Bu makale ilk olarak 12 Eylül 2019 tarihinde Heinrich Stiftung Tiflis Ofisinin web sayfasında ingilizce olarak yayınlanmıştır.
Geçen yıl Ermenistan, halkın iktidarın gasp edilmesine karşı sokaklara dökülmesiyle gerçekleşen ve “Kadife Devrim” adı verilen barışçıl politik dönüşüme sahne oldu. Bu demokratik açılım Ermenistan’a duran dönüşüm sürecini yeni başlatmanın yanı sıra AB ile ilişkilerini de yeniden inşa etme fırsatı veriyor. Kuşkusuz her iki tarafın da adım atmadan önce yeniden kendine dönüp bakması gerekiyor. Bu yıl onuncu yılı dolan Doğu Ortaklığı’nın (EaP)* ne olup olmadığı üzerine düşünmek de çok öneml
AB ile Rusya arasındaki özel dinamikleri dikkate aldığımızda EaP üzerinden Ermenistan’ın yolculuğuna bakınca üzerine düşünülecek önemli noktalar bulmak mümkün. EaP projesinin başlangıcında, Ermenistan diğer sesi yüksek çıkan ve üyelik arzusu güçlü Doğu ortaklarına kıyasla bir hayli düşük bir profil sergilemeyi tercih etmişti. Mantıki izahı güvenlik sorunları ve Rusya’ya güvenlik açısından aşırı bağımlı olması nedeniyle Rusya’yı kışkırtmaktan kaçınıyor olmasıydı. Bu dönem kimi bilimcilerin “sessiz Avrupalılaşma” diye tanımladığı 2010-2013 yılları arasıydı.[1] Yaygın kanının tersine, Ermenistan AB’den reformlar konusunda gelen uyarılar karşısında yüksek düzeyde hassasiyet gösterdiğini ispatladı. AB’ye üyelik gibi bir hırsı olmamasına rağmen, AB müktesebatı ile hızla uyum sağlamak için gayretli bir yaklaşım içine girdi.[2] Bu veriler karmaşık bir mesaj taşıyor. Bir yandan bir ülkenin AB’ye katılmak istemeksizin yakın bir ortaklığı benimsemesinin mümkün olduğu düşünülebilir. Bu, AB’nin Doğulu ortaklarına açık üyelik teklif etmek konusundaki gönülsüzlüğü düşünüldüğünde, ortaklıkta yer alan ülkelerin reformları sürdürme konusunda olumlu koşulların azalması bağlamında, iyi bir haber olarak değerlendirilebilir. Üyelik beklentisi dahi olmaksızın Ermenistan’ın seçkinleri AB’yi reformlar ve modernleşme için bir rol model olarak kabul etti, en azından bir dereceye kadar.
Ancak bir de kötü haber var: Dönemin Ermenistan yönetiminin AB ile entegrasyon sürecine balıklama atlama nedeni muhtemel reformların ülkenin melez rejiminin ya da yerleşik çıkarlarının bütününde önemli bir değişiklik yaratmayacağı varsayımıydı. Daha çok AB müktesebatı ile bir orta yol bulma ve kaynaşma derdindeydiler ve bir ülkenin AB ile teknik entegrasyonun başını çekerken gerçek bir demokrasi ve liberalleşmeden kendilerini yalıtabileceklerini düşünüyorlardı. Ukrayna ve Moldovya farklı düzeylerde benzer tuzaklara düştüler ve AB yanlısı taahhütte bulunan seçkinleri ilerleme temposunu kaybettiler hatta ya da ilk başta taahhüt ettikleri yoldan saptılar.
