2020’de BM’nin 75. yılını kutuluyoruz. BM kuruluşundan itibaren hükümetler arası bir örgüt olarak uluslararası barışı, güvenliği ve insan haklarını sağlamayı hedefledi. Her ne kadar insan hakları Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin üç temel taşından biri olsa da Birleşmiş Milletler bu temel taşa mali kaynaklarının çok küçük bir bölümünü ayırıyor. Silke Voss Kyeck, Birleşmiş Milletler uzmanı ve İnsan hakları Forum’u raportörü olarak örgütün 75. yılında BM’nin insan haklarının korunmasına ilişkin konumuyla ayırdığı mali kaynak arasındaki ilişkiyi inceliyor.
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi 75 yıl önce imzalandı. Bu yegâne çok taraflı anlaşma tüm dünyada barışı sağlamak, ekonomik ve sosyal gelişmeyi ilerletmek, insan haklarına saygıyı güçlendirmek için hazırlandı. Üç yıl sonra 1948’de BM Genel Kurulu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni kabul ederek, çok sayıda uluslararası insan hakları anlaşması yapılmasını ve insan haklarının korumasını uygulanır kılmayı ve geliştirmeyi sağlayacak araç ve yapıların oluşturulmasını mümkün kılan temeli atmış oldu.
Yine de insan hakları Bildirge ’ye göre Birleşmiş Milletler ’in üç temel taşından biri olsa da örgüt mali kaynaklarının sadece küçük bir bölümünü bu temel taş için ayırıyor. Birleşmiş Milletler ‘in bu yıldönümünde BM üyesi devletler mevcut sisteme pek önem veriyor gibi görünmeseler de insan haklarının korunması sisteminin önemi üzerine daha fazla laf edilecektir.
Toplam BM olağan bütçesinin yüzde 3,7’si (2019’da 105,6 milyon ABD doları)[1] insan haklarının korunması için, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ofisi’nin (İHYKO) kullanımına tahsis ediliyor. İHYKO harcamalarının üçte ikisinin gönüllü katkılarla karşılanması gerekiyor (2019’da 179 milyon ABD doları) ve bu meblağ da belirli etkinlikler şartına bağlanmış durumda. Ne olağan bütçe ne de gönüllü katkılar İHYKO’nun güven içinde operasyonlarını planlamasını sağlayabiliyor çünkü gitgide daha sık biçimde devletler üyelik aidatlarını geç yatırıyor ya da daha kötüsü hiç yatırmayabiliyor. Bağışçı ülke sayısı da yıldan yıla azalırken (2019’da 66 ülke) aynı sorun katkı miktarları ve ödeme zamanı için de geçerli oluyor.
Bu belirsiz mali durumla sorumlulukların sürekli artış gösterdiği koşullarda karşı karşıya kalınıyor. Bu sorumluluklara üye devletlerin çözme kararı verdikleri sorunlar ve tüm dünya ölçeğinde derinleşen insan hakları ihlallerinin de dâhil olması maddi sorunlardan ayrıştırılamaz. BM’nin mevcut insan hakları koruma sisteminin kilit yapısı İnsan Hakları Konseyi (İHK) kurbanların ve aktivistlerin sesinin duyulmasını sağlayacak platformu sağlıyor. Konsey şu an itibarıyla, çoğunlukla alan araştırması yapan ve şikâyetleri kamusallaştıran 50 bağımsız çalışma grubunun ve özel raportörün yanı sıra 172 bağımsız üyeye sahip on anlaşma kuruluyla ile anlaşmanın uygulanışını takip ediyor. Tüm bu uzmanlar gönüllülük temelinde çalışıyor ancak Yüksek Komiserlik Ofisi’nden idari destek alıyorlar. Genel Periyodik İnceleme (UPR) 2006 yılında başlatıldı ve İHYKO’nun rolünü ve sorumluluklarını ciddi oranda artırdı. İstisnasız bütün üye devletlerin insan hakları sicilini inceliyor olması her ülkede ulusal sivil toplum için ciddi bir potansiyel yaratmanın ötesinde alana ilişkin tatminkâr bir ilerleme sağlanmasını da mümkün kıldı.[2] Sonuçta İHYKO bu kurulların ve uzmanların sekretaryası olmanın ötesinde söz konusu ehliyetini BM’nin ve üye devletler ile bölgelerdeki alan ofislerinin, istişari ve destekleyici kapasitelerini etkilemek için kullanıyor.[3] Bu, yıllardır kronik biçimde yetersiz kaynak ayrılan ve artık mali çöküşün kıyısına gelmiş bir sistemin sınırlı bir değerlendirilmesi.
