Demokratik Kazanımlar Nasıl Kurumsallaşır?
Bu sayı Hüseyin Çakır’ın editörlüğünde yayınlandı. Bu sayıda neler var:
İnsan hakları: “Düşünce” Evrensel, “Uygulama” Yerel
Prof. Dr. İbrahim Ö.Kaboğlu
Kürtlerin Hak ve Özgürlük Mücadelesi Neden Başarısızdır?
Tarık Ziya Ekinci
Demokratik Hak ve Özgürlüklerin Elde Edilmesinde AB Sürecinin Oynadığı Rol?
Prof. Dr. Cengiz Aktar
Muhalefet Sorunu Üstüne
Nabi Yağcı
Tamamına Ermeyen Bir Özgürleşme Mücadelesi Olarak İslamcılık- İslamcı/İslami Hareket(ler)in Kökeni
Ümit Aktaş
Kürtlerin Siyasetteki Seyri Seferinin Yakın Tarihi
Fehim Işık
Yasal Tanınmazlık ile Görünür Meşruiyet Arasındaki Gerilimde Türkiye’de Aleviler
Doç. Dr. Şükrü Aslan - Fikriye Yücesoy
Neden Tam Demokrasiye Geçilemiyor?
Hüseyin Çakır
Ücretsiz olarak gönderilecek kitabı kargo ödeme karşılığında iletisim@kuyerel.org adresine posta adreslerinizi yazarak göndermeniz yeterli, keyifli okumalar diliyoruz.
İkinci sayının editörlüğünü yapan Hüseyin Çakır’ın sunuşundan:
Fiili durumların hukuki ve kurumsal işleyişin önüne geçtiği zamanlar yaşıyoruz. Bu bağlamda Demokratik Kazanımlar Nasıl Kurumsallaşır sorusuna yanıt aramak başka bir anlamda, demokratikleşememenin nedenlerini tartışmak. Kabaca demokrasi ve buna uygun kurumsal arayışların ilk adımları 1876'da çıkartılan Kanun-i Esasi ve hatta ondan daha da geriye dayandırılabilir. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte çok partili hayata geçiş demokrasiye geçiş olarak kabul ediliyor.
Demokrasinin iki temel koşulu, siyasal ve sosyal haklar ve özgürlüklerin gelişmesi hiç kolay olmadı. Kazanılan haklar, darbeler ve olağanüstü koşullar dönemlerinde ya kullanılamaz veya yasaklandı. Bununla da kalınmadı, önce serbest olan hak ve özgürlükler, olağanüstü koşullarda suç sayıldı, Çok partili hayattan günümüzü yüz binlerce kişi gözaltına alındı, tutuklandı, işkence gördü, idam edildi, faili meçhul oldu.
Çok partili hayatın başlangıcı, CHP’nin içinden çıkan ve İnönü’nün programını onaylamasıyla, Serbest Fırka Aydın gençlik sorumlusu Adnan Menderes ve Atatürk’ün Başbakanlarından Celal Bayar önderliğinde Demokrat Parti(DP), CHP’ye karşı “muhalefet” partisi olarak kuruldu ve ilk seçimde iktidara geldi. Çok partili hayata geçiş ve “demokrasi kurumlarının” nasıl olacağı, 10 Mayıs 1946’da toplanan CHP’nin Olağanüstü Kurultayı’nda İsmet İnönü’nün devletin çok partili hayata dair “kırmızıçizgilerini ”sınırlarını şöyle çiziyor “Sayın üyeler, biz kendi programımızda sınıf mücadelesini istemeyen ve sınıf menfaatleri arasında ahenk arayan esasta kalacağız. Vatandaşlardan sınıf menfaati üzerine cemiyet ve parti kurmak isteyenlere kanun yoluyla mani olmayacağız. Bizim kanun yolu ile menetmeğe çalışacağımız cemiyet ve partiler kökü dışarıda yani yabancı aleti olan cemiyet ve partiler ve onlardan mülhem olanlardır. Bunun gibi dinî siyasete alet eden cemiyet ve partilere de kanun yolu ile karşı koymakta devam edeceğiz.”
1946’da Cemiyetler Kanunu’nda yapılan değişikliğin ardından sol gruplar içinde partileşme çabaları esas itibariyle iki parti etrafında şekillenmiştir. Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun kurduğu Türkiye Sosyalist Partisi (TSP 14 Mayıs 1946 kuruldu, 16 Aralık 1946’da kapatıldı) ve Şefik Hüsnü Değmer’in kurduğu Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi (TSEKP 19 Haziran 1946 kuruldu, 16 Aralık 1946’da kapatıldı.). Mete Tunçay “1960’a kadar Türkiye’de Sosyalizm” makalesinde “bu dönemde ikisi ciddi olmak üzere toplam dokuz tane sol parti kurma girişiminde bulunulduğunun” altını çiziyor.
