Akil İnsanlar Karadeniz Bölgesi olarak bize biçilen rol, Karadeniz Bölgesi’ndeki insanların çözüm sürecine ilişkin görüşlerini almak ve bunu bir raporla ilgili makamlara sunmaktı, görevimiz insanları sürece ikna etmek değildi. Halkın nabzını tutabilmek ve görüşlerini almak için bölgedeki 18 ilde, halkın bütün renklerini aynı masa etrafında buluşturan yuvarlak masa toplantıları yaptık. Bir nevi o ilin akilleri ile buluştuk; çözüm sürecini neden desteklediğimizi anlattık, onları dinledik, notlar aldık, şehit aileleri ziyaret ettik, görüşlerini öğrendik. Esnaf ve köy ziyaretleri yaptık.
Akil İnsanlar olarak bizim kurumsal bir yapımız, resmî bir görevimiz yok. Değişik meslek ve gruplardan, oda ve sendika başkanlarından, yazarlar, sanatçılar, akademisyenler ve insan hakları savunucularından oluşuyoruz. Bizi Başbakan seçti ama, bir üyemizin deyimiyle Akil İnsanlar “Bir daha ancak Türkiye’yi uzaylılar işgal etse bir araya gelebilecek insanlardan oluşuyor”. Her birimiz farklı siyasî düşüncelerden, ayrı fikrî yapılardan geliyoruz. Çoğunluk AK Parti’ye oy verenlerden oluşmuyor; ama hepimiz artık Türkiye’de şiddetin durması ve herkesi içine alacak bir yapının oluşturulmasını hedefliyoruz.
Her grup kendi çalışma sistemini oluşturdu. Biz Karadeniz grubu üyeleri olarak toplandık ve istisnasız her ile gitme, konferans ya da seminer yapmak yerine herkesin eşit söz alacağı yuvarlak masa toplantıları yapma, çözüm sürecini desteklesin desteklemesin o ilde sözü geçen herkesi çağırma, bütün söylenenleri not alma gibi kriterler belirledik. İlk ayın sonunda, grupların başkan, yardımcı ve sekreterleri olarak Başbakan’la yedi saat süren bir toplantı daha yaptık. İlk bir aylık izlenimlerimizi kendisine ilettik, biz konuştuk o not aldı. İki ay dolduğunda da bütün üyeler olarak toplanıp raporumuzu sunduk.
Hepimizin geleceği
Sonuçta, bize verilen görev iki aylık bir süreyle sınırlı ve biz elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık. Daha fazla yetki ve daha fazla sorumluluk başka kurumların görev alanına girmek ve onların da elini işten çekmesi anlamına gelirdi. Halbuki bu süreçte sade vatandaş dahil olmak üzere herkes kendine düşen görevi başkasına bırakmadan kendisi yerine getirmeli. Akil İnsanlar grubu olarak bize düşen, herkesin sürecin parçası olması gerektiğini halka anlatmak ve halkın bu konudaki görüşlerini Başbakan’a iletmekti. Sonuçta hepimizin geleceğini etkileyen bir süreç yaşıyoruz; herkesin dahil olması ve daha iyiye erişmek için çabalaması gerekiyor. Bu sürecin en önemli aktörü bütün Türkiye toplumudur. Dolayısıyla, bana kalırsa gerekli olan, daha fazla yetki alıp halk adına bir şeyler yapmak değil, toplumu bu işe dahil etmek ve toplumun kendi geleceğine sahip çıkmasını sağlamaktır.
Karadeniz genel olarak ekonomik ve idarî anlamda ihmal edilen bir bölge; şartları çok zor, insanların yaşam koşulları zorlu ve bu nedenle çok fazla göç veriyor. Ayrıca, siyasî yapı çok daha milliyetçi. Otuz yıldır devam eden terör, verilen şehitler ve yaşananların doğurduğu hassasiyet bölge insanını etkiliyor. Bu nedenle, özelikle basında Karadeniz’e ilişkin ciddi bir önyargı oluşturuldu. Ancak, çok kaliteli toplantılar gerçekleştirdik ve halkın genel olarak süreci desteklediğini, ancak kafalarında soru işaretleri olduğunu gözlemledik. Politize olmuş kişilerin daha basmakalıp konuştuğunu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bizzat bulunmuş kişilerin daha sağduyulu olduğunu gördük.
Gittiğimiz şehirlerde, köylerde katıldığımız toplantılarda, terör sorununun çözümüne dair en küçük bir umut ışığının bile görüştüğümüz insanlarda heyecan yarattığını gözlemleme fırsatı bulduk. Her şeyin çok hızlı gerçekleşmesi, birden silahların bırakılması noktasına gelinmesi başta kafa karışıklığına yol açsa da, PKK’nın özerklik gibi talepleri olmaksızın silahlı güçlerini ülke dışına çıkarmasının ve çekilmesinin gerçekliğe dönüşmesiyle birlikte, sözünü ettiğimiz soru işaretleri azaldı ve halktan gelen destek zaman içinde daha da arttı.
Her ilde toplantı yapmak bile tek başına çok faydalıydı; zira belki daha önce aynı masada bir arada olmamış kişiler dört-beş saat süren toplantılarda birbirlerini dinlediler ki bu toplumsal mutabakat için çok önemliydi. Sonuçta, kendilerini ilgilendiren bir konuda sürece müdahil oldu insanlar.
Umut ve soru işaretleri
Ziyaret ettiğimiz şehirlerde, “sokaktaki insan” diye niteleyebileceğimiz büyük bir çoğunluk, sorunun çözümüne dair beklenti içinde. Herkes “Kan dursun, analar ağlamasın” diyor; ancak sonuçta, 30 sene süren bir çatışmadan sonra, PKK’nın şartsız koşulsuz silah bırakmış olması soru işaretlerine yol açıyor. Geçen yıl güvenlik güçlerimizin etkin bir mücadele vermiş olduğu gerçeği ortadayken, insanlar ani bir karar değişikliğiyle son birkaç aylık dönemde terör sorununun çözümüne yönelik başlatılan bu süreci anlamakta zorlanabiliyor. “Acaba bunun arkasında bir şey mi var?” diye korkuluyor. “Neyin karşılığında oldu bu?” diyenler var. Gerçekte demokrasi karşılığında oldu. Hiç kimseye diğerinden daha fazla hak verilecek değil, eşit vatandaşlık etrafında birleşeceğiz. Hiçbir iktidarın, halkın kabul etmeyeceği bir şeyi kabul etmesi söz konusu olamaz; tabii bunu zaman gösterecek.
Manipülasyonlarla insanların kafaları karıştırılıyor. Şehit ailelerinin varlığı ciddi bir hassasiyete sebebiyet veriyor. Bunları raporumuzda belirttik. Bu kaygıların, soru işaretlerinin giderilmesi hükümetin takdirinde. Sonuçta, Türkiye çok büyük bir ülke; ülkenin bölünmez temel değerlerine zarar verilmesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Aksine, Türkiye herkesin kendini içinde değerli hissedeceği bir ülke haline dönüşerek çok daha güçlü hale gelecek ve yeni bir başlangıçla ciddi bir ivme kazanacak.