Öngörülen gerilim
2019 yılı herkesin uzun süredir bildiği bir sırrın ilk defa bir kamusal gerilime dönüşüne tanıklık etti. 2017’deki genel kurul kararıyla, üst düzey uzmanların, örneğin anlaşma kurullarındaki raportörlerin ve üyelerin, seyahat ödentilerindeki yüzde 25’lik kesintiler de dâhil, çoktandır budanmış bütçenin ve neredeyse her kalemde görülen geniş çaplı kesintilerin üstüne bir de çok sayıda üyenin ve hepsinden fazla Birleşik Devletler ’in kötü ödeme alışkanlıklarıyla ortaya çıkan acil nakit krizi baş gösterdi. Bu nedenle Yüksek Komiser Bachelet Nisan 2019’da tüm İHYKO etkinliklerinin yanı sıra altı anlaşma kurulunun 2019 sonuna kadar tüm etkinliklerini iptal etmeleri gerektiğini, mevcut on insan hakları anlaşması kuruluna bildirmek zorunda kaldı. Cevap olarak anlaşma kurullarının başkanları, BM Genel Sekreteri Guterres’e mektup yazarak “nakit sorunları ve seyahat bütçelerinin anlaşma kurullarının çalışmalarını sekteye uğratmasını tedirgin edici” buldukları yönündeki şikâyetlerini bildirdiler.
Sivil toplumun itirazları ve üyelik aidatlarını eksiksiz ödeyen ülkelerin şikâyetleri BM’yi anlaşma kurullarının 2019 sonbahar dönemi çalışmalarına kaynak sağlamak için kasasının dibini kazımaya yöneltti. Ancak 2020 başında süregiden nakit krizi yeniden şiddetlendi ve bu kez İnsan Hakları Konseyi üzerinde görülebilir bir etki yarattı. 43. olağan bileşiminde, Şubat’ta başlayan, konferans hizmetleri ve özel olarak çeviri ve tercüme hizmetleri azaltılmak zorunda kaldı ve birkaç istisna dışında öğleden sonra 1 ile 3 arasındaki toplantılar iptal edildi, bir başka deyişle, aniden daha önemsiz olmadığı halde insan hakları krizi tartışmaları her gün dokuz yerine yedi saat yapıldı. Kısa sürede COVİD 19 pandemisi ağır bastı ve mali sorunları geri plana itti. Cenevre’deki konferans hizmetlerinden sorumlu BM Ofisi diplomatik ama kararlı bir dille, Mayıs’ta delegasyona maliyeti yüksek konsey bileşimlerinin yeniden başlaması için “bütçelendirilmemiş maliyetler” gerektiği bilgisini verdi: “Üye ülkelerin tahakkuk eden katkılarının yeterince ödenmeyişi nedeniyle örgütün yaşadığı nakit krizinin ışığında bu hesapta olmayan harcamaların 2020’nin ikinci yarısındaki hizmetlerden yapılacak kesintilerle telefi edilebilmesi mümkün.”[4]
Pandemi bağlantılı zorunluluklar ve tartışmalar dikkatleri anlaşma kurulları için son derece kritik koşullardan başka şeylere yöneltiyor. Tüm yüz yüze toplantıların Ağustos sonuna kadar iptal edilmesi İsviçreli yetkililerin pandemiyi kontrol altında tutmak için yürürlüğe koyduğu önlemlerin kaçınılmaz sonucuydu. Ancak daha Temmuz ayında Yüksek Komiserlik Ofisi’nin mektubunda mali krizin “durumu muhtemelen ağırlaştıracağı, oldukça geç ve yetersiz olarak yapılan katkıların geldiği nokta itibarıyla kaynak eksikliği nedeniyle etkinliklerin sürmesinin mümkün olmadığı”[5] söyleniyordu. Anlaşma