İkinci ders Ermenistan’ın Kadife Devrimi ile geldi. Devrim AB’nin bir şekilde Ermenistan’ı ümitsiz vaka olarak görmeye başladığı süreçte gerçekleşti. Erivan’ın 2013’teki utanç verici U dönüşünden, Ermenistan’ın Rusya’nın kontrolündeki Avrasya Ekonomik Birliği’ne (EAEU)** katılmak durumunda kalması nedeniyle AB ile uzun süre müzakere ettiği birlik anlaşmasını terk etmesinden sonra, Ermenistan ve AB yeniden müzakere yaparak 2017’de yeni bir çerçeve anlaşma yapmayı başardılar. Yeni Çok Amaçlı Gelişmiş Ortaklı Anlaşması (CEPA), Ermenistan’ın EAEU üyeliğine verilen bir taviz ve AB ile daha yakın bir ortaklık olarak Ermenistan’ın Avrupa çıpasını korumasını ve Avrupa ile entegrasyon fikrine ve reform paketine çok daha az istekli de olsa bağlı kalması anlamına geliyordu. Ancak, AB’nin CEPA ve çevresindeki jeopolitik koşullara gösterdiği esneklik memnuniyet yaratan bir harekettiyse de Ermenistan’ın düşük demokrasi düzeyine rıza göstermesi de AB’nin modernleştirici ama illa ki dönüştürücü bir aktör olmayabileceği anlamına geliyor. Örneğin Brüksel’in, Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın anayasa değişikliğiyle üçüncü dönemi mümkün kılarak başkanlık ofisinden başbakanlık ofisine geçiş arayışı karşısında gösterdiği tepki fazlasıyla yumuşaktı. Böylesi bir yaklaşım AB perspektifinden çok pragmatik olsa da Ermenistan gibi, tabandan yükselen devasa bir demokratikleşme arzusunun biriktiği, ancak liderliğinin özgür ve adil seçimlerin yapılamayışı nedeniyle halkını temsil edemediği bir ülke için, oldukça sorunlu bir tutumdu. Sorun, böyle durumlarda Brüksel’in pragmatizmle değerleri arasında nasıl denge kuracağı ve dönüştürücü gücünü uzlaşmalarla yitirmemeyi nasıl sağlayacağı.
Ermenistan’ın ötesinde Ukrayna, Moldovya ve Gürcistan’daki son dönem gelişmeler EaP projesi için daha büyük bir resim ortaya çıkarıyor. Reformlardaki ilerleyiş açısından hüsrana uğrayan Ukraynalılar, 2019 Nisan’ındaki başkanlık seçimlerinde, coşkulu AB yanlısı söylemi reformların uygulanması konusundaki yavaş tempo ile örtüşmeyen, deneyimli Petro Poroshenko yerine politikacı kökenden gelmeyen Volodymyr Zelensky’i seçtiler. Tam AB’nin Moldovya’dan ümidi kestiği sırada Batı ve Rusya yanlısı siyasi partiler, devleti gasp ettiğini düşündükleri lafta batı yanlısı hükümeti alaşağı etmek için birleştiler. Gürcistan’daki huzursuzluk da ikinci yazı gördü, değişik nedenlerle tekrarlayan protestolar statüko karşıtı yaygın bir toplumsal huzursuzluğa işaret ediyor. Bu gelişmeler, AB’nin büyük ortak ve reform gücü olduğu, üyeliği canı gönülden isteyen ülkelerin bile mevcut dönüşüm süreçlerinin vatandaşları için yeterli olmadığını gösteriyor. AB’deki yetkili merciler EaP ülkelerindeki yerel yöneticiler kadar sonuçlar üzerine kafa yormak durumunda.
Yol almak
İyi haber yeni Ermeni seçkinlerinin AB’nin herhangi bir baskısından bağımsız olarak reformları hayata geçirmeye yönelik politik hedefleri var. Kadife Devrim demokratik ve ekonomik dönüşüm için güçlü bir halk beklentisi olduğunu gösterdi ve şimdi hükümet vatandaşlarının yükselen beklentilerine cevap vermek zorunda. Bu Ermenistan hükümetinin kendi başına karşılık veremeyeceği bir meydan okuma. AB’nin araç gereci işe yarayacaktır zira CEPA işbirliği ve reformlar süreci için geniş bir çerçeve sunuyor. Yine de biçilen kumaşın Ermenistan’ın ihtiyaçlarına ne kadar yarayacağı başarılı bir sonuç almak açısından kilit önemde. Ermenistan her alanda kapsamlı reformlar gerçekleştirmek durumunda ancak öncelik belirlemeye ve sivil toplumla koordinasyona mutlak destek gerekiyor. Kimi öncelikler özellikle belirtilmeli ve AB üç acil konunun gündeme alınmasına destek olmalı: Yargı sisteminde reform, etkili bir yolsuzluk karşıtı politikanın uygulamaya sokulması ve ekonomik gelişmenin teşviki. Ek olarak, reform merkezli ortamın oluşmasını sağlayacak iki “arka plan süreç” söz konusu: Sivil toplumu daha da güçlendirmek ve siyasi partiler sistemini kurumsallaştırmak.
