Nükleer silahsızlanmada dönüm noktası

Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması Ocak 2021’de yürürlüğe giriyor. Güney yarımküreden pek çok ülkenin anlaşmayı imzalaması yeni bir dönüm noktası oldu. Öte yandan, ne nükleer silah üreten bir ülke, ne de NATO üyelerinden herhangi biri antlaşmaya katıldı. Nükleer Silahların Yok Edilmesi İçin Uluslararası Kampanyadan (ICAN) Giulia Messmer ve Anne Balzer, nükleer silahsızlanmada uluslararası çabalar açısından sembol niteliğindeki bu başarı hakkında yazdı.

UN-Sicherheitsrat-Atomwaffenspervertrag

Nükleer Silahların Yasaklaması Antlaşması 7 Haziran 2017’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda üye ülkelerin çoğunluğu tarafından kabul edildi ve imzaya açıldı.

Üç yıl önce Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması, Honduras’ın 22 Ekim 2020 tarihinde ellinci devlet olarak imzalamasının ardından, 90 gün sonra, 22 Ocak 2021’de yürürlüğe girecek ve nükleer silahsızlanmaya gereken ivmeyi kazandıracak.

Antlaşmanın 7 Temmuz 2017’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmesi bile başlı başına diplomatik bir devrimdi: Devletler hukukunda ilk kez bir nükleer silahsızlanma antlaşması “nükleer kulübünün” iradesine rağmen hayata geçti. Nükleer silah üretmeyen 122 devlet, üzerinde yıllardır çalıştıkları Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşmasını kabul etti ve bu silahların reddi sürecini başlamış oldu. Bu sürecin öncüleri kim peki? Güney yarımküre ülkeleri.

Hedef, nükleer silahların topyekun yok edilmesi

Nükleer silah üreten ülkeler anlaşmaya katılım sürecinde, yasağın yürürlüğe girmesini engellemek için hükümetlere ciddi baskılar yaptı. ABD ve NATO müttefiklerine yasağı boykot etme çağrıları 2016 yılında başlamıştı. Alman hükümeti o dönemde müzakerelere katılmama kararıyla, ilk kez çokuluslu bir silahsızlanma sürecinde yer almadı. Ellinci ülke anlaşmayı imzalamadan kısa bir süre önce, Fransa, ABD, Büyük Britanya, Rusya ve Çin, yayınladıkları yeni bir mektupla yasağa katılan ülkeleri yeni antlaşmayı desteklemekten vazgeçmeye çağırıyordu. Fransa’nın bunun ötesinde, gayri resmi yollardan Fransızca konuşan Afrika ülkelerine anlaşmayı görmezden gelmeleri için baskı yaptığı söyleniyor. İsviçre de nükleer güçlerin yıldırma çabalarından nasibini aldı: Bern, müzakere süreci başlamadan önce önemli bir rol üstlenmesine ve yıllarca hümanist çabalarında ısrarcı olmasına rağmen, İsviçre parlamentosunda Ağustos 2018’de herkesi şaşırtan o cümle dile getirildi: “Savunmayla ilgili istisnai durumlarda nükleer caydırıcılığa başvurmak imkansız değildir.” Ellinci imzanın atılmış olması tam da bu yüzden önemli bir mesaj. Anlaşmaya üye ülkeler arasında Güney Afrika, Kosta Rika, Malta, İrlanda, Avusturya ve Vatikan da yer alıyor. Bunların dışında antlaşmayı imzalayan 34 ülke daha var. Bu ülkelerin tek ortak hedefi, nükleer silahların sonsuza kadar yok edilmesi.

Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşmasının yürürlüğe girmesi, çok önemli bir adım olarak bundan sonraki gelişmelerin de itici gücü olacak. Uluslararası hukuk nükleer silahları kabul etmiyor. Anlaşmayı imzalayan devletlerin, vahim sonuçlar yaratacak bu silahları geliştirilmesi, üretmesi, test etmesi, temin etmesi, depolaması, taşıması, konuşlandırması, hatta konuşlandırmayla tehdit etmesi yasak. 1968'den beri var olan Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'nın (NPT) aksine, Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması, hiçbir devletin meşru bir hak olarak bu silahları bulundurmasına izin vermiyor. Öte yandan, nükleer silah yasağı uluslararası tartışmalara da yeni bir boyut getiriyor. Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018'in başında twitter üzerinden yaptıkları tartışma ve karşılıklı tehditler, “Benim nükleer silahım daha büyük ve daha güçlü” gibi sloganlarla nükleer tabusunu yıktı ve ataerkil kalıpları gözler önüne serdi. Bugüne değin uluslararası güvenlik politikalarına, ama özellikle nükleer silah rejimine, gücün, şiddetin ve militarizasyonun norm sayıldığı yapılar damgasını vurmuştu. Silahsızlanma, gerçekçi olmayan, "kadınsı" bir sorumluluk olarak kabul ediliyordu. Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması ile bu zihniyetin karşısına, insanın gelecekteki güvenliğine odaklanan yeni bir uluslararası hukuk standardı kondu. Bu gelişme, uzun vadede uluslararası söylemi başka bir boyuta taşıyacak ve nükleer caydırıcılık iddiasının hukuki ve normatif temellerini yok edecektir.