kurullarının üyelerinin seyahat masraflarını karşılayacak yeterli para olmadığı gibi ilgili İHYKO sekretaryasının sağlayacağı idari destek ihtiyacını, çeviri ve tercüme hizmetlerini, bileşimler yüz yüze ya da online gerçekleşse bile finanse etmek de mümkün değil. Ve Yüksek Komiserlik Ofisi’nin bakış açısına göre mali koşulların düzelmesi için çok az umut var, bu nedenle 2020’de Cenevre’de yüz yüze toplantı yapılmasının mümkün olmadığını kabullenmek gerekiyor. Anlaşma kurullarının başkanları bu duyuruya herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde cevap verdiler: “COVİD 19 pandemisinin, insan haklarının uluslararası ölçekte korunmasının öneminin mali nedenlerle akamete uğratılmasının perdelenmesi için kullanılması, bir trajedisi değilse bir maskaralık ve tüm önceliklerin tahrif edilmesi anlamına gelmektedir.”[6]
Mali sıkıntılar daha büyük bir krizin parçası
Mali sıkıntılar, artık devletlerin on yıllar içinde inşa ettiği insan haklarını koruma sisteminin çöküşünün nedeni olma tehdidi haline geldi. Bununla birlikte böylesi bir çöküşün sonuçlarına detaylı biçimde bakmadan önce mali krizi daha geniş bir bağlama oturtmak gerekiyor. Birincisi, insan haklarının korunması için ayrılan kaynak eksikliği uzun yıllardır problem; ikincisi, mali sorunlar çok yönlü ve sadece insan hakları çalışmaları üzerinde şiddetli bir etkiye sahip değil; üçüncüsü, kaynakların sınırlılığı başlıca sorun olsa da insan haklarına ve insan haklarının korunması sitemine yönelik saldırıların sadece bir parçası.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ofisi’nin mali durumu BM’nin 2005’deki zirvesinde güvencesiz olarak tanılanmıştı ve o günden bugüne de değişen bir şey yok. 2005’teki BM zirvesine gidilirken Genel Sekreter Kofi Annan’ın oluşturduğu üst düzey heyetin hazırladığı raporda İHYKO’nun olağan bütçe payının sadece yüzde 2 oluşuyla, insan haklarının korunmasının BM’nin temel hedeflerinden biri olduğunu söyleyen yönetmeliğin İHYKO’ya yüklediği görevler arasındaki “ciddi çelişki”[7] açıkça ifade ediliyordu.
Annan meseleyi kendi ele aldı ve 2005 Dünya Zirvesi için hazırladığı raporda şöyle dedi: “Yüksek Komiserlik ‘in görev alanın, kriz bölgelerine değin genişleme, ulusal insan hakları kapasitesi geliştirilmesi, Binyıl Gelişme Hedefleri’ne destek ve çatışmaların önlenmesi, başlıklarıyla tanımlanması karşısında Yüksek Komiserlik Ofisi yetersiz kaynak derdinden mustarip olarak uluslararası toplumun karşı karşıya kaldığı geniş çaplı insan hakları ihlalleriyle uğraşmaya çalışıyor. Üye devletlerce, Ofis’in varlık nedeni olan insan haklarının korunması için gerekli kaynakları sağlayacakları taahhüdü verilmişti.”[8] Genel Kurul bir bütün halinde İHYKO’nin olağan bütçesinin müteakip beş yıl[9] için iki katına çıkarılmasında hemfikir oldu böylece bugünkü 3,7’lik bütçe payına ulaşıldı.
