etkinlikler

Okuma süresi: 6 dakika

“ERMENİ SOYKIRIMI’NDA ALMANYA’NIN SORUMLULUĞU”:

Jürgen Gottschlich’le kitap tanıtımı ve söyleşi

taz gazetesi Türkiye muhabiri Jürgen Gottschlich, araştırma safhası derneğimiz tarafından desteklenen ve bu yılın başında Almanya’da Ch. Links Verlag tarafından basılan “Beihilfe zum Völkermord: Deutschlands Rolle bei der Vernichtung der Armenier” (Ermeni Soykırımı’nda Almanya’nın Sorumluluğu) kitabının tanıtım etkinliğinde okurlarla buluştu. 2 Aralık akşamı Galeri Birzamanlar’da gerçekleşen buluşmada, Gottschlich dönemin Almanya devletinin soykırımdaki rolü üzerinde neden ve nasıl düşünmeye başladığını, konuyla ilgili Türkiye ve Almanya arşivlerinde yaptığı araştırmalar sırasında yaşadıklarını paylaştı. Almanya’nın Ermeni soykırımındaki rolünü, sadece olan bitenin olup bitmesine izin vermek, göz yummak gibi pasif bir konum alma üzerinden tanımlanamayacağına dair tespitini, Osmanlı ile Kayzerlik arasındaki bilhassa askeri alanda Birinci Dünya Savaşı’nın öncesine dayanan ilişkilerden başlayarak temellendiren Gottschlich, 1915’te yaşananların kimi yüksek rütbeli Alman kurmayları tarafından bizzat olumlu bulunup desteklendiğine dair de örnekler verdi. Tehcir kararının uygulanmaya başlamasını izleyen daha ilk günlerde, bunun Anadolu’daki bütün Ermenilerin imhasına dönüşecek bir eylem olduğunu Alman hükümetine bildiren kimi diplomatların asıl kaygısı ise ileride bu işten kendilerine bir sorumluluk yüklenmesinin önüne geçmekti.

Yazarın sunuşunun ardından dinleyicilerin sorularıyla devam eden etkinliğin tamamının ses kaydına buradan ulaşabilir: http://tr.boell.org/de/2015/12/04/podcast-beihilfe-zum-voelkermord-deutschlands-rolle-bei-der-vernichtung-der-armenier

----------------------------------------------------------------------

Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali

Dünyanın dört bir yanında daha iyi bir gelecek yaratmak için çaba gösterenlerin ilham verici hikayelerini anlatan festival  19-22 Kasım’da 20 il ve ilçede eşzamanlı olarak gerçekleşti.

Paylaşımcı, açık, adil, anlayışlı, çeşitliliği kucaklayan, gezegene ve üzerindeki yaşama değer veren bir toplum hayaliyle doğan Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali (SYFF) 19 Kasım’da İstanbul’da başlayarak diğer tüm illerde ise 20-22 Kasım tarihlerinde gerçekleşti. 2012 yılından itibaren Heinrich Böll Stiftung Derneği olarak desteklemeye çalıştığımız Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali 2008 yılından bu yana, sürdürülebilirlik kavramının daha iyi anlaşılması, birbiriyle etkileşim içinde olan sistemik sorunların daha iyi algılanması ve ilham veren çözümlerin paylaşılması amacıyla düzenleniyor.

2015’de 8. yılını dolduran SYFF’de yer alan ve her sene yüzlerce film arasından seçilen bütüncül bakış ve yaratıcı çözümler içeren belgeseller izleyicilere sorunun aciz bir parçası olmaktan öteye geçip çözümün bir parçası olabileceklerini hatırlatmaya çalışıldı.

SYFF bu yıl da Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi’nin “Siz de Yapabilirsiniz” çağrısına kulak veren yerel ekiplerle işbirliği yaparak 20 il ve ilçede, 23 salonda eşzamanlı olarak gerçekleşti. Festivalin gerçekleştiği il ve ilçeler şunlar: Adana, Ankara, Antalya, Artvin, Balıkesir, Bayındır (İzmir), Bodrum (Muğla), Bursa, Çanakkale, Diyarbakır, Eskişehir, Fethiye (Muğla), Giresun, İstanbul, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Trabzon ve Urla (İzmir).

Bütüncül bakan, çözüm öneren ve kalbe hitap eden filmler

SYFF her sene olduğu gibi izleyicisini harekete geçmeye davet eden filmlerle dolu bir program sundu. Bu senenin seçkisindeki 30 film ile su, ulaşım, iklim, enerji, moda, tarım, vb. konularda karşılaştığımız sorunların aslında birer semptom olduğunu gösterirken bizleri hepsinin kökenindeki gerçek sorunları anlamaya davet ederek, tüm bu sorunların birbiriyle ilişkisini anlamamızı kolaylaştırdı ve belgesellerin ardından konuşmacılar, müzik ve performans grupları sahne alarak festival programını zenginleştirdi.