Yargı reformu ivedi bir konu. Kadife Devrim’den sonra Ermeni mahkemelerinin bağımsızlığı ve güvenilirliği, eski Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan’ın “1 Mart” ceza davası ekeninde dikkatleri üstüne çekti. Politik değişimlerden azade olarak Ermenistan mahkemelerinin hâlâ bağımsızlıktan uzak olduğu ve çeşitli çıkar gruplarının etkisi altında kalmaya devam ettiği, küçük çaplı yolsuzlukların ise zaten sıradanlaştığı yönünde yaygın bir kamuoyu algısı var. Yargı reformu gerçekleşmediği ve kamuoyu güveni oluşmadığı sürece, kuvvetler ayrılığının demokrasinin olmazsa olmaz parçası haline gelmediği bir devlet işleyişinin unsuru haline gelemez. Hükümetin bu alanda reformları başlatacağına ilişkin açıklaması, ki yargıyı sağlamlaştırma ve yargıçlar için soruşturma sürecinin işleme konması da reformlara dahil, Ermenistan’ın uluslararası ortaklarından derhal destek gördü. AB’den gelen tavsiyeler ve uzmanlık desteği, güvenlik incelemesi ve soruşturma süreçlerini hüküm altına almaya yardımcı olacak, her ne şekilde olursa olsun sorunun alevlendirilmekten ziyade adil bir şekilde çözülmesine hizmet etmeye yarayacaktı. AB ve diğer ortaklar Ermenistan hükümetine yargı reformu için bir yol haritası çıkarmasında yardımcı olabilir. Yol haritası, soruşturma sürecini yürüten organın bağımsızlığını, gelişkin profesyonel standartlara uygunluğunu ve tarafsızlığını güvence altına almalı. Ayrıca yargıçların değerlendirilmesine ilişkin açık kriterlerin belirlenmesinin yanı sıra sivil toplum temsilcilerinden oluşan bir izleme organı ve sürecin yürütülüşünü denetleme görevine sahip bir uluslararası uzman grubu oluşturulmalı.
Bir başka mesele hükümetin yolsuzluk karşıtı politikaları. Kadife Devrim’in ardından üst düzey yöneticilerde yolsuzluk ile mücadele konusunda politik kararlılık görünüyor. Ancak kamu hizmetlerinin alt seviyelerinde direnç sürüyor ve ihtiyaçlar katı bir yolsuzluk karşıtı stratejiye göre belirlenmeli, kamu sektöründe şeffaflık artmalı ve yaygın bir yolsuzluk karşıtı eğilim halkta da gelişmeli. Ermenistan hükümeti şu anda bir yolsuzluk karşıtı politika uygulamaları koordine edecek bir organ oluşturmaya çalışıyor. AB ve diğer ortaklar zaten para ve uzman desteği verirken Ermenistan sivil toplumu da yolsuzluk karşıtı organda temsil edilerek süreçte yer alıyor. Ancak diğer EaP ülkelerinde de görüldüğü üzere yolsuzluk karşıtı mücadele esnasında hız kaybetmek çok kolay. AB başka yerlerden çıkardığı dersleri Ermenistan’ın aynı hataları tekrarlamamasını sağlamak için kullanabilir. Yolsuzluğu cezalandıran yolsuzluk karşıtı organların ve yasaların dışında, politik ve ekonomik alanda tarafsızlığı ve rekabeti sağlayacak alanlar açmak çok önemli. Bütün EaP ülkelerinde en zor iş parayla politikayı ayırmak oldu ve AB’nin paketleri bu iş için çoğu zaman yeterli olmadı. Ayrıca kamu hizmetleri alanında rekabeti liyakati öne çıkaracak şekilde reform yapma ihtiyacı da göz ardı edilmemeli.
AB’nin Ermenistan hükümetine desteğinin kilit rolü, gerekli yasal ve kurumsal değişimlerin Ermenistan’da şu anda süren demokratik dönüşümü somutlaştırması ve bu sadece politik isteklilikle mümkün değil. Örneğin demokratik seçimlerin vazgeçilmezliğini güvenceye almak, seçim sisteminde reform yapılmasını sağlamak, böylece serbest ve adil seçimleri bir sonraki sefer iktidara kim gelirse gelsin sadece yetkililerin iyi niyetine bırakmamak önemli. Aynı mantık tüm diğer alanlardaki dönüşümler için de geçerli.