Uzun zamandır insan hakları anlaşma kurullarının yeterli kaynağa sahip olmadığı biliniyor ve mevzu bu süreçte anlaşma kurullarında reform yapılması için yoğun olarak tartışılıyor. Artan sorumlulukları ve devletlerin raporları ile bireysel şikâyetlerin gözden geçirilmesine ilişkin birikmiş işler nedeniyle 2014’de BM Genel Kurulu gerekli toplantı zamanını tahsis etmeye karar verdi. Ayrıca genel sekretere “ihtiyaç duyulan mali ve insan kaynağını sağlama”[10] çağrısı yaptı. Anlaşma kurulları zaten daha iyi bir koordinasyon ve iş geliştirme için istenen önlemleri uygulamaya sokmuş olduğundan, tahsis edildiğinde ihtiyaç duyulan kaynaklara ulaşmak mümkün olmadı ve anlaşma kurumları sistemi yetersiz personel düzeyi nedeniyle onaylanan toplantı süresinin tümünü değerlendiremedi.[11] Sonuçta, bir dizi ülke insan hakları performanslarının eleştirel bir biçimde değerlendirilmesinden uzun süre kaçabildiler ve çok sayıda mağdur anlaşma kurullarının desteğine güvenemez hale geldi. 2014’ten beri kararın uygulanmasına ilişkin son genel sekreter raporu eksiklere[12] ilişkin detayları sert bir dille ortaya koyuyor ve “anlaşma kurulları sisteminin sürekli olarak olağan bütçeden yeterli miktarda kaynak alması gerektiği” sonucuna varıyor.[13]
İHYKO’nun BM’den olağan bütçe katkıları nedeniyle aldığı esas küçük bütçenin yanı sıra, üye ülkelerin gönüllü bağışları çok önemli olsa da sorunlar barındırıyor. Ödemelerin yılda yıla dalgalanma göstermesi gerçeği, örneğin İHYKO’nun etkin bir insan kaynağı planlaması yapmasını ve nitelikli personeli uzun süre istihdam edebilmesini engelliyor. Tahsis edilen katkıların büyük bölümü –örneğin belirli proje ve etkinlikle için ayrılmış fonlar- İHYKO’yu kaynakların kullanımının stratejik planlaması, somut ihtiyaçlara göre dağıtım ve kısa vadeli gelişmelere yanıt üretme konusunda çok sınırlı bir esneklikle karşı karşıya bırakıyor. Dahası bu şekilde tahsis edilen katkılar bağışçı ülkeleri potansiyel olarak insan hakları dostu olamayacak türdeki ulusal çıkarlarının korunması için etkide bulunmalarını sağlıyor. Sonuncusu ancak daha önemlisi BM’den ve üye ülkelerden gelen mali kaynakların yetersizliği özel bağışçıların farkı kapatmasıyla sonuçlanıyor. Microsoft İHYKO’nin uzak ara en büyük bağışçısı ve katkılarının toplam tutarı 2019’da 850 bin dolara ulaştı.[14] Özel çıkarların insan haklarının uluslararası korunmasındaki etkisi, en azından muhtemel bağımlılıkların ortaya çıkabileceği uyarısıyla değerlendirilmeli.
Mali gelişmenin bu yönü yeni değil, ancak bir kaygı unsuru ve sadece İHYKO’yu değil çok sayıda başka BM kurumunu da etkiliyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR- United Nations High Commission for Refugees) bütçesi tümüyle gönüllü bağışlarla oluşuyor ve hayatta kalabilmek için bu tür bir yardıma ihtiyaç duyan mültecilerin durumları karşısında güncel ihtiyaçları karşılamaktan çok uzak.
