Değerli Anne Klein dostları,
sevgili Nebahat Akkoç,
sevgili Sibel Kekilli,
değerli davetliler,
Anne Klein ve Nebahat Akkoç hiç karşılaşmadı. Ama tanışıyor olsalar çok iyi anlaşacaklarından şüphemiz yok. Emin olduğumuz bir başka şeyse, Anna Klein’ın, kendi adına verilen kadın ödülünü alan dördüncü kadın olarak Nebahat Akkoç‘un şereflendirilmesinden memnuniyet duyacağı.
Onları birleştiren, her ikisinin de daha kısa süre önce yaş günlerini kutlamış olmaları değil ‑Anne 65, Nebahat ise 60 yaşına bastı. Hayır, onları bir araya getiren gündelik hayatta ve savaş durumlarında kadınlara uygulanan ayrımcılık ve şiddete karşı yürüttükleri çalışma.
“Feminizm Kürt Bölgesini Fethediyor!” mesajı, Nebahat’ın de geldiği ve siyasi ve askeri açıdan ağır bir yük altındaki bu bölgeye ait üzücü haberler arasında Nebahat’a verilmiş güzel bir havadis. Etnik kimlik, ulus, din ve cinsiyet adına uygulanan şiddet, Nebahat Akkoç’un hayata dair deneyimleri arasında yer alıyor.
Bu noktada Anna-Klein Ödülü’nün bu sene ne kadar önemli değişiklikler getirdiğini anlatmak istiyorum. Anımsayacak olursak: Geçtiğimiz yıl bu ödül Amerika Birleşik Devletleri - Meksika sınırındaki Ciudad Juarez’den Imelda Maruffo Nava’ya verilmişti. Aldığı ödül, Imelda Maruffo’nun cezasızlığa karşı yürüttüğü mücadelede Meksika’da büyük bir kamuoyu yaratmasını sağladı. Ülkenin tüm önemli medya organları konu hakkında haberler hazırladı. Üstelik Imelda Maruffo geçtiğimiz sonbahar Meksiko Belediyesi İnsan Hakları Ödülünü de aldı. Bu gelişme Imelda ve Meksika’daki şiddet suçu işleyenlerin cezasız kalmasını sindiremeyen diğer cesur kadınlar için koruma anlamı da taşıyor.
Nebahat Akkoç Diyarbakırlı; bu kent ve içinde bulunduğu bölge on yıllardır süren savaş ve şiddetin izlerini taşıyor. Bundan yüz yıl önce Osmanlı Ordusu, Alman İmparatorluğu ile yakın işbirliği halinde bu bölgedeki Ermeni nüfusu yok etti. Son 30 yılda yaşanan Kürt meselesinden etkilenmeyen bir tane dahi Kürt hanesi yok. Şimdiyse yüz binlerce Iraklı ve Suriyeli, Esat rejiminin yanı sıra İslam Devleti’nin zulmünden kaçıp yine bu bölgeye sığınıyor.
Kadına uygulanan şiddet Türkiye’nin her yerinde ve kesiminde mevcut. Kadın hakları örgütlerine göre geçtiğimiz yıllarda azalmak bir yana şiddet daha da artış gösterdi. Fakat nihayet Türkiye’de insanlar ülke çapında bu şiddeti protesto eden gösteriler düzenliyor. Psikoloji öğrencisi Özgecan Aslan’ın 11 Şubat 2015 günü tecavüz teşebbüsü akabinde öldürülmesiyse bardağı taşıran son damla oldu. Özgecan eve dönüş yolunda, dolmuşta öldürülmüştü. Genç kızın kaderi, dolmuşta tek başına kalmış olmaktı.
Kadın hakları örgütleri, Türkiye’de günde en az iki kadının şiddete maruz kalıp öldürüldüğünü tahmin ediyor. Özgecan cinayetinin ardından ülke çapına yayılan protesto gösterileri, aynı zamanda hükümete karşı gösterilere de dönüştü. Türk hükümeti yaşanan şiddet olaylarından dolaylı olarak kadınları sorumlu tutuyor: Mini etek giyerler, davetkâr kahkahalar atarlarsa, başlarına gelen şiddet olayları kadınları kabahatidir. Bu kalıbı dünyanın her köşesinde görmek mümkün –burada da.
Kadına yönelik şiddetle mücadele eden feminist örgütlerin, baskı ve düşmanca tutumlara maruz kalması da nadir rastlanan bir olay değil. Bu örgütler tam anlamıyla iki arada bir derede kalmış durumda. Nitekim Nebahat Akkoç, 2012’de basılan “OHAL’de Feminizm” adlı kitabındaki çok sayıda mülakat ve belgelerde tam olarak bunu anlatıyor.
Nebahat, şiddet ve aşağılamaya maruz kalmış kadın ve genç kızları her gün destekliyor. nitekim birlikte çalıştığı arkadaşlarıyla beraber Türkiye’nin Kürt bölgelerinde yaklaşık 20 yıl önce kadına yönelik şiddetle mücadele eden ilk merkez olan KAMER’i kurdu.
Bu arada, KAMER’in ilk adımlarının, Heinrich Böll Türkiye ofisinin kuruluşuyla da yakın ilişkili olduğunu belirtelim. O zamanlar İstanbul ofisimizi açtığımız ve Nebahat’le tanıştığımızda, Kürt meselesinin en zorlu dönemlerinde kadına yönelik şiddete dikkat çeken bu kadınların cesaretine hayran kalmıştık.
Günümüzde Türkiye’de gerek barış sürecini gerekse buna katkıda bulunan kadınları destekliyoruz. KADER’in yanı sıra Türkiye’nin Kürt bölgelerinde faaliyet gösteren Mor Çatı gibi diğer kadın hakları örgütlerinin daima yanında yer almaktayız. Gerek kadına yönelik şiddete karşı gerekse LGBTİ hakları konusundaki çalışmalarını mümkün olan her yerde destekliyoruz.
Anne Klein ölümünün ardından da kadınlara cesaret vermek istedi. Bu ödül bir sonraki adım olan ayrılıkçılığın ve şiddetin olmadığı bir dünya için teşvik ediyor.
Nebahat Akkoç’a verilen Anne Klein Kadın Ödülü, Türkiye’de kadın hakları ve zoraki evlilik konusunda siyasi bir mesaj verme amacını da güdüyor. Onunla sadece bugünlüğüne dayanışma içinde değiliz. İstanbul ofisimiz gelecekte de Nebahat Akkoç’un yanında duracak ve davasını elimizden geldiğince destekleyeceğiz.
Sevgili Nebahat, jüri ve burada bulunan hepimiz 2015 yılında bu ödülün sahibi sen olduğun için büyük mutluluk duyuyoruz!
Övgü konuşmasını yapmak üzere aramızda bulunan konuşmacımızın varlığı da bir sevinç kaynağı. Kendisini Duvara Karşı gibi filmlerden tanıyoruz, en iyi başrol oyuncusu kategorisinde iki kez Alman Sinema Ödülünü aldı ve Türkiye’nin en önemli film festivali olan Altın Portakal’da en iyi oyuncu ödülünü hak etti. Bugün bu kez kendisi bir ödülün sahibini sahneye çağırmak için aramızda bulunuyor. Hoş geldin Sibel Kekilli!
Çok teşekkürler.