salımlarını yakalayabileceğimizden emin olacağım. Bunu yapabiliriz, bunu parayı bu işe yatırarak yapabiliriz” dedi.

İstihdam yaratmak ve Amerika’nın çöken ekonomisini canlandırmak için Biden “federal yatırımları artırmak ve vergi teşviklerini iyileştirmek” istiyor. Özellikle iki partinin de desteklediği 45Q vergi indirimine (İç Gelir Kanunu kısım 45Q) önem veriyor. Kanun, varolan petrol rezervlerinde (geliştirilmiş petrol üretimi/EOR) saklanan karbondioksitin metrik tonuna 35 dolar, diğer jeolojik oluşumlarda saklananlara ise 50 dolar indirim getirecek. İnşası 2023’ten önce başlayan projelere uygulanacak olan bu vergi indiriminin süresinin uzatılması, iki partinin de güçlü desteğiyle geçen nadir mevzuattan biridir. Biden temiz bir çevre için bunu daha kapsamlı bir teşvike dönüştürebilir.

Her ne kadar Biden, yeni hidrolik kırma kuyusu izinlerini azaltıp hız kesmeye başlayabilse de (ki bu uzun süredir devam eden fazla arzı azaltıp fiyatları artırır) hidrolik kırmayı yasaklamayacak ve sektörü ortadan kaldırmayacak, sadece üretimin temiz olması için federal düzenlemeleri kullanacak.

Metan salımının azaltılması ABD’nin gaz sevkini küresel olarak daha kabul edilebilir hale getirebilir. Yakın zamanda Politico’da belirtildiği gibi, 2019 yılında ABD LNG kargolarının %36’sı Avrupa Birliği ülkelerine gitmiş olsa da alıcılar Washington’un metan kirliliğine dair çok az şey yapmasından endişe duyuyorlar.

Hem İrlanda hem de Fransa, Amerikan doğal gaz ithalatını sınırlamak için yeni adımlar attılar. Önemli bir Fransız firması olan Engie, Teksas’la 7 milyar dolar tutarındaki 20 yıllık LNG ithalatı anlaşmasından vazgeçti. Alman RWE ve Uniper firmaları da yeni doğal gaz ithalat terminalleri yatırımları konusunda tereddütlüler, yeni piyasaların olmadığını ve iklime olan etkilerinin sorgulandığını belirtiyorlar.

Ama eğer o LNG hem metan sızdırmasaydı hem de hidrojen üretimi için kullanılabilseydi, o zaman Biden Amerikan’ın tedarikçi rolünü garantiye alıp şirket karları, milli bütçe ve gezegen açısından “herkesin kazandığı” bir zafer ilan edebilirdi.