Yeni olan ise ödemelerin gerçekleşeceği şüphesinin büyümesi ve Trump’ın başkanlığındaki ABD yönetiminin benzeri görülmemiş bir ihtirasla çok taraflı anlaşmalara fon aktarmayı bir birbiri ardına kesmesi ve en nihayet de anlaşmalardan imza çekmesi. BM’nin söz konusu nakit krizinin başlıca sebebi ABD’nin yapmadığı ödemeler; örgüte en büyük katkıyı yaptığı için diğer ülkeler de izinden gitmeye heves ediyorlar. Bu politikanın bir başka örneği yine tümüyle gönüllü katkılarla finanse edilen Yakın Doğu’daki Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA- United Nations Relief and Works Agency). Ajans ABD’nin 2018’de aniden ödeme yapmayı kesmesiyle bütçesinin yaklaşık üçte birini kaybetti ve bugüne kadar da kaybını telafi edecek gerçek bir çare üretemedi. Sonuçta artık esas olarak aylık planlar yaparak çalışıyor. Bu esnada Dünya Sağlık Örgütü (WHO) de aynı sorunla karşı karşıya.
ABD’ye ek olarak Çin ve Rus hükümetleri de İHYKO’nun boş kasasının sorumluluğuna ortak. Gözlemciler zaman zaman her yılın sonunda BM Genel Kurulu 5. Komitesi’nde gerçekleştirilen bütçe görüşmelerini bir şark pazarına benzetiyorlar. Burada Çin ve Rusya kesintiye gitme yönündeki zorlama sanatının efendisi konumunda özellikle mümkün olan en az kaynağın insan hakları işlerine ayrılması konusunda. Sürecin saydamlıktan uzak olması daha insan hakları dostu ülkelerin neden bu tür uygulamalara karşı çıkmayışlarını ya da karşı çıkmaya istekli olmayışlarını ancak spekülasyon yaparak değerlendirmeyi mümkün kılıyor.
Aynı şeyi özellikle Çin bir başka BM kurulu için yapıyor ve sistematik olarak insan hakları çalışmalarını torpilliyor. ECOSOC’un [Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi] New York’taki sivil toplum kuruluşları komitesi hangi STK’nın danışmanlık statüsü alacağına ve yenileme dönemi geldiğinde hangilerinin bu statüyü sürdüreceğine karar veriyor. Bu statü STK’lara insan hakları kurullarına ulaşma, bu kurullara yazılı olarak başvurma ve sözlü sunum yapma olanağı veriyor. Gitgide artan oranda kararlar geciktirilmeye, örgütler bekletilmeye ve uzun vadeli yetki belgelendirilmelerinden kaçınılmaya başlandı.
Ve sonuçta, bu da bir tür insan hakları yaklaşımı ve Çin hükümeti birkaç yıldır bir hayli kaba davranışlar, stratejik bir beceri ve başarılı bir tutum göstererek, özellikle İnsan Hakları Konseyi’ni etki altına almaya çalışıyor. Bunu bizzat gösteren “İnsan hakları alanında karşılıklı fayda ve işbirliğini destekleme”[15] başlıklı karar, 2020 yılında çoğunluk tarafından ikinci kez onaylandı. Kararın amacı insan haklarını, bireysel hakları korumaya yönelik yaptırıma tabi devlet yükümlülükleri olarak değil, egemen devletlerarasındaki dostça ilişkilerle gündem yapmak. Özellikle bu tür tehlikeli girişimlerle, devletlerin yerleşik insan hakları standartlarına karşı durması ve konsey çoğunluğuyla öznel yorumlarını meşrulaştırmaları ile ilk kez karşılaşılmıyor. Çin’in hareketi[16] bu uygulamanın örneği olsa da mali kaynakları dünya genelinde insan haklarının korunması mücadelesi üzerinde baskı unsuru olarak kullanmak açısından tek değil. Çok sayıda aktör[17] eş zamanlı olarak BM’nin insan hakları çalışmasının normatif ve finansal temellerini aşındırmaya çalışıyor.
Mali yoksunluk içindeki sistemin sonuçları
Süregiden ve artık varlık yokluk meselesi haline gelen mali sorunlar İHYKO tarafından en keskin biçimde Cenevre’de hissediliyor çünkü STK’lar ve ülkelerindeki insan haklarını geliştirmek için mücadele eden ve BM insan hakları kuruluşlarının desteğine güvenen aktivistlerle yan yanalar.