Nükleer silah tartışması: Artık daha kapsamlı, temsil gücü daha yüksek

İkinci bir konu, Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşmasının yürürlüğe girmesiyle, nükleer silah üretmeyen ülkelerin ortak bir tavır geliştirmiş, böylece daha etkili, daha güçlü hale gelmiş, güvenlik politikalarıyla ilgili hedeflerini pekiştirmiş olmaları. Son yıllarda, özellikle Küresel Güney'deki ülkeler diplomatik süreçlerden dışlanmış, finansal ve kalkınmadaki dışa bağımlılıkları kullanılarak baskı altına alınmıştı. Uluslararası toplumun büyük kısmı, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasındaki uluslararası kararlara rağmen, nükleer silah üreten dokuz devletin yeni silahlar üretmesini, daha önce ürettiklerini modernleştirmesini izlemek zorunda kaldı. Bu güç gösterisi, bu kitlesel imha tehdidi, 21. yüzyıla yakışmıyor. Hiç de yakışmamıştı.  

Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması, kitle imha silahlarının gerçek yüzünü gözler önüne seriyor: Bu silahlar, pandemi, siber saldırı ya da iklim değişikliği gibi çağımızın sorunlarına cevap veremeyen, insanı hiçe sayan birer fosil adeta. Nükleer silahlar bir çözüm olamadıkları gibi, finansal kaynakları tüketiyor, çevremizi kirletiyor ve insanları geçim kaynaklarından mahrum ediyor. Yeni Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması nükleer silahlarla ilgili özel bir tartışma başlatıyor. Anlaşma giriş bölümünde, nükleer silah testlerinin kadınlar, kız çocukları ve yerli halklar üzerindeki özel etkilerini kabul ediyor. 6. madde, antlaşmaya imza atan devletlere, çevreyi iyileştirme ve kendi topraklarında yapılan nükleer silah testlerinden ve operasyonlarından zarar görenlere yardım etme sorumluluğu yüklüyor.

Bugüne değin ötekileştirilen gruplar mücadele ederek, kendilerini kabul ettirdi, kendilerine alan açtı ve ses getirdiler. Nükleer silahlarla ilgili söylem böylece daha çok insanı temsil etmeye, daha kapsayıcı, kısacası daha gerçekçi olmaya başladı. İlerdeki tartışmalarda bunları görmezden gelemeyiz, gelmememiz gerekir.

Nükleer silahların finansman muslukları kapatılabilir

Üçüncüsü, insancıl olmayan silahların daha önce mahkum edildiği süreçlerde, örneğin misket bombası yada anti-personel mayınlar yasaklandığında, şirketler, uluslararası antlaşmaların yürürlüğe girmesinin ardından silah üretiminden vazgeçmişti. Fransız nükleer güçleri için füze üreten Airbus hissedarları üzerinde de benzer bir baskı kurulabilir. Nükleer silahların deniz ve hava yoluyla taşınması da zor; İrlanda, Büyük Britanya’nın Trident nükleer denizaltılarını İrlanda kıta sahanlığına sokmasını yasaklayabilir. Avusturya, uluslararası hukuktan doğan haklarıyla, ABD ve NATO’ya ait nükleer bombardıman uçaklarının hava sahasında uçmalarını engelleyebilir. Güney yarımkürenin neredeyse tamamı daha şimdiden nükleerden arındırılmış bir bölge oldu. Yasak antlaşmasına her yeni katılım, nükleer silahların nakliye ve lojistik alanını daraltıyor.