Diğer engel ekonomik gelişme ve Ermenistan söz konusu olduğunda doğrudan yabancı yatırım (FDI)* gerekiyor. Her ne kadar piyasalara girişteki bariyerler kaldırılmış olsa da eskiden tekelci bir denetimin keyfini süren kimi işletmeler piyasalar üzerindeki kimi avantajlarını korumaya devam ediyorlar. Doğrudan yabancı yatırımlar kısmen Ermenistan’ın coğrafi kısıtlılıkları nedeniyle istendiği gibi akmadı ancak ayrıca iş dünyasını güçlendirecek, örneğin tarafsız yargının geliştirilmesi ya da yolsuzluk karşıtı yasaların yürürlüğe konması gibi gerekli başlıca reformlara ihtiyaç duyuluyor. Bununla birlikte Ermenistan hükümeti sırası geldiğinde AB’deki ortaklarının Ermenistan’a öncelik verip ticaret ve iş dünyası ile ilişkileri geliştirerek Batı’nın yatırım yapmasını kolaylaştırmasını umuyor. İnşaat ve altyapıyı yenileyecek sektörlere yatırım hayati önemde. Hem ekonomik gelişmeyi hem de bölgesel işbirliğini desteklemek için AB, Ermenistan ile Gürcistan arasındaki yol ve altyapı bağlantılarını artırarak ve geliştirerek iki ülke arasındaki transit kapasitesini yükseltmeye ve turizm sektörünü kalkındırmaya yardımcı olabilir. Ermenistan ve Gürcistan ekonomik ve enerji işbirliğini zorlarken bu süreç, Erivan ve Tiflis’in Brüksel’in de destek olabileceği bir yeni ihtiyaçlar tespiti için, doğru bir zamanlama olabilir.
Doğu Ortaklığı’ndaki ülkeler arasında kamu politikaları geliştirme ve reformlar konusundaki en olumlu deneyimlerin aktarılabileceği hem kamu hizmetlerinde çalışanların hem de sivil toplumdakilerin katılacağı forumlar ve platformlar oluşmasını desteklemek iyi bir yöntem olabilir ve böylece EaP içindeki işbirliği eksikliğine de kısmen dikkat çekilebilir.
Sık sık görüldüğü üzere Ermenistan devriminde de çok sayıda sivil toplum mensubu hükümete ve parlamentoya girdi. Bu hem iyi hem de kötü. Bir yandan kamu hizmetlerine önem veren bir sivil toplum uzmanlığı ve hükümetle sivil toplum arasında ortaya çıkan bağlantılarla sivil toplumun kamu politikalarında söz hakkı olması söz konusu. Ancak insanların sivil toplumda yer aldıkları mevzilerin boşalması; Ermenistan sivil toplumunun aradaki mesafeyi kapatmak, gözlemci statüsünü layığıyla hayata geçirmek ve devletin içine girdiği reform sürecine katkı yapmak için kimi aktörlerin, örneğin AB’nin, desteğine hâlâ ihtiyaç duyduğunu da gösteriyor. Sivil toplum alanına ilişkin diğer sorunlar -geniş halk kesimleriyle ilişki kurmak, kapasite sorunları, fonlara göre gündem belirleme- çözülmeyi bekliyor.
Siyasi parti sisteminin kurumsallaştırılması ve demokratikleştirilmesi diğer öne çıkan olayların gölgesinde kalan önemli bir ihtiyaç. Ermenistan’ın siyasi parti sistemi ve buna bağlı olarak parlamenter sistem kırılgan olmaya devam ediyor. Şu anda Benim Adımım İttifakı, Aralık 2018’deki parlamento seçimlerinde oyların mutlak çoğunluğunu alarak elde ettiği ezici seçim zaferiyle güçlü bir halk desteğini arkasına almaya devam ediyor. Devrim sonrası reform ve dönüşüm çerçevesinde oluşan uzlaşma grup içindeki farklı politik inançlara sahip kişileri bir arada tutmaya devam ediyor. Bu halk desteği azalınca Başbakan Nikol Pashinyan’ın Sivil Sözleşme Partisi kendini direnç geliştirme ihtiyacı içinde bulacak. Parlamentoda hala temsil edilen diğer partiler kendilerine devrim sonrası Ermenistan’ın politik dünyasında yer biçme mücadelesine devam ediyorlar. Devrim öncesinde marjinalleşmiş ve terk edilmiş siyasi partiler arenasında halk hareketleri ve diğer sivil toplum grupları ülkedeki değişimin motor gücü olmuşlardı. Devrim, sivil toplum gruplarıyla süreci yönlendiren politik güçler arasındaki kaynaşmanın bir sonucunda başarıya ulaştı. Ermenistan’ın demokratik dönüşümü açısından sivil toplumun rolü önemini koruyor ancak Ermenistan’ın gerçek bir parlamenter demokrasiye geçmesi için siyasi partiler değişimin motor gücü olmalı ve sivil toplum da gözlemci rolüne ve işlevine geri dönmeli. Sağlam bir demokrasi inşa etmek için kişisel politikaları aşmak ve politik sistemi kurumsallaştırmaya yönelmek can alıcı önemini koruyor. AB geçmişte bu alana öncelik vermedi ancak şimdi kapasite inşasına, politik diyaloğa başlamaya ve kaynak ayırmaya karar vererek bu alana destek oluyor. Tek tek AB üyesi gelişmiş parlamenter sisteme sahip devletler de bu konuda yardımcı olabilirler.