Herkesi kapsayan ücret kesintileri[18] ve kısa süreli iş sözleşmeleri ile birlikte İHYKO’nun yaklaşık 1100 personelinden çoğunun motivasyonu kalmadı denebilir. Buna bağlı olarak üst düzey personeldeki azalma ve faaliyet alanlarının değişimi insan hakları anlaşma kurullarına gereken düzenli desteğin sağlanma olanağını da olumsuz etkiliyor. Bireysel şikâyetler, zorla kaybetmelerle[19] ilgili acil eylem talepleri ve UPR için veri girişleri İHYKO ekibinin birincil görevleri, ayrıca anlaşma kurullarının kararları için tavsiye metinleri ve arka plan notları da hazırlıyorlar. Yetkin ve daimi irtibat kişileri olmadığında insan hakları ihlaline maruz kalanlara verilecek desteğin kapasitesi de bir hayli azalacaktır.
Bu yıl Mayıs başında Kolombiya’dan Marie Noemie Barbosa Gonzales bu işin değerini en sert biçimde Zorla Kaybedilenler Komitesi’ne gösterdi. Beş yıldan fazladır Haziran 2014’de zorla kaybedilme mağduru olan oğlunu arıyordu. Canlı alınan bir tanık ifadesinde Komite’nin Kolombiyalı yetkililer nezdinde yaptığı ısrarlı araştırmaların arayışına nasıl yardımcı olduğunu anlattı. Oğlu maalesef hala bulunmamış olsa da Komite’nin verdiği destekle teselli bulduğunu söyledi.[20]
Mağdurlar, aktivistler ve STK’lar yani sivil toplum için alan daraldığında BM insan hakları kurulları ve prosedürleri sık sık insan hakları ihlallerini belgeleyecek ve tespit edecek yegâne odak oluyor ve en azından ihlallerin sorumlusu devletlerin ve aktörlerin tespit edilmesini hatta sorumlu tutulmasını sağlayabiliyorlar. Kişisel muhataplar, irtibat ve network olanakları hem sivil toplum hem de BM aktörleri açısından çok kıymetli. Mali sorun ve insan kaynağı eksikliği durumunda, oturumların ertelenmesi veya iptali, raportörlerin ziyaretlerinin, delil toplama işinin ya da raporların yayımlanmasının iptali gerekiyor ve tüm bunlar bir yönetim sorunun çok daha ötesine işaret ediyor.
Çok sayıda örnekten birinde Şilili bir eylemcinin Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’ne (CESCR) Mart 2020’de verdiği kişisel ifade bu durumu gösteriyor. İfade veren kadın ve genç kampanya katılımcıları uzun yıllardır, Şili’de çevre ve yerli halkların hakları üzerinde ağır etkiler yaratacak bir hidroelektrik santralının yapımına karşı mücadele ediyorlar. Komite akabinde Şili hükümetinden bilgi taleplerinde bu hidroelektrik santralına ilişkin açık göndermeler yaptı[21] ve böylece muhtemelen alanda pozitif değişikliklere katkıda bulundu. Oturumlar kaynak eksikliği nedeniyle iptal edildiğinde devletlere ilişkin gözlemler ihlalleri engellemek için çok geç olmadan gündeme gelemeyecek.
Sri Lanka’da da insan hakları savunucuları, ülkelerindeki insan haklarının durumunu BM’nin özel raportörlerinin ve anlaşma kurulların eleştirel olarak gözlemlemeye devam edeceğine ilişkin yüksek umutlarını sürdürüyorlar. Orada 2015’ten beri devam eden politik reform süreci, yetkileri dahilinde insan hakları örgütleri için önemli referanslar taşıyan tavsiyeler vermeye yetkili altı özel raportör tarafından sürdürülüyor. Ülkenin 2019’da yeni seçilen başkanı artık BM’nin insan hakları gündemiyle işbirliği yapmak için isteksizlik gösteriyor, en başta da BM uzmanlarının ziyaretleri ve yönlendirmeleri –yani destekleri- kaynak eksikliği gibi kritik bir süreçte devam ettirilmeme riski taşıyor. Sri Lanka, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Engellenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ve İnsan Hakları Komitesi’nin (CCPR) son oturumlarının gündemindeydi. Bu oturumlar COVİD-19 nedeniyle iptal oldu ancak iptallerin bütçe sınırlandırmaları nedeniyle olduğuna ilişkin göstergeler mevcut. Cenevre merkezli kurulların yakın gözlemi alandaki insan hakları aktörleri açısından ciddi anlamda koruyucu bir etki yapıyor.