Cemiyetler Kanunu’nda yapılan ve sınıf esasına dayalı cemiyetlerin kurulmasına izin verilen değişikliğin ardından, ülkede ardı ardına birçok sendika kurulmuştur. TSEKP ve TSP tarafından işyeri, işkolu arasında, il veya bölge işçi sendika birlikleri kuruldu.
1948’de CHP’ye bağlı, İstanbul İşçi Sendikaları Birliği kurulmuştur. Ancak CHP bu alanda yeterli olamamış ve başarı sağlayamamıştır.
31 Temmuz 1952 yılında Türk-İş kuruldu. 1968 yılında yapılan 7. Genel Kurulu bugün de geçerli olan 24 ilkesini kabul etti. Bu ilkelerin üçüncüsü “Türk devletine bağlılık deklarasyonu niteliğindeydi. Bu maddede, "Anayasa dışı sosyal ve ekonomik bir düzen kurulması, devletin şeklinin değiştirilmesi, Atatürk devrimlerinin ve demokrasinin tahribi amacına yönelen her türlü akıma karşı bütün gücüyle mücadele etmek, konfederasyon için temel bir görev.” olarak tanımlanıyor.
1960 darbesinden sonra dünyada esen rüzgâra göre yapılan anayasaya göre siyasal ve sosyal hayat yeniden şekillenmeye başladı.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) 12 sendikacı tarafından 13 Şubat 1961’de kuruldu. 1965’de Fikir Kulüplerinin kuruldu.
1950’lerde ve 60’larda Türk-İş içinde farklı örgütlenme ve sendikacılık anlayışı içinden çıktı. Çoğunluğunu TİP’li sendikacıların oluşturduğu Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) da 13 Şubat 1967’de kuruldu.
Sol ve sosyal mücadelenin yükselişine karşı, İsmet İnönü 1965 seçim kampanyasında şunları söylüyordu: “CHP, bünyesi itibariyle devletçi, yani solcu bir partidir”. Bülent Ecevit, CHP’nin bu “açılımını” ortanın solu olarak tanımladı.
12 Mart’la birlikte rejim var olan demokrasiyi ve siyasi, sosyal hakları daraltmayı denedi.
AP hükümeti ile Türk-İş içindeki AP’li ve CHP’li sendikacı milletvekilleri DİSK’i ortadan aldırmak için sendikal yasalarda değişiklik için düğmeye bastılar. Hazırlanan yasa değişikliği ile (1317 sayılı yasa) bir sendika ve konfederasyonun faaliyet gösterebilmesi için işçilerin üçte birini üye yapması koşulu getirildi. Bu yüzde 33’lük bir baraj demekti.
Kendi varlığını hedef alan yasaya karşı DİSK, direnme kararı aldı ve 15-16 Haziran 1970 tarihlerinde iki gün boyunca İstanbul ve İzmit’te on binlerce işçinin katıldığı iş bırakma ve yürüyüşler yaşandı.
Anayasa Mahkemesi TİP’in başvurusu üzerine yasayı iptal etti. DİSK 12 Mart sonrasında güçlenerek yoluna devam etti.
12 Eylül 1980 askeri darbesiyle birlikte DİSK’in faaliyetleri durduruldu. On binlerce işçinin grevi yasaklandı. 12 Eylül darbecileri adeta DİSK’i yok etmek istedi. DİSK yöneticileri tutuklandı, işkence gördü, uzun yıllar hapiste kaldı ve aralarında Genel Başkan Abdullah Baştürk’ün de bulunduğu 52 sendikacı idamla yargılandı.
DİSK davası 1991’de beraatla sonuçlandı. 1992’de DİSK yeniden açıldı.
TİP 21 Temmuz 1971’de kapatıldı. Liderleri tutuklandı, 15 yıla kadar değişen hapis cezaları aldı.
Çok genel hatlarıyla siyasal ve sosyal haklara sürekli müdahalelerle yapılan yasaklama ve kısıtlamalar bugün OHAL koşullarında başka bir boyut kazanarak devam ediyor
70 yıldan bugüne hiçbir şeyin değişmediği elbette ki söylenemez.
12 Eylül’le darbesiyle siyasal dizayn süreci 1983 seçimleriyle istenildiği olmadı. Ancak 12 Anayasanın felsefi ve ideolojik ruhunun yaşandığı koşullarda başta Kürt kimliğinin tanınması, komünizm üstündeki yasağın kaldırılması, Alevilerin en azında varlığını ifade edebilmeleri, başörtüsü yasağının kaldırılması önemli. Anca bu hakları anayasal güvence altında olmadığı için her an geri alınabilir.
1982 Anayasanın ruhu demokrasinin gelişmesi kurumlaşmasının önünde dikenli tel gibi duruyor.
Hüseyin Çakır /Editör