Zücaciyedeki fil
Yeni işbirliği yollarından ve AB’nin Ermenistan’a verdiği mali destekten bağımsız olarak, Erivan Batı’dan, devrim sonrası Gürcistan’a ve Ukrayna’ya yaptığı türde bir politik ve mali destek görmedi. Ermenistan’daki demokratik alt-üst olma halinin herkes için beklenmedik bir biçimde su yüzüne çıkmasının bir nedeni de AB’nin ağır bürokratik mekanizmasının olan bitene ayak uyduramaması. Ancak dillendirilmeyen gerçek Ermenistan’ın demokratik dönüşümünün ülkenin Batı’ya yönelik dış politikasının yeniden şekillendirilmeden gerçekleşiyor olması. Bu AB için yeni bir şey: AB başkentlerinin Rusya ile muhtemel bir gerilimi engellemeye çalıştığı bir dönemde hâlâ daha Rusya’nın “etki alanında” olan bir ülkenin demokratik beklentilerine cevap vermeye zorlanmak.
Ermenistan içinden – hem politik seçkinler hem de geniş halk kesimleri- beklenen liberal Batı’nın ya da geriye kalan neyse onun bu devrimin başarıya dönüşmesine yardımcı olması: Ermeniler debelendikleri bataklığın içinden ayağa kalmayı becerdilerse AB’nin de bu bahiste ısrarcı olma zamanı gelmiştir. Rusya da kendine göre Ermenistan-AB ilişkilerinde esnek davranmaya zorlanırken Batı ile tansiyonu yükseltmemeye çalışıyor hatta düzenlemeye çalışıyor. Rusya’nın engelleme gücü sürüyor ancak Erivan ve Brüksel de yeni işbirliği yolları bulmak için gözlerini dört açmalılar. AB “fazlası için daha fazla” ilkesinin demokratikleşme arzusunu etkilemek açısından, Avro-Atlantik amaçların önemi ya da Rusya’ya tutsaklık baskısı karşısında, daha az etkili olacağı kaygısının doğruluğu konusunda ihtiyatlı olmalı. Dirençli ve demokratik bir Ermenistan olasılığı doğası gereği liberal Batı için iyi haber. Ermenistan’da, Doğu Ortaklığı ve CEPA artık büyük oranda devrimin bir sonraki aşamasının nasıl üstesinden gelineceğine göre değerlendiriliyor. Ermenistan “teknik bir Avrupalılaşmanın” ötesine geçmek istiyor ve bu durum da Brüksel’in AB’nin kuralcı/dönüştürücü gücünün gelebileceği noktayı test etmek açısından bir imkân yaratıyor. AB’nin Doğu komşularıyla sürdürülebilir bir reform süreci için daha istekli olması lazım.
Kuşkusuz Ermenistan için Doğu Ortaklığı’ndan ve kendi tarihinden alınacak dersler var; reformlara yönelik politik istek, bitmeyen bir süreç olarak devasa bir iş olan kurumsal gelişme ile birlikte ele alınmalı; AB’nin vereceği ve büyük oranda teknik olan destek ancak söz konusu reformlar iktidar piramidinin her aşamasına uygulanırsa yarar sağlayabilir; son olarak da Ermenistan hâlâ başladığı yolculukta kendini yalnız hissettiği dönemlerden geçiyor. Bu koşullar ışığında CEPA’nın zamanında uygulanması Erivan’ın reform taahhütlerinde ne kadar ciddi olduğunu göstermek için bir sınav niteliğinde. CEPA başarılı olursa Ermenistan-AB ilişkilerini bir üst aşamaya sıçratabilir ve geleceğe yönelik olarak çok daha iddialı bir aşamaya geçmeyi mümkün kılar.
* Eastern Partnership ç.n.
[1]Laure Delcour&KatarynaWolczuk (2015) The EU’s Unexpected ‘Ideal Neighbour’? The Perplexing Case of Armenia’s Europeanisation, Journal of European Integration, 37:4, 491-507, DOI: 10.1080/07036337.2015.1004631
[2] Bknz., Eastern Partnership annual Index calculating progress in integration from 2012 (http://www.eap-index.eu/sites/default/files/EaP%20Index%20%202012.pdf) and 2013 (http://www.eap-index.eu/images/Index_2013.pdf)