Statüko bir seçenek değil
Manzara hiç kuşkusuz puslu. Haziran’da Yüksek Komiser Bachelet “Birleşmiş Milletler ‘in mali krizi bizi hala vuruyor, gelişmeye dair zayıf ihtimaller var”[22] dedi. Genel Sekreter Gutteres bu yıl iki kez BM’nin işlevlerini sürdürmesinin artık hiçbir garantisinin olmadığını söyledi. İnsan hakları koruma sistemi aslında çoktan o noktaya geldi. Verilen görevleri insan hakları savunucularının ihtiyaçlarının baskısı altında daha fazla yerine getirmek mümkün değil. İnsan hakları sicillerinin eleştirel biçimde değerlendirilmesiyle pek de ilgilenmeyen üye devletler bu gelişme karşısında cesaretlenerek verdikleri fonları dahi kesebilirler.
Bu bağlamda COVİD-19 pandemisinin etkileri iki açıdan zarar verdi: Virüs tüm sınırlandırmalar için resmi olarak suçlanabildiği sürece bütçe kesintileri nedeniyle yaşanan mali sorunlar, iptal edilen oturumlar ve seyahat yasaklarını görmezden gelmek mümkün olabilir. Ve eğer pandemi nedenli online oturumların uygulanabilirliği ispatlanırsa ve seyahatler vazgeçilir olarak kabul edilirse bu tür alanlar gelecekteki bütçe kesintilerini meşrulaştırabilir. Bu tehlike önemsiz addedilemez, özellikle de insan hakları anlaşma kurullarında yapılacak reformlar üzerine mevcut müzakereler düşünüldüğünde. Bu sürecin sonuçları, üye devletlerin insan hakları koruma sisteminin mali açıdan felç olmasını engelleyecek etkin ve gerçek bir tadilat yapmaya istekli olup olmadıklarının ölçütü olacak. Çünkü felç hali uzun süredir sistemin içinde emeklemekten ziyade şaha kalkış belirtileri gösteriyor.
[1] Tüm bütçe rakamları son İHYK (OHCHR- Office of the United Nations High Commissioner for Human Rights) yıllık raporundan UN Human Rights Report 2019, https://www2.ohchr.org/english/OHCHRreport2019/
[2] “Kelebek Etkisi”nde örnekler görülebilir. Bu rapor hükümet dışı bir örgütlenme olan Genel Periyodik İnceleme (UPR -Universal Periodic Review) tarafından hazırlanmaktadır. UPR Info, https://www.upr-info.org/sites/default/files/general-document/pdf/2016_the_butterfly_effect.pdf
[3] Bknz. Clapham, Andrew: “The High Commissioner for Human Rights”, in Alston, Philipp/ Mégret, Frédéric (eds): The United Nations and Human Rights. A Critical Appraisal, Oxford 2020, sf. 667–607.
[4] Cenevre’deki BM Ofisi’nin (UNOG - United Nations Office at Geneva) üye ülkelerin Cenevre’deki delegasyonuna mektubu 22 Mayıs 2020
[5] Yüksel Komiserlik Ofisi’nin anlaşma kurullarının üyelerine gönderdiği mektup, 16 Haziran 2020.
