Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyer’in ilk Birliğe Sesleniş konuşması Avrupa’yı ve dünyayı etkisi altına alan pek çok krize hırslı ve stratejik bir yaklaşım ortaya koydu. Ancak sözler yeterli değil. Bu sözlerin eylemler ve uyumlu idari önlemlerle desteklenmesi gerek.
Avrupa Parlamentosunda yaptığı ilk Birliğe Sesleniş konuşmasında von der Leyen gelecek sene için Avrupa Komisyonunun siyasi ve idari önceliklerini açıkladı. Devam eden çok sayıdaki krizle mücadele (iklim, sağlık, ekonomi, göç politikası) için acil çözüm ihtiyacı dikkate alındığında, von der Leyen’in insani bir AB için ortaya koyduğu “tasarımla değiştir, yıkarak değil” ve “Kimsenin arkada bırakılmadığı bir Eşitlik Birliği” vizyonları daha kapsayıcı bir Avrupa projesi için siyasi destek anlamına geliyor.
Von der Leyen, Avrupa Komisyonunun ekonomide yeşil dönüşüm ve toparlanma, temel hak ve değerler konusundaki kararlılığını ve bağlılığını tekrar teyit etti. Şimdi sıra bu niyetleri gerçeğe dönüştürmek üzere Avrupa Komisyonu, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosunda. Almanya, AB Konsey Başkanlığı süresince önemli bir rol oynamalı.
Avrupa Yeşil Mutabakatı
Von der Leyen, 2030 yılına kadar emisyon azaltma hedeflerinin %40’tan en az %55’e artırılacağını açıkladı. Bu, doğru yönde bir adım olmasına rağmen %55 azaltma Paris Antlaşmasının kısıtlamalarını karşılamaktan uzak, hatta toprak kullanımı hesaplamalarıyla sulandırınca durum daha da fena hale geldi. Çünkü sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlandırabilme olasılığının devamı için emisyonlarda %65 bir azaltma gerekli. Bu sayede Paris Antlaşmasının kısıtlamalarına uyulup 2050 itibariyle iklimsel açıdan nötr olunabilir. Başkan von der Leyen ayrıca 750 Milyar Euro büyüklüğündeki Gelecek Nesil AB bütçesinin %30’unun yeşil tahviller üzerinden sağlanacağını, Avrupa Yeşil Mutabakat hedeflerine %37 fon yatırımı yapılacağını açıkladı. Konuşmasında tarım ciddi şekilde eksikti, Yeşil Mutabakat ile yeni Ortak Tarım Politikasının, Çiftlikten Çatala Stratejisinin ya da AB Biyolojik Çeşitlilik Stratejisinin nasıl uyumlu hale getirileceğine dair bir gönderme yoktu.
Dijitalleşme
Von der Leyen dijitalleşme konusunda üç öncelik belirledi: Veri kullanımı, yapay zeka ve altyapılar. Dijital teknolojilerin daha sağlıklı ve daha yeşil bir toplum inşa etmek için kullanıldığı bir dünyayı savunurken “gelecek onyılın Avrupa’nın dijital onyılı” olacağını deklare etti. Bu amaçla AB, Gelecek Nesil AB bütçesinin %20’sini dijitalleşmeye harcayacak. Ancak dijitalleşme ve Avrupa Yeşil Mutabakatı birbirleriyle rekabet etmemeliler. Von der Leyen “algoritmalar kara kutular olmamalı ve birşeyler ters gidince ne yapılacağının kesin kuralları olmalı” derken çok net bir ifade kullandı. Algoritmaları kontrol altında tutmak ve algoritmik karar alma mekanizmalarında ayrımcılık ve önyargı ile mücadele etmek Avrupa Komisyonunun yapay zekayı düzenleyeceği kanun tekliflerinin en önemli konusu. İnsan merkezli, demokratik, temel haklara saygılı bir dijital geleceği inşa etmek için daha çok yolumuz var.
AB’nin dünyadaki rolü
Başkanın, insan hakları ve yaptırımların uygulanması başta olmak üzere kalifiye çoğunluğun dış ilişkilere verdiği oyun sahiplenilmesine yönelik çabası AB’ye dünyada yeni ve daha uyumlu bir rol alma fırsatı veriyor. Fakat bu yaklaşımın çok taraflı sistemin reformu ve canlandırılması stratejisinin içine dahil edilmesi gerek. Avrupa, BM, DTÖ ve DSÖ içindeki bazı politika alanlarındaki kaldıraçlarını kullanarak uluslararası bağlayıcı standartlar tayin etmeli. Benzer şekilde AB tarım ve ticaret politikaları acil olarak iklim hedefleriyle uyumlu hale getirilmeli. AB ayrıca AB-Afrika ilişkilerinin gerçek bir ortaklık haline gelmesini sağlamalı. AB’nin Afrika ile Kapsamlı Stratejik Planı ve Afrika, Karayip ve Pasifik ülkeleri ile Cotonou Antlaşması sonrası müzakereleri bu anlamda önemli adımlardır. AB hem kendi komşularında hem de bütün dünyada demokratikleşme süreçlerini desteklemeli. Belarus’taki tutuklamalar ve baskılar sona ermeli. Minsk ve Moskova üzerindeki baskı artırılmalı ve tehlike altındaki aktivistler AB’ye kabul edilmeli.