---------------------------------------------------------------------------

COP21 Parİs:

Gereklilik ve öneri arasında tarihî  anlaşma

30 Kasım- 11 Aralık’ta Paris’te yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Konferansı (BİMÇDS) 21. toplantısı neticesinde taraf olan 195 ülkenin tamamının üzerinde anlaşmaya vardığı bir metin otaya çıktı. Tarafların birçoğu Paris Anlaşması’nı kendi meclislerinde onaylamak üzere tarih de belirledi. Türkiye 2016 yılı Nisan ayı içinde anlaşmayı TBMM’den geçirip kabul edecek. Daha önceki COP (Conference of Parties / Taraflar Konferansı) görüşmelerinde, COP20 Lima, COP19 Varşova, COP18 Doha, COP17 Duban, COP16 Kanjun ve en büyük hayal kırıklığı olarak tanımlayabileceğimiz COP15 Kopenhag’da taraflar hukukî bağlayıcılığı olan ve belirli kirlilik (karbon salımı) azaltım hedeflerinin yer aldığı ortak bir metin çıkaramamıştı. Bu sebeple Paris Anlaşması, 195 ülkenin ortak bir metinde anlaşması nedeniyle politik bir başarı olarak görülebilir. Heinrich Böll Stiftung delegasyonu olarak takip ettiğimiz COP21 boyunca diğer toplantılarda görülmemiş politik bir ortaklık ve anlaşma havasının hakim olduğunu söylemek mümkün.

Peki, metnin içeriği oluşturulana kadar COP21’de neler tartışıldı? 11 Günlük zirvenin yaklaşık 105 sayfalık  tüm toplantı kayıtlarına bakınca, ağırlıklı olarak finans toplantıları yapıldığı görülüyor. Zirvenin üçüncü gününde Karbon Liderleri basın açıklamasında OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) Başkanı Jose Angel Gurria bu zirvenin bir çevre zirvesi değil, bir finans zirvesi olduğunu işin başında ifade etmişti zaten. Öyle de oldu. Zirve boyunca finans toplantılarında görüşülen konuların geneli anlaşma metninde bir şekilde yer aldı. Bunların başında karbon salımının fiyatlandırılması, iklim değişikliği ile mücadele için sağlanan finansmanın yönetişim mekanizmasının kurulması ve ayrımlarının yapılması konuları gelmekteydi. Zira iklim değişikliği ile mücadele karbon piyasası bakımından büyük bir ekonomik potansiyel taşıyor, haliyle iş dünyasının da büyük ilgisine mahzar oluyor.

Anlaşma’nın en çarpıcı çıktısı, total yeryüzü sıcaklık artışını 1.5 derecede sabitleme hedefi. Bu hedef Anlaşma’nın 2. maddesinin 1. kısımının a bendinde tanımlanıyor tanımlanmasına da, bunun için hukuksal bağlayıcılığı olan acil bir zorunluluk getirilmiş değil: bir nevi, gereklilik tespiti ve öneri sunma arası bir analiz söz konusu. Aslında bu, durumun vahametinin herkes tarafından iyice kavrandığı, fakat yapılabileceklerin ülkeler nezdinde sınırlı olduğunun da açık bir itirafı. Buna rağmen 1.5 derece hedefi, iklim aktivisti Bill McKibben’ın da dediği gibi, sivil toplumun Paris Anlaşması adı altında liderlere sürekli hatırlatabileceği bir araçtır artık.

Finans dışında en hararetli tartışmaların yaşandığı konulardan biri de kayıp ve zararlar konusuydu. İklim değişikliği sebebiyle kayba ve zarara uğramış, acil ihtiyaç halinde, ama finans desteğine ulaşmada sınırlı imkânı olan veya hiç imkânı olmayan ülkelerin durumu en çok tartışılan konur arasında yer aldı. Neticede, bu başlık anlaşmada genişçe yer aldı, fakat iklim adaleti çerçevesinde değerlendirildiğinde, gelişmiş ülkelerin verdiği zararları karşılama mekanizmaları için aldıkları önemler yetersiz ve eksik. Paris Anlaşması, bu yönüyle, iklim adaletini destekliyor denemez. Üstelik bunun için bir araç olan iklim finansmanı konusunun nasıl mobilize edileceği, karbonun fiyatlandırılması yada vergilendirilmesinin bu mobilizasyonu sağlayıp sağlayamayacağı da anlaşmada kesin bir şekilde yer almayan konulardan. Bu konuya ilişkin Paris Anlaşması’nın 9. maddesine baktığımızda da yine öneri ve gereklilik arasında ifadeler buluyoruz.

 Ülke görüşmeleri sırasında görüşmelerin tıkanmasına sebep olan insan hakları, mültecilerin durumları ve toplumsal cinsiyet konularından, insan hakları ve toplumsal cinsiyet vurgularının anlaşma maddelerinde netlik içinde yer alamasa da en azından önsözünde yer alması ise sevindirici.

Neticede, anlaşma maddelerinin gereklilik bildirip zorunluluk yerine genellikle öneri sunması, aslında yolun Paris’te bitmeyip sadece Paris’ten geçtiğinin bir göstergesi. Bu durumda önümüzdeki yıl 7 – 18 Kasım’da Fas’ta düzenlenecek olan COP22 zirvesinde öneri düzeyinde bırakılan konuların hararetle tartışılacağını öngörmek şimdiden mümkün. COP21’de iklim değişikliği ile mücadele adına birçok ülkenin irade beyan ettiği bir tarihî Paris anlaşması çıktı, fakat nihayete erdirilmedi. COP21 boyunca ortaya koydukları etkinlikler ve eylemler de gösterdi ki, sivil toplum karar alıcıları iklim değişikliği ile mücadele için hukuksal bağlayıcılığı olan, acil ve radikal kararlar almak için zorlamaya devam edecek.