Almanya şu anda nükleer ortaklık çerçevesinde Amerikan nükleer silahlarını Rheinland-Pfalz’ta konuşlandırıyor. Peki ama, çok taraflılık ve diplomasiyi savunan bir ülke, uluslararası toplumun çoğunluğuna mal olmuş silahsızlanma çabalarını daha ne kadar inkar edebilir? Amerikan nükleer silahlarının Almanya’da konuşlandırılmasına son vermek, yeni bir dış siyaset ve güvenlik siyaseti açısından bir fırsata çevrilebilir. İnsanı önceleyen, kitlesel kıyımı meşru bir yöntem değil de, uluslararası bir başarısızlığın itirafı olarak gören bir güvenlik siyaseti. Uluslararası nükleer silah rejiminin sistematiğini ortadan kaldırmak ve demokratik bir güvenlik siyasetinin temelini atabilmek için ilerici, feminist bir stratejiye gereksinim var. Bu stratejinin bir parçası da, NATO’yla nükleer ortaklıktan kurtulmak,  nükleer caydırıcılığa dayanmayan, Almanya’ya özgü yeni bir güvenlik stratejisi oluşturmaktır.  

Öte yandan anlaşmanın 1. maddesi nükleer silahların finansmanını da yasaklıyor. Demek ki nükleer silah üreticilerine bundan sonra kredi verilmeyebilir. Dünyanın en büyükleri arasında yer alan Norveç Emeklilik Fonu, kritik silah sistemlerine yatırım yapma politikasını çoktan değiştirdi. Yine Almanya, Hollanda ve Belçika bankaları, Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşmasına atıfta bulunarak nükleer silahlarla ilgili kriterlerini değiştirdi. Yatırımcılar bundan böyle hangi sigorta şirketlerine ve hangi bankalara yatırım yapacakları konusunda daha titiz davranabilirler. Böylece her yurttaşın eline de, finans kurumlarına yatırım konusunda ahlaki kurallar geliştirmeleri için baskı yapabileceği yeni bir koz geçmiş olur. Nükleer silahların finansman muslukları bu şekilde, adım adım kapatılabilir. 

Nükleer silahları mahkum etme çabaları devam ediyor

Son bir olumlu gelişme de, Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması yeni tartışmalara zemin hazırlaması. Ülke parlamentoları konuyu tartışıyor ve antlaşmaya katılıp katılmayacaklarına karar veriyor. Böylece nükleer silahlar, etrafından dolaşılan bir sorun olmaktan çıkıyor, nükleer caydırıcılık gibi kavramlar kamusal alanda sorgulanıyor ve eleştiriliyor. Münih Güvenlik Konferansı adına Forsa’nın yaptığı bir araştırmaya göre, Almanya’da yaşayanların yüzde 66’sı nükleer silahla caydırıcılığını reddediyor. Nükleer silahlar toplum bilincine geri dönüyor, çünkü iklim değişikliği ve nükleer silahlar eşzamanlı olarak varlığımızı tehdit etmeye başladı. Toplumun bilinçlenmesinin ne kadar zaruri olduğunu, sene başında gece yarısına 100 saniye kalaya ayarlanan Kıyamet Günü Saati de gösteriyor. Yeni Stratejik Silahları Azaltma Antlaşmasıyla (NEW START) Rusya ile ABD arasında imzalanan nükleer silahların kısıtlanmasına yönelik son antlaşma da sallantıda ve 2021 Şubatında sona ermesi mümkün.

Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşmasının 2015’teki Gözden Geçirme Konferansından bir sonuç çıkmadı. Korona salgını nedeniyle bir sonraki konferansın tarihi de henüz belirlenmedi. Yeni Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması özellikle içinde bulunduğumuz dönem için önemli bir işaret. İki eski NATO başkanı ve NATO üyesi 53 ülkeden eski devlet ve hükümet başkanları, dışişleri ve savunma bakanları yayınladıkları mektupta, “Bu sene yaşadığımızdan çok daha büyük bir krize gözü kapalı girmemeliyiz,” diyor ve ivedilikle Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşmasına katılma çağrısı yapıyor.

Uluslararası nükleer silahsızlanma politikasında bir dönüşüm yaratabilmek için, çok sayıda küçük adım, diplomatik çaba ve sivil toplum baskısı gerekiyor. Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşmasının yürürlüğe girmesi, uzun vadede nükleer silahlarla ilgili tartışmayı değiştirecek bütünün önemli bir parçası: Çıkmaza girmiş, salt jeostratejik düşüncelerden, insani bir güvenlik politikasına doğru. Nükleer Silahların Yok Edilmesi İçin Uluslararası Kampanya (ICAN) bu sürece katkılarıyla nedeniyle 2017 Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü.

Nükleer silahları mahkum etme çabaları her düzeyde sürüyor. Antlaşma, yürürlüğe girmesini takip eden bir yıl içinde taraf olan devletlerin katılacağı bir konferansta gözden geçirilecek ve uygulanabilirliği değerlendirilecek. Avusturya hükümeti, tarafları Viyana'ya davet etti. Almanya da bu konferansa katılmalı.