Göç ve sığınma konusunda yeni antlaşma
Von der Leyen “Göç, Avrupa için her zaman bir olgu olmuştur ve olmaya da devam edecektir” diye konuştu. Başkanın “[göç] bizim halklarımızı tanımladı, kültürlerimizi zenginleştirdi ve pek çoğumuzun hayatını şekillendirdi” şeklindeki sözleri çok ihtiyaç duyulan ve uzun süredir özlenen bir net mesajdı. AB’nin en üst seviyesinden gelen bu mesaj, AB üye ülkeleri arasında katı ayrımlı pozisyonlar olan böyle bir zamanda özellikle önemliydi. Başkanın da vurguladığı gibi “denizde hayat kurtarmak opsiyonel değildir” ve göç baskısının cephesi sayılan ülkeler bütün Avrupa Birliğinin onlarla dayanışma halinde olduğuna güvenebilmelidir. Avrupa Komisyonunun 23 Eylül 2020 tarihinde sunmayı planladığı Göç ve Sığınma Antlaşmasının dayanışma temelli olması, uluslararası hukuk ve insan haklarına uygun olması belirleyici olacaktır. Von der Leyen’in net bir şekilde ortaya koyduğu üzere Moria Kampı manzaraları “Avrupa’nın birleşmesine olan ihtiyacı acı bir şekilde hatırlatmaktadır”. Ama bu da yeterli değil. Avrupa hükümetleri Moria’daki yıkıcı yangından sonra nihayet harekete geçmeli, mülteci kamplarındaki insanlık dışı koşullara son vermeli, dayanışmaya gönül vermiş şehir ve bölgelerin barınma sağlamasına ve sığınmacı kabul etmesine imkan sağlamalıdır.
Hukukun egemenliği, eşitlik ve ırkçılık karşıtlığı
Von der Leyen konuşmasında hukukun egemenliğinin temel hak ve özgürlüklerin garantörü olduğunu belirterek özel bir vurgu yaptı. Bu temel prensibin ihlal edildiği durumların hoş görülemeyeceğini söyledi. Bütün üye ülkeleri kapsayan yeni yıllık Hukukun Üstünlüğü Raporu, 2020 Eylül sonunda yayınlanacak ve zorlukların belirlenmesi ve çözüm bulunması konusunda önleyici bir araç olacak. Bu rapor ileri doğru atılmış doğru bir adım olsa da AB üye ülkelerinde hukukun egemenliğini ve yurttaş haklarını korumak için daha spesifik ve etkili önlemlere ihtiyaç var.
Avrupa Komisyonunun hukukun üstünlüğü mekanizmasının bütçeye dahil edilmesi konusundaki teklifi Polonya ve Macaristan hükümetlerinin baskısı sonucunda Temmuz 2020 Konsey Toplantısında ciddi şekilde hafifletildi. Bu mekanizmanın uygulanıp uygulanmayacağı meçhul. İktidarına kazık çakmak isteyen Macar hükümetinin açıkça anti-demokratik siyasi çizgisine rağmen AB kaynaklarından faydalanması gerçekten şaşırtıcı bir durum. Demokratik kurumların altını oymak, medya ve kültürel kurumları hükümet kontrolüne almak ve parlamento içindeki ve dışındaki muhalefeti baskı altına almak, hepsi Avrupa Temel Haklar Şartını ihlal eden önlemlerdir.
Von der Leyen LGBTQI bireylerden arındırılmış bölgeleri kınadı ve onları “insanlıktan arındırılmış bölgeler” olarak niteledi. Bunların Avrupa Birliğinde yeri olmadığını söylerken Polonya hükümetinin temel hakların ihlal edilmesine sessiz kalışına da gönderme yaptı. Kendi başkanlığındaki komisyonun nefret ve ırkçılıkla mücadele edeceğini temin etti. Ayrıca bu kurumun ilk ırkçılık karşıtı koordinatörünün atamasını da ilan ederek koordinatörün konuyu gündemin önceliğinde tutacağını, doğrudan halkla, sivil toplumla ve kurumlarla birlikte çalışacağını duyurdu.
Ancak sözler yeterli değil. Bu sözlerin eylemlerle desteklenmesi gerek. Şimdi harekete geçme zamanı!