[6] Anlaşma kurulları başkanlarının İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne gönderdiği mektup, 30 Haziran 2020
[7] “A more secure world: Our shared responsibility [Daha güvenli bir dünya: Ortak sorumluluğumuz]”, [Üst düzey heyetin raporu] Report of the High-level Panel on Threats, Challenges and Change, UN Doc. A/59/565, 29 Kasım 2004, para 290, https://www.un.org/ruleoflaw/files/gaA.59.565_En.pdf.
[8] “In larger freedom: towards development, security and human rights for all [Daha fazla özgürlük için: Gelişme yolunda güvenlik ve insan hakları herkes için]”, Genel Sekreter’in raporu, A/59/2005, 21 Mart 2005, vurgu yazara aittir, https://undocs.org/A/59/2005.
[9] “2005 World Summit Outcome [2005 Dünya Zirvesi Sonuçları]”, UN Doc. A/RES/60/1, 16 Eylül 2005, para 124, https://www.un.org/en/development/desa/population/migration/generalassembly/docs/globalcompact/A_RES_60_1.pdf.
[10]“Strengthening and enhancing the effective functioning of the human rights treaty body system [İnsan hakları anlaşma kurulları sisteminin etkin işlemesi için güçlendirme ve geliştirme]”, UN General Assembly Resolution [Birleşmiş Milletler Genel Kurul Kararı] 268/268, 9 Nisan 2014, https://undocs.org/A/RES/68/268.
[11]“Status of the human rights treaty body system [İnsan hakları anlaşma kurulu sisteminin durumu]”, Report of the Secretary-General [Genel sekreterin raporu], A/74/643, para 43, https://undocs.org/A/74/643.
[12] Agy., paragraflar 51–57
[13] Agy., para 65
[14] Bağışçı listesi ve gönüllü katkıların hesap dökümü İHYKO’nun [OHCHR] yıllık raporunda mevcut, UN Human Rights Report 2019, https://www2.ohchr.org/english/OHCHRreport2019/documents/Donor-Profiles_compressed-1.pdf.
[15] “Promoting mutually beneficial cooperation in the field of human rights [İnsan hakları alanında karşılıklı fayda ve işbirliğini destekleme]”, Resolution of the 43rd session of the Human Rights Council [İnsan Hakları Konseyi 43. Oturum kararı], A/HRC/43/L.31/Rev.1, https://undocs.org/A/HRC/43/L.31/Rev.1.
[16] Bknz. Rosemary Foot, “China and the UN’s human protection agenda [Çin ve BM’nin insanları koruma gündemi]”, 15 Haziran 2020, https://www.universal-rights.org/blog/china-and-the-uns-human-protection-agenda/.
[17] Bknz Marc Engelhardt, Weltgemeinschaft am Abgrund. Warum wir eine starke UNO brauchen, Berlin 2018, sf. 151
[18] 2018’de ücretlerde yüzde 7 kesinti oldu. Ayrıca eğitim, seyahat ve iletişim harcamaları için ödentiler de kesildi.
[19] Bu Zorla Kaybedilenler Komitesi [the Committee on Enforced Disappearances] için özel bir prosedür, bknz. https://www.ohchr.org/Documents/HRBodies/CED/CED_leaflet_A4_EN.pdf.
[20] Bknz. Zorla Kaybedilenler Komitesi’nin [Committee on Enforced Disappearances] basın bülteni, 4 Mayıs 2020, https://www.ohchr.org/EN/
NewsEvents/Pages/DisplayNews.aspx?NewsID=25862&LangID=E
[21] Bknz “List of issues prior to submission of the fifth periodic report of Chile”, E/C.12/CHL/QPR/5; https://
tbinternet.ohchr.org/_layouts/15/treatybodyexternal/Download.aspx?symbolno=E%2fC.12%2fCHL%2fQPR%2f5&Lang=en.
[22] “High Commissioner opening statement. Informal meeting of Chairs of treaty bodies [Yüksek Komiserin açılış konuşması. Anlaşma kurulları başkanlarının enformel toplantısı]”, 2–5 Haziran 2020 https://www.ohchr.org/EN/NewsEvents/Pages/DisplayNews.aspx?NewsID=